Radikal, 05.03.2015
Yine her gün bir başka yerde cansız kadın bedenleri bulunuyor. Cinayetleri işleyenler, anlaşılan, eskisi gibi, anlık cinnet veya aşırı öfke sonucu böyle bir halt edip darmadağınık vaziyette yakalanan bildik katillere benzemiyorlar. Kadını öldürüp ardından kendini vuranlar falan da anlaşılan polisiye romanlarda kalacak anca. Kadınlar öldürülüyor, cesetleri bir şekilde ortadan kaldırılıyor, en azından vakitlice bulunamayacakları umulan biryerlere götürülüyor, sürükleniyor, atılıyor... Soğukkanlıca işler bunlar. Hepsi korkunçtu, ama şimdikiler ayrıca beter.
Şahsen, işçileri patronların kurtarabileceğine inanmadığım gibi, bugünün dünyasının, hele Türkiye'sinin yetkili erkeklerinin toplumsal hayatı kadınlar için daha güvenli hale getireceğine de inanmıyorum. Kadınlar insanlığın yarısı olduğu için, şöyle bir silkinseler hayatı kökten değiştirebileceklerine inanıyorum. Neden olamıyor? Derin ve uzun tartışma konusu.
Parlamento yoluyla ne ne kadar değiştirilebilir? Parlamentosuna, ülkesine, dönemine bağlı. Yine de, parlamentolardaki kadın-erkek oranı yarı yarıya olsa çok şeyin değişebileceğini umabiliriz. Faşist, neoliberal, vicdansız, münasebetsiz, entrikacı çok kadın politikacı gördük, göreceğiz; bundan bahsetmediğim umarım yeterince açıktır. Thatcher'ın, Çiller'in kadınlara hayrı dokunacağına ihtimal vermem.
Biraz dolaşalım etrafta, bakalım kadınların siyasî temsili açısından durumlar nasıl.
Yedi erkeğe bir kadın
Türkiye'de kadınların parlamentoya ilk defa girişi, 1935 seçimlerinde. Kadın mebuslar Meclis'te yüzde 4,5'lik bir oran tutturmuşlar. 1935'ten 2002'ye kadar bu oran hep azalmış. Yani kadınların siyasî temsilinin azalmasının baskıcı muhafazakârlıkla alâkası yok. Laiği-dindarı, merkez sağı-merkez solu, bu konuda herhangi bir hassasiyet taşımamış, kadınlar da durumu değiştirmek için hatırı sayılır çaba göstermemişler belli ki. Toplumun her türlü hak arayışı için ayağa kalktığı 1970'lerde dahi bu konuda kayda değer bir yükseliş görülmemesi epeyce tuhaf. Oysa onbinlerce kişilik sol örgütlerde kadın katılımı çok yüksekti, hattâ hemen her siyasî eğilim kendi kadın örgütlerini kurabiliyordu.
Nihayet 2002 seçimlerinde, kadınların Meclis'teki oranı, 1935'tekine yaklaşmış; yüzde 4,4 olmuş. Esas yükselişse, 2007'de. Oran yüzde 9,1'e çıkmış. Birtakım siyasetçilerin kadınları eve tıkmadan rahat edemeyeceklerinin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde, 2011 seçimleri, Cumhuriyet tarihinin en yüksek kadın temsili oranını yaratmış: yüzde 14,4.
Böyle yükselmiş, çıkmış, deyince vahametin üstü örtülüyor: Toplumun yarısını oluşturan kadınların, Meclis'te her yedi erkeğe karşılık bir kişiyle temsil ediliyor oluşu düpedüz vahim, tehlikeli, sakil. Acaba Meclis'in, parti yönetimlerinin, teşkilatlarının yarısı kadın olsaydı, şimdiki gibi, her gün bir başka yerde bir başka kadın cesedi bulunur muydu? Veya bulunduğunda sessizce geçiştirilir miydi? Bu, ısrarla sorulması gereken bir soru. (Bu soruya hakkıyla cevap veren ve lafla değil fiilen gereğini yapan tek parti HDP.)
Hemen buraya, dünyada en çok kadın milletvekilinin hangi parlamentoda bulunduğunu eklersem, tartışma ilginç boyutlar kazanabilir. Hangisi dersiniz? İsveç, Norveç? Hayır. Ruanda. Eylül 2013 seçiminde parlamentoya giren 80 milletvekilinden 51'i kadın (yüzde 63,8). (Toplumların tarihi, kültürü var ve biz dünyanın bizim dışımızdaki her yeri konusunda zır cahiliz. Ruanda, kadın kotasını anayasasına koymuş! Soykırım geçirmiş bu halkın toplumsal hayatında gerçekleştirmeye çalıştığı değişimler, başlıbaşına büyük mevzu.)
Ruanda'nın ardından yüzde 50'lik kadın temsili oranıyla Andorra ikinci, yüzde 48,9'luk oranla Küba üçüncü durumda. Dünya parlamentolarındaki kadın temsil oranı, Danimarka, Norveç, İsveç, İzlanda, Almanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD, Çin, Tayland, Türkmenistan, Azerbaycan ve Güney Afrika'da da Türkiye'den daha fazla. Parlamentolarında kadın bulunmayan Mikronezya, Palau, Katar ve Vanuatu, listenin son sırasını paylaşıyor.
Türkiye, bütün o yükselmiş oranıyla, parlamentodaki kadın temsilinde 190 ülke arasında 91'inci sırada.
Türkiye'den daha düşük sıralarda yer alan ülkeler arasında 96. sırada Rusya Federasyonu, 110. sırada Ermenistan, 115. sırada Ukrayna, 122. olarak Japonya bulunuyor. Bizden daha maçoları var yani.
Cenevre'de faaliyet gösteren Uluslararası Parlamentolar Birliği, kadınların dünya parlamentolarındaki sandalyelerin yüzde 22’sine sahip olduğunu bildiriyor ve oranın giderek arttığına işaret ediyor. Birlik, 20 yıla kadar parlamentolarda kadın-erkek eşitliğine hayli yaklaşılacağına dair iyimser.
Afrika'da kadın temsil oranıınn 20 yılda yüzde 10'dan 22,2'lik ortalama yükselişi buna işaret sayılıyor. Kamerun, Kenya, Togo ve Zimbabwe'de bu konuda ciddî kamuoyu baskısının olduğu ve sonuç alındığı biliniyor. Güney Amerika ülkelerinde oran yüzde 15 civarında. Arap ülkelerinde de kıpırdanmalar görülüyor.
Dünya Ekonomik Forumu'nun kadın-erkek eşitliğine dair birtakım ölçütleri var. Bunlar, çalışma hayatına katılım, fırsat eşitliği, eğitime katılım, sağlık alanındaki vaziyet ve siyasî güç-yetki sahibi olma. Bunlara göre, en iyi durumdaki Arap ülkesi Kuveyt; o da bu ölçütlere göre yapılan dünya sıralamasında 113.. Birleşik Arap Emirlikleri, 142 ülkelik listede 115.. Onu bir sıra aşağıdaki Katar izliyor. Kadınların politikaya katılımı bakımından Arap ülkeleri arasında istisna sayılan ve 82. sırayı alan Tunus, toplamda anca 123. sırada, çünkü kadınların ekonomik hayata katılım oranının düşüklüğünden (130.) kaybediyor. Siyasî katılımda Fas 98., Mısır 134., Kuveyt 137..
Mısır'da yapılan bir araştırmada, kadınların sadece yüzde 24'ünün bir kadın devlet başkanına “olur” dediği ortaya çıktı. Bunu da buraya ekleyeyim ki, mesele üzerine düşünmek isteyen, başka boyutların da olduğunu unutmasın.
(Burada verdiğim oranlar, sıralamalar, farklı kaynaklarda farklılıklar gösteriyor. Ama genel manzarayı değiştirecek bir vukuat ihtimali yok.)