30 Eylül 2014 Salı

Sınır kapısında ne oluyor? - Geceyarısı esrarı

Kobanê'ye açılan TC sınır kapısı Mürşitpınar'da saatlerdir (şu anda saat 02:40) asker ya da polis bulunmadığı ileri sürülüyor. İddia birkaç saattir birkaç ayrı adresten atılan tweet'lerle tekrarlandığı için, Twitter dışında kayda geçsin diye buraya aktarıyorum. Sadece ikisini aktarayım; DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek'inkileri: Yaklaşık 21:00'de: "Gündüz bir tek sivil insanın yanaştırılmadığı Mürşitpınar sınır kapısında şu an tek bir asker ve polis yok. Kapı terk edilmiş. Neler oluyor?" Yaklaşık 22:00'de: "Asker ve polisin terkettiği Mürşitpınar sınır kapısının güvenliğini parti yönetimimiz ve bir grup sivil yurtsever sağlıyor.”

29 Eylül 2014 Pazartesi

Şşş, baksana, bunlar sahiden gazeteci mi?

"Dünyanın gözünde şu duruma düştük, bu duruma düştük" muhabbetleri, pek çoğunuz gibi beni de gıcık eder. Bir haltı yememe sebebin sadece "el âlem ne der!" ise sen zaten ilk fırsatta o haltı yiyecek veya onun yerine başka halt bulacaksındır. Fakat cumhurbaşkanının kafasındaki dünya, başbakanın kafasındaki Ortadoğu algısıyla olup bitenler karşısında "rezil oluyoruz" duygusuna kapılmamak imkânsız.

27 Eylül 2014 Cumartesi

Öbür büyük mesele: Türklerin geleceği

"İslâm Devleti" saldırıyor, Kobanê direniyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, söylendiği gibi İD'e trenle silah-mühimmat göndermiyor veya eleman sevkinde yardımcı olmuyorsa, insansız hava araçları ya da başka yollarla istihbarat yardımında bulunmuyorsa bile, topraklarını savunan Kürtlere iki demeçle olsun arka çıkmayarak, acil pratik sonuç doğurmasa da İD'i caydırmaya yönelik en ufak adımı atmayarak, ülkesine sığınan insanları Kızılay'la, AFAD'la değil asker-polisle, gazla, tazyikli suyla karşılayarak, Kürtlerin gözüne fazla çıplak, fazla net gözüken bir tavır alıyor.

1990'lardaki korkunç, yaygın ve derin zulme rağmen, bu zulüm yıllarında en azından "üzülüyoruz" anlamına gelebilecek minicik bir jesti dahi göremediği Türk toplumundan manen bütünüyle kopmayan Kürtleri daha öteye, uzağa, çok uzağa itmek için bundan daha münasip bir politika izlenemezdi. İD'e henüz IŞİD'ken sağlanan destekler, Türkiye topraklarında radikal İslâmcı militanların cirit atması, sınırı keyiflerince kullanmaları, bunlara TIR'larla silah, mühimmat gönderilmesi, şu bu, hepsi, Kobanê direnişi karşısında alınacak farklı bir tavırla hafızaların acilen ve her gün kullanılmayacak biryerlerine atılabilirdi belki. Artık çok zor.

25 Eylül 2014 Perşembe

Türkiye'ye "aracı" konumu mu? - Bir işaret

İD'in elindeki 46 Türk rehinenin kurtarılışının sırrını çözmeye çalışırken, öncelikle hem cumhurbaşkanı hem başbakanın vurguladığı "siyasî-diplomatik operasyon" kavramına anlam vermek gerekti. Bu şüphesiz, TC yetkililerinin İD ve başka silahlı İslâmcı örgütlerle bir şekilde "görüşebildiği" anlamına geliyordu. Buradan hareketle, Türkiye'nin belki de İD'e karşı kurulan uluslararası koalisyona kendisi için bir tür "aracı konum" teklif etmiş olabileceğini düşündüm ve bu tahminimi "Bir tahmin: Türkiye'ye 'aracı' konumu?" başlığı altında yazdım.

Bu tahminin doğrulanması yönünde ilk gelişme, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın New York gezisi sırasında yaşandı. Lübnan gazetesi The Daily Star'ın haberine göre, Lübnan Başbakanı Tammam Salam'la görüşmesinde Erdoğan, İD'in elindeki Lübnanlı rehinelerin sağ salim kurtarılması için elinden geleni yapmayı taahhüt etmiş. Geçen ay, Lübnan'ın kuzeydoğusundaki Arsal şehri bir ara İD ile El Nusra'nın eline geçmiş, örgütler bu sırada 21 Lübnan askerini esir almışlardı. (Şu ana kadar bunlardan kesinlikle üçü, muhtemelen dördü öldürüldü.)

24 Eylül 2014 Çarşamba

Rehinelerin bekletilmesi neyi kanıtlar?

İD'in elinden kurtulan rehinelerden Gaziantepli özel harekât polisi Veysel Can'ın Diken'e anlattıkları, kurtarma operasyonunu hükümetin iddia ettiği gibi MİT'in yapmadığına delil sayıldı. Çünkü Can, "sınıra getirildik, MİT'e haber verilmediği için dört saat bekletildik" dedi. Bu sözlerden, iki farklı iddia türetildi: (1) Operasyonu CIA yaptı, (2) Rehineleri İD serbest bıraktı.

Fakat üçüncü bir ihtimal daha var: Resmî versiyon. Rehinelerin sınırda neden dört saat bekletildiğine ilişkin resmî açıklama, Özel Harekât'çı Veysel Can'ın sözleriyle kesin yalanlanmış olmuyor. Bu açıklama şöyleydi hatırlarsanız: İD rehineleri getiriyor, ancak rehinelere karşılık İD'e teslim edilecek 50 kadar tutsak Tevhid Tugayı tarafından aynı anda getirilmediği için İD Türk rehineleri dört saat daha elinde tutuyor. Buradaki rehine değiştokuşunun üçlü bir yapısı var.

Buradan kime artı kime eksi puan çıkacak diye bakmadan söyleyebiliriz ki, bu ihtimal hâlâ, operasyonun MİT'ten bütünüyle habersiz yapılmış olması ihtimalinden daha güçlü.

Rehineler meselesinde yeni sorular

Deniz Zeyrek'in Hürriyet'teki haberinden anladığımız şunlar:

1. İD Türk rehineleri bıraktı, buna karşılık çok önemsediği 50 tutsağını kurtardı.

2. İD'e verilen 50 tutsak, Türkiye'nin elinde değildi; Türkiye'den hiçbir tutuklu-hükümlü, gözaltındaki şahıs vs. İD'e verilmedi.

3. Türk rehinelerin bırakılması karşılığında 50 tutsağı İD'e veren, Suriyeli bir başka silahlı örgüt, Liva El Tevhid veya Tevhid Tugayı.

4. Tevhid Tugayı'nın serbest bıraktığı tutsaklar arasında bilinen en önemli kişi, İD'in bu yılın başında öldürülen komutanlarından Hacı Bekir'in eşi. Hacı Bekir'in çocuklarının da bu tutsaklar arasında bulunduğu söyleniyor.

Hacı Bekir, Saddam'ın eski subaylarından. ABD işgalinden sonra El Kaide'ye katılmış. Kimileri El Kaide'nin Irak'taki gelişmesini en başta ona borçlu olduğunu ileri sürüyor. 2010'da Irak'ta meydana gelen çeşitli otel ve yabancı temsilcilik bombalamalarından sorumlu olduğu düşünülüyor. 2010'da Irak El Kaide'sinin lideri Abu Ömer Al-Bağdadi öldürüldükten sonra örgütün askerî konseyini yönettiği sanılıyor. İD'in ilk zamanlarında, örgütün "askerî beyni" olduğu ileri sürülüyor. 2014 Ocak'ında, rehine değiştokuşunda adı geçen Tevhid Tugayı örgütüyle girdiği çatışmada öldürülene kadar adı pek bilinen bir sima değil. Ama bunda bir gariplik olmadığı, çünkü İD'in üst düzey komutanları, liderleri hakkında zaten çok ketum davrandığı söyleniyor. Hacı Bekir'i İD konusunda ilginç kılan, sadece Baas'çı bir eski subay olarak Selefi örgütte yönetici oluşu değil. Hacı Bekir, şu andaki sözde halife Bağdadi'nin örgüt içindeki yükselişini sağlayan isim, iddiaya göre.

23 Eylül 2014 Salı

Hangi fotoğrafı kaldırayım, Berna Hanım?

Facebook'ta "Ümit Kıvanç" diye bir sayfa var. Hazırlayanı tanıyorum, ama sayfa üstünde benim hiçbir katkım, etkim yok; böyle bir sayfanın varolduğundan da sonradan haberim oldu. Bana ulaşmak amacıyla haftasonu bu sayfaya iki mesaj gönderilmiş, bana iletildi. İkisi de Berna Sürmen adlı bir hanımdan. İlki şöyle:

Sayın Kıvanç, Yürütmekte olduğunuz Koton reklam filmine karşı olan kampanyanızda, benim kızıma ait ve 3 sene çekimi yapılmış olan ve sadece mağaza içi panolarda kullanım hakkı bulunan bir fotoğraf karesini izinsiz kullanmaktasınız. 24 saat içinde zete.com ve kendi diğer bloglarınızdan bu fotonun kaldırılmaması halinde hakkınızda dava açacağımı bilgilerinize sunarım. Berna Sürmen

21 Eylül 2014 Pazar

Bir tahmin: Türkiye'ye "aracı" konumu?

Türkiye'nin Irak-Suriye politikası, genişletirsek Ortadoğu, özelleştirirsek İD politikası, önümüzdeki günlerde bütün hayatımızı şekillendirecek. Ancak şu an itibarıyla bu politika bir muamma. "Şunu şunun için yapıyorlar" diye ortaya atılan tezlerin hepsinin zıttı da yaklaşık ölçülerde akla yakın. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulu için New York'a hareket etmeden önce söyledikleri arasında, bu konuda akıl yürütmemize yardımcı olabilecek sözler bulunabilir mi? Bakalım.

Önce İD'i tanıma-tanımama meselesi. Şu ana kadar, kendisiyle savaştığı için değil, sadece kendi mezhebinden-dininden olmadığı için öldürdüğü insan sayısı 7-8 bin civarında tahmin edilen, kendine "İslâm Devleti" diyen örgütün gayrıresmî bir web sitesi var, biliyorsunuz: takvahaber.net. (Türkiye'de bazın özgürlüğü, internet özgürlüğü yok diyen utansın valla!) Burada rehinelerin serbest kalışı, TC'nin İD'i "dolaylı yoldan da olsa tanıması" diye takdim edildi. TC'nin cumhurbaşkanı da rehine "operasyonu"nu "diplomasinin zaferi, siyasî pazarlığın zaferi" diye sunduğuna göre, birileri diplomatik-siyasî düzeyde muhatap alınmış olmalı. Bu elbette sadece rehineleri kurtarmak için girişilmiş bir manevra olabilir. İkinci bir ihtimal daha var; oraya doğru ilerleyelim.

Erdoğan'ın şu sözlerini hatırlayalım:
"Biz ağzımızdan çıkan kelimeleri seçtiysek, sebebi var. Cidde’de imza atmadıysak bunun içindi. NATO’da da benzer şekilde; 'Lojistik destek veririz ama başka türlü olmaz' dedik. Bundan sonrası ayrı mesele. Sayın Başbakan ile görüştüm, 'Çalışma yapın' dedim. Biz de BM’de değerlendireceğiz. Ondan sonra nasıl bir tavır alacağımızı belirleyeceğiz."

Ne demek istiyor?

Rehineler meselesi - Bilebildiklerimiz

20 Eylül'ü 21'ine bağlayan geceyarısı itibarıyla, 46 rehinenin İD'in elinden nasıl kurtulduğuna dair pek az şey biliyoruz. Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hışmını üzerine çekmeyi göze alarak -ya da tehlikenin bilincinde olmaksızın- hadiseye şöyle bir başlığı uygun gördü: "Ankara, rehinelerin nasıl kurtarıldığını açıklamıyor" ("Ankara schweigt über Umstände der Geiselbefreiung" - birebir çevirisi bu değil, aynı başlığı Türkçe atsak herhalde böyle atardık). Vice News da rehinelerin bırakılma koşullarını "esrarengiz" diye niteledi ("Islamic State Releases 49 Turkish Hostages While Fate of British Aid Worker Remains Unclear").

[ EK/24 EYLÜL/02:10 - Bu eki tam 24 saat önce yapmalıydım. Hattâ, biraz cevvaliyet gösterseydim, Deniz Zeyrek'in Hürriyet'teki haberinde verilen çok önemli bilginin bir ihtimal olarak sözünü dahi edebilir, blogçuluğa birkaç puan kazandırabildim. Sözkonusu haber, rehineleri bırakması karşılığında İD'e verilen "şey"in, İD için çok önemli olan bazı tutsaklar olduğunun doğrulanması gibi. Ancak bu tutsaklar, Türkiye'nin elindeki bazı tutuklu İD militanları vs. değil. Müslüman Kardeşler bağlantılı Suriyeli örgüt Tevhid Tugayı'nın elindeki bazı kişiler. Bunların arasında, El Kaide üzerinden İD'e katılan ve çok önemli bir sima olan (bu yılın başında çatışmada öldürülen) Hacı Bekir'in eşi ve çocukları da var. Bu haberi buraya olduğu gibi aktarmam doğru olmaz, bu yüzden lütfen tıklayın ve okuyun. Benim biraz gayret biraz da tesadüf sonucu ulaştığım bilgi ise şuydu: Hacı Bekir'in eşi, İD'in (IŞİD) EL Kaide'den kopuş ve kuruluş aşamalarına ilişkin önemli sırlara vakıf bir insan, bu yüzden ortalıkta dolaşması İD için potansiyel tehlike arz ediyor. Tehlike kısmını bilemem, ama belli ki bu kadının özel bir konumu var.

[ EK/22 EYLÜL/02:40 - Dünya basınından konuya dair önemli başlıkları, yorumları aktarmaya niyetlendim, ama vazgeçmek zorunda kaldım, çünkü bir sağanak var. Hemen herkes, rehinelerin hangi koşullarda serbest kaldığını anlamaya çalışıyor ve Ankara'nın dişe dokunur tek ayrıntı veremeyişinden hareketle ya "esrarengiz"lik motifine varıyor ya da sözü "o halde TC'nin İD'le karanlık birtakım işleri-ilişkileri var"a getiriyor. Görünen o ki, bu sağanak sürecek ve Türkiye'deki yabancı basın muhabirlerini linç tehlikesiyle yüzyüze bırakarak önlenemeyecek. Bu karanlığın bir sonucu da şu olacak: Batı basınının belli başlı yayın organları muhabirlerini rehine meselesinin üzerine salacak. Tabiî mâkûl bir süre içerisinde tatminkâr birşeyler öğrenilemezse. ]

Bildiklerimizi ve düşünebildiklerimizi derleyip toplamaya çalışıyorum. (BBC Türkçe'nin değerli hizmetinden yararlanıyor ve buradaki birçok ayrıntıyı, 20 Eylül günü yaklaşık saat 20.00'ye kadar rehinelerle ilgili haberleri, yorumları topladıkları sayfadan aktarıyorum: "Rehineler serbest, Türkiye IŞİD'e karşı koalisyona katılacak mı?" Başka kaynak belirtmiyorsam kaynak BBC Türkçe'nin bu sayfasıdır.) Bundan sonra edinebileceğim bilgileri veya düşünebileceğim bağlantıları bu yazıya ekleyerek devam edeceğim. Evet, eldekiler şunlar:

[ EK/21 EYLÜL/15:45 - Cumhurbaşkanı Erdoğan basın toplantısında, "Velev ki takas oldu," dedi. TC'nin İD'e rehineler karşılığında, elindeki birilerini, İD için önemli birilerini verdiği anlaşılıyor. Bunu bütün maddelerden önceye, buraya almak zorunluydu. Ayrıntı öğrenirsek ekleyeceğim. ]

[ EK/23 EYLÜL/03:35 - Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York'ta, Dış İlişkiler Konseyi'nde konuştu, rehinelerle ilgili soruya cevap verirken şunları söyledi: "Bu operasyonda parasal hiçbir ilişki kesinlikle olmamıştır. Bu işin en açık yanıdır. Bunun dışındaki yanına gelince... Bazıları 'Takas yaptılar' dedi. Yeri gelir takas da yapılır. Ama ona hazırlanmak ayrı bir maharettir. Bu tür adımlarla bu sağlanmıştır. Bir tane esiri için bin 500 rehineyi veren İsrail'e bu soruyu sordular mı, onu merak ediyorum. Bin 500 rehine verdi, sadece bir askerini alabilirmek için. Demek ki olabiliyormuş." Erdoğan'ın dedikleri biraz aydınlatıcı, ama yeni sorular da doğuruyor: "takasa hazırlanma" ne demek meselâ? ]

1. Hernekadar Cumhurbaşkanı Erdoğan rehinelerin kurtuluşuna ilişkin resmî açıklamasında mütemadiyen "operasyon" kavramını kullandıysa ve muhtemelen mâkûl dozda kahramanlık da içeren bir kurtarma eylemini çağrıştırmaya çalıştıysa da, ortada "görevimiz tehlike" tarzı böyle bir operasyon yok. İD'e rağmen rehineleri bulundukları yerden kurtarıp, bütünüyle İD'in denetimindeki topraklardan geçirip Türkiye'ye getirmek zaten imkânsız denecek kadar zor olurdu.

2. Zaten, BBC Türkçe muhabiri Sinan Onuş'un da dikkat çektiği üzre, cumhurbaşkanının "operasyon" vurgusuna karşılık Başbakan Davutoğlu'nun vurgu yaptığı kavramlar "çalışma" ve "temas". ESki MİT Müsteşarı Cevat Öneş, "Sayın başbakanımızın açıkladığı şekilde, yani temas ve müzakere yoluyla alındığı anlaşılıyor," diyor. "Olayın gelişimi de bunu gösteriyor. Sanırım yerel kaynaklar kullanılarak böylesine bir mutlu sonuç alındı." Hürriyet'ten Uğur Ergan'ın haberine göre rehineler "değişik kanallar üzerinden yürütülen müzakereler sonucu ikna yönemiyle" kurtarıldı. Murat Yetkin'in, "istihbarat ve diplomasi kaynakları"yla görüşerek yazdığı yazıya ("49 rehine IŞİD'den nasıl kurtarıldı? İşte ilk ayrıntılar") göre, "IŞİD rehineleri Türkiye'ye vermeyi kabul etti." Buna rağmen Yetkin "operasyon" ifadesini kullanılıyor; ancak şöyle bir içerikle: "Kurtarma operasyonunda çevre koruma tedbirleri dışında silahlı güç kullanılmadı. Dolayısıyla bir baskın, çatışma olmadı. Bu bir istihbarat operasyonuydu." Ve Anadolu Ajansı'na göre bu operasyonu MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanlığı yürüttü. Tayyip Erdoğan'ın son baş düşmanı New York Times'ın görüştüğü bir "üst düzey ABD yetkilisi", TC yetkililerinin "operasyon tamamen millîdir, kimseden yardım alınmadı" iddiasını doğruluyor: "...rehinelerin dönüşünü garantilemeden önce Türkiye ABD'ye bilgi vermedi, ABD'den, rehinelerin bırakılışıyla bağlantılı herhangi bir özel askerî yardım talep etmedi" ("Turkey Welcomes Return of Hostages Held in Iraq").

20 Eylül 2014 Cumartesi

Diren Kobanê ...kim..? seninle?

19 Eylül'ü 20'sine bağlayan gece, Suriye-Türkiye sınırının dibindeki Kobanê'de "İslâm Devleti"nin saldırısı sürüyor. Bu acımasız örgütün önünden kaçıp Türkiye sınırına yığılan binlerce kişiye sınır gün içinde nihayet açıldı, içeri alındılar, iyi kötü biryerlere yerleştirildiler. [ EK/20 EYLÜL: Hükümet yetkilileri sayının 60 bini bulduğunu, Kürt gazeteciler 7-8 bin civarında olduğunu söylüyorlar. ] 20 kadar köyün aşırı zayiat vermemek için terk edildiği İD'e karşı Kobanê'de sadece YPG savaşıyor. Gece, HPG gerillalarından oluşan takviye güçler onlara katıldı. Bunun dışında da Suriye Kürtlerine yardım eden kimse yok. İD'e karşı ABD önderliğinde kurulan, resmî söyleme göre 40 devletli uluslararası koalisyon, somut adım atmak şöyle dursun, doğru dürüst açıklama bile yapmadı. Türkiye Cumhuriyeti için ise, anlaşılan, öncelik taşıyan, İD tehlikesi değil, Kürt fobisi. Öyle görünüyor ki, özellikle Rojava'daki "devrim düzeni", Ankara'nın Kürt korkusunun üzerine tüy dikiyor. Bu yüzden, başa akıl almaz belalar açabilecek "tampon bölge" fikirleriyle oynanıyor.

Yani diyebiliriz ki, Yeni Türkiye'ci cumhurbaşkanı ile Yeni Osmanlı'cı başbakanın sınır boyuna ilişkin politikası, bütünüyle "Eski Türkiye"nin o hem atgözlüklü hem kompleksli güvenlik zihniyetiyle şekillendiriliyor. Kürt fobisinin bu zihniyetin merkezî unsurlarından olduğunu hatırlatmak bile gereksiz.

Muhalefetin halindeki tuhaflıklara gelelim.

19 Eylül 2014 Cuma

Şu anda acil cevap bekleyen sorular

Bir an önce, yetkili resmî ağızlardan, net ve inandırıcı şekilde cevaplanması zorunlu olan sorular birikiyor. Basının iktidar propaganda mekanizmasına dahil bölümünden doğru bilgi alma ihtimalimiz bulunmadığı gibi, bunun dışındaki kısma da pek zor güvenebileceğiz. Zira konu Kürtler. Eğer hükümet Kürtleri bıçağın kemiğe dayanacağı noktaya kadar sıkıştırıp bundan birtakım somut "kazanımlar" elde etmeyi planlıyorsa, sanırım buna Hürriyet gazetesi veya Cemaat yayın organlarının tek itirazı, "niye kemiğe de sokmadın?" olur. Ne yazık ki, bölgeden bilgiler aktaran yerel kaynakların da büyük bölümü -bir savaşın tarafı oldukları için- yüzde yüz güvenilir değiller. İD'in (hattâ TC'nin) işine yarayacağını varsaydıkları olguları gözden uzak tutacaklardır. Genellikle insanların kızdığı, bir lüks madde veya gereksiz kapris muamelesi yaptığı hakikat arayışı, yani aslında gazetecilik diye bir mesleğe duyulan sahici ihtiyaç işte böyle zamanlarda kendini fena hissettiriyor.

Tekrarlıyorum: aşağıdaki soruların bir an önce yetkili bir ağız tarafından, net ve inandırıcı şekilde cevaplanması zorunlu. Gazeteci arkadaşları bunların peşine düşmeye çağırıyorum.

• YPG'nin esir aldığı İD'çilerin arasında Türkiye doğumlu olanlar var mı? (Bir yerde dört Trabzonlu, başka bir yerde üç Trabzonlu, bir Bartınlı olduğu iddia ediliyor.)

• Gece bir Türk treninin Akçakale'de (Tel Ebyaz karşısında) istasyonun bulunmadığı bir yerde durduğu ve buradan İD'e birtakım sandıkların aktarıldığı iddiası doğru mu? (Trenyolunun başka zamanlarda da İD'e yardım için kullanıldığı ileri sürülüyor.)

• Suriye topraklarının İD denetimindeki bölgelerinde veya Kobanê civarında herhangi bir Türk askerî aracı (personel taşıyıcı veya herhangi bir başka zırhlı araç, akrep, tank) var mı? Meselâ Agbaş köyünde beş zırhlı araç?

• Kobanê ve civarındaki İD'çilerin arasında eski Türk Özel Tim elemanlarının bulunduğu doğru mu? (HDP Muş milletvekili Demir Çelik'in Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek ortaya attığı iddia.)

• Henüz üç gün önce Türkiye'den Suriye'ye İD'çiler geçti mi? (1500 kişiye kadar çıkan iddialar var. Tren iddiasının, Tel Ebyaz'a savaşçı aktarılmasını kapsayan bir versiyonu da var.)

• İD komutanı Muhammed Ali R.'nin 7 Ağustos'ta -yani 49 TC vatandaşı İD'in elinde rehineyken!- Mersin'de bir özel hastanenin 323 no'lu odasında tedavi gördüğünü, bu sırada korumalarının etrafta tedbir aldığını ileri süren hemşire E.G.'nin söyledikleri doğru mu? ("Turkish Nurse: 'I Am Sick of Treating Wounded ISIL Militants'")

Bunlar çok ciddi iddialar. Duymazlıktan gelinemez, yokmuş gibi davranılamaz.

Zirvenin karanlığı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, artık her salı Meclis'teki grup toplantısında esip savuramayışının acısını çeşitli fırsatlar bulup çıkaracağı benziyor. TÜSİAD İstişare Kurulu toplantısına katılan cumhurbaşkanının konuşmasından kelimeler seçip ardarda dizdim. Kaynağım, T24'ün "Cumhurbaşkanı Erdoğan, TÜSİAD'da Mustafa Koç'un 'ananas' ve 'tespih' konuşmalarıyla Gülen cemaatine yüklendi" başlıklı haberi:


Gezi olayları ... dik durmasaydık ... darbe girişimi ... bazılarının paralel yapıyı açık açık desteklediğini ... darbe girişimi ... eski Türkiye'yi diriltme girişimi ... Faiz lobileri ... dönemin başbakanı ... ihanet çetelerini ... ABD medyasında 3 haber çıktı diye ... ihanet şebekelerine ... bu kervan yürümeye devam edecek ... paralel şebeke ve destekçisi uluslararası medya ... Eski Türkiye ... Siyaseten deviremedik, ekonomik olarak devirelim mantığı ... Her türlü algı operasyonu ... hukuk sistemine sızmış paralel yapı ... manidar ... o banka şu anda batmış zaten ... vatandaş, istediği şekilde kalkıp yürüyüş miting yapamaz ... Paralel ihanet çetesi ... bu ülkede başörtüsü yasağı ... benim baş örtülü kardeşim ... Kutuplaşma deniliyor ... Gezi ve paralel yapıya destek veren yapılar ... İçeride ve dışarıdaki medya kuruluşları, STK'ları kimlerin fonladığını tek tek ... Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı olarak ... 2023 hedeflerine...