Avrupa Birliği ile işler zora giriyor. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’ın ekibi tarafından hazırlanan anlaşma taslağı Cuma sabahı kahvaltıda Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşülecek. Taslakta Türkiye’nin taleplerini karşılamaya yönelik herhangi bir adım atılacağına dair işaret yok.
Ankara, Türkiye’nin AB üyeliği görüşmelerinin hızlandırılmasını, daha çok faslın daha çabuk açılmasını istemişti; AB buna “yakında açarız” cevabı veriyor, tarih belirtmiyor. Hattâ eldeki taslak, “Türkiye ile AB, bir an önce yeni fasılların açılması kararı için hazırlık yapacak” yollu belirsiz erteleme ifadeleri barındırıyor.
Avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
17 Mart 2016 Perşembe
4 Aralık 2015 Cuma
"Almanya'da yangın var" - Mültecilere saldırılar
Aşağıda aktaracağım bilgileri, Die Zeit Online'dan derledim. Yer yer çeviri de sayılır. Karsten Polke-Majewski'nin "Kundakçıların kaçmasına meydan vermeyin" başlıklı yazısından. Die Zeit'in, birçok muhabirini birden seferber ederek derlediği saldırı ayrıntılarına da "Almanya'da yangın var" başlıklı haberden ulaşabilirsiniz (Almanca). Harita ve şemayı da aynı kanaktan kopya çekerek yaptım.
Almanya'da iki günde bir, mültecilerin barındığı bir mekân saldırıya uğruyor. Kundaklanıp yakılıyor, su baskınına uğratılıyor, kaldırım taşlarıyla, çelik bilyelerle, molotoflarla tahrip ediliyor, gerçek mermilerle taranıyor. Saldırganlar bazı binalara dalıyor, havai fişek tomarları patlatıp insanları yaralıyor.
İçişleri Bakanı Thomas de Maizière gerçi, "bunları yapanların üzerine hukuk devletinin bütün sertliğiyle gideceğiz" dedi, ama devlet, zayıf düşmüş insanları, birilerini öldürmeyi, yaralamayı göze almışlardan koruyamıyor. Kimsenin ölmemiş olması tamamen şans eseri. (104 yaralı var.)
Bu yıl 30 Kasım gününe kadar yapılan saldırı sayısı 222! 93'ü kundaklama. Bıçak, beyzbol sopası ve başka silahlarla yapılan saldırıların toplamı 28. 93 olayda da pencerelere taş veya çelik bilyeler atılmış. Su basmasını sağlayıp binayı oturulamaz hale getirme de gözde eylem biçimlerinden; sekiz örneği görüldü.
19 Kasım 2015 Perşembe
O silahları nereden buluyorlar?
Paris'te 129 kişinin can verdiği saldırılarda kullanılan Kaleşnikof'ları eylemcilerin nereden edindiği fazla mesele edilmedi, fark ettiyseniz. Zira gürültüsü fazla edilmese de Avrupa'da bir silah meselesi var. Rusya'da üretilip Bosna, Sırbistan ve Kosova'da savaşan gruplara aktarılan silahlar, buralardaki savaşların sona ermesiyle birlikte "açığa çıktı" ve Avrupa yasadışı piyasasında rahatlıkla alınıp satılan mallar haline geldi. Altı milyon silahtan sözediyoruz! (David Axe'in The Daily Beast'teki haberinden bilgiler aktaracağım.)
Slovakya polisinin 2014'te Bosna-Hersek'ten İsveç'e giden bir kamyonda ele geçirdiği elbombaları ve hafif silahlar, sözkonusu savaşlar çoktan bitmiş olmasına rağmen yoğun silah trafiğinin var hızıyla sürdüğünü göstermişti. Hattâ Kaleşnikof yeni modeller ürettiği için, elden çıkarılan eskileriyle piyasa zenginleşmiş bile. 2012 Mart'ında Toulouse'da üç ayrı eylemde yedi kişiyi öldüren ve keşkin nişancı kurşunuyla öldürülerek ele geçirilebilen Cezayir asıllı Fransız Muhammed Merah'ın elinde bir AK-47 (Kaleşnikof), bir Uzi, Bir Sten makineli, bir çifte ve çeşitli tabancalar varmış.
Yani silahların ilk kaynağı Doğu Avrupa ama şu anda bütün Avrupa'ya yayılmış bir yasadışı piyasa oluşmuş durumda. Bugün Avrupa Birliği sınırları içindeki kimi yerlerde 300-700 € arasında para ödeyerek Kaleş veya ufak çaplı bir roketatar edinmek mümkün, Europol yetkililerinin söylediğine göre.
Slovakya polisinin 2014'te Bosna-Hersek'ten İsveç'e giden bir kamyonda ele geçirdiği elbombaları ve hafif silahlar, sözkonusu savaşlar çoktan bitmiş olmasına rağmen yoğun silah trafiğinin var hızıyla sürdüğünü göstermişti. Hattâ Kaleşnikof yeni modeller ürettiği için, elden çıkarılan eskileriyle piyasa zenginleşmiş bile. 2012 Mart'ında Toulouse'da üç ayrı eylemde yedi kişiyi öldüren ve keşkin nişancı kurşunuyla öldürülerek ele geçirilebilen Cezayir asıllı Fransız Muhammed Merah'ın elinde bir AK-47 (Kaleşnikof), bir Uzi, Bir Sten makineli, bir çifte ve çeşitli tabancalar varmış.
Yani silahların ilk kaynağı Doğu Avrupa ama şu anda bütün Avrupa'ya yayılmış bir yasadışı piyasa oluşmuş durumda. Bugün Avrupa Birliği sınırları içindeki kimi yerlerde 300-700 € arasında para ödeyerek Kaleş veya ufak çaplı bir roketatar edinmek mümkün, Europol yetkililerinin söylediğine göre.
17 Temmuz 2015 Cuma
Çöken yalnız Yunanistan değil
Radikal, 16.07.2015
Yunanistan'ın Avrupa'nın hükümdarlarıyla boğuşması, farklı birkaç meseleyi önümüze koydu. Bunlardan ilki, eşitlikçi, adaletçi olmasa da görece demokratik bir "ideal" olarak Avrupa Birliği kavramının çöküşü. İkincisi, Almanya'nın, 2. Dünya Savaşı sonundan bu yana, uzun ve zahmetli uğraşlarla anca kısmen temizleyebildiği zorba imajının başka kılıkta tekrar canlanması. Solla, toplumsal değişim mücadelesiyle, politika kavramıyla, apolitiklik ve hariçten gazel okumakla vs. ilgili meseleler de var, ama şimdilik çerçevemizi neoliberallerin küstahlığıyla sınırlı tutalım.
Yaşanan sürece sırf “ekonominin gerekleri” gibi bir açıdan bakmanın -bizzat hareket noktasının şaibeliliği bir yana- ne kadar sığ ve isabetsiz kaçacağını, olan biteni “ekonomik tedbirlere dair görüşmeler” diye adlandırmanın düpedüz münasebetsizlik olacağını anlamalıyız.
“Yunanistan krizi”nde Avrupalı banker&bürokrat koalisyonunun dayatmacı tutumuna açıkça karşı çıkan Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, meselenin ekonomi meselesi olmadığını, derdin Yunanistan'a boyun eğdirmek olduğunu açıkça dile getirmişti.
15 Temmuz 2015 Çarşamba
Faydalı eserler - Troyka-Yunanistan savaşı
Yunanistan meselesi üzerine düşünmek-yazmak-tartışmak isteyenler için, faydalı olmanın ötesinde "elzem" diye nitelenebilecek bazı kaynakları biraraya getirdim. Sırf ne olduklarını anlamaya yarasın diye ettiğim sözleri bir yana bırakabilirsiniz. Önemli olan linkler, bunların ne kadar çoğuna tıklar ve okursanız o kadar şahane olur!
• "Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, Almanya'yı Avrupa'nın temeline dinamit koymakla" suçladı.
• Stiglitz açıkça, meselenin ekonomi meselesi olmadığını, derdin Yunanistan'a boyun eğdirmek olduğunu dile getirdi.
• Bir Liberalin Vicdanı kitabının yazarı Paul Krugman, aynı adı taşıyan blog'unda, "isterseniz Tsipras'ın beceriksiz bir angut olduğunu düşünüyor olun..." diye yazdı, "hedefin Yunanistan'ın ulusal egemenliğini tamamen yıkmak olduğu belli". Krugman da Avrupalı muktedirlerinin tavırlarının "Avrupa projesi"ni yıkacağı görüşünde ("Killing the European Project", NYT).
• "Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, Almanya'yı Avrupa'nın temeline dinamit koymakla" suçladı.
• Stiglitz açıkça, meselenin ekonomi meselesi olmadığını, derdin Yunanistan'a boyun eğdirmek olduğunu dile getirdi.
• Bir Liberalin Vicdanı kitabının yazarı Paul Krugman, aynı adı taşıyan blog'unda, "isterseniz Tsipras'ın beceriksiz bir angut olduğunu düşünüyor olun..." diye yazdı, "hedefin Yunanistan'ın ulusal egemenliğini tamamen yıkmak olduğu belli". Krugman da Avrupalı muktedirlerinin tavırlarının "Avrupa projesi"ni yıkacağı görüşünde ("Killing the European Project", NYT).
12 Şubat 2015 Perşembe
Putin mi zayıf Batı mı? - ilginç bir görüşme
Almanya parlamentosu (Bundestag) Dışişeri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, Tageszeitung Şef Redaktörü Ines Pohl'ün Ukrayna meselesine dair sorularını cevaplarken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında ilginç sözler etmiş:
"Bana göre Putin'in stratejisi, ülkesine ilişkin vizyonu yok. Taktik tavırlar alıyor. [Ukrayna konusundaki] Tavrı, kendisini iki yönden tehdit ettiğini düşündüğü [Kiev'deki] Meydan hareketine tepki. Kızıl Meydan'ın yeni Meydan olmasından korktu. En çok korktuğu şey, özgürlük mikrobu. Kafasında, arka planda hep Sovyetler Birliği'nin dağılışı var; daha fazla toprak kaybına, jeopolitik etki alanı kaybına dair korkusu var. Askerî yöntemlere başvurması, stratejisinin değil zayıflığının ifadesi."Görüşmenin devamında, gazeteci Kırım'ın halini soruyor, siyasetçi, fiilen orada Ukrayna'nın herhangi bir hükümranlığının kalmadığına işaret edip, uluslararası hukuka göre olması gereken durumla fiiliyatın açıkça çeliştiğini, yapacak pek bir şey kalmadığını imâ ederek anlatıyor. Tabiî söz, kaba kuvvetle sonuç alınmış bu olayın Putin'i benzer başka harekâtlar için heveslendirip heveslendirmeyeceğine geliyor.
10 Şubat 2015 Salı
Simgesel iki olay: Élysée'de gerilla, Sisi'ye Kaleş
Azıcık hayalgücü kullanma becerisi ve kurguya meyli olan uluslararası ilişkilercileri kendinden geçirebilecek iki olayımız var. Kırk taraftan yaklaşılıp elli yerinden deşilebilecek, zengin, derin düşüncelere kapı açabilecek olaylar.
İlki, ikisi kadın üç kişilik PYD heyetinin Fransa Cumhurbaşkanı tarafından Élysée Sarayı'nda ağırlanması. PYD Fransa Temsilcisi Xalid İsa'nın da yeraldığı heyette doğal olarak esas ilgi, PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ile YPJ Komutanı Nesrîn Abdullah üzerinde toplandı. Bu ziyaretin kapsayıcı bir tanımını yapmaya çalışsak, bu tanımın neleri içermesi gerekir:
• Heyet, çok cepheli iki içsavaş ve bir büyük ve örtülü bölgesel savaşın içiçe sürdüğü bir coğrafyadan geliyor,
• Heyet, bölgedeki devletsiz tek halkın kısmî temsilcisi,
• Heyet fiilen, hâlâ kimi devletlerin terör örgütü listesindeki bir örgütü temsil ediyor,
• Aynı zamanda, IŞİD saldırısıyla ortadan kalkmaktan son anda kendini kurtaran bir yöresel yönetimi temsil ediyor,
• Heyetin temsil ettiği halkın büyük bölümünün yaşadığı ülke (Türkiye), bu yönetimi ortadan kaldıracak sürece destek vermiş,
• Heyeti ağırlayanlar, bu heyetin temsil ettiği türden oluşumları daha önce defalarca yok etmiş, onlarla savaşmış bir emperyalist devletin temsilcileri,
• Heyetin esas elemanlarının iki kadın oluşu, coğrafyaya, tarihe, bölgedeki her şeye ters.
İlki, ikisi kadın üç kişilik PYD heyetinin Fransa Cumhurbaşkanı tarafından Élysée Sarayı'nda ağırlanması. PYD Fransa Temsilcisi Xalid İsa'nın da yeraldığı heyette doğal olarak esas ilgi, PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ile YPJ Komutanı Nesrîn Abdullah üzerinde toplandı. Bu ziyaretin kapsayıcı bir tanımını yapmaya çalışsak, bu tanımın neleri içermesi gerekir:
• Heyet, çok cepheli iki içsavaş ve bir büyük ve örtülü bölgesel savaşın içiçe sürdüğü bir coğrafyadan geliyor,
• Heyet, bölgedeki devletsiz tek halkın kısmî temsilcisi,
• Heyet fiilen, hâlâ kimi devletlerin terör örgütü listesindeki bir örgütü temsil ediyor,
• Aynı zamanda, IŞİD saldırısıyla ortadan kalkmaktan son anda kendini kurtaran bir yöresel yönetimi temsil ediyor,
• Heyetin temsil ettiği halkın büyük bölümünün yaşadığı ülke (Türkiye), bu yönetimi ortadan kaldıracak sürece destek vermiş,
• Heyeti ağırlayanlar, bu heyetin temsil ettiği türden oluşumları daha önce defalarca yok etmiş, onlarla savaşmış bir emperyalist devletin temsilcileri,
• Heyetin esas elemanlarının iki kadın oluşu, coğrafyaya, tarihe, bölgedeki her şeye ters.
10 Ocak 2015 Cumartesi
Hayat Bumedyen hakkında öğrenebildiklerim
Paris'teki katliamlarla ilgili olarak yaşayan tek şüpheli var: Koşer dükkanını basıp dört kişiyi öldüren Amédy Kolibali'nin dinî nikahlı eşi Hayat Bumedyen. Bunca ölümün ardından aranan kişinin adı Hayat! Acımasız olan esas büyüğü gibi...
26 Haziran 1988'de Kuzey Fransa'da, Villiers-sur-Marne'da dünyaya gelmiş, genç bir insan bu. Altı kardeşi var. Altı yaşındayken annesini kaybetmiş. Babası, bütün çocuklarına bakamadığından, küçük kızını yetkililerin insafına terk etmiş.
Bize önce, Hayat Bumedyen'in koşer dükkânı baskını sırasında orada olduğu, kargaşada kaçmayı başaran rehinelerin arasına karışıp kaçtığı söylenmişti. Bunun doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Kolibali'nin baskın-rehine eylemine gittiği otomobil, Hayat Bumedyen'in üstüne kayıtlı. Ancak Der Spiegel'in derlediği bilgiler, Bumedyen'in, eylemler sırasında Paris'te bulunmadığını ortaya koyuyor.
26 Haziran 1988'de Kuzey Fransa'da, Villiers-sur-Marne'da dünyaya gelmiş, genç bir insan bu. Altı kardeşi var. Altı yaşındayken annesini kaybetmiş. Babası, bütün çocuklarına bakamadığından, küçük kızını yetkililerin insafına terk etmiş.
Bize önce, Hayat Bumedyen'in koşer dükkânı baskını sırasında orada olduğu, kargaşada kaçmayı başaran rehinelerin arasına karışıp kaçtığı söylenmişti. Bunun doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Kolibali'nin baskın-rehine eylemine gittiği otomobil, Hayat Bumedyen'in üstüne kayıtlı. Ancak Der Spiegel'in derlediği bilgiler, Bumedyen'in, eylemler sırasında Paris'te bulunmadığını ortaya koyuyor.
27 Ekim 2014 Pazartesi
Bu Almanya bitmiş - öğrenciler bencil olmuş!..
Şimdiye kadar ağırlıkla, yabancılara ve farklılıklara karşı hoşgörülü, sola yatkın bir toplumsal grup oluşturduğu varsayılan Alman üniversite öğrencileri kitlesi bu karakterini kaybediyor, söylendiğine göre. Öğrencilerin en çok önem verdiği alanlar, kariyer ve para pul işleriymiş. Siyasî katılımdansa parasal güvenceyi tercih ettikleri için genel olarak "tutucu" diye nitelenebilecek bir kitle oluşturdukları sonucuna varılıyor.
Bu sonucu ortaya çıkaran, Almanların Basın-Yayın Genel Müdürlüğü diyebileceğimiz fedeal kurumun yaptırdığı bir araştırma. Buna göre, Alman öğrencilerin yüzde 73'ü, hayatta en çok önem verdikleri şeyi "güzel şeylere sahip olabilme" olarak tanımlamış. Yaklaşık yirmi yıl önce bunu önem listesinin başına koyanların oranı aşağı yukarı bunun yarısı kadarmış: yüzde 35.
Şu anda siyasetle "epeyce" veya "çok" ilgilenenlerin oranı yüzde 45'e gerilemiş. Bununla paralel şekilde, parti olarak Yeşiller'i tercih edenlerin oranı da azalmış, Sosyal Demokratları, Hıristiyan Demokratları destekleyenlerinkilerle neredeyse aynı düzeye inmiş. Sebep, Yeşiller'in radikalliği törpülendiği için gençlerin bu partiyi beğenmemesi değil, tam tersi; politikaya ilgi kaybı. Araştırmacılar bu yüzden, öğrencilerin artık "genel olarak solda" sayılamayacağını söylüyorlar.
Esas fenası, gençlerin Avrupa'ya gelen/gelecek göçmenler sorununa yaklaşımları da anababalarınınkine yaklaşmış. Öğrencilerin yarıya yakını, gelen göçmen sayısını aşırı yüksek buluyor, toplumun bu kadarını entegre edemeyeceğini ileri sürüyorlar. Almanya'nın gelecekte yurtdışından getirilecek uzmanlara ihtiyaç duymayacağını söylemeleri de muhtemelen göçmenler konusundaki olumsuz duygularıyla ilişkili.
Der Spiegel'in görüştüğü bir profesör, bencil ve apolitik gençler yetiştirilmesinden yöneticileri sorumlu tutuyor. "Gayri siyasî, anti-entelektüel bir kuşak yetiştiriyoruz," diyor. Dergi, öğrencilere ilişkin araştırmayı aktardığı yazısına, "Yeni öğrenci kuşağı: Temel ders bencillik" başlığını atmış.
Bitmiş kardeşim bu Almanya!..
Bu sonucu ortaya çıkaran, Almanların Basın-Yayın Genel Müdürlüğü diyebileceğimiz fedeal kurumun yaptırdığı bir araştırma. Buna göre, Alman öğrencilerin yüzde 73'ü, hayatta en çok önem verdikleri şeyi "güzel şeylere sahip olabilme" olarak tanımlamış. Yaklaşık yirmi yıl önce bunu önem listesinin başına koyanların oranı aşağı yukarı bunun yarısı kadarmış: yüzde 35.
Şu anda siyasetle "epeyce" veya "çok" ilgilenenlerin oranı yüzde 45'e gerilemiş. Bununla paralel şekilde, parti olarak Yeşiller'i tercih edenlerin oranı da azalmış, Sosyal Demokratları, Hıristiyan Demokratları destekleyenlerinkilerle neredeyse aynı düzeye inmiş. Sebep, Yeşiller'in radikalliği törpülendiği için gençlerin bu partiyi beğenmemesi değil, tam tersi; politikaya ilgi kaybı. Araştırmacılar bu yüzden, öğrencilerin artık "genel olarak solda" sayılamayacağını söylüyorlar.
Esas fenası, gençlerin Avrupa'ya gelen/gelecek göçmenler sorununa yaklaşımları da anababalarınınkine yaklaşmış. Öğrencilerin yarıya yakını, gelen göçmen sayısını aşırı yüksek buluyor, toplumun bu kadarını entegre edemeyeceğini ileri sürüyorlar. Almanya'nın gelecekte yurtdışından getirilecek uzmanlara ihtiyaç duymayacağını söylemeleri de muhtemelen göçmenler konusundaki olumsuz duygularıyla ilişkili.
Der Spiegel'in görüştüğü bir profesör, bencil ve apolitik gençler yetiştirilmesinden yöneticileri sorumlu tutuyor. "Gayri siyasî, anti-entelektüel bir kuşak yetiştiriyoruz," diyor. Dergi, öğrencilere ilişkin araştırmayı aktardığı yazısına, "Yeni öğrenci kuşağı: Temel ders bencillik" başlığını atmış.
Bitmiş kardeşim bu Almanya!..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)