Devletin hatırı sayılır kısmını ele geçirdiği söylenen "Fethullahçı Terör Örgütü - FETÖ" hakkındaki soruşturmalar, önemli bölümü hak çiğneyici, sinir bozucu, akla hayale gelmedik saçmalıklarla sürüyor. Koca ülke iki gün Gülen'in yelpazecisiyle meşgûl edildi.
Önümüze sürülen habere göre, Fethullah Gülen 1990'larda bir vakit İzmir'de, Hisar Camisi'nde vaaz verirken fenalaşmış, camidekilerden bir kimse de elindeki gazeteyle yelpazeleyerek onun kendine gelmesine yardım etmişti. Haberlerde vaziyet anlatılırken Gülen'in "sözde fenalaştığı"nı belirtmeye özenler gösterildi. Başına "terör örgütü elebaşısı" gibi sıfatlar getirmeden sözü edilemeyen Fethullah'ı Fetullah yazmaya gösterildiği gibi. Bunları yapanlar, bu örgüte pek kızmış ve ona asla bulaşmamış görünüyor ya...
Yelpaze operasyonu süratle ilerletildi. Yelpazeci olduğu şüphesiyle diş teknisyeni İ.S. gözaltına alındı. Gel gör ki, yelpazecinin İ.S. değil A.Z. olduğuna hükmedildi. Üstelik bu Samsunlu adam uzun zamandır Kazakistan'daydı, bilahare Afrika'ya "tayin edilmiş"ti. İ.S. serbest bırakıldı, yelpazeci yakalanamamış oldu. Yelpazecisi yakalanamayan bir örgüt lideri her şeyi yapabilecek kapasiteyi koruyor demektir. Neye yaradı on binlerce insanı memuriyetten atmak, hapse tıkmak!
Bu fasıllar ilgi çekmiyor. Bilvesile Gülen cemaatiyle alâkası olmayan veya Gülen sempatizanı olup da Cemaat bünyesinde yürütülmüş gizli kapaklı örgütlenme işleri veya eylemlerle alâkası olmayan insanların işlerinden, maaşlarından, yaşantılarından yoksun bırakılması, kimilerinin mesnetsiz şekilde gözaltına alınması, tutuklanması iktidar destekçisi cephe ve geniş ana akım kamuoyunda konu edilmiyor. (Evet, ana akım kamuoyu diye bir şey var.)
Zaten benim de esas ilgimi çeken, şu fotoğraflar oldu. Muhtemelen bir videodan alınmış kareler bunlar. Üçünde de iki insan yüzü var. Biri h'li de h'siz de yazsanız kendisine yarı-kutsal birşeyler atfedildiği belli "hocaefendi", öbürü yelpazeci. "Hocaefendi"nin ifadesine bakılırsa, kendisine yarı-kutsal birşeyler atfedenler arasında başı kendi çekiyor. Ya öbür adam niye böyle perişandır?
Bu yüzlere uzun uzun bakarak kendi hikâyenizi oluşturabileceğinizi sanıyorum. Benim kafamdan geçenler hakkında ufak tefek birşeyler çıtlatayım: Burada, olmaması gereken, müthiş sağlıksız birşeyler dönmektedir. Bir tür ürperti, bakınca hissettiğim. Bu üç fotoğrafın hikâyesini yazacak olsam, tasvir etmek gerekecek insanî sorun Gülencilerle falan sınırlı kalmaz. Bu yüzden iktidardaki Türk İslâmcısı bu işten bu kadar dehşete kapıldı. Bir başka âlemle ilişki müsameresi, belki de işin en berbat yanı değil. Niye ağlıyor o yelpazeci? Az önce ne olmuş da ağlıyor? "Hocaefendi"ye bir şey olacak diye mi ağlıyor yoksa başka bir korku hali mi sözkonusu? Neyse, gerisine siz bakın artık.
Cemaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cemaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Eylül 2016 Perşembe
8 Ağustos 2016 Pazartesi
15 Temmuz ertesi • irili ufaklı sorular
15 Temmuz darbe girişimi ertesinde, olan bitene dair açık ve net yargılarla, bunları besleyen olgularla dolu, doyurucu yazılar yazabildiğimi sanmıyorum. Ama gerekli ve bazısı hayatî sorular sorabildiğime, önemli bazı ayrıntılara işaret edebildiğime inanıyorum. Bunlara, doğrudan darbe girişimi gecesiyle değil, Cemaat'in devlet içindeki yaklaşık kırk yıllık serüveniyle ilgili mevzular dahil. Aşağıda, 15 Temmuz ertesinde yazdığım yazıların linkleri var. Birilerinin işine yarayabilir diye bunları buraya toplu halde koymayı isabetli buldum.
• Sonu bizimki, anladık da, başlangıcı kimin hikâyesi?
• Hainler Mezarlığı
• Hikâye, anlatılandan ibaret değil
• 15 Temmuz'a dair "büyük soru"lar
• "Bu jargon bizde ihtilali çağrıştırır"
• Darbe gecesi hangi "diplomasi"?
• Türkiye nasıl görünüyor?
• MİT-Cemaat ilişkisine dair Eymür'ün dedikleri
• Neden boyuna "işgal" diyorlar?
• Sonu bizimki, anladık da, başlangıcı kimin hikâyesi?
• Hainler Mezarlığı
• Hikâye, anlatılandan ibaret değil
• 15 Temmuz'a dair "büyük soru"lar
• "Bu jargon bizde ihtilali çağrıştırır"
• Darbe gecesi hangi "diplomasi"?
• Türkiye nasıl görünüyor?
• MİT-Cemaat ilişkisine dair Eymür'ün dedikleri
• Neden boyuna "işgal" diyorlar?
5 Ağustos 2016 Cuma
MİT-Cemaat ilişkisine dair Eymür'ün dedikleri
CNN Türk'teki "Türkiye'nin Gündemi" programı, 4 Ağustos'u 5'ine bağlayan geceki bölümüyle, bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ne olup ne olmadığını ayrıntısıyla ortaya koyan bir sunum yerine geçti. Laf askeriyeye bir türlü gelemediği için daha çok polis içerisinde birbiriyle mücadele eden gruplar, bu kirli mücadeleler ve çevrilen dümenler ve resmî yetkilerini dümen çevirmek için kullanan amirler, müdürler, yöneticiler hakkında fikir sahibi olduk. Askeriye zaten iki hafta önce uygulamalı hızlandırılmış kurs yapmış, bizi bir miktar aydınlatmıştı.
Memuriyetleri -yani üst düzeyde yetkili polis müdürleri olarak sürdürdükleri yaşantıları- boyunca kapışmış polis müdürleri kapışmayı telefonla bağlandıkları programda da sürdürdüler ve biz bu harala gürele içerisinde şunları anladık:
Memuriyetleri -yani üst düzeyde yetkili polis müdürleri olarak sürdürdükleri yaşantıları- boyunca kapışmış polis müdürleri kapışmayı telefonla bağlandıkları programda da sürdürdüler ve biz bu harala gürele içerisinde şunları anladık:
28 Temmuz 2016 Perşembe
15 Temmuz'a dair "büyük soru"lar
15 Temmuz darbe girişimine dair aklıma takılan büyük soruları P24'teki yazılarımda ele aldım. ("Büyük soru" diyerek, pek gözde kavramımız "büyük resim"i çağrıştırma peşindeyim.)
İlki, Fethullah Gülen'e bağlı örgütün otuz küsur yıldır nasıl olup da ordu dahil devletin bütün kritik kurumlarında varlığını sürdürebildiğiydi. Bunu geçen yazımda konu ettim: "Sonu bizimki, anladık da, başlangıcı kimin hikâyesi?" Bana can alıcı görünen fakat niyeyse kimsenin sormadığı, sorulduğunda üstünde durmadığı soru şuydu: "Devlet Cemaat’i bünyesinden tamamen temizlemeyi hiç istedi mi?"
İlki, Fethullah Gülen'e bağlı örgütün otuz küsur yıldır nasıl olup da ordu dahil devletin bütün kritik kurumlarında varlığını sürdürebildiğiydi. Bunu geçen yazımda konu ettim: "Sonu bizimki, anladık da, başlangıcı kimin hikâyesi?" Bana can alıcı görünen fakat niyeyse kimsenin sormadığı, sorulduğunda üstünde durmadığı soru şuydu: "Devlet Cemaat’i bünyesinden tamamen temizlemeyi hiç istedi mi?"
22 Temmuz 2016 Cuma
15 Temmuz sonrası ilk yazı
Değerli okurlar, darbe girişimi ertesindeki hızlı gelişmelere yetişmek, geçen her saatin yoğunluğuna nüfuz etmek imkânsız. Önce neyin ne olduğunu anlamaya çabalayarak zaman geçirdik, sonra hunharca öldürülen insanlara üzüldük ve darbeler karşısında geçmişte görülmemiş kahramanlıkların ortaya çıkmasına sevindik. Ve hemen ardından, hakimiyeti toplumun kutuplaştırılmasına bağlı olan iktidar partisinin, darbeye karşı kitlesel hareketi öbür kutbun katılamaması için nasıl ince ayarla şekillendirdiğini izleyip içerledik. Sonra darbeyi bahane ederek derinleştirilmeye, genişletilmeye çalışılan ultra-otoriter rejimin saldırısına nasıl direnebileceğimizi düşünmeye koyulduk.
Dişe dokunur yorum ve sorular içeren ilk yazımı nihayet yazabildim ve kısa süre önce P24'te yayına kondu.
Dişe dokunur yorum ve sorular içeren ilk yazımı nihayet yazabildim ve kısa süre önce P24'te yayına kondu.
29 Nisan 2015 Çarşamba
Cumartesi gecesi ateşi
Radikal, 28.04.2015
Dünyanın en gariban bölgeleri dışında nerede kim bu başlığı okusa, aklına John Travolta'yı meşhur eden film (“Saturday Night Fever”) gelir. Travolta'nın canlandırdığı Tony Manero adlı genç, ailesiyle, işiyle, mahallesindeki çete kavgalarıyla boğuşurken, haftasonları diskoya gelip kendini dansa verir ve dertlerini geçici bir süre için savuşturur bu filmde. Disko müziğini “meşrulaştırmak” ve yaymak gibi bir insanlık suçunun işlendiği yapım, aynı zamanda, gerçekte ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu sonradan anlayacağımız Travolta'yı baştan disko maymunu olarak tanımamıza yolaçmış, bu şekilde insan haklarını da çiğnemiştir! (O kadar ki, Travolta'nın buradaki hali, cahil İslâmcı propagandacılar tarafından görülse, Beatles'tan önce, hem kışkırmış hem yoz liseli diye manşete çekilebilirdi.) Fakat mevzumuz bu değil. Hani mevzumuza da çaktırmadan okuru ısındırıp köşeyazarı başarı puanımı yükselteyim diye suçtu haktı böyle lafları araya katıyorum, hukuklara göndermeler yapıyorum.
19 Mart 2015 Perşembe
Ben beceriksizlik yaptım diye hakikat değişmeyecek
Takat denen şey, sonsuz sınırsız değil anlaşılan. Memlekette yorulmadan tıkanmadan gün geçirilemediği ve ertesi gün yine bir şekilde bu döngüye devam edilebildiği için, insan bunun mecburiyetten ileri geldiğini, ancak güç yettiğince sürdürülebileceğini kavramamış olabiliyor. Bir gün bir yerde, daha evvel kırk bin defa tekrar ettiğiniz için ezbere bildiğiniz şeylerin içinizde biryerlerde topak olup takılıp kaldığını, dışarı çıkmadığını, bunu zorlayacak halinizin olmadığını, ama galiba zaten böyle bir şeyin içinizden de gelmediğini hissediyorsunuz. İnsan içindeyseniz, olmayacak yerdeyseniz, vaziyeti idare etmeye çabalıyorsunuz, ama herkes sizdeki eksikliği fark ediyor.
Samanyolu Haber televizyonuna gidip, Hrant Dink cinayeti konusunda bir tartışma programına katıldım. Açıkçası, derli toplu birşeyler anlatabilirim derdindeydim. Bunu beceremedim; hem programın akışı izin vermedi hem de ben fırsatları iyi değerlendiremedim.
Samanyolu Haber televizyonuna gidip, Hrant Dink cinayeti konusunda bir tartışma programına katıldım. Açıkçası, derli toplu birşeyler anlatabilirim derdindeydim. Bunu beceremedim; hem programın akışı izin vermedi hem de ben fırsatları iyi değerlendiremedim.
20 Şubat 2015 Cuma
Cemaat'ten özeleştiri ve yeni Kürt politikası
Zaman'da yayımlanan iki yazı, Cemaat içinde önemli tartışmalar olduğunu, birtakım hayatî ve yapısal görünen kararlar alındığını ortaya koyuyor.
Bunlardan ilki, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'in imzasını ve "Hizmet hareketi özeleştiri yapar mı?" başlığını taşıyor. Yazı, sadece bu soruya evet cevabı vermekle kalmıyor, yapılan özeleştiriyi uzun uzun aktarıyor. Özeleştirinin, bir dönem muhasebesinin üzerine oturduğu görülüyor.
Bu özeleştiri yazısı, hem Cemaat hem de bu topluluk üzerine düşünen, yazan çizenler için tarihî bir belge niteliğinde. Özeleştirinin tatminkârlık düzeyi, uzanması gereken her yere uzanıp uzanmadığı, hataların gerekçelendirilmesinde ne derece açık-samimi olunduğu gibi hususlarda şimdilik yorum yapmayacağım. Hem yorumlayabilmek için daha derinlemesine anlamamız lazım hem de nasılsa bol bol tartışılacak. Sadece, "hepsini demokrasi için yaptık"ın kendi başına kimseyi tatmin edecek bir açıklama olmayacağını, bir sürü şeyin de bununla asla açıklanamayacağını belirtmekle yetineyim. Dolayısıyla metni şimdilik sadece sonuçlarından ibaret sayalım.
Bunlardan ilki, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'in imzasını ve "Hizmet hareketi özeleştiri yapar mı?" başlığını taşıyor. Yazı, sadece bu soruya evet cevabı vermekle kalmıyor, yapılan özeleştiriyi uzun uzun aktarıyor. Özeleştirinin, bir dönem muhasebesinin üzerine oturduğu görülüyor.
Bu özeleştiri yazısı, hem Cemaat hem de bu topluluk üzerine düşünen, yazan çizenler için tarihî bir belge niteliğinde. Özeleştirinin tatminkârlık düzeyi, uzanması gereken her yere uzanıp uzanmadığı, hataların gerekçelendirilmesinde ne derece açık-samimi olunduğu gibi hususlarda şimdilik yorum yapmayacağım. Hem yorumlayabilmek için daha derinlemesine anlamamız lazım hem de nasılsa bol bol tartışılacak. Sadece, "hepsini demokrasi için yaptık"ın kendi başına kimseyi tatmin edecek bir açıklama olmayacağını, bir sürü şeyin de bununla asla açıklanamayacağını belirtmekle yetineyim. Dolayısıyla metni şimdilik sadece sonuçlarından ibaret sayalım.
4 Şubat 2015 Çarşamba
Banka meselesi de bir başka tuhaflık değil mi?
Bankasya'ya operasyon gecesi için söyleyeceklerim isabetli mi, kestiremiyorum. Yine de, bunların en azından yarın, baskının sıcaklığı geçtikten, sinirler biraz yatıştıktan sonra okunacağını varsayarak, yazıyorum.
Önce, olan biten nedir? Hükümet, Türkiye'de yasa, hukuk, mevzuat, şu bu, gerçekte ne işe yarıyorsa bundan yararlanarak, bir operasyon yaptı. Yasalarımız, ama bunlardan daha önce, yönetme ("idare") geleneğimiz, her zaman devletin, iktidar sahiplerinin yararlanabileceği ufak açıklar, istisnalar, dalaveraya elverişli halkalar falan içerir. İcabında bunlara yaslanarak en korkunç işleri yapar, ama keyfî davranmamış, güya devlet işleyişini düzenleyen birtakım kurallara uygun davranmış olursunuz. İşte bu cümleden bir harekât kapsamında, "Bankasya'ya elkonuyor, banka batıyor" manzarası ve panik yaratıp bankanın sahiden batmasının amaçlandığı, olmuyorsa kelimenin tam anlamıyla bankaya "çöküleceği" belli.
Önce, olan biten nedir? Hükümet, Türkiye'de yasa, hukuk, mevzuat, şu bu, gerçekte ne işe yarıyorsa bundan yararlanarak, bir operasyon yaptı. Yasalarımız, ama bunlardan daha önce, yönetme ("idare") geleneğimiz, her zaman devletin, iktidar sahiplerinin yararlanabileceği ufak açıklar, istisnalar, dalaveraya elverişli halkalar falan içerir. İcabında bunlara yaslanarak en korkunç işleri yapar, ama keyfî davranmamış, güya devlet işleyişini düzenleyen birtakım kurallara uygun davranmış olursunuz. İşte bu cümleden bir harekât kapsamında, "Bankasya'ya elkonuyor, banka batıyor" manzarası ve panik yaratıp bankanın sahiden batmasının amaçlandığı, olmuyorsa kelimenin tam anlamıyla bankaya "çöküleceği" belli.
18 Ocak 2015 Pazar
19 Ocak ve 2015 - Utanç verici işler
Yarın 19 Ocak. Hrant'ın katledilmesinin sekizinci yılı. Bu yıl 2015. 1915'in yüzüncü yılı. Tam bir utanç zamanı. Fakat utanan yok!
Önce ufak utanmazlık: Cemaat, Hrant'ın öldürülmesine karışan "yakınlarını" koruma derdinde. Cinayete giden süreçteki rolü gayet karanlık olan, cinayet ertesindeki her davranışıyla yeni yeni şüpheler yaratan Ramazan Akyürek ile, muhtemelen onun kadar olmasa da, süreçte bir şekilde sorumluluğu bulunduğu belli olan Ali Fuat Yılmazer'i masum göstermeye çabalıyorlar. Bunun sonucu, şüphesiz, fiilen cinayeti sahiplenme konumuna yuvarlanmaktır.
Önce ufak utanmazlık: Cemaat, Hrant'ın öldürülmesine karışan "yakınlarını" koruma derdinde. Cinayete giden süreçteki rolü gayet karanlık olan, cinayet ertesindeki her davranışıyla yeni yeni şüpheler yaratan Ramazan Akyürek ile, muhtemelen onun kadar olmasa da, süreçte bir şekilde sorumluluğu bulunduğu belli olan Ali Fuat Yılmazer'i masum göstermeye çabalıyorlar. Bunun sonucu, şüphesiz, fiilen cinayeti sahiplenme konumuna yuvarlanmaktır.
14 Ocak 2015 Çarşamba
Dink suikasti - Polislere 25 sene hapis tehdidi
Faili meçhullerden yüzü kapkara olan devletin bunlara rağmen uzaydan bile fark edilen yüz karası, Hrant Dink suikastı ve sonrası. Sekiz yıl sonra birden birşeyler olmaya başladı. Cinayet organizasyonunda kritik rol oynayan Trabzon Emniyeti'nin o dönemdeki iki görevlisi tutuklandı. Cizre'ye emniyet müdürü yapılarak ödüllendirilen amire yurtdışı yasağı kondu.
Devlet zaman zaman birtakım görevlilerini göstermelik, cezalandırıyormuş gibi yapabilir veya nadiren de olsa, harcayabilir. Burada önemli olan bu değil. Bu tutuklamaların yasal dayanağı önemli. Kanun dilindeki hali "kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi", bugünlerde basının kullandığı haliyle "ihmal sonucu ölüme-cinayete sebebiyet verme" olan 83. madde, Dink suikastinin çözülmesinde hayatî rol oynayabilir.
Devlet zaman zaman birtakım görevlilerini göstermelik, cezalandırıyormuş gibi yapabilir veya nadiren de olsa, harcayabilir. Burada önemli olan bu değil. Bu tutuklamaların yasal dayanağı önemli. Kanun dilindeki hali "kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi", bugünlerde basının kullandığı haliyle "ihmal sonucu ölüme-cinayete sebebiyet verme" olan 83. madde, Dink suikastinin çözülmesinde hayatî rol oynayabilir.
16 Aralık 2014 Salı
Akşam vakti iki haber
Benim için bugünün iki rastgele olayı. İlki, internette gördüğüm bir haber, ikincisi TV'de rastgeldiğim bir konuşma.
Haber, İnsan Hakları Derneği'nin "toplu mezarlar" listesini güncellemesine ilişkin. İHD Diyarbakır Şubesi basın toplantısı, yapıp, 2011'de hazırladığı bir listeyi güncellediğini duyurmuş, yeni rakamlar vermiş. İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici'nin verdiği rakamlara göre, Türkiye'nin 25 ayrı ilinde 348 toplu mezar var. Buralarda 4 bin 201 insanın cesetleri bulundu. Kurbanlar, 1990'lardaki kirli savaş sürecinde öldürülen Kürtler. Devlet, JİTEM başta, kurduğu cinayet şebekeleri aracılığıyla Kürtleri topluca ve gizlice öldürüp cesetlerini kaybetmeyi bir politika olarak yürütmüştü.
Haber, İnsan Hakları Derneği'nin "toplu mezarlar" listesini güncellemesine ilişkin. İHD Diyarbakır Şubesi basın toplantısı, yapıp, 2011'de hazırladığı bir listeyi güncellediğini duyurmuş, yeni rakamlar vermiş. İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici'nin verdiği rakamlara göre, Türkiye'nin 25 ayrı ilinde 348 toplu mezar var. Buralarda 4 bin 201 insanın cesetleri bulundu. Kurbanlar, 1990'lardaki kirli savaş sürecinde öldürülen Kürtler. Devlet, JİTEM başta, kurduğu cinayet şebekeleri aracılığıyla Kürtleri topluca ve gizlice öldürüp cesetlerini kaybetmeyi bir politika olarak yürütmüştü.
Cemaat hakkında üç yazı
Bu blogta, 2014 yılı içerisinde Cemaat üstüne yazılmış veya bir şekilde Cemaat'i konu alan çok yazı var. Blogun arama kutusuna "Cemaat" yazarak ararsanız bulabilirsiniz. Bunlardan üçü özellikle kapsayıcı ve genel bir bakış için işe yarar nitelikte. Bu üç yazının başlıklarını, linklerini, içlerinden birkaç cümleyle birlikte burada ayrıca vitrine koymayı faydalı gördüm.
Cemaat dışarıdan nasıl görünüyor?
Cemaat'e dışarıdan bakanlar, orada, ciddî maddî imkânları ve kadro kapasitesi olan, devletin kritik kurumları yargı ve poliste belirleyici güç ele geçirmiş ve bunu kendi siyasî tercihleri doğrultusunda kullanmış bir grup, bir hareket görüyorlar. İç örgütlenmesine dair hiçbir şey bilmedikleri ama örgütlü hareket ettiğini sezdikleri, başbakanı tukuklamaya -haklı veya haksız diye tartışmıyoruz şu anda- kalkışabilecek yoğunlukta operasyon gücüne sahip bir bünye görüyorlar.Cemaat ile aynı dünyada mı yaşıyoruz?
Cemaat'tekilerin dünyayı algılamakla ilgili çok ciddî sorununun olduğundan şüpheleniyorum. Kendi yarattıkları gerçeklik gözlerini öylesine alıyor ki, sanıyorum, bundan başka hakikat göremiyorlar. Öbür ihtimal, çoğu zaman çocuk kandırma amacıyla yapılıyormuş gibi duran güdümlü izahatlarının, manipülatif yorumlarının ve özellikle gerekçelendirmelerinin sahiden bizi kandıracağını varsayıyor olmaları.Cemaat hakkında, 3,5 yıl önce
En tepedeki tek kişi o makama nasıl gelmiştir? İslâm dini, “takvası kuvvetli birine biat edin, o ne derse yapın” diyor mu? Böyle değilse, Pennsylvania’da birtakım şuralar, meclisler mi toplanıyor, bilmediğimiz? Haydi haddimi aşmayayım, bu kısmına ben karışmayayım, ama ilmi kuvvetli birileri çıksın, bu tür bir ilişkinin en azından “kabul edilebilir” olduğunu anlatsın, anlayalım.10 Aralık 2014 Çarşamba
Cinayeti Cemaat'e yıkma tezgâhı
Hrant'ın öldürülmesini Cemaat'in üstüne yıkma operasyonu başladı. Katil Ogün Samast'ı hapishaneden getirtip konuşturuyorlar. Olan biten zerre kadar güven uyandırmıyor.
İzlenimim, Ogün Samast'a birşeyler vaat edilip, talimata uygun şekilde konuşturulduğu. Cemaat'le bağlantılı bilinen Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'i cinayetten önce tanıyıp tanımadığını falan sormuşlar. Samast'ın ifadesidir diye yayımlanan haberlere bakınca başka türlü düşünmek mümkün değil. Samast'ın ağzından yazılanlar fazlasıyla şüphe yaratıcı.
Ali Fuat Yılmazer'i televizyona çıkıp saatlerce konuştuğu programlarda izledim. Program esnasında sunucu Tarık Toros'a epeyce tweet gönderdim. Kezâ, Ramazan Akyürek'in, büyük ihtimalle ertesi gün gözaltına alınacağı varsayımıyla çıktığı programı da izledim. Bir sürü tweet de o esnada gönderdim. Her ikisine de sorulması gereken hayatî hiçbir soru ya sorulmadı ya da geçiştirici cevaplarının üstüne gidilmedi. Haliyle. Yılmazer twitter'da faaliyet gösterirken kendisine birçok tweet attım. Cevap vermedi. Belki görmedi, bilmiyorum. Ramazan Akyürek, zaten soru sorulabilecek, sorsan cevap verecek birine benzemiyor. Daha çok, birilerine söyleyip seni "aldırır" sanki.
Yılmazer'in, cinayet sürecinde ve sonrasında bulunduğu konum itibarıyla kritik bilgilere sahip olmaması imkânsız. Ramazan Akyürek'in ise, ancak işin az mı çok mu içinde olduğunu tartışabiliriz. Kendisini TV'de izlemeden önceki bilgilerimizle hakkında sahip olduğum izlenim, kendisinin zerrece güven yaratmadığı TV programıyla bin defa pekişti. Ali Fuat Yılmazer ile ilgili şüphelerimi büyüten de doğrudan doğruya kendisinin tutumu ve savcıya verdiği ifadede sokak dedikodusu düzeyini aşmayan şeyler söylemiş oluşu. O düzeyde bir polis, "Bunun Veli Küçük'ün işi olduğunu herkes söylüyordu, ben de oradan biliyorum" diye konuşuyorsa, bizimle alay ediyor demektir.
Bu işi Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer üzerinden Cemaat'e yıkmayı planlayanlar inşallah göründüğü kadar tehlikeli bir oyun oynuyorlardır. Yılmazer veya Akyürek'in karşı hamle yapıp bildiklerini ortaya dökmeyeceklerine nasıl güvenebiliyorlar?
İzlenimim, Ogün Samast'a birşeyler vaat edilip, talimata uygun şekilde konuşturulduğu. Cemaat'le bağlantılı bilinen Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'i cinayetten önce tanıyıp tanımadığını falan sormuşlar. Samast'ın ifadesidir diye yayımlanan haberlere bakınca başka türlü düşünmek mümkün değil. Samast'ın ağzından yazılanlar fazlasıyla şüphe yaratıcı.
Ali Fuat Yılmazer'i televizyona çıkıp saatlerce konuştuğu programlarda izledim. Program esnasında sunucu Tarık Toros'a epeyce tweet gönderdim. Kezâ, Ramazan Akyürek'in, büyük ihtimalle ertesi gün gözaltına alınacağı varsayımıyla çıktığı programı da izledim. Bir sürü tweet de o esnada gönderdim. Her ikisine de sorulması gereken hayatî hiçbir soru ya sorulmadı ya da geçiştirici cevaplarının üstüne gidilmedi. Haliyle. Yılmazer twitter'da faaliyet gösterirken kendisine birçok tweet attım. Cevap vermedi. Belki görmedi, bilmiyorum. Ramazan Akyürek, zaten soru sorulabilecek, sorsan cevap verecek birine benzemiyor. Daha çok, birilerine söyleyip seni "aldırır" sanki.
Yılmazer'in, cinayet sürecinde ve sonrasında bulunduğu konum itibarıyla kritik bilgilere sahip olmaması imkânsız. Ramazan Akyürek'in ise, ancak işin az mı çok mu içinde olduğunu tartışabiliriz. Kendisini TV'de izlemeden önceki bilgilerimizle hakkında sahip olduğum izlenim, kendisinin zerrece güven yaratmadığı TV programıyla bin defa pekişti. Ali Fuat Yılmazer ile ilgili şüphelerimi büyüten de doğrudan doğruya kendisinin tutumu ve savcıya verdiği ifadede sokak dedikodusu düzeyini aşmayan şeyler söylemiş oluşu. O düzeyde bir polis, "Bunun Veli Küçük'ün işi olduğunu herkes söylüyordu, ben de oradan biliyorum" diye konuşuyorsa, bizimle alay ediyor demektir.
Bu işi Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer üzerinden Cemaat'e yıkmayı planlayanlar inşallah göründüğü kadar tehlikeli bir oyun oynuyorlardır. Yılmazer veya Akyürek'in karşı hamle yapıp bildiklerini ortaya dökmeyeceklerine nasıl güvenebiliyorlar?
19 Kasım 2014 Çarşamba
Amerika'ya damga vuran Müslümanlar meselesi
Müslümanların Amerika'yı keşfi ve Küba'da cami meselelerine takılmaması imkânsız olan arkadaşım gece vakti kışkırtmaya koyuldu ve kısa süre içerisinde kendimi Gülistan dergisinin sitesinde buldum. Karşıma çıkan yazının başlığı, "ABD tarihine damgasını vuran Müslümanlar"dı.
Yazının altındaki imza, İsmail Çolak, bir sürü kitap (Kıtalara Sığmayan Osmanlı, Destanlaşan Zaferler, Ölümsüz Şehit Mektupları, Mahşerin İrfan Ordusu...) yazmış bulunan, pek çok mevzunun (Osmanlı, Lale Devri, Abdülhamid, Millî Mücadele, Modern Zamanlar, Haçlı Zihniyeti...) uzmanı bir şahsa ait. Erdoğan'ın yarattığı tartışma üzerine kendisinin attığı tweet'i izleyerek ulaştığım Somuncubaba İlim Kültür ve Edebiyat Dergisi sitesinde de aynı yazıya rastlayınca, bunu en az cumhurbaşkanınınki kadar güvenilir kaynak saymam gerektiğine derhal ikna oldum.
Bu yazıda, Barry Fell adlı bir "ABD Bilim ve Sanat Akademisi üyesi"ne dayanılarak, Müslümanların daha Hz. Osman ve Hz. Ali devirlerinde Amerika'ya ulaştıkları ileri sürülüyor. Fell'in eserinin adı "Saga Amerika (Efsane Amerika)" olmasa, kendi de konu olduğu "bu sahiden bilim insanı mı uyduruyor mu?" tartışmalarıyla tanınmasa şüphesiz daha iyi olacakmış. (Fell'in tartışmalı kimliği ve aslen deniz biyologu olan bu kimsenin arkeolojide uzman sayılamayacağına dair kısaca bilgi veren bir yazı için: "Pre-Columbian Old World inscriptions in the Americas?" Yazının yeraldığı sitenin adı: "Kötü Arkeoloji"!)
Yazının altındaki imza, İsmail Çolak, bir sürü kitap (Kıtalara Sığmayan Osmanlı, Destanlaşan Zaferler, Ölümsüz Şehit Mektupları, Mahşerin İrfan Ordusu...) yazmış bulunan, pek çok mevzunun (Osmanlı, Lale Devri, Abdülhamid, Millî Mücadele, Modern Zamanlar, Haçlı Zihniyeti...) uzmanı bir şahsa ait. Erdoğan'ın yarattığı tartışma üzerine kendisinin attığı tweet'i izleyerek ulaştığım Somuncubaba İlim Kültür ve Edebiyat Dergisi sitesinde de aynı yazıya rastlayınca, bunu en az cumhurbaşkanınınki kadar güvenilir kaynak saymam gerektiğine derhal ikna oldum.
Bu yazıda, Barry Fell adlı bir "ABD Bilim ve Sanat Akademisi üyesi"ne dayanılarak, Müslümanların daha Hz. Osman ve Hz. Ali devirlerinde Amerika'ya ulaştıkları ileri sürülüyor. Fell'in eserinin adı "Saga Amerika (Efsane Amerika)" olmasa, kendi de konu olduğu "bu sahiden bilim insanı mı uyduruyor mu?" tartışmalarıyla tanınmasa şüphesiz daha iyi olacakmış. (Fell'in tartışmalı kimliği ve aslen deniz biyologu olan bu kimsenin arkeolojide uzman sayılamayacağına dair kısaca bilgi veren bir yazı için: "Pre-Columbian Old World inscriptions in the Americas?" Yazının yeraldığı sitenin adı: "Kötü Arkeoloji"!)
12 Kasım 2014 Çarşamba
Biz de hiç unutmuyoruz, Ekrem Bey
Terbiyesizlik Türkiye'de her gün yeniden tarif edilir. Bu defa tarifi Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı yapmış.
Dumanlı, Ahmet Hakan Coşkun'un sorularını cevaplamış. Bir aşamada söz, haliyle, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in alavera dalavera Ergenekoncu yapılmaya kalkışılmasına geliyor. Dumanlı şöyle diyor:
Adamın ömründen bir yıl çaldınız! Hâlâ "O yanlışını da unutmadık!" diye ahkâm kesmek için insanın bünyesinde gerçekten vahim eksikler bulunması gerekir.
Gözümüzün içine baka baka, Ali Fuat Yılmazer'le, Zekeriya Öz'le hiçbir ilişkimiz yok, diyebilmeyi de sanırım aynı yoksunluk sağlıyor.
Çocuk değiliz ve böyle kandırılamıyoruz. Aksine, çok fena sinirleniyoruz. Anlamıyorlar mı, umurlarında mı değil?
Dumanlı, Ahmet Hakan Coşkun'un sorularını cevaplamış. Bir aşamada söz, haliyle, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in alavera dalavera Ergenekoncu yapılmaya kalkışılmasına geliyor. Dumanlı şöyle diyor:
"O konuda Ahmet Şık’ın bizi tahrik eden bir sözü oldu. Dedi ki, 'Dokunan yanıyor'. Onun yaptığı da yanlıştı."Ekrem Bey, Ahmet Şık'ın bu "yanlış"ını "unutmadıklarını" da belirtmiş.
Adamın ömründen bir yıl çaldınız! Hâlâ "O yanlışını da unutmadık!" diye ahkâm kesmek için insanın bünyesinde gerçekten vahim eksikler bulunması gerekir.
Gözümüzün içine baka baka, Ali Fuat Yılmazer'le, Zekeriya Öz'le hiçbir ilişkimiz yok, diyebilmeyi de sanırım aynı yoksunluk sağlıyor.
Çocuk değiliz ve böyle kandırılamıyoruz. Aksine, çok fena sinirleniyoruz. Anlamıyorlar mı, umurlarında mı değil?
7 Eylül 2014 Pazar
Bu Kürt takıntısıyla yeriniz bellidir
Acaba Zekeriya Öz'ün faaliyetleri sadece kendisinin ihtiyaç duyup oturduğu yerden yürüttüğü işler mi, yoksa sahiden Cemaat üzerinden bağlantılı olduğu birilerinin halini tavrını da yansıtıyor mu? Savcı şimdi de "İhanet Süreci" (@ihanetsureci) adlı Twitter hesabının fantezi tweet'lerini yaymakla meşgûl.
Öz'ün aktardığı tweet'lerden birine göre "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları için" Kandil'den bir grup "özel olarak görevlendirilmiş". "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları" ne acaba? Bu böyle rastgele birtakım ilçelerde ayrı ayrı yürütülecek bir iş mi? Sonra, Doğubeyazıt'ta sanki kimse yok, Kandil'den özel bir grup görevlendiriyorlar. Ama kabul edelim ki, böyle söyleyince pek bir havalı oluyor; "Türkiye'ye karşı hain planlar - ın-ı-nıınnn!" falan...
Daha da fantezi yüklü olanı var: "PKK'nın IŞİD'e operasyon adı altında bölgedeki dini tarikat-cemaatleri hedef tahtasına oturmayı planladığını..." İnsanlar can derdinde, bütün Kürt silahlı güçleri "İslâm Devleti"nin katillerine karşı, ABD desteğinde, Irak ordusu ve Şii milislerle kâh işbirliği halinde kâh çekişerek savaşıyor, Savcı Öz'ün popülaritesini artırmaya çalıştığı hesap dindarları kışkırtma derdinde: "PKK dinî tarikatlere-cemaatlere saldıracak"! PKK'ye karşı yeni bir nefret kanalı açmaya çabalıyor, bir yandan da "İD'e sahip çıkın" demeye getiriyor.
Öz'ün aktardığı tweet'lerden birine göre "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları için" Kandil'den bir grup "özel olarak görevlendirilmiş". "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları" ne acaba? Bu böyle rastgele birtakım ilçelerde ayrı ayrı yürütülecek bir iş mi? Sonra, Doğubeyazıt'ta sanki kimse yok, Kandil'den özel bir grup görevlendiriyorlar. Ama kabul edelim ki, böyle söyleyince pek bir havalı oluyor; "Türkiye'ye karşı hain planlar - ın-ı-nıınnn!" falan...
Daha da fantezi yüklü olanı var: "PKK'nın IŞİD'e operasyon adı altında bölgedeki dini tarikat-cemaatleri hedef tahtasına oturmayı planladığını..." İnsanlar can derdinde, bütün Kürt silahlı güçleri "İslâm Devleti"nin katillerine karşı, ABD desteğinde, Irak ordusu ve Şii milislerle kâh işbirliği halinde kâh çekişerek savaşıyor, Savcı Öz'ün popülaritesini artırmaya çalıştığı hesap dindarları kışkırtma derdinde: "PKK dinî tarikatlere-cemaatlere saldıracak"! PKK'ye karşı yeni bir nefret kanalı açmaya çabalıyor, bir yandan da "İD'e sahip çıkın" demeye getiriyor.
6 Eylül 2014 Cumartesi
Obama-Erdoğan görüşmesi - duyulmamış işler
Galler'deki NATO Zirvesi vesilesiyle ABD Başkanı Barack Obama ile TC Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında yapılan görüşme belli ki diplomatik teamüller ve devletler arası ilişkilerin sınırlarını zorlamış.
Öncelikle, görüşmeden sonra Türk tarafının açıklama yapmaması tuhaftı. TC'nin İD'e yardımının sorun olup olmadığı, rehineler konusu, Kürtler konusu... herkesin izahat beklediği bir sürü başlık vardı. En azından "gereken yapılacak" cinsinden yuvarlak laflarla geçiştirebilirlerdi, ona bile kalkışılmadı. Neden sonra, Washington'da çalışan Türk gazeteci İlhan Tanır, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Caitlin Hayden'dan gelen açıklamayı sitesine koydu da görüşmenin içeriğinden haberimiz oldu.
Öncelikle, görüşmeden sonra Türk tarafının açıklama yapmaması tuhaftı. TC'nin İD'e yardımının sorun olup olmadığı, rehineler konusu, Kürtler konusu... herkesin izahat beklediği bir sürü başlık vardı. En azından "gereken yapılacak" cinsinden yuvarlak laflarla geçiştirebilirlerdi, ona bile kalkışılmadı. Neden sonra, Washington'da çalışan Türk gazeteci İlhan Tanır, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Caitlin Hayden'dan gelen açıklamayı sitesine koydu da görüşmenin içeriğinden haberimiz oldu.
1 Eylül 2014 Pazartesi
Öz'ün masal dünyasında saklı hakikat
Ünlü Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün 1 Eylül günü ardarda attığı tweet'leri sakin sakin okuyalım (yazım hatalarını kısmen düzelterek aktarıyorum):
Açılım sürecindeki kanunsuzluklar ve ihanetler o kadar büyük ki; korktuklarından GENEL KURMAY BAŞKANINDAN bile gizlemek zorunda kalmışlar.
Açılım sürecinden GNK Başkanına haber verilmemesi 7 Şubat krizinin arkasındaki ihaneti ve işlenen suçların vehametini göstermektedir.
Nasıl bir açılım-çözüm sürecidir ki, terörle mücadelede binlerce şehit vermiş Ordumuzun eli-kolu bağlanıp iş yapamaz hale getirilmiştir.
Güvenlik güçlerine kanunsuz talimatlar verilerek, teröristlerin pervasızca dağdan inip şehirlerde kadrolaşmalarına seyirci bırakılmıştır.
Açılım süreci maskesiyle yabancıların dinlemelerdeki şantajlarına boyun eğip PKK'yı tek kurtarıcı ilan edip G.Doğu Halkı örgüte mahkum edildi.
29 Temmuz 2014 Salı
Başbakan Hrant Dink suikastı için
"dokunan yanar" mı demek istemiş?
Başbakan Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitingine giderken-gelirken, uçağına aldığı gazetecilerin sorularını cevapladı. Hüseyin Yayman'ın Vatan'da aktardığı soru-cevap faslı genel olarak önemli. Çünkü AKP iktidarının Cemaat'i nasıl ordudan, asker vesayetinden, Ergenekon'dan şundan bundan çok daha öncelikli ve neredeyse tek büyük sorunu gibi algıladığını veya öyle takdim ettiğini veya her ikisini birden ortaya koyuyor. Yazının başlığı bile, gecikmiş bir siyasî rota değişikliği ilânı gibi: "İlker Paşa ‘Bugün bize yarın size’ diye uyarmış". Güncel kapışmaların ve AKP politikasının nereye nasıl akacağını merak edenin bu söyleşiyi okuması lazım.
Biz burada, söyleşinin bir tek sorusu ve başbakanın buna verdiği cevapla ilgileneceğiz. Soru şu:
Biz burada, söyleşinin bir tek sorusu ve başbakanın buna verdiği cevapla ilgileneceğiz. Soru şu:
İlker Başbuğ, ‘Hrant Dink davası çözülürse bu yapı deşifre edilebilir’ şeklinde sözler söyledi. Siz de o dönemde kamuoyunda tepki yaratan cinayetlerin ve suikastların askeri dava süreçlerine kamuoyu desteği sağlamak için düzenlenmiş birer komplo olduğunu düşünüyor musunuz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)