F klavye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
F klavye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2016 Cuma

F klavye, Türkiye'de yapılmış tek düzgün iştir

Anadili Türkçe olanların düşünce akışına, reflekslerine uygun, akıcı bir şekilde, önce daktilo şimdi klavye kullanmasını sağlayan İhsan Sıtkı Yener 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. T24 sitesi, F klavyeyi bize armağan eden Yener'in biyografisini, çalışmalarını, önemini içeren uzun bir haber yaptı, lütfen hiç değilse göz atın.


Yıllardır F klavye konusunda yazmak isterim. Aslında her gün yazmak isterim. Bilgisayarlı âlemle birlikte, herkesin elinden Q klavyeleri alıp yere çarpmak ve herkese birer F klavye hediye etmek isterim. Ve tabiî bunları yapamam. Çünkü gücüm yetse bile mânâsı olmayacaktır. Çünkü aslında kimsenin Türkçe'yi doğru dürüst yazabilmek diye bir derdi yoktur. Çünkü aslında anadili Türkçe olanların kendilerini Türkçe ifade edebilmelerindeki başarı oranı, benim muhtemel sırıkla atlama derecemle falan kıyaslanabilir. Söylemek becerilemezken yazmak da neyin nesi? (Necmiye Alpay'ı kolayca hapse tıkıveren bir ülke burası sonuçta.)

Milliyetçiliği, vatanseverliği hiçbir olumlu sağlam zemine dayanmayan, tepkiden, hamaset ve şirretlikten ibaret bir negatif cehalet kültüründen meydana gelen cemiyetimiz, herhangi bir alanda göstermediği özeni gösterecek, emeği harcayacak da, Q klavye akınına mâkûl bir revizyon-dönüştürme uygulaması ve politikasıyla karşı duracak, çocuklarının ve gençlerinin kendi dillerini yazarken hiç değilse fuzulî bir maddî engelle karşılaşmasına meydan vermeyecekti öyle mi? Elbette olacak iş değildi.

Babam gazeteci olduğu, arada bir daktilosunu yenilemesi gerektiği için, sekiz yaşımda bir daktilo sahibi olmuştum. Eskisini bana vermişti. Bunun hayatımı doğrudan etkileyen birkaç sonucu oldu. İlki, aslında yazacak şeyim olmamasına rağmen daktiloyla oynaya oynaya hem bu alete hem yazma denen işleme yakınlık hissetmem. İkincisi, sonradan on parmak yazmayı öğrenmemi neredeyse imkânsızlaştıracak şekilde, kendime özgü bir yazma tekniği geliştirmem. Buna teknik demem sadece espri tabiî. Esas olarak altı-sekiz parmağı kullanmaya dayanan, zaman zaman küçük parmakların da devreye girmesiyle "alet çantası" on parmağa çıkan, her parmağın ne yapacağını bir şekilde bildiği, ama benim bunları bilinçli bir şekilde yönetmediğim, tuhaf bir... -başka kelime bulamıyorum, yine teknik diyeceğim- tekniğim oluştu. Üçüncü sonuçsa, on beş-on altı yaşıma geldiğimde artık on parmakçılarla kıyaslanabilir hızda kullanabildiğim bu tekniğin, o zaman "A klavye" veya "Alman klavye" denen bir klavye düzenine dayanmasıydı.