Tayyip Erdoğan ve çevresindeki "başdanışmanlar" idaresinin en parlak ve çarpıcı buluşlarından biri, NATO'ydu, ABD'ydi, AB'ydi, hepsine, külliyen "Batı"ya boşverip ülkenin rotasını başka yöne çevirme, hepimizin bildiği üzre. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçüncü bir Viyana seferiyle kıyaslanabilir beklentilerle yüklü Washington ziyaretine pek az kaldı. Erdoğan'ın Türk İslâmcılığının potansiyel ebedî dostu gözüyle bakılan Donald Trump'la görüşmesi kendi başına bir sorular-sorunlar-ihtimaller yumağı. Bu görüşme mevzu edildiğinde ister istemez hemen peşine takılıp önümüze gelen mevzu da Türkiye Cumhuriyeti'nin alternatif dış siyaset, ittifak vs. arayışları. Veya ihtimalleri. Veya imkânları. Veya imkânsızlıkları.
"Ahbabımız Putin"le hiç de iktidar propaganda aygıtının vaat ettiği ve özendiği gibi sarmaş dolaş olunamayacağı yavaş yavaş herkesçe görülüyor. Fakat "Çeker gideriz Şangay Beşlisi'ne!" heyheylenmesinin yankıları hâlâ Altay yöresinden duyuluyor. Çin der demez akla gelmesi gereken "Uygurlar meselesi"ne dair toparlayabildiklerimi bu hafta P24'te yazdım, "Şangay Beşlisi, Uygur onlusu, güzel ikili" başlığı altında.