Efrin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Efrin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2018 Pazar

Efrin'de cihatçılar arası çatışma

Efrin'i TSK desteğiyle ele geçiren ÖSO grupları arasında silahı çatışma çıktığına dair haber birkaç kaynaktan geldi. Ancak çatışmanın tarafları, kesin sebebi ve meydana gelen can kaybı veya başka zayiat konusunda elde yeterli bilgi yok. Muraselon'un haberine göre, çatışanlar, Ahrar el-Şarkiye ile Hamza Tugayı örgütlerinin militanları. Yani Ankara'nın doğrudan desteklediği örgütler. Muraselon, bu iddiasını silahlı grupların yayınlarına dayandırıyor. Muraselon'a göre, çatışmada Ahrar el-Şarkiye'nin namlı komutanlarından Ebu Sekr el-Kadisiye de hayatını kaybetmiş.

Çatışmalara dair haberlerin gerçekliği konusunda şüphe yok. Ahrar el-Şarkiye militanlarının, Hamza Tugayı'ndan militanları tutsak almış, tek sıra götürürkenki, Hamza Tugayı amblemli afişleri yere atmış çiğnerkenki görüntülerini içeren videolar ortada dolaşıyor. Ancak çatışmaların nedeni ve boyutu konusunda muğlaklık hüküm sürüyor.

Kimileri, çatışmanın ganimet paylaşımı yüzünden çıktığını ileri sürüyorlar. Ancak işin temelinde daha ciddî yerel egemenlik çekişmeleri bulunması ihtimali yabana atılır gibi değil. Arap kökenli Ahrar el-Şarkiye'nin, meselâ, Raco çevresini Türkmen ağırlıklı gruplardan temizlemeye çalıştığı söyleniyor. Çatışma potansiyeli Efrin'le sınırlı da değil. "Fırat Kalkanı" bölgesinde yeralan el-Bab'ta, Türkiye'nin esas büyük müttefiki Ahrar el-Şam destekli Ahrar el-Şarkiye'nin şehirde denetimi ele geçirmeye hazırlandığı ileri sürülüyor. Şehrin bir kısmında Türkmen grupların etkisizleştirildiği, yerel Arap unsurların denetimi ele geçirdiği, hattâ TSK destekli Sultan Murad Tugayları ve Hamza Tugayı'nın bunlara karşı harekete geçmek üzere şehrin batısında mevzilendikleri iddia ediliyor. Ancak bu tür haberlerin hemen hepsi birtakım somut maksatlarla yayıldığı ve kaynaklar taraflı olduğu için, iddiaları sınama şansımız pek az. En olmayacak gibi görünenlerini eleyebiliyoruz, ötesinden emin olamıyoruz.

GÜNCELLEME: TSK'nın araya girmesiyle, yukarıda sözü geçen iki grup arasında ateşkes sağlandığı yollu haberler var. Sultan Murad Tugayı'nın duruma elkoyabildiği, Ahrar el-Şarkiye'yi, Türkmenleri de barındıran Hamza Tugayı ile anlaşmaya "ikna ettiği" de söyleniyor ki, bu örgüt zaten doğrudan Ankara'nın denetiminde.

19 Şubat 2018 Pazartesi

Devletlerin dışişleri bakanları olur

Türkiye Cumhuriyeti'nin dışişleri bakanı, bugün öğle saatlerinde, doğrudan "Suriye ile savaşırız" anlamına gelecek sözler etti. Mevlüt Çavuşoğlu, Ürdün'ün başşehri Amman'daydı ve Ürdün Başbakanı Ayman el Safadi ile düzenlediği ortak basın toplantısında kendisine, Suriye ordusunun YPG ile anlaşarak Efrin'e girebileceğine ilişkin haberler hatırlatıldı, görüşü soruldu. TC Dışişleri Bakanı, "Rejim buraya PKK ve YPG'yi temizlemek için girerse, sorun yok," dedi. "Rejim buraya PKK ve YPG'yi korumak için girerse bizi kimse durduramaz. Bu Afrin için de geçerli, Fırat'ın doğusu için de geçerli, Menbiç için de geçerli.”

Şimdilik Menbiç ve Fırat'ın doğusunu bırakalım. Çünkü konumuz Efrin de değil. Konumuz, bir devletin dış politikasının dış politikalıktan tamamen çıkması, diplomasi nedir bilmeyen, tamamen içeriye konuşan, kimseye güven vermeyen, sözüne güvenilemeyeceği, çünkü zaten hep içeriye gaz verme maksadıyla konuştuğu izlenimini sürekli yeniden üreten, ağzını açtığında yalnız tehditkâr cümleler kurabilen bir kimse tarafından temsil edilmesidir. Bugünkü dışişleri bakanı, eğer esef değilse hayret verici, gerçekten akıl almaz tavırlar içinde.

Olağan devlet işleyişinde, sert lafları siyasetçiler eder, uzlaşmaz tavırları onlar gösterir, diplomatlar, dış politika yetkilileri de, her zaman her şeyin oturulup konuşulabileceği, görüşülebileceği izlenimini verirler. Bundan maksat, daha geniş bir izlenimi yaratabilmektir: sorunu yaratanın aslında kendi devletleri olmadığını, kendilerinin konuşmaya, görüşmeye, meseleleri akıl yollarından gelerek ele almaya açık olduğunu, karşı taraf(lar), her kim(ler)se, onların sorunu yarattığını veya büyüttüğünü dünya âleme göstermektir. Dış politika veya dediğimiz şey, esasında bir nevi kendini takdim yöntemidir.

Buna ihtiyaç vardır, çünkü diplomasi bir yandan da, oturup konuşmaya niyetli ve istekli olmayan birilerinin oturup konuşarak halletmek zorunda oldukları meseleleri oturup konuşmalarını sağlama işidir. Bütün devletler sabahtan akşama, yıldan yıla, sadece kendi çıkarlarını gözetemez, çünkü birarada yaşamak için aralarında halletmeleri gereken sorunlar vardır. Aksi halde, savaş yeryüzündeki hayatın olağan şekli olur, askerî gücü yeten başka herkesi boyunduruğu altına alır, böyle yaşanırdı.

Çavuşoğlu'nun sözlerinin günlük dile tercümesi şu: gerekirse Rusya ile de, ABD ile de savaşı göze alırız, Suriye ile, ohoo, haydi haydi!.. Bu sözlerin herhangi bir inandırıcılığı var mı? Bunları işiten ciddî, aklı başında insanlar, ne yazık ki sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst düzeydeki diplomatına değil, onun mensubu olduğu organizasyona, kuruma ne gözle bakıyorlar? Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, en azından şu anda, isterlerse pekâlâ "durdurabilecek" olan, çünkü istediklerinde "durdurabilen" birileri var. Posta koyunca olgu değişmiyor. Ayrıca, diyelim ki, babalanacak, Çavuşoğlu, "Durumu değerlendiriyoruz. Elbette devletimiz güvenliğine ve esenliğine halel getirmeyecek her türlü tedbiri en kararlı ve gerekirse sert şekilde alacaktır," falan demedi. Tekrarlamayayım, lütfen dönüp, başta aktardığım sözlerini tekrar okuyun. Zerre kadar saygınlığı ve inandırıcılığı olmayan bir diplomasi ve dış politika faaliyetidir gidiyor...

Hâlihazırdaki dışişleri bakanı, o mevkide bulunmasını sorun etmemizi gerektiren başka özelliklerinin yanısıra, dış politika denen şeyin temellerini sarstığı için ciddî bir meseledir. Tavırları, TC'nin başkalarınca nasıl muhatap alınacağını etkiliyor. Evet, kendisi bir meseledir.

9 Şubat 2018 Cuma

İdlib: DAİŞ'çiler HTŞ'nin başına kaldı

İdlib-Batı-Güneybatı Halep-Kuzey-Kuzeydoğu Hama'yı kapsayan cihatçı bölgesindeki kuşatılmış DAİŞ bölgesi tamamen ortadan kalktı. Suriye ordusunun ele geçirdiği toprakların ortayerinde, burası tamamen kuşatılmadan alanı terk eden Heyet Tahrir el-Şam'cıların bıraktığı boşluktan DAİŞ yararlanmış, bin kilometrekareden daha büyük alanı eline geçirmişti. Suriye ordusu günlerdir burayı "kemirmekle" meşgûldü. İki gündür çok büyük ilerleme kaydetmiş, DAİŞ'çileri ufacık alana sıkıştırmıştı. Toplu imha mı olacak, sorusu doğmuştu. Bugün, ne olup bittiği tam anlaşılamadan, kuşatılmış DAİŞ'çiler kendilerine bir yol açmayı başararak veya Suriye ordusunun kaçmaları için bıraktığı yoldan geçerek, HTŞ egemenliğindeki İdlib cihatçı bölgesine geçtiler. Ve geçer geçmez HTŞ'nin ateşiyle karşılaşıp çatışmaya girdiler. Ne oldu, kendilerine görece güvenli bir yer temin edebildiler mi, sonrasında oradaki cihatçılarla biraraya gelmeyi başararak Suriye ordusuna karşı savaşmaya devam mı edecekler yoksa bu defa İdlib'in cihatçıları mı onları imha etmeye kalkışacak, henüz bilemiyoruz. Orada öyle bir savaş ortamı var ki, İdlib'in cihatçıları, bir dönem kıyasıya savaştıkları DAİŞ'çilerle biraraya da gelebilir, onları imha edebilir. DAİŞ'çilere o yolu Suriye ordusu özellikle açmış da olabilir, olmayabilir de.

Bir yandan da Rusya ve Suriye ordusunun sistematik bombardımanları sürüyor. Bugün yine Cisr el-Şuğur civarı, Eriye, Maaret el-Numan'ın batısındaki ve doğusundaki çeşitli hedefler ve Han Şeyhun bombalandı.

Bir ilginç gelişme de, DAİŞ'çiler, açtıkları veya açılan yoldan İdlib'in cihatçıların elindeki kısmına geçerken, yüz kadar HTŞ'li de Suriye ordusunun elindeki kısma baskın yaptı, Ebu el-Zuhur'a giden yolu kesti. Bu baskının gerçekleştiği yer, tam da DAİŞ'çilerin İdlib'e geçiş yolunun dibinde (haritada çift yeşil oklu).

Son olarak anılması gereken, Ankara'nın, Taftanaz'a takviye kuvvetler barındıran ikinci bir konvoy yollamış olması.

8 Şubat 2018 Perşembe

İdlib ve Hama'da üç önemli gelişme

Haritayı güncelliyorum. Çok önemli üç gelişme var. İlki, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üç defa saldırıya uğrayan ilk konvoyu El-Eys'e yerleştirdikten sonra, ikinci bir konvoyu Taftanaz'a yollaması. Oradaki hava üssüne yerleşecekler. (Taftanaz ve hava üssünü haritada El-Eys'in hemen batısında görüyorsunuz.) İkinci önemli gelişme, Kuzeydoğu Hama'da DAİŞ'in hükmettiği ufak bölgenin artık hızla yok oluşa gitmesi. Suriye ordusu çok yerden birden saldırıyor ve sonunda ne yapacaklarını kimsenin anlayamadığı DAİŞ'çileri sıkıştırıyor. Toplu imha mı olacak? Toplu intihar mı? Musul ve Rakka'dan bu yana ilk defa çok sayıda DAİŞ'çi kameralar önünde topluca teslim mi alınacak? Üçüncü gelişme ise, cihatçı bölgesinin batı ucunda, Suriye içinde Lazkiye ile, dışarıda Türkiye ile İdlib'in sınırında yeralan Cisr el-Şuğur civarının giderek daha sık bombalanmaya başlanması. Burası, şu anda Maaret el-Numan'ın doğusunda Suriye ordusu ve İranlı milislere karşı saldırıya geçmiş olan cihatçıların önemli unsurlarından Türkistan İslâmî Partisi (TİP) mensuplarının yerleştiği, barındığı yer. TİP ve Orta Asyalı başka cihatçılar, El-Kaide ve Taliban'a biatlı. Cisr el-Şuğur, aynı zamanda, Türkiye'nin "sorumluluğuna verilmesi" öngörülen bölge içinde.

Taftanaz'a dair ilave bilgi, Duvar'da muhtemelen birazdan yayına girecek olan yazımda var. (Henüz linki yok.) Haritada, her zamanki gibi, kırmızı oklar Suriye ordusu+müttefiklerinin, yeşil oklar cihatçı taarruzları, kırmızı noktalar bombardımanlar. En azından bir önceki haritayla kıyaslayarak bakmanızı öneririm.

31 Ocak 2018 Çarşamba

Konvoy döndü, kalınan yerden devam

Türkiye'den Suriye topraklarına girip güneydoğuya, El-Eys'e doğru harekete geçen Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyunun önce yoluna bomba ve top atılarak durdurulması, geri dönmeye zorlanması, ardından, yeniden yola koyulduğu sırada El-Etarib'de saldırıya uğraması ve görevinden vazgeçip dönmesi, İdlib sahnesi için bile alışılmadık, beklenmedik, çarpıcı, düşündürücü bir olaydı. Konvoyun durdurulduğu gece olanları P24'teki yazımda ayrıntılı olarak aktarmaya çalıştım. Orada konvoyun güzergâhını gösteren harita da var. Bu yüzden şimdi güncellediğim haritada sadece konvoyun hedefi olan El-Eys ve hemen karşısındaki Suriye ordusu+İran milisleri mevzisi Hâdır ile konvoyun bombalı araç saldırısına uğradığı El-Etarib'i belirtmekle yetindim.

Buradaki harita esas olarak, konvoy hedefine ulaşsa muhtemelen göremeyeceğimiz şeyleri gösteriyor: Suriye ordusunun Ebu el-Zuhur Hava Üssü'nün batı ve kuzeybatısına doğru yeniden hızla ilerlemeye başladığını. El-Zuhur civarından Serakib'e doğru uzanan bölge Rusya uçaklarınca bugün (31 Ocak) neredeyse aralıksız bombalanıyor. Suriye ordusu ayrıca, esas büyük kısmı Hama vilayeti içerisinde yeralan, Güney Halep ve Güneydoğu İdlib'ten de ufak parçalara yayılan DAİŞ bölgesini de "kemirmeye" başladı. Oraya daha çok güneyden hücum ediyorlar. Hama kuzeyindeki cihatçı topraklarına da yeni bombardıman yaptılar. Ama çatışma esas olarak el-Zuhur'un batısı ve kuzeyinde yoğunlaşıyor. Suriye birlikleri, Halep-Hama karayolunun denetimini ele geçirmeye ve kuşatma altındaki Şii köyleri Kefarya ile Fua'ya ulaşmaya çalışıyorlar. [ 03:00'te haritayı yeniden güncelledim, çünkü Suriye ordusu ve İranlı müttefikleri gün boyunca El-Zuhur'un batısında yeni yerler ele geçirdiler ve harekâtlarının yönü fiziken de belirmeye başladı. ] Eğer yerine ulaşıp yerleşebilseydi şüphesiz bu harekâtı sekteye uğratacak olan TSK konvoyunun nasıl bir anlaşma çerçevesinde El-Eys'e doğru hareket ettiğini anlayıp izah edebilen kimse henüz çıkmadı.

26 Ocak 2018 Cuma

Herkes Efrin'le meşgûlken İdlib'te yeni perde açılıyor

Efrin'de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne harekât imkânı tanınmasıyla nesi ne kadar ilişkili, bilmemiz mümkün değil, ama İdlib'te Rusya ve Suriye ordusunun dikkat çekici yeni adımlar attığı görülüyor. Haritadan kolayca izleyebileceğiniz üzre, hava üssünün ele geçirildiği, ama yerleşim merkezinin henüz alınamadığı Ebu el-Zuhur'dan batı ve kuzeybatıya, el-Zuhur'un 20 km kadar kuzeyinden de yine batıya yönelmek isteyen Suriye ordusunun hedefi İdlib şehir merkezi. Cihatçılar için önemli bir üs olan Serakib, burada yol üzerinde. Aynı zamanda, İdlib şehrinin 40 km kadar güneyinde, yine sıkı bir muhalefet merkezi olan Maaret el-Numan var ki, burayı almak Beşar Esad için İdlib "meselesi"nin hallini kolaylaştıracak bir adım olur.

Bunlar yine de, şu ana kadarki gelişmenin doğrudan uzantıları. Esas yeni ve dikkat çekici olan, Suriye ordusunun çok uzun zamandır ilişmediği Cisr el-Şuğur'u hedef alan bombardımanlar. Cisr el-Şuğur, İdlib vilayetinde ilk büyük Alevi katliamının yapıldığı, Alevi nüfusu kaçmak zorunda kaldığı için "münhal" kalan, on bin kadar Uygur Türkü cihatçının aileleriyle birlikte gelip yerleştiği, önemli bir yerleşim yeri. Hem Türkiye sınırında hem İdlib, Hama ve Lazkiye vilayetlerinin sınırlarının kesiştiği yerde. Cisr el-Şuğur'a doğru da harekete geçiliyorsa, bu, Suriye ordusunun İdlib cihatçı bölgesinin doğudan batıya bir hat çekerek bölmeyi hedeflediğine yorulabilir. Böylelikle, o hattın güneyinde, Han Şeyhun'u da içerecek bir kuşatılmış bölge kalacak. Kuzeyinde kalanlarsa kuzeye, TSK'nın denetimindeki topraklara veya kuzeydoğuya, Türkiye sınırına kaçacaklar. Veya "süpürülecekler". Eğer Cisr el-Şuğur'a yönelik bombardıman anlık bir durumdan, meselâ tâcize, saldırıya karşılık verilmesinden ibaret değilse, İdlib harekâtında yeni perde açılıyor. Cisr el-Şuğur'un aslî "nüfusu"nu oluşturan Uygur cihatçıların çoğu muhtemelen Suriye ordusunun ilerleyişini durdurma amacıyla Maaret el-Numan'ın doğusunda veya el-Zuhur civarında olmalı. Coğrafya bakımından elverişsiz hedef olsa ve muhtemelen fazla kuvvet gerektirse de, Suriye ordusu açısından buraya saldırmak için uygun zamanlama olabilir.

21 Ocak 2018 Pazar

Efrin savaşı gölgesinde İdlib'teki gelişmeler

Rusya, Suriye İçsavaşı ve etrafındaki diplomasi-siyaset mücadelesini izleyen biz gazetecilerin ve strateji, askerlik vs. uzmanlarının beklemediği şeyi yaptı ve Efrin üzerindeki hava sahasını Türk Silahlı Kuvvetleri'ne açtı. Efrin'e harekât önümüzdeki günlerde gündemimizin baş konusu olacak. Nitekim bugün de (22 Ocak) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin gündemini oluşturacak. Ancak İdlib'in ve Batı Halep'in güneyinde, Hama'nın kuzeydoğusunda olan biten yine de geri plana atılamayacak. Çünkü bu gelişmeler arasında doğrudan bağlantı var. Bağlantı çoğu zaman Rusya ile Türkiye'nin "al-ver" anlaşması yaptığı veri alınarak kuruluyor. Oysa her şey anlaşmalarla olmuyor, bir de sahici gelişmeler, fiilî durumlar, tercihler veya savrulmalar var. DAİŞ'in birdenbire bir sürü köyü ele geçirip kendine bir ufak bölge yaratabilmesi gibi. Bu bölgedeki DAİŞ'lilerin muhtemelen büyük ölçüde imha edileceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Suriye ordusu DAİŞ'in elindeki bölgeyi "kemirmeye" başladı.

3 Temmuz 2017 Pazartesi

İdlib'e geçiş için Efrin savaşı zorunlu mu?

Dış politika ve uluslararası ilişkiler konusunda bilgisi, tecrübesi ve taraftarlıktan uzak, sağduyulu yaklaşımı nedeniyle en çok kulak verilmesi gereken isimlerden Ünal Çeviköz, 3 Temmuz tarihli yazısında, daha başlıktan belirttiği üzre, "Suriye problemi ve Türkiye'nin önündeki tehlikeler"i ele aldı.

Çeviköz'ün yazısında dile getirdiği en önemli tesbitlerden biri, "Türkiye'nin de sonunda yumuşak güç yerine askeri gücün daha etkili olacağı sonucuna vardığını düşünenlerin" sayıca arttığı. Tecrübeli diplomat, nazikçe, "böyle düşünenlerin sayısı arttı" demeyi tercih ediyor.

Bu yazı, tarihe geçmeye aday bir de vecize barındırıyor. "Ancak," demiş Çeviköz, "Türkiye'nin savaşma arzusu bir türlü dinmek bilmiyor." Vecizenin vecizeliği bir yana, son yıllarda dış politikaya yön veren temel saiki pek güzel özetleyen bir söz.

Yazıyı parça parça aktarmayacağım, okumanızı tavsiye ederim. Sadece takıldığım bir noktayı dile getireceğim, belki Çeviköz veya bir başka uzman bizi aydınlatabilir. Ünal Bey, Astana'da varılan anlaşmaya göre Türkiye'nin Rusya ile birlikte İdlib'te oluşturulması umulan çatışmasızlık bölgesinden sorumlu olacağını hatırlattıktan sonra, "Türkiye'nin o bölgeye göndermek isteyeceği askerî unsurların Afrin bölgesinden geçmeleri gerekiyor," diyor. Daha sonra böyle bir geçişin çatışmasız gerçekleşmesinin koşullarına dair sorular soruyor. Bir koridor ihtimali üzerinde duruyor.

Ancak Türkiye'nin İdlib bölgesi ile, Efrin'den geçişe muhtaç olmaksızın, sürekli ve kendisi açısından garantili irtibatta bulunduğu, yaklaşık 100 kilometrelik sınırı (haritada kırmızı çizgiyle kabaca işaretli) var. Bu sınır çeşitli amaçlarla yıllardır kullanılıyor. Bu yüzden, Çeviköz'ün neden İdlib'e geçiş için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ille Efrin'den geçmesini zorunlu gördüğünü anlayamadım. Fırat Kalkanı bölgesinden (sağda, yukarı doğru, "TSK-ÖSO" yazılı mat yeşil alan), hem Kürt güçleri (sarı) hem Suriye ordusunun (gülkurusu) etki alanından geçmeye kalkmak da, Türkiye'den Efrin'e dalıp bin türlü müşkülata hem yolaçmak hem mâruz kalmak da, İdlib sınırından doğrudan geçmekten çok daha meşakkatli görünüyor.


Bunları düşünürken aklıma bir soru takıldı: Acaba İdlib'te Türk birliklerinin gelişine razı olmayacağını ilan eden El-Kaide kökenli Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) denetimindeki bölgeler yüzünden mi böyle bir mesele var? Haritada açık yeşil İdlib üzerindeki koyu yeşil bölgeler HTŞ denetiminde. 100 kilometreden uzun ortak sınırın yaklaşık yüzde kırkı böyle. En güneyde, Cisr el-Şuğur yöresinde ise Uygurların, Türkistan İslâmî Partisi'ne bağlı militanların ağırlığı var. Bunların bir kısmı El-Kaide'ci, bir kısmı değil.

Ünal Çeviköz gibi bir sahici uzman değil de Suriye ile ilgili her şeye tribünden, taraftar grubunun arasından bakan birileri yazsa önemsemeye değmezdi, ama şu durumda böyle bir soru isabetlidir: İdlib'e geçiş neden bu yüz kilometreyi aşkın sınırdan değil de ille Efrin'i taciz ederek yapılmak zorunda?

Yoksa hep beraber şunu mu sormalıyız: El-Kaide'ci de olsalar "mücahitlerle" savaşmaktansa "DEAŞ'tan daha tehlikeli" diye takdim edilmiş Kürt "teröristler"le savaşmak mı tercih ediliyor? Ne de olsa Yeni Osmanlı'nın Ortadoğu'yu fethetmesi pek mümkün görünmüyor, buna karşılık "Yeni Türkiye"nin dönüp dolaşıp Kürtlere vurması, savaş ve şahadet menkıbeleri üretimi açısından daha bildik, daha basit yol.

21 Ekim 2016 Cuma

Fırat Kalkanı, Kürtlere yöneldi,
yeni "hava krizi" kapıda

Fırat Kalkanı Harekâtı'nın amaçları konusu gün geçtikçe ilginç boyutlar kazanıyor. Esas hedef "güvenli bölge" oluşturmaksa amaçların bulanıklaştığını, yok eğer, bütün maksat Kürtlerin etkinlik alanını kısıtlamaksa bunların giderek netleştiğini söyleyebiliriz. Şu anda görünür gündelik somut hedef, öyle anlaşılıyor ki, YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) ilerleyişini durdurmak ve onlara olabildiğince fazla zayiat verdirmek. TSK desteğinde hareket eden Suriyeli silahlı muhalif grupların bu şekilde, ülkeleriyle ilgili hedeflerini bir yana bırakıp bütünüyle Ankara'nın gündelik askerî hedeflerine tâbi davranmaları başlı başına ilgi çekici bir mevzu, o da ayrı.

[ EK / 17:30 / FIRAT KALKANI'YLA HALEP'E DOĞRU MU? • Ankara'nın desteklediği silahlı gruplardan Nureddin el-Zengi Tugayları ve Feylak el-Şam, hem de Fırat Kalkanı Harekâtı'nı ismen zikrederek, "yeni safha"ya geçileceğini, Suriye ordusunu kuşattığı Doğu Halep'ten püskürteceklerini ileri sürdüler. TSK destekli grupların, Fırat Kalkanı ile ele geçirilmiş bölgeden hareket edip Suriye ordusuyla çarpışmaya girmesi halinde neler olur, düşünmek bile ürpertici. Üstelik böyle bir harekâtın, İdlib'den Fetih Ordusu'nun Halep'e doğru girişeceği bir operasyonla birlikte yürütüleceği iddiaları da var. Kimileri, böyle bir durumda Türk ordusunun Halep'e ilerleyecek ÖSO'cuları açıktan desteklemeyeceğini söylüyor. Ancak bu, Ankara'yı işin dışında tutmaya yetecek mi? Provokasyonun bu kadarı göze alınacak mı? ]

ŞAM'IN UYARISI, MOSKOVA'NIN TAVRI • 19-20 Ekim gecesi, gözde medya tabiriyle "bir ilk yaşandı", Türk jetleri ve topçusu, Fırat Kalkanı Harekâtı'nın başlamasından bu yana ilk defa Efrin Kantonu'nu, SDG güçlerini doğrudan hedef aldı. Böylece TC savaş uçakları Suriye hava sahasına "DAİŞ'le mücadele" ile alâkası olmayan bir sebeple girmiş oldu. Şam yönetimi, bunun tekrarlanmasına izin verilmeyeceğini ilan etti, hava sahasına izinsiz giren savaş uçaklarını "eldeki bütün imkânları kullanarak düşüreceğini" duyurdu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, "Türk Hava Kuvvetleri'nin Suriye'nin kuzey bölgelerinde düzenlediği söylenen hava saldırıları nedeniyle çok endişeliyiz", dedi. "Anladığıma göre bu saldırılar Kürtlerin yaşadığı bölgelere düzenleniyor." Lavrov'a Şam'ın "bir daha girerlerse düşürürüz" tehdidini de sordular, "Suriye egemen bir devlet" cevabını verdi.

SDG'Yİ DURDURMA • 19-20 Ekim gecesi havadan ve karadan bombalanan yerlerde SDG'nin ne kadar kayıp verdiğine dair rakamlar aşırı derecede farklı. Ankara'ya göre 160-200 arası "YPG-PKK savaşçısı" öldü, SDG'ye göreyse can kaybı 10'dan fazla değil. (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne -uluslararası kısaltması SOHR- göre 11 kişi.) Ancak binaların, yerleşim yerlerinin (köylerin) bombalanması, elbette SDG güçleri için ekstra alarm durumu yaratıyor. Daha önemlisi, El-Bab'a doğru giriştikleri harekâta sekte vuruyor. Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetleri ve desteklediği ÖSO kuvvetlerinin de El-Bab'a doğru kayda değer bir ilerlemesi görülmüyor. Bunlar daha çok SDG'yi durdurmaya ve Efrin Kantonu'ndaki çeşitli yerleri bombalamaya -veya almaya- çalışıyorlar.

Bugünkü gelişmeler

O gece yaşananları haritalı olarak aktarmaya çalışmıştım. Bugünkü yeni haritada, TSK ile ÖSO'nun 21 Ekim günü hedef aldığı yerler, ilaveten, SDG'nin harekâtına dair bir-iki ayrıntı yeralıyor.


TSK+ÖSO ATAKLARI • Tel Rıfat, üç gün önce ÖSO'nun "askerî bölge" ilan edip SDG'den boşaltmasını istediği büyük köy. Bugün TSK buraya topçu ateşi açtı. ÖSO'nun elindeki Mare'nin hemen batısında bulunan Şeyh İsa da hem TSK hem ÖSO tarafından top ateşiyle hedef alındı. Ümmü Hoş, Hasecik ve Ümmü Kura, dün Türk uçaklarınca havadan vurulan yerler. İlk ikisi bugün de vuruldu. Hasecik, karadan karaya füzelerle, Ümmü Hoş Howitzer toplarıyla. Ümmü Hoş ile Şeyh İsa arasındaki Harbul (Herbul? Herbel?) da yoğun olarak hedef alındı. Burada bir YPG konvoyuna da top ateşi açıldığı ileri sürüldü. YPG, bir savaşçının öldüğünü açıkladı. SOHR'a göre TSK, SDG ve Kürt mevzilerine 70 roket attı. Son haberler/iddialar ise, ÖSO güçlerinin Efrin'in uzantısı durumundaki sarı bölgeye doğru araç konvoylarıyla harekete geçtikleri yolunda (bunlar henüz teyit edilmedi).

SDG HAREKÂTI • SDG'nin El-Bab'a doğru giriştiği harekâtın ilk hedefinin haritada rengi koyultulmuş oval alanla yaklaşık olarak gösterdiğim tepeleri ele geçirmek olduğu söyleniyor. SDG burayı alırsa, artık Efrin'in uzantısı haline gelmiş sarı bölge ile Suriye ordusunun elindeki bölge arasındaki kalacak "İslâm Devleti" örgütü (DAİŞ-IŞİD) güçlerini kıskaca almış, kuşatmış olacak. O bölgedeki Piyade Okulu'nda İD'in önemli bir komuta merkezinin olduğuna dair bilgi kırıntıları ortalıkta dolaştı. Tepelerin El-Bab'a yönelik operasyonlar açısından da kritik olduğu belirtiliyor.

(Belirtmem gereksiz ki, bu bilgileri özellikle askerî açıdan teyit etme, değerlendirme şansım ve bunun için yeterli donanımım yok; işten anlayan birileri yorumlayabilir diye aktarıyorum.)

[ EK / 18:05 / Bianet'in şu haberinde güzel bir toparlama ve ilgili pek çok habere linkler var. ]

20 Ekim 2016 Perşembe

19-20 Ekim - Suriye, TC sınırı, Efrin

19 Ekim Çarşamba'yı 20'sine bağlayan gece Türkiye-Suriye sınırı ve az ötesinde bugüne kadarki en yüksek askerî hareketliliğe sahne oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) doğrudan hedef aldı, TSK destekli ÖSO'cularla SDG bünyesindeki Ceyş el-Suvar ve YPG arasında çatışmalar çıktı. Türk jetleri SDG ve YPG mevzilerini, ayrıca Efrin Kantonu'nda çeşitli yerleri vurdu. Buna karşılık SDG, El-Bab'ı hedeflediği anlaşılan ilerlemesini sürdürdü. SDG'nin ele geçirdiği birkaç köy de hem jetler hem topçu tarafından vuruldu. Bir de, Türk askerlerinin tanklar ve iş makineleriyle Suriye'ye girip güvenli sınır kapısı açma operasyonu var.

Aşağıdaki haritada numaraladığım yerlere göre madde madde aktaracağım.


1 / Türkiye'de Kuşaklı civarı, karşısında Suriye'de Akrabat var. 50 kadar Türk askeri buraya tanklar ve iş makineleriyle girdi, yerel halka, içeriye doğru ilerlemeyecekleri, inşaat işini bitirip çıkacakları yolunda güvence verdiler ve belli ki özel amaçlarla kullanılacak bir sınır kapısı inşa etmeye giriştiler. Bazı kaynaklar Türkiye'nin buradan da askerî harekâta kalkışacağını ileri sürdü, ama inşaat versiyonu geçerli gibi duruyor. Buranın hemen kuzeyinde Atme var; yani "İslâm Devleti" örgütünün iki ayrı bombalı saldırıda 40-50 kişi öldürdüğü yer. Çoğunlukla silahlı grupların elemanlarının barındığı bir mülteci kampının da bulunduğu Atme'nin güvenliğinin sağlanmasından umut kesilmiş olmalı ki, biraz ötesinde böyle bir işe kalkışılmış.

2 / Efrin'in Cindires ilçesine bağlı Der Belût köyü. Türk topçusu geceyarısından sonra buraya 13 atış yaptı. Burada ne vardı, niye burası vuruldu, henüz bilmiyoruz. Aynı ilçede Hemam ve Mele Xelil köylerine de Türkiye'den topçu atışı yapıldı.

3 / Raco ilçesine bağlı Meydan-Ekbis. Türk topçusu yine geceyarısından sonra burayı da vurdu. Efrin'in bu bölgelerinin Fırat Kalkanı Harekâtı ile ilk bakışta alâkası yok. Ama yoksa "sınır güvenliği" denirken Efrin Kantonu'nu kısmen yok etmek de mi hedefleniyor?

4 / Tel Rıfat. ÖSO'cular dün burayı "askerî bölge" ilan ettiler, bugün de topa tuttular. SDG bünyesindeki Ceyş el-Suvar, karşılık verileceğini, top atışının yapıldığı yerlerin hedef alınacağını duyurdu. Gece, Türk topçusu burayı da Fırtına obüsleriyle vurdu.

5 / SDG, doğuya, El-Bab'a (6) doğru ilerlemeye çalışıyor. TSK'nın atakları bu ilerleyişi durdurmayı amaçlıyor. 5 no'lu dairenin civarındaki çeşitli yerleri SDG aldı, Türk Hava Kuvvetleri de buraları defalarca vurdu. Ümmül Hoş ve el-Hasiyye'ye 12 hava akını yapıldığı ileri sürüldü. Ümmül Kura'da TSK jetleri Ceyş el-Suvar kuvvetlerini bombaladı. Fiilen bu durum, SDG ile TSK+ÖSO'nun, İD'in çekildiği her yer için kapışması demek.

6 / El-Bab. Henüz İD'in elinde. TSK ile ÖSO buraya yaklaşık 10 km uzaklıkta. Şimdi SDG (YPG) de yaklaşık aynı mesafede.

Olan bitenin bir kısmı, "El-Bab yarışı"nın gerekleri gibi duruyor ve savaşın akışı içerisinde olağan sayılabilir. Tabiî bu, sonuçları da mâkûl sınırlar içinde kalacak anlamına gelmiyor. Yeni düşmanlıklara, trajedilere kapı açılıyor. Yeni sınır kapısı inşaatı ise, varolanın güvenliğinin sağlanamayışına işaret ettiğinden, sınırda denetlenemeyen, önlenemeyen İD eylemlerinin bundan böyle hep mümkün olacağına delalet. Efrin'e yönelik bombalamaların amacı ve yolaçabilecekleriyse şimdilik meçhul. Türkiye'nin Efrin'le upuzun bir sınırı paylaştığı düşünülürse, bunlar hiç hayra alâmet değil. Gerek görülen her durumda Suriye topraklarına dalınmasının da muhtemelen ilave tatsız yankıları olacaktır.

[ EK / 20 EKİM / 14.25 / Şurada da ek bilgiler var. ]

30 Ağustos 2016 Salı

Kuzey Suriye: Cerablus'ta ateşkes, batıda savaş

Bütün gözler Cerablus'un güneyine, Türk ordusu desteğindeki silahlı ÖSO gruplarının Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile mevzi çatışmalarına çevrilmişken, ÖSO'nun şu ana kadar alabildiği alanın sınırında bir ateşkes için anlaşmaya varıldı.

YPG adına Polat Can, ateşkes için "Cerablus Askerî Konseyi ile Türk ordusu arasında" anlaşmaya varıldığını açıkladı. Anlaşma, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon yetkililerinin gözetiminde yapıldı. Amerikan Merkez Komutanlığı Sözcüsü Albay John Thomas, "birkaç günlüğüne" varılmış olan "gevşek anlaşma"yı sağlamlaştırmaya çalışacaklarını belirtti.

[ GÜNCELLEME / 22:10 / Ankara, ateşkesin kapsamını sadece gündelik tedbire indirgeyecek bir açıklama yaptı, YPG'nin Fırat'ın doğusuna geçmesi talebinden vazgeçmediğini tekrarladı. Ordudan da "ateşkes yok" diye açıklama yapıldığı ileri sürüldü, ama henüz sağlam haber yok. ]


Fakat aynı sırada, SDG batıdan, Efrin Kantonu'ndan güneydoğuya doğru harekete geçmiş durumda. Um el-Kura, Harbul ve Um Huş köylerini almak için uğraşan SDG'ye koalisyon jetleri, Um Huş'taki İD mevzilerini bombalayarak destek oldu. Ancak İD henüz buralara hakim.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Türkiye sınırında patlama - otobüste katliam

Atme'deki patlama ile ilgili olarak bildiklerimiz, şu ana kadar öğrenebildiklerimiz, tahminler, iddialar:

• Atme, Türkiye sınırının dibinde (patlama Reyhanlı'dan duyuldu).
• Patlama 21:00 sularında meydana geldi.
• İçinde çeşitli silahlı gruplardan savaşçıların olduğu otobüs hedef alındı.
• Muhtemelen bomba yüklü araçla intihar saldırısı.
• Otobüste militanları bulunan gruplar arasında şimdiye kadar şunlar sayıldı: 13. Fırka, Sukur el-Cebel, Nureddin Zengi Tugayları, Sultan Murad Tugayları, El-Hamza Tugayı, Feylak el-Şam. (Genel olarak Ankara'ya yakın ve Ankara ile doğrudan irtibatlı gruplar.)
• Ölenlerin sayısı "düzinelerce", "otuz civarı" veya kimi yerde kesin rakamla 35 diye veriliyor; en az 25 de yaralı (bir kısmı ağır) var.
• Bazı yaralılar (Hatay Valiliği'ne göre sekizi) Türkiye'ye getirildi, dördü hastanede öldü. (Kürt şehri Qamişlo/Kamışlı'daki İD saldırısından sonra yaralıların Türkiye'ye getirilmesine izin verilmemişti.)
• Otobüs, içindeki savaşçılarla beraber nereden nereye gidiyordu? İki iddia var: (a) Atme'deki mülteci kampını koruyan muhafızlar nöbet değiştiriyordu, (b) Otobüs Türkiye'ye geçmek üzereydi.
• Yasal sınır kapısı olmamasına rağmen Atme'den bir Türkiye-Suriye (ve tersi) trafiğinin işlediği anlaşılıyor.
• Kürt kaynakları, otobüsün taşıdığı savaşçıların Türkiye'ye geçip oradan Efrin kantonuna saldırmayı planladıklarını iddia ediyorlar. Atme, Efrin'in de dibinde.
Yeni Şafak'ın haberinden çıktığı ve yayıldığı anlaşılan, "Azez bölgesinde DAEŞ cephesi için gelen askerlerin Atme Kapısı’ndan geçişi sırasında..." ifadesi bu açıdan ziyadesiyle şüphe uyandırıcı. Gazete, "muhalif gruplardan... askerlerin... DAEŞ cephesi için gerçekleştirilen değişim amaçlı geçişi"nden sözediyor, ancak olayın geçtiği yerin Azez'le, "DAEŞ" (İD) ile doğrudan alâkası yok. Bu doğruysa, sözkonusu savaşçıların Türkiye içerisinde uzun bir yol kat edip, önce kuzeye çıkıp sonra doğuya dönüp (Efrin kantonunun etrafından dolanıp), kuzeyden, Kilis yakınından tekrar Suriye'ye girmeleri gerekiyor. (Bu da, Rusya ile temaslara rağmen Türkiye'nin Suriye içindeki faaliyetini tam gaz sürdürdüğü anlamına gelir.)
• Eylemi kimin yaptığı henüz belirsiz. İlk anda bunun Şam'ın Fethi Cephesi'nin (eski El-Nusra) marifeti olduğu söylendi, gerisi gelmedi. İD'in burada bir eylem yapabilmesi çok uzak ihtimal.
• Kimi Twitter hesaplarından Türkiye'nin suçlandığı da söyleniyor, ancak bu yönde mantıklı bir gerekçe ortaya konmuş değil.


Bütün bunların nasıl bir fon önünde cereyan ettiğini düşünmeye yardım için:
- Menbic iki gün önce İD'den tamamen temizlendi, YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri'ne bağlı Menbic Askerî Konseyi'nin denetimine geçti.
- SDG'nin batıya ilerlemesini sürdüreceğinin resmî ilanı niteliğinde bir adım olarak, bu defa El-Bab Askerî Konseyi kuruldu.
- Bundan birkaç saat sonra, bu gece, Efrin Kantonu'nda "olağanüstü hal" ilan edildi.

[ EK / 15 AĞUSTOS / 16:20 / Sputnik'in Reuters'ten aktardığına göre, saldırıyı "İslâm Devleti" örgütü üstlendi. İD Telegram'dan açıklama yaptı, kendilerine karşı savaşmaya gelecek olan Feylak el-Şam ve Nureddin Zengi Tugayları üyelerini hedef aldığını bildirdi. Sputnik'e bilgi veren bir kaynaksa, otobüsteki savaşçıların "standart rotasyonları kapsamında, çoğu zaman olduğu gibi, tedavi olmak ve dinlenmek için Türkiye'ye [gittiğini]" söyledi. Bu kaynağa göre patlamaya yolaçan, canlı bomba değil. Ve patlama Türkiye tarafında oldu. Kimi kaynaklarda, Türk askerlerinin de yaralandığı ileri sürülüyor. ]