Irak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Irak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2017 Pazartesi

Kerkük "dava"sında yerli-millî birlik

Dün (aslında bugün ama yatmadan öncesi dündür:) geceyarısından sonra, Irak ordusu, polis güçleri ve Haşdi Şabi milislerinin Kerkük Harekâtı başladığından beri olan bitenleri izlemeye çabalıyorum. Çok zor oldu, çünkü askerî veya propagandaya yönelik amaçlara hizmet etmesi için ortaya sürülmemiş, güvenilir bilgi, özellikle ilk saatlerde, neredeyse yok gibiydi. Sahada olan bitenden bahsetmeyeceğim; halen izliyoruz. Sosyal medya aracılığıyla gösterilen tavır ve tepkilere ilişkin bazı izlenimlerimi aktaracağım.

Öncelikle, 16 Ekim itibarıyla görüyoruz ki, Türk muhalefetinin büyük kısmı için Kerkük’te sözü edilmeye değer bir şey olmuyor. Flaş mevzu Melih Gökçek. Bu elbette başlıbaşına göstergedir, ama burada bunun anlamı üzerinde durmuyor, işaret edip geçiyorum.

Niye böyle? Sebep elbette “Kürt anasını görmesin” etkenini yüksek dozda içeriyor. Ama bundan ibaret değil.

21 Mayıs 2017 Pazar

Suriye ve Irak'tan iki haber

Suriye ve Irak'tan iki haberi, kendi çaplarının ötesinde anlamlar taşıdıkları için aktarmak istiyorum.

İlk haber Suriye'den, Türkiye'nin başına yeni belalar açmaya aday İdlib'ten. Epey kanlı bir olaya ilişkin. İdlib'in doğusunda, Teltukan beldesinde Ahrar el-Şam'ın karargâhlarından birine, toplantı sırasında intihar saldırısı yapıldı, yirmi kişi öldü, çok da yaralı var. Ölenlerin Ahrar'a bağlı Usud el-İslâm Tugayı'ndan olduğunu örgüt açıkladı. Saldırı sonrasının -çok kanlı ve iç kaldırıcı- fotoğraflarına şuradan başlayarak bakabilirsiniz. Ahrar'cıları vuran, ne Suriye ordusu ne de Rusya uçakları. Saldırıyı kimin yaptığı, ardında El-Kaide'nin, Heyet Tahrir el-Şam'ın olup olmadığı, bu satırlar yazılırken henüz açıklanmamıştı. [ EK / 18:00 / Ahrar'a göre saldırıyı yapan, "İslâm Devleti" örgütü (DAİŞ - IŞİD). Açıklamak için niye beklediler, bilemiyoruz. Böyle bir durumda tereddüt sözkonusu olamaz. Belki de yapanı açıkça ilan etmeyip DAİŞ deyip sıyrılmayı tercih ettiler. ]

İkincisi Irak'tan, iyi bir haber: Musul'un batısındaki Temuz semtinde Irak federal polis güçleri "İslâm Devleti" örgütünün bir bombalı araç yapım atelyesini ele geçirdi. Belki de fabrika demek lazım. Çünkü burada zırhla kaplı orta büyüklükte on yedi araç (jipler, traktörler, kamyonetler) ele geçirildi. Kullanılabilseler, her biri otuz-kırk insanın canına mal olabilecek tekerlekli bombalar. Araçların fotoğraflarını şuradan görebilirsiniz. Irak kuvvetleri ve bir süredir onların bünyesinde "resmîleşen" Haşdi Şabi milis birlikleri son yirmi dört saat içerisinde, Musul'un batısındaki Sehl Sincar Hava Üssü'nü ve çöl köylerinden birinde yapılmış gizli hastaneyi de örgütün elinden aldılar. DAİŞ üssün uçak pistini tahrip etmiş, ama pist kısa sürede onarılamaz halde değilmiş. Irak-Suriye arasında, Şengal'in, Tel Afer'in, Haseke'nin pek yakınında bir Irak hava üssü, Bağdat'a ilginç imkânlar getirebilir. Irak'ta, Musul civarındaki gelişmeler, DAİŞ'in giderek "süpürüldüğünü" bariz şekilde gösteriyor. Bu elbette, örgütün Bağdat veya başka şehirlerde bombalar patlatmasının hemen önlenebileceği anlamına gelmiyor.

5 Kasım 2016 Cumartesi

Musul cephesinden haberler

Musul harekâtı konusunda Türk medyasında abartılı, çelişkili, birbirini tutmaz ve daha çok temenniye dayanan lakırdılar haber niyetine ardarda diziliyor. 5 Kasım akşamı itibarıyla vaziyete dair fikir verebilecek bazı olguları özetliyorum.

Irak ordusu, özel kuvvetleri, Irak polisi ve sıcak çatışmanın ne kadar yakınında/uzağında kaldıkları tam anlaşılamayan Amerikan özel kuvvetleri esas olarak şehrin doğusuna yükleniyor. Bu kuvvetler şehrin dış mahallelerindeki "İslâm Devleti" örgütü savunmasıyla birkaç yerde çatışıyor. Ve karşılaştıkları zorlu direnişe rağmen yavaş da olsa ilerliyorlar.

26 Ağustos 2016 Cuma

El-Kaide: Irak'ta "uzun soluklu gerilla savaşı

El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri, Iraklı Sünnileri, "daha önce yaptıkları gibi, neo-Safevi ve Haçlı işgalcileri (İran+ABD) topraklarından atmak üzere uzun soluklu gerilla savaşı"na hazırlanmaya, bu amaçla kendilerini "yeniden örgütlemeye" çağırdı.

El-Kaide'nin medya birimi Es Sahab, Zevahiri'nin "Muzaffer Bir Ümmet İçin Kısa Mesajlar"ının "Irak'ta Allah'tan Korkun" başlıklı üçüncü bölümünü yayımladı.

Dört dakikayı biraz aşan mesajında Zevahiri, toprak kaybetmekte, zayıflamakta olduğuna işaret ettiği "İslâm Devleti" örgütünü eleştirdi, bu örgütün yöntemlerinin Müslüman halkı davadan uzaklaştırdığını, düşmanlara avantaj sağladığını belirtti. El-Kaide lideri, "aşırılığa" ve tekfirciliğe düşmekle eleştirdiği Iraklı cihatçıların, kendilerini Müslüman ahaliden uzak düşüren pratiklerini sorgulamaları gerektiğini vurguladı. Zevahiri'nin Iraklı cihatçılara bir eleştirisi de, yasak olduğu halde Müslüman kanı dökmeleri. Zevahiri, bunun ancak ABD ile işbirlikçilerine yaradığını söyledi.

14 Temmuz 2016 Perşembe

Ömer el-Şişani bu sefer sahiden öldü

"İslâm Devleti" örgütünün en üst düzey komutanlarından Ömer el-Şişani'nin öldüğü örgüt tarafından da kabul edildi. Amak Ajansı el-Şişani'nin ölümünü resmen duyurdu. Böylece PKK komutanlarından -henüz iki gün önce yeni bir "öldürüldü" kampanyasına konu edilen- Bahoz Erdal, "öldürüldü" haberleri kulvarında tek başına kaldı. Çünkü el-Şişani, Erdal'la birlikte, hakkında en çok "öldürüldü" haberi çıkarılan isimlerdendi.

NE ZAMAN, NASIL? • El-Şişani'nin ne zaman nasıl öldüğüyle ilgili karanlık noktalar var. İD'in açıklamasıyla bunlar ortadan kalkmadı. ABD'li kaynaklar, Mart ayındaki bir hava saldırısı ertesinde el-Şişani'nin öldürüldüğünü açıklamışlar, ancak herhangi bir kanıt sunamamışlar, İD veya Irak veya Suriye'den herhangi bir başka kaynak da bunu doğrulamamıştı.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Musul'dan birçok İD militanı Türkiye'ye kaçıyor

Yaklaşık iki yıldır "İslâm Devleti" örgütünün elindeki Musul'da hayat giderek zorlaşıyor. Şehrin sakinleri, örgütün gündelik hayata yaydığı amansız baskı kadar, giderek ağırlaşan geçim sıkıntısı ve sürekli artan vergilerden de muzdarip. Nakit sıkıntısı, geçim zorluğunun sadece bir göstergesi. Esas fecaat, işsizlik ve gelirsizlik, belirsizlik, üretimsizlik, faaliyetsizlik yüzünden giderek büyüyen yiyecek sıkıntısı. Çöplüklerde yiyecek arayanların gözle görülür şekilde arttığı söyleniyor.

Her alandaki kıtlığa yolaçan üç büyük etken var. İlki, Irak hükümetinin politika değişikliği. Bağdat, İD'in elindeki bölgelerde de memur maaşlarını ödüyordu, bundan vazgeçti. Musul bu girdiden yoksun kaldı. İkinci olarak, İD'in önemli bir gelir kaynağı olan petrol kaçakçılığı büyük darbe yedi; çünkü koalisyon savaş uçakları İD'in elindeki tesisleri ve altyapıyı vurdu. Üçüncüsü de, Kürtler Şengal operasyonuyla Musul'un Suriye ile bağlantısını kestiler. Bunların sonucunda gelirler müthiş azalırken yiyecek ve akaryakıt fiyatları iki katına çıktı.

"İslâm Devleti", sadece uyduruk ek vergilerle Musulluların üzerine binen yükü ağırlaştırmakla kalmadı, kendi içinde de tasarruf tedbirleri aldı. Florian Neuhof'un The National'daki haberine göre, sıradan savaşçıların maaşları 250 dolardan 50 dolara indirildi. Bunun sonucu olarak pek çok savaşçının Musul'u terk ettiği ve -burası bizler için ziyadesiyle önemli- kapağı Türkiye'ye atmaya çalıştığı söyleniyor.

17 Şubat 2016 Çarşamba

İD, Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı

Kimyasal Silahları Önleme Örgütü (OPCW), “İslâm Devleti”nin (İD) Kürtlere karşı kimyasal kullandığını tesbit etti. 2014 Ekim’inde Erbil’in güneybatısındaki çarpışmalar sırasında Kürt tarafında otuz beş kişide görülen rahatsızlıklar, soruşturma gereğini doğurmuş, askerlerin üzerinden alınan örnekler üzerinde laboratuvar incelemesi yapılmıştı.

Sonunda “sülfür hardal” denen gazın kullanıldığı saptandı. Sülfür hardalın başka şeyle karıştırılması mümkün değil, çünkü bu, birinci sınıf kimyasal silahlar listesindeki bir madde ve savaş alanı dışında kullanımı neredeyse yok.

Bu, Saddam’ın devrilmesinden beri Irak’ta tesbit edilen ilk kimyasal silah kullanımı. Haliyle, “İslâm Devleti”nin sülfür hardalı nereden bulduğu sorusu doğdu. Acaba Suriye elindeki kimyasal stokunun tamamını teslim etmedi de bir kısmı İD’in eline mi geçti yoksa bir kısmını zaten çalmışlar mıydı veya Irak’ta Amerikalıların temizleyemediği bir kısım madde mi kalmıştı? Bu ihtimaller ortaya atıldı.

Bunlar geçersiz görünüyor. Biyoloji ve kimyasal savaş alanının uzmanlarından biri, Hamish de Bretton-Gordon, İD’in kullandığı bu kimyasal silahı Musul’da bizzat ürettiği görüşünde: İhtiyaçları olan her şey ve bunu becerebilecek uzmanlar ellerinde, dedi Newsweek’e.

23 Kasım 2015 Pazartesi

IŞİD'de Baas'çıların yeri, rolü

IŞİD-DAİŞ ile Saddam Irak'ının yönetici kastının, ordu ve güvenlik aygıtının ilişkisi, sözü sıkça edilen ama somut ayrıntıları o kadar sık ortaya dökülmeyen bir konu. IŞİD-DAİŞ'in "ne olduğunu" sahiden anlamak isteyen okurlar için birkaç veri aktaracağım. İşin uzmanları bunları biliyor ama nedense sözünü pek etmiyor. (Bunların çoğunu da aldığım, Charles Lister'in Profiling The Islamic State başlıklı çalışmasını İngilizce bilenlerin okumasını tavsiye ederim.)

Ceyş Rical el-Tarika el-Nakşibendiye önderi İzzet İbrahim el-Duri, 13 Temmuz 2014'teki sesli mesajında, "El Kaide ve İslâm Devleti'nin kahramanlarını ve cengâverlerini" tebrik etmişti. El-Duri, 2015 Nisan'ında Tikrit'te öldürülmeden önce, IŞİD-DAİŞ'in komuta kademesinde önemli bir konumdaydı. (Irak'ın Şii milisleri el-Duri'yi öldürdüklerini iddia ettiler, cenazesi Bağdat'a getirildi, yine de cenazenin ona ait olup olmadığı kesinleştirilemedi, ancak öldüğü kabul ediliyor.) Bu adam, Saddam'ın sağ kolu, Baas Irak'ının başkan yardımcısıydı! Saddam öldürüldükten sonra Baas'ın lideri sayılıyordu.

IŞİD-DAİŞ, Musul'u aldığında Azhar el-Ubeydi'yi şehre vali yaptı. El-Ubeydi, Saddam'ın ordusunda generaldi, Baas'çıydı.

Aynı şekilde, yine eski Irak ordusunun generallerinden başka bir Baas'çı, Ahmed Abdülraşid, Tikrit'e vali atandı.

IŞİD'in "halife"si Ebubekir el-Bağdadi'nin iki yardımcısı, yani örgütün en üst düzey iki elemanı da Baas devleti güvenlik aygıtının iki önemli elemanıydı. Bulunduğu konuma Ensar el-İslâm ve Irak El Kaidesi'nden geçerek gelen, Suriye'den sorumlu Abu Ali el-Anbari, Baas zamanında orduda tümgeneraldi. Irak'tan sorumlu, Tel Afer doğumlu Türkmen Fadıl Ahmed Abdullah el-Hiyali (Hacı Mutaz veya Ebu Müslim el-Türkmeni) önce Özel Kuvvetler'de (Özel Muhafız Birliği'nde!) çalışmış, sonra askerî istihbaratta görevlendirilmiş bir yarbaydı. (IŞİD'in askerî konseyinin başı olduğu da söylenen el-Türkmeni, 2015 Ağustos'unda Musul yakınında bir ABD hava saldırısında öldü. Öldüğünü bizzat IŞİD sözcüsü el-Adnani açıkladı.)

IŞİD-DAİŞ Askerî Konsey'inin eski başkanı Adnan İsmail Nacel Bilavi'nin (Ebu Abdurrahman el-Bilavi) saklandığı yerde 2014 Haziran'ında ele geçirilen belgelere göre, IŞİD'in "orta ve üst seviyeden" yaklaşık bin eski subayı saflarında bulundurduğu anlaşılıyordu. Örgütün kimilerini şaşırtan askerî kapasitesi ve harekât kabiliyetini, bir zamanlar dünyanın dördüncü büyük ordusu olan Irak silahlı kuvvetlerinden aldığı, niyeyse çoğu zaman yeterince hesaba katılmıyor. IŞİD'in, Irak ordusundan ele geçirdiği silah ve ekipmanı derhal etkili şekilde kullanmaya başlayabilmesinin gerisinde de bu bağlantı yatıyor.

24 Haziran 2015 Çarşamba

WikiLeaks - Irak'a yönelik Suudi manevraları

WikiLeaks henüz Suudi dışişleri yazışmalarının ufacık bir kısmını açıkladı, ama kopacak gürültü şimdiden hissedilebiliyor. 1001 Iraqi Thoughts blogunda Ali Hadi el-Musavi'nin aktardığı on belge, Suudi'lerin Irak'a yönelik politikaları hakkında fikir veriyor. El-Musavi'nin "Irak'la ilgili mutlaka okunması gereken 10 Suudi belgesi" başlığı altında aktardıkları şöyle:

• Suudi dışişleri, Sünni Arap aşiretleri ve politikacıları örgütlemek için üç aşamalı bir plan yapmış. Başbakan el-Maliki'nin altını oyma ve yönetime olabildiğince Suudi yanlısı unsurları getirme manevralarında dışişleri ile istihbaratın sıkı koordinasyon halinde çalışması öngörülmüş, "kazanılacak" Iraklıların düzenli olarak Suudi Arabistan'a getirilmesi, bilgilendirilmesi, bakış açılarının değiştirilmesi, ilişkilerin sıkılaştırılması önerilmiş. Irak'ta kendilerine hizmet etmek için Suudi'lere başvuranların bir kısmının Irak'ta bile yaşamadığı, bir kısmının ülkede hiçbir etkisinin olmadığı, "daha derin" ilişkileri olan Sünni aşiretlerle bağlantıya geçilmesi kaydedilmiş. Irak güvenlik kuvvetlerine karşı şiddet eylemi çağrıları yapan, Erbil'de üslenmiş Anbarlı Şeyh Ali Hatem Süleyman ve başka birçok Sünni Iraklı, siyasî veya maddî çıkarlar peşinde, Suudi Arabistan'ı ziyaret etmek için başvurmuşlar.

• Başka kaynaklarda da rastladığımız bir durum, burada da karşımıza çıkıyor: Suudiler, Hac vizesini, başka ülkelerdeki işbirlikçilerini güçlendirecek bir diplomatik silah ve rüşvet aracı olarak kullanıyorlar. El-Musavi'nin aktardığı belgeye göre Suudiler bir ara, Iraklı Sünnilerin 2000 vize talebini geri çeviriyorlar. Ancak 6000 vize, Sünni El-Irakiye bloku liderleri Ayad Allavi, Tarık el-Haşimi ve Usame el-Nuceyfi'ye zaten gizlice verilmiş. Niyeyse, bunlardan yalnız Allavi'nin 2000 vizesi işlem görmüş.