TC devlet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TC devlet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Nisan 2020 Perşembe

Osman'ın mektubu: Silivri’den, 2,5 yıl sonra

Osman Kavala'nın karantinalı günlerde yazdığı mektup. Nisan 2020

Bu ayın sonunda tutukluğumun otuzuncu ayı tamamlanmış oluyor. Kurgulanan yeni, üçüncü suçlamadan dolayı Silivri’de daha ne kadar kalacağımı kestirmem mümkün değil. Ekim 2017’de gözaltına alınmamdan 16 ay sonra ortaya çıkan iddianamenin siyasi mesajlardan etkilenerek hazırlandığını, ayrıca FETÖ üyeliğinden suçlanan emniyet görevlileri ve savcıların yıllar önce üretmiş oldukları kurguyu ve hukuksuz telefon dinlemelerini temel aldığını gördük.

Tutuklanmamın ve bu davanın, iddianamede hiçbir somut delil bulunmaması ve birçok mantık kopukluklarından dolayı, yargıdaki vahim sorunlara yansıtılan çarpıcı bir örnek teşkil ettiğine, hukuksuz uygulamaların anlaşılmasına ve sonlandırılmasına katkıda bulunacağına inanıyordum.

Adalet Bakanı’nın geçtiğimiz yıl yargı reformu girişiminin amaçlarını anlatırken yargı meşruiyetine zarar veren özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamalardan söz etmesi de bana umut vermişti.

Ancak gelinen noktada iyimserliğimi koruyabilmem mümkün değil. Bunun tek nedeni tutuklanmamı uzatmak için Cumhurbaşkanı’ndan güç aldığı anlaşılan organize bir çabanın sürdüğünü görmem değil. Beni asıl karamsarlığa sevk eden, evrensel hukuk normlarını bağlayıcı kabul etmeyen, yasaları hukuki temellerinden kopartarak keyfi biçimde kullanan anlayışın yargıda meşruiyet kazanmış olması. Özel yetkili mahkemelerde Gülenci yapılanmanın etkin olmasıyla sistematik hale gelmiş olan hukuku araçsallaştıran uygulamaların devam ettiğini görüyoruz.

Yargı Reformu Paketi’nden sonra gazeteciler mahkum oldular, tutuklanmaları devam ediyor. Yerel idareciler yıllar önce işlendiği iddia edilen suçlardan dolayı tutuklanıyorlar. Benim de başıma gelen ve manevi işkence olarak tanımlanabilecek olan tahliyelerden sonra yeniden tutuklama uygulaması, normal bir adli tasarruf haline gelmiş durumda. Kamuoyunca yakından bilinen örneklerle sınırlı kalmadığını tahmin edebileceğimiz bu hukuksuz uygulamalar, neden oldukları vahim hak ihlallerinin yanı sıra, yargı kurumunda da kalıcı hasarlara yol açıyor. Hukuksuz tutuklama uygulamaları, masumiyet karinesine ve kişi özgürlüğüne duyarlılığı sistematik olarak tahrip ediyor. Deliller ciddi bir şekilde incelenmeden, somut delil olmadan hazırlanan iddianameler, tutuklama ve mahkumiyet kararları hukuki kanaatlerin sağlam gerekçelere dayandırılması zorunluluğunu gereksiz hale getiriyor, hukuk dışı etkilere açık ve mantıki temeli çürük akıl yürütmeleri meşrulaştırıyor.

Bütün bunlara rağmen, toplumda adalet ve hukukla ilgili ciddi bir duyarlılığın da gelişmekte olduğuna inanıyorum. Umarım son çıkarılan infaz yasasındaki bariz ayrımcılık, gerçek suçlarla siyasi nitelikli sanal suçlar arasında iktidarın gözettiği farkı, hukuki davranış ile hukukun araçsallaştırılması arasındaki farkı çok daha açık biçimde göstererek, bunun vahim sonuçlarının kamuoyu tarafından kavranmasını hızlandırır.

11 Mart 2020 Çarşamba

Osman Kavala'dan açıklama

Osman Kavala'nın avukatları aracılığıyla kamuoyuna ilettiği açıklaması:

Pazartesi akşamı itibariyle, son dakikada icat edilmiş olan casusluk suçlamasıyla üçüncü defa tutuklandım. Öncekiler gibi hiçbir delile dayanmayan, ancak öncekilerden daha da saçma olan bu iddianın, Yargı Reformu paketinin getirdiği, iddianame öncesi 2 yıllık tutuklama süresi kısıtlamasını ve AİHM’in ihlal kararını boşa çıkartmaya yönelik olduğu açıktır.

Tutukluluğumu ne pahasına olursa olsun devam ettirme niyetinin, yargı mensuplarını yasaları ihlal etme noktasına sürüklemiş olduğunu görmek son derece üzücü ve endişe vericidir. Normal karşılanması halinde bu davranış, ceza davaları için tehlikeli bir örnek oluşturacaktır.

10 Mart 2020 Salı

Osman Kavala'ya yeni kumpas

Serbest kalamasın diye "Ankara dehlizleri"nde çevrilen dümenlerle yeniden tutuklanan Osman Kavala'nın avukatı İlkan Koyuncu'nun açıklaması:

DEVLET KENDİNE BAŞKA BİR MEŞGALE BULSUN!

Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında, 1 Kasım 2017 tarihinde TCK’nin 309. ve 312. maddelerinden tutuklandı.
Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında, 11 Ekim 2019 tarihinde TCK’nin 309. maddesinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen tahliye edildi.
Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında 19 Şubat 2020 tarihinde TCK’nin 309. maddesinden tutuklandı.
Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında 9 Mart 2020 tarihinde TCK’nin 328. maddesinden tutuklandı.
İlk tutuklanma sürecinde; emniyet gözaltına aldı, ifade aldı, savcılığa sevk etti, savcılık ifade almadan tutuklamaya sevk etti, Osman Kavala Sulh Ceza Hakimliği huzurunda tutuklandı.
İkinci tutuklanma sürecinde; emniyet gözaltına aldı, ifade almadan savcılığa sevk etti, savcılık ifade almadan tutuklamaya sevk etti, Osman Kavala Sulh Ceza Hakimliği huzurunda tutuklandı.
Üçüncü tutuklanma sürecinde; emniyet ifade almadı, savcılık ifade almadı, Sulh Ceza Hakimliği huzura almadı, yine tutuklandı.
Osman Kavala, aynı soruşturma dosyasında üç kez tutuklandı, bir kez tahliye oldu.
Ve şimdi “Osman Kavala başka bir suçtan tutuklandı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu hak ihlali kararı ve Yargı Reformu’nun getirdiği ‘soruşturma aşamasında tutukluluk süresi iki seneyi aşamaz’ hükmü uygulanmaz” diyecekler. Ben sizin yerinize utanıyorum.

25 Aralık 2019 Çarşamba

Osman Kavala'nın avukatlarından duyuru

AÇIKLAMA / 25 Aralık 2019

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Aralık 2019 tarihli duruşmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 10 Aralık 2019 tarihli kararında belirtilen, Osman Kavala'nın "derhal salıverilmesi" ve "TCK 312. maddede yeralan suçun unsuruna ait delillerin mahkeme dosyasında bulunmamasına" ilişkin kararını hiçe sayarak yeni bir HAK İHLALİNDE bulunmuştur.

AİHM kararlarının hukukî değerlendirmesini yapacak merci, tarafsız ve bağımsız Türk Mahkemeleridir, buna rağmen İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, sözkonusu kararla süreci geciktirmek adına bu yetkisini Adalet Bakanlığı'na devretmiştir.

Bu karar, hukuka aykırı olmasının ötesinde Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası ceza hukuku prensipleri ile kurmaya çalıştığı bağları kopartacak niteliktedir.

Osman Kavala hakkında sürdürülen tutuklama kararının kaldırılmasına ilişkin AİHM kararında yer alan "derhal uygulanması" şerhi, Kişi Hak ve Özgürlükleri'nin korunmasına yönelik Anayasal bir zorunluluk olup kararların kesinleşmesine bağlı kılınamaz.

Kaldı ki, alınan kararların keyfîliği, hukukî bir hata ya da hakimin takdir yetkisi içerisinde değerlendirilemez.

Gelinen noktada, sözkonusu hukuka aykırı kararın adalet ve yargı sistemimizi içine düşürdüğü durum, iki yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan Osman Kavala'nın mevcut durumundan daha vahimdir.

Bu hukuksuz uygulamaya karşı Mahkeme Heyeti'nin reddi ve HSK'ya şikâyet gibi başvurular başta olmak üzere, tutukluluğun devamı kararına itiraz, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi başvuruları ile Adalet Bakanlığı'na ivedilikle yapılacak başvurular tahtında hak arama yolundaki kararlılığımızı kamuoyunun bilgi ve dikkatlerine sunarız.

Osman Kavala Müdafîleri
Av. Dr. Köksal Bayraktar, Av. Deniz Tolga Aytöre, Av. İlkan Koyuncu

3 Kasım 2019 Pazar

Osman Kavala'dan ikinci yıl mesajı

Keyfî tutukluluğunun ikinci yılında Osman Kavala'nın kaleme aldığı metin:

Silivri’de ikametimin ikinci yılı tamamlandı. Eşimin, ailemin ve tüm dostların desteğiyle bu eziyet dönemini en az hasarla geçirmeye gayret ediyorum.
 
Buradayken komşularımın, tanıdıklarımın tahliye edilmeleri karamsarlığımı hafifletiyor. Karşı komşum sevgili Eren Erdem’in tahliye olmasına çok sevindim. Bizim mahkemede üç celse gerçekleşti. Yapılan savunmalarda suçlamaların delile dayanmadığı, suçlananların şiddete yönelik hiçbir faaliyette bulunmadıkları, aralarında da örgütsel bir bağ bulunmadığı bence yeteri kadar açıklık kazandı.

Savunma avukatları, kurgusu, hukuk dışı yapılan telefon dinlemeleri ve ihbar mektuplarıyla, bu iddianamenin Gülencilikle suçlanan polis ve savcıların çalışmasına dayandığını ortaya koydular.

Bu iddianame adalete hizmet işlevini yerine getirmekten uzak; Gezi Protestolarına katılanları itibarsızlaştırmaya ve benim tutukluluğumu devam ettirmeye yarıyor. Bu iddianamenin savunulmasının yargıyı yanıltma yöntemlerine ve bunları üreten anlayışa onay verilmesi anlamına geldiğini düşünüyorum.

İddianamede temel deliller olarak kullanılan, ama delil niteliği taşımayan, hukuksuz biçimde elde edilmiş telefon konuşmalarıyla benim ve diğer suçlananların cezaya çarptırılmasının mümkün olmayacağını hakimlerin de gördüklerine eminim. Ancak, olsa olsa kısa tutuklamalar için geçerli olabilecek, tutuklama için kesin delil gerekmez akıl yürütmesi sonucu tutukluluğum uzatılmakta, yargılama sürecine paralel bir infaz gerçekleşmekte.

TBMM’de kabul edilen yargı reformu paketinin hazırlanış nedenlerinin en önemlisi yargısal tasarrufun meşruiyetine zarar veren temel hak ve özgürlüklere yapılan orantısız müdahaleler olarak açıklanmıştı. Kanaatimce tutuklama sürelerine sınır konması, bu vahim durumu gidermeye yetmeyecek, zira temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin meşruiyet zemininden uzaklaşmasının asıl nedeni tutuklama sürelerinin uzaması değil; tutuklama sürelerinin uzaması sorunun nedeni değil sonucu.

Sorunun kaynağında somut delil ortaya konmadan ağır suçlamaların yapılmasını, tutuklama ve mahkumiyet kararları verilmesini meşru gören bir tavır, hukuku araçsallaştıran bir anlayış bulunuyor.

Gerçek bir yargı reformu için kişi özgürlüğünün en temel insan hakkı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu olursa, hiç kimsenin, hiçbir siyasetçinin ya da kamu görevlisinin, bu kutsal hakka keyfi olarak müdahale etme yetkisine sahip olmadığı anlaşılacaktır.

10 Ekim 2019 Perşembe

Osman'ın avukatları durumun vahametini anlattı

Gezi Parkı olaylarına ilişkin 8 Ekim 2019 Salı günü İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava duruşmasında Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar verildi. Kararın açıklanması sonrasında bugün Kavala’nın avukatları tarafından bilgilendirme ve değerlendirme toplantısı düzenlendi. Toplantıya Av. Köksal Bayraktar, Av. Deniz Tolga Aytöre ve Av. İlkan Koyuncu katıldı.

Av. Köksal Bayraktar, mahkeme başkanının üçüncü kez değiştiğini ifade ederek şunları söyledi:

"Duruşmalardan önceki süreç farklı bir başkan tarafından yürütülüyordu. Silivri’de yapılan ilk duruşmada başkanın değiştiğini gördük. İkinci duruşmaya başkanlık yapan hakim Kavala için ara kararına tahliye edilmesi yönünde karar bildirmişti. Fakat üye iki hakim tahliyeye karşı çıktığı için Osman Kavala tahliye edilmedi. Daha sonra bu hakim de değişti ve bu kez üçüncü mahkeme başkanıyla karşılaştık.

2 Şubat 2019 Cumartesi

Osman Kavala'dan 15. ay mektubu

15 aydır sorgusuz sualsiz hapiste tutulan arkadaşım Osman Kavala cezaevinden yeni bir açık mektup gönderdi. Şöyle:
Ocak ayı sonunda Silivri'de 15. ayım tamamlanmış olacak. Hala iddianamenin hazırlanmasını bekliyorum. Bugüne kadar savcı tarafından sorgulanmadım, tahliye taleplerimiz 19 defa, beni dinlemeye gerek duyulmaksızın reddedildi. Bütün bunlar, tutuklanmamın ve tutukluluğumun uzatılmasının “makul” ve “yerinde” olduğuna inanıldığının, bu kararlardan kuşku duyulmadığının yansıması olarak görülebilir. 16 Kasım 2018 tarihli gözaltılarla ilgili, savcılığın basın açıklamasında yer alan, benim Gezi Olaylarını “finanse ve organize” ettiğimin “tespit edilmiş” olduğu ibareleri de bu durumu teyit eder mahiyette.

Tutukluluğumun ikinci ayında Anayasa Mahkemesi’ne, sekizinci ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduk. AİHM, dosyanın öncelikli olarak değerlendirilmesi talebimizi kabul etti ve Adalet Bakanlığı’ndan tutuklanmamla ilgili savunma talep etti. Savunmanın gönderilme süresinin 10 Ocak 2018’de sona ermesinin ardından, Adalet Bakanlığı’nın AİHM’den ek süre aldığını öğrendik.

Bu süreç içinde, benim Silivri’de iddianame bekleyerek 15 ay geçirmemin yargısız infaz niteliği taşıdığı düşünülebilir. Bununla birlikte, AİHM'den ek süre istenmesi, tutuklama ve tutuklamanın uzatılması kararlarının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) normlarına uygunluğu konusunda birtakım tereddütler olduğunu düşündürüyor. Bana yöneltilen “Anayasal düzeni değiştirmek” ve “hükümeti devirmek” suçlamaları, savcılığın basın açıklamasında ifade edildiği kadar net ve kesin bulgulara dayansaydı, herhalde bugüne kadar iddianame hazırlanmış ve AİHM'e de savunma gönderilmiş olurdu.

Adalet Bakanı yargıdaki ciddi sorunlardan söz ederken ve “temel hak ve özgürlüklere orantısız müdahalelerin, bazı haklı eleştirilere neden olabildiğini, yine bu tür müdahalelerin, yargısal tasarrufların meşruiyetine ve yargıya olan toplumsal desteğe de zarar verdiğini” ifade ederken, sanırım aklında benim tutuklanmama benzeyen vakalar da vardı. Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen Yargı Reformu Strateji Belgesi, özgürlüğün en temel insan hakkı olduğunu teyit ederek masumiyet karinesine saygı göstermenin hayati önemde olduğunu vurgularsa, yargısal tasarrufların Anayasa ve AİHS normlarına uygun hale gelmelerinin yolunun açılabileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde sağlam gerekçelere dayanmayan suçlamalar ve tutuklamalar, benim gibi başkalarının da bireysel hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya devam edecek.

Osman Kavala

5 Kasım 2018 Pazartesi

Osman Kavala bir yıldır neden tutsak?

18 Ekim 2017’de Gaziantep dönüşünde Atatürk Havaalanı’nda gözaltına alınan ve 14 gün sonra, 1 Kasım 2017’de tutuklanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın sanatçı, akademisyen, aktivist ve siyasetçi dostları, tutukluluğun birinci yılında Silivri’de bir araya geldi.

Ortak açıklamlarında Osman Kavala’ya Özgürlük taleplerini yenileyen sanatçı, akademisyen, aktivist ve siyasetçilerden oluşan dayanışma grubunda Ali Uçansu, Asena Günal, Aybike Haydaroğlu, Ayşe Gül Altınay, Ayşegül Devecioğlu, Banu Cennetoğlu, Biray Kolluoğlu, Burak Delier, Bülent Aydın, Celalettin Can, Cem Erciyes, Çiğdem Mater, Deniz Yükseker, Emine Uşaklıgil, Esra Mungan, Fatih Özgüven, Fatma Gök, Gençay Gürsoy, Gül Kozacıoğlu, Gül Pulhan, Güliz Sağlam, Gürol Irzık, Hakan Altınay, Hüseyin Karabey, İlhan Sayın, İz Öztat, Jaklin Çelik, Jale Parla, Mehmet Ertan, Melek Ulagay, Murat Akagündüz, Murat Utku, Nadir Öperli, Nadire Mater, Necdet İpekyüz, Nilgün Mirze, Osman Bozkurt, Osman Savaşkan, Oya Baydar, Özcan Yurdalan, Refik Akyüz, Selin Söl, Semih Sökmen, Seren Yüce, Sevilay Demirci, Sezgin Tanrıkulu, Sibel Irzık, Şemsa Özar, Şemsa Özer, Tatyos Bebek, Timuçin Gürer,Yetvart Tovmasyan, Yamaç Okur, Yiğit Ekmekçi ve Zeycan Alkış yer aldı.

Ortak açıklama sanatçı İz Öztat tarafından okundu.

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın haksız tutukluluğunun birinci yılında, burada Silivri Cezaevi’nin önünde, “Neden?” diye sormak üzere buluştuk. Osman Kavala, neden bir yıldır, tutukluluğunun gerekçesini dahi bilmeden, savunmanın bütün araçlarından yoksun bırakılarak, hukuk dışı bir şekilde cezaevinde tutuluyor? Avukatlar tutukluluğa tam 10 kez itiraz ettiler, 10’u da reddedildi. Dosyada gizlilik kararı olduğu için neyle suçlandığını öğrenemiyoruz. Kuvvetli kanıtlar var deniyor, ne oldukları belli değil. Üstelik dosyaya bakan savcı dahi Kavala’nın ifadesini almadı.

Onun bu şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılması, işkenceden farksızdır!

Anayasanın ve Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin benimsediği hukuk ilkeleri doğrultusunda, Osman Kavala’nın bir an önce serbest bırakılması, neyle suçlandığının açıklanması ve eğer gerekiyorsa, yargı önüne çıkarılması gerekir.

Onu tanıyanlara fantastik gelecek suçlamalarla içeride tutulan Osman Kavala, birinci yıl mektubunda “hayatımdan aylar eksiliyor. Bir an önce özgürlüğüme, aileme, dostlarıma kavuşmak istiyorum” diyor. Biz de hukuk açısından utanç verici bu durumun sona ermesini ve ailesi, dostları ve çalışma arkadaşları olarak ona kavuşmayı diliyoruz.

Osman Kavala derhal serbest bırakılsın!

20 Mayıs 2018 Pazar

Osman Kavala için yeni bir talep

Haksız, mesnetsiz, şaibeli ve kötü niyetli bir uygulama ile, ömründen altı ay çalınan arkadaşım Osman Kavala için yedi imzalı yeni bir açıklama yapıldı, Osman'ın serbest bırakılması veya ciddî bir iddianame ile karşımıza çıkılması istendi. İkincisinin olamayacağını biliyoruz. Çünkü Osman'ı tanıyan, ne yaptığını ettiğini ve niye yaptığını bilen o kadar çok insanız ki, kendisinin hepimizden gizli acayip suçlar işlemiş olamayacağından eminiz. Yedi imzalı açıklama şöyle:
Ülkemizde geçmişte kamusal sorumluluk taşımış ama en çok da iyi vatandaşlar olmayı önemseyen bizler, bu ülkenin haklarından yararlanma ayrıcalığıyla, ülkenin sorumluluğunu alma zorunluluğunun birbirinden ayrılamayacağına yürekten inanıyoruz. Ülkenin sorumluluğunu almanın birçok gereğinden bir tanesinin haksızlıklara dikkat çekmek ve doğrulara, gerçeklere şahitlik etmek olduğuna da inanıyoruz.

Bizlerin bir diğer ortak noktası Osman Kavala’yı uzun yıllardır tanıyor olmamız. Bizler Osman Kavala’nın saygın, mütevazi ve demokrat kişiliğinin ve yaşamının şahidiyiz.

Bizim böyle bildiğimiz Osman Kavala altı aydır cezaevinde. Bir insanı bu kadar uzun süre özgürlüğünden mahrum bırakmak için çok güçlü delillere sahip olmak gerekir. Lakin ortada bir iddianame bulunmamakta. Saygın bir kişiye yapılan bu muamele bizlerin ve toplumun vicdanını yaralamaktadır. Bir toplumun üyeleri her konuda hemfikir olmak zorunda değildir ama birbirlerinin vicdanından ve adalet mekanizmalarından umutlarını kesmeye itilmemelidir.

Ya ciddi bir iddianame ile kamuoyunun karşısına çıkılmalı ya da Osman Kavala serbest bırakılmalıdır.

Aysel Çelikel
Rakel Dink
Üstün Ergüder
Turgut Kazan
Murat Özçelik
Yücel Sayman
Ayşe Soysal

5 Ocak 2018 Cuma

Osman Kavala: Yadırgadım ve hayretle karşılıyorum

Haksız hukuksuz şekilde tutuklanıp hapse konan arkadaşım Osman Kavala, avukatları aracılığıyla bir açıklama yayımladı. Şöyle:
Kamuoyunun da bildiği üzere 1 Kasım’da tutuklandım ve iki ayı aşkın bir süredir Silivri 9 No’lu cezaevindeyim.

Gaziantep dönüşü, uçakta gözaltına alındığımda endişe duymadım. Benimle ilgili şüphelerin yersiz olduğunun hemen anlaşılacağına güvendim. Ama tutuklanmam ve tutuklanmama neden olan suçlamalar benim için şaşırtıcı oldu.

Tutuklanma gerekçesinde yer alan Gezi olaylarının organizatörü olduğum suçlaması, finansman sağladığım iddiasını da içeriyor. Hatırlanacağı gibi Gezi olaylarından sonra bu olayların dış kaynaklı olduğu ve yurtdışından mali kaynak sağlandığı iddiaları ortaya atılmıştı. 2014 tarihli bir gazete yazısında beni Gezi olaylarıyla ilişkilendiren bir istihbarat notu olduğundan da söz edilmişti. Daha sonra bu konuyla ilgili soruşturmayı yürüten kişi, 2015 yılında tutuklandı ve halen tutuklu olarak yargılanıyor. Sonuç olarak, bugüne kadar bu mesnetsiz iddialarla ilgili herhangi bir bulgu ortaya çıkmadı, bu konuyla ilgili olarak tek tutuklanan ben oldum.

Tutuklanma gerekçesinde beni Gülen cemaati ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendiren iddiaları daha da çok yadırgadım.


17 Kasım 2017 Cuma

Osman'ın avukatlarından karşı adım

Osman Kavala'nın avukatları, haber kılığındaki uyduruk ve yalanlara karşı girişimlere başladı. Yaptıkları duyuru şöyle:
Geçtiğimiz günlerde, bir takım yazılı ve görsel medya organlarında yer alan, ‘Osman Kavala Henri Barkey ile 93.5 saat görüştü’ şeklindeki sistemli, tamamıyla gerçekdışı ve soruşturmanın gizliliğini ihlal eden nitelikteki haber ve yayınların sorumluları olan kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal süreçleri başlattığımızı kamuoyunun bilgisine sunarız.

Osman Kavala ile ilgili gelişmeleri ve uyduruk-yalan olmayan bilgileri takip edebileceğiniz sayfa ve hesaplar şunlar:

www.osmankavala.org
https://www.facebook.com/FreeOsmanKavala/
https://twitter.com/FreeOsmanKavala

13 Ekim 2017 Cuma

HTŞ: Ateist gruplara karşı Türklere yer verdik

Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Ekim'i 13 Ekim'e bağlayan geceyarısına doğru -ilk verilere göre- kırk kadar zırhlı araç ve sekiz tankla İdlib'e girdi. Bu, beklenmeyen bir gelişme değildi. Ancak Türk ordu konvoyuna, bölgeye hakim olan, El-Kaide çekirdekli Heyet Tahrir el-Şam'a (HTŞ) ait savaşçıların araçlarla eşlik (eskortluk) etmesi, işi hayli ilginç kıldı. Türkiye'nin İdlib'de nasıl varlık göstereceği konusunda HTŞ ile anlaşmaya vardığı zaten söyleniyordu, böylece, anlaşmanın ayrıntısı değilse bile varlığı kanıtlanmış oldu.

Kısa süre önce İdlib'e her türlü dış müdahaleye karşı olduğunu, bölgeye müdahaleye kalkışacak herhangi bir yabancı kuvvetle çatışacağını açıklamış olan HTŞ açısından durum nedir peki? Örgüt, karşı koyamayacağı gelişmeler yüzünden telafi edilemeyecek zararlar görmemek üzere kendini ayarlamışa benziyor.

2017 başında Ahrar el-Şam'dan ayrılarak HTŞ'ye katılan, El-Kaide'ye yakın (veya doğrudan El-Kaide'ci?) din âlimi Ebu el-Fetih el-Fergali, İdlib bir "yabancı işgali"ne uğrarsa direnmeyi mecburî görev ilan eden bir fetva verdi. Ancak el-Fergali Türk ordusunun hâlihazırda giriştiği operasyonu bunun tamamen dışında tuttu. El-Fergali, "Türk ordusu," dedi, "sınırlı bir kuvvetle mücahitlerin hakimiyeti altında iş görmek üzere, şu ateist gruplara karşı bazı mevziler talep etti." Burada "mücahitler" HTŞ, "ateist gruplar" da Efrin'deki YPG oluyor. El-Fergali, "Allah'ın kanunlarının belirleyici olduğu bu bölgelerde" kimsenin "denetimi ele almaya kalkamayacağını" vurguladı. El-Kaide'ci din âlimine göre, "mücahitlerin geçmekte olduğu dönemin gerekleri ve -Doğu'dan ve Batı'dan- düşmanlarının kendilerine karşı birleşmiş olması" yüzünden sözkonusu istisnaya başvuruldu. El-Fergali, "Yani bu şartlar ve yukarıda belirtilen gerçekliğin ışığında," dedi, "mücahitlerin emirleri buna [Türk ordusunun girmesine] izin verebilirler."

Ayıklayarak tekrarlayayım: HTŞ, şu andaki eskort vaziyetini, TSK'nın yalnız Efrin'deki YPG'ye karşı mevzi alması ve "Allah'ın kanunlarının geçerli olduğu bölgede" HTŞ'nin otoritesini tanıması koşuluna bağlıyor. Türk ordusu İdlib vilayetinde otorite talep etmeye geçtiğinde her şey tersine dönebilir.

Bence bugünlerde önümüze gelen bu bilgileri unutmayalım.

27 Şubat 2017 Pazartesi

Medya, politik psikoloji, devlet, "terör"

Al Jazeera Türk'te, Politik Psikoloji Derneği Genel Sekreteri Rifat Serav İlhan'ın bir yazısı yayımlandı: "Medya ve terör". Ankara Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi danışma kurulu üyesi de olan İlhan, medyayı devletle bütünleştirmenin münasip yollarını ararken, bütünüyle işlevsizleştirmeye kapı açacak tehlikeli bir yaklaşımın tipik örneğini de sunuyor.

"Medya," diye yazıyor İlhan, "modern demokratik toplumlarda toplum ve karar vericiler arasında iletişim kurulmasında önemli rol oynar, toplumun ve karar vericilerin tutum ve kanaatlerinin şekillendirilmesinde de kullanılabilir."

Kullanacak olan kim? Yazar özneyi hemen bu cümlenin ardından isimlendirmiyor, ancak yazının her satırına sinmiş önkabulden, bunun "devlet" veya "karar vericiler" olduğunu anlıyoruz. Bir tür "millî güç" yaklaşımı, yine!

13 Aralık 2016 Salı

Hassasiyet • Bir 13 Aralık filmi

17 yaşında bir genci, yaşını büyüterek asmazsa incinebilen, hassas kudret mekanizması... Cinayete, eğer katılmıyorsa, arkasını dönen nazik cemiyet...

13 Aralık 1980'e dair hatırlatma.



Meraklısı için izahat: Altı yıldır pek çok defa başına oturduğum, geçen geceye kadar bir türlü "oldu" diyemediğim bir deneysel film bu. Görüntüleri bir Ankara yolculuğunda -o sırada Haydarpaşa'dan trene binip Ankara'ya gidebiliyorduk- gelişigüzel çekmiştim. Filmde, trende çekilmiş bazı orijinal sesler var; ama ilave efektler ve bazı müziğimsi parçalar da yeralıyor. Bunlar, Tiyatro Oyunevi'nin bir oyunu için daha önce yaptığım çalışmadan. Oyunu Murat Uyurkulak'ın Tol romanından ("Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi") Mahir Günşıray uyarlayıp yönetmiş, Güven İnce ile birlikte oynamışlardı. (Romanda okkalı bir tren yolculuğu faslı vardır.)

4 Kasım 2016 Cuma

4 Kasım şuursuzluk ve acımasızlık bayramı

Aşağıdaki fotoğrafın orijinalini Duvar'ın "HDP protestolarına polis müdahalesi" haberinden alıp kesip biçtim, üzerinde oynadım ve 4 Kasım'ın tasviri, belgesi olsun diye buraya koyuyorum. (Fotoğrafçı belirtilmemişti, bu yüzden adını zikredemedim, bildiren olursa hemen eklerim.)


4 Kasım ileride, akıl ve vicdanla donanmış, aydınlık bir Türkiye'de şuursuzluk, gaddarlık ve acımasızlık bayramı olarak kutlanacaktır muhtemelen. Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanın bugününü, kimbilir kaç kuşağın yarınını ziyan ediyorlar, koca ülkeye yazık ediyorlar. Diyecek söz bulamıyorum.

2 Ekim 2016 Pazar

Hülâsa: O iyi insandır, siz kötüsünüz

Baktığı yerden bakamazsınız, gördüğünü göremezsiniz.
Yazdığının tek satırını yazamazsınız.
Anlıyoruz öfkenizi.
Lâkin sizsiniz bu hale getiren kendinizi.
Ne giderilemez eksiklik bu sizinki.
İçinizde iyilik olaydı belki dua ederdiniz. Artık o da tutmaz.
Kürt diye içeri attığınız adam Türkçe'yi en iyi yazanlardan biri.
İçinizde iyilik olsa, çatlayıp patlamak yerine sevinirdiniz.
Hepsi bir yana, temiz insandır, iyi insandır o adam.
Siz olamazsınız.
Kelebek görseniz eziyor, çiçek görseniz bozuyorsunuz.
Size âlemin hain kötü adamlığı düştü.
Mutsuz etmeyi öğrendiniz; yakmayı yıkmayı.
Bari tövbe etmeyi bilseydiniz.

* * *

Murat Özyaşar’ın, kendi kuşağının öykücüleri arasında çok geçmeden ayırt edileceğini öykülerini ilk okuduğumda da düşünmüştüm. Doğu’nun içinden çıkıp edebiyatın kılcaldamarlarına yürüme cesareti vardı onda. İçinden çıktığı kültürün kendini kısıtlayabilecek bütün yaşamsal sıkıntılarından yazınsal yazının derinliğine dalarak kurtulabileceğini çok erken görmüştü.


"... berber razi'nin camı buğulanmış, gidip oraya harf harf dökülesim var..."
bi' aydır şu cümle üzerinde dönüp dönüp düşüyorum, sonra düştüğüm yerde binlerce parçaya ayrılıp sağa sola dağılıyorum. bu ne zulüm bi'şeydir, bu nası bi' çıldırmışlıktır?
su gibi akıyor diye tanımlanır hani bazı kitaplar; bu akmıyor, su gibi duruldukça duruluyor.


Murat ile Sibel üç hafta kadar önce Mavi Lorin'i aramıza katmışlardı.

Murat Özyaşar’ın ilk öykü kitabı “Ayna Çarpması”nı okuduğumda uzun zaman yolunu gözleyeceğim bir yazarla karşılaştığımı içten içe sezmiştim. Gerçekten de aradan geçen yedi yıl boyunca bekledim. Nihayet yedi yılın sonunda “Sarı Kahkaha” çıkageldi. Kitabı okuduğumda Murat Özyaşar’ın hangi yolları aştığını, yazısına neler eklediğini görünce şaşırmadım ama büyük bir sevinç duydum. Yolunu gözlemeye devam edeceğim için...


O sarı kahkahalar...
Her şeyi yaptırıyor anlatıcılarına! Askerlik anısı da anlattırıyor, taşra sıkıntısını da, ölen babasına Türk edebiyatının gördüğü en iyi ağıtlardan birini de yakıyor, varoluşsal dertlerine değiniyor! İster minimal biçimde, ister klasik üslupla olsun hepsinin hakkını veriyor, kimi zaman şiir de yazıyor cümlelerinin arasında!



Murat Özyaşar ismi, yayımladığı ilk öykü toplamı Ayna Çarpması'ndan beri akıllarda.
Akıllarda çünkü Özyaşar, daha bu ilk öykü kitabında "kendine ait bir oda" ayırmıştı edebiyat dünyasından. Yazarın, Ayna Çarpması kitabı yayımlandıktan sonra Haldun Taner ve Yunus Nadi gibi iki nitelikli edebiyat ödülüne değer bulunması da bu odanın Özyaşar'a ayrıldığının önemli göstergeleri aslında. Ona ayrılan bu oda ise oldukça korunaklı ve kendine has döşenmiş ziyaret edilesi bir âlemdi adeta. Geriye, Özyaşar tarafından bu odayı her yazdığıyla biraz daha genişletmek, daha kendinden bir evren haline getirmek kalmıştı ancak bunun için uzunca bir zaman beklemek gerekti. Çünkü Özyaşar, verimlerini hemen ortaya çıkarmak konusunda biraz çekingen davranan bir kalem açıkçası. Her ne kadar daha ilk öykü kitabıyla dikkatleri üzerine çekip kendi dönemindeki öykücüler arasında farklı bir yerde durduğunu hemen belli etse de, ikinci öykü kitabını okumak için yedi yıl beklemek gerekti.


19 Eylül 2016 Pazartesi

Kayıplar... Korkunç ayıplar...

Cumartesi Anneleri 24 Eylül'de, 12:00'de, her zamanki gibi Galatasaray'da buluşacaklar. Bugüne kadar beş yüz doksan dokuz defa yaptıkları gibi. İnsanlar evlatlarını, eşlerini arıyor. Cevap arıyor. Zalimin anlayamayacağı bir huzuru arıyor. Hiç değilse onu arıyor.



20 Ağustos 2016 Cumartesi

Kavramaktan öyle aciz, öyle ufaksınız ki

“Gece yarısını geçeli iki saat oluyor, uykudan öyle uzağım ki. Cezalı bir çocuk gibi sabahı bekliyorum. Başkalarının hiç ulaşamayacağı karanlığı görebilmek için gece de uyanık olmak gerekiyor, uyanık, bütün duyguları ayakta. Az önce bir piyano sonatı dinleyip ağladım. Düşündüm ki asla bilemeyeceksiniz bu gözyaşlarının sizin için olduğunu. Ben hep tek başımayken ağlarım, gözyaşlarımı sunmam başkalarına herhangi bir anlam yüklemeleri için. Zaten günümüzde herkes insanın üzüntüsünü göstermek ‘amacıyla’ ağladığına inanıyor. Bir insanın mutsuzluğunu kavramaktan öyle acizler ki, öylesine ufalıyorlar ki acının karşısında, gülünçler. İnsanlık için hiçbir umuda yer bırakmıyorlar.”

Aslı Erdoğan, Mucizevî Mandarin


Aslı Erdoğan'ın kitapları, şurada, şurada veya şurada.

19 Ağustos 2016 Cuma

Devletin fabrika ayarları

Özgür Gündem gazetesinin binası, gazete hakkında kapatılma kararının verildiği 16 Ağustos günü polisçe basıldı. Baskında, gazete çalışanları ve oradan yayın yapmaya çalışan İMC TV elemanları yaka paça gözaltına alındı. 18 Ağustos günü savcılık ifadeleri alındıktan sonra neyse ki serbest bırakılan 22 meslektaşımız, devlet görevlisi gibi davranmayan, siyasî güdülerle, hınçla üzerlerine çullanan devlet görevlilerinin hışmına maruz kaldı.

İMC muhabiri Gülfem Karataş, binadan yayın yaparken itile kakıla gözaltına alınanlardan. İfadesinden bir bölüm sosyal medyada paylaşıldı. Ben de halihazırda özel olarak polisin, genel olarak devletin vaziyetine dair belge niteliği taşıdığı için buraya almayı münasip gördüm:

“Ülkücü bıyığına benzer bir bıyığı olan mavi tişörtlü, uzun boylu ve siyah saçlı bir polis, ’S.. seni burada a.. k.. çocuğu’ sözleriyle tecavüzle tehdit etti. Ardından kırmızı tişörtlü bir polis bana merdivenlerden indiğimiz sırada sırtıma zincirle vurduğu için yaralandım. Bu sırada gözlüğüm kırıldı. Ayrıca burada beni ters kelepçelediler. Yedi saat kelepçeyle bekletildim. Bu yüzden el bileklerim hâlâ yaralı vaziyettedir. Polis aracına bindirildiğimde yine yüzüme vurularak darbedildim. Bunların hepsini doktor raporunda bulabilirsiniz. Bize ‘vatan haini, Ermeni dölü, Yahudi dölü’ gibi sözler söylendi. Üç hilal bilekliği olan bir polis bunu bize göstererek, ‘Bunun anlamını biliyor musunuz, or..lar, kahpeler’ diyerek hakaret etti.”

Bunları okuyunca aklımdan çok şey geçti. Hepsinin özeti, yukarıdaki başlık.

27 Haziran 2016 Pazartesi

İsrail-Türkiye Anlaşması'nda muhtemelen neler var?

Başta İsrailliler olmak üzere birçok kaynaktan sızan haberlere göre, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirme ve geliştirme anlaşmasında son aşamaya gelindi. Başbakan Binali Yıldırım'ın vaziyet hakkında bugün (27 Haziran Pazartesi) açıklama yapacağı duyuruldu. İki devletin temsilcileri dün (26 Haziran Pazar) Roma'da biraraya geldi. İsrail adına Joseph Chicanover ve Yaakov Nagel'in, Türkiye adına Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun katıldığı toplantıda, anlaşmanın temel maddeleri üzerinde uyuşma sağlandığı, işin ayrıntılara kaldığı ileri sürülüyor.

İsrail haber sitesi Ynetnews'te, Yedioth Ahronot gazetesi ve sitenin diplomasi muhabiri Itamar Eichner, anlaşmada belli başlı sekiz maddenin yeralacağını ileri sürdü. Bunları aktaracağım. Buradaki ifadeler anlaşmayı İsrail kamuoyuna sevimli gösterecek şekilde ayarlanmış olabilir. Bizde de tam tersinin yapılacağından şüphemiz yok. Ancak muhtemel anlaşma maddeleri neyin döndüğü, ne üzerinde pazarlık edildiği, anlaşmanın kamuoylarına nasıl sunulacağı ve ileride iki devletin nasıl sıkı işbirliği içinde olacağına dair yeterli fikir veriyor:

• İsrail ile Türkiye tam diplomatik ilişki kuracak, ilişkilerini her alanda normalleştirecek. Karşılıklı büyükelçiler atanacak, resmî ziyaretler yapılacak. İki devlet, NATO ve BM gibi uluslararası platformlarda, "birbirlerinin çıkarlarına zarar verici davranışlardan kaçınma" sorumluluğu taşıyacaklar.