31 Ocak 2017 Salı

Tahrir de Emevî Camii'ne talip

Suriye cihatçıları arasındaki yeni örgütlenme ve saflaşmaya dair bulabildiğim verileri derlediğim yazıya, yeni oluşuma katılan örgütler açıklandıkça ekliyorum. Öyle görünüyor ki, Heyet Tahrir el-Şam (HTS - Şam'ı Kurtarma Komitesi), başlıca rakibi Ahrar el-Şam'ın önderliğindeki cepheyi epey zayıflatarak, silahlı Suriye muhalefetine El-Kaide damgasını vuracak.


Bu defa ilginç bir ayrıntıyı konu edeceğim. (Birileri işaret etti de uyandım, yoksa Suriye, Şam ve Emevî Camii hakkında, bu görsel bağlantıyı kurabilecek bilgiye sahip değilim, oraları görmedim de.) HTS amblemindeki kubbenin, Suriye'nin bu simgesel camisinin kubbesine görsel gönderme olduğu söyleniyor. Mânâsı, örgütün başkenti ele geçirme ("kurtarma") hedefini önüne koymuş olduğu. Bu aynı zamanda, "Suriye muhalefeti"nin liderliği olma iddiasını taşımak demek. Ve çatısı, haliyle.

Ahrar el-Şam'ı Suriyeli silahlı muhalifler arasında en etkin, itibarlı ve güçlü örgüt yapan unsurlar zayıflıyor, örgütler-yerel birimler koalisyonu niteliğindeki Ahrar'dan pek çok parça koparak Tahrir tarafına geçiyor. Bir sonraki uluslararası barış-çözüm görüşmelerinde muhalefet adına masaya kimler oturacak, belirsiz; çünkü şu anda giderek güçlenen ve sahaya ağırlığını koyacak olan silahlı muhalefetin omurgasını Şam'ın Fethi Cephesi, yani eski el-Nusra, yani Suriye El-Kaidesi oluşturuyor ve bırakın onun diplomatik düzeyde muhatap alınmasını, şu anda hem ABD hem Rusya bu örgütü bombalıyorlar. Yeni saflaşmalar ışığında, Ankara da, düne kadar müttefiki veya beslemesi olan örgütlerle çatışmak durumunda kalabilir.

Emevî Camii'nin lafı geçtiği için, "Gel de Ahmet Davutoğlu'nu ve 'Stratejik Derinlik'i hatırlama!" diyenler çıkacaktır. Yeni Osmanlı İmparatorluğu ve İslâm Halifeliği sûretinde zuhur edecek yeni Türkiye'yi -ve muhtemelen bu arada kendini de- Ortadoğu'nun "sahibi, öncüsü ve hizmetkârı" yapmak isteyen bu zat, kubbe göndermeli amblemler gördüğünde hisleniyor mudur acaba?

Suriye'de yeni saflaşmalar, birleşmeler

[ GÜNCELLENDİ ]
Kartların yeniden karıldığı Suriye'de, oyuncular eş değiştiriyor, masalar oradan oraya itiliyor; ve içeride yeni kavgalar çıkmak üzere. Silahlı muhalefet yeni bir çehreye bürünüyor, fiilen varolan ama öyle değilmiş gibi yapılan El-Kaide hegemonyası bir tür resmiyet kazanıyor, buna karşılık, "Suriyeli" muhalefetin cihatçı-İslâmcı karışımı, kısmen köprü kısmen çatı örgütü Ahrar el-Şam bölünüyor, kaderini El-Kaide ile birleştirmeyen muhaliflerin silah ve savaş gücü çok azalıyor.

El-Kaide'den kastımız, bu örgütün Suriye kolu El-Nusra (Nusret) Cephesi iken, "El-Kaide merkeziyle bağımızı koparttık" açıklaması yapıp "Şam'ın Fethi Cephesi" adını alan teşkilat. El-Kaide merkeziyle danışıklı dövüş halinde, bizzat oraya danışılarak yapılan bu "bağımsızlık" açıklamasını kimse ciddîye almadı haliyle. Nusra'nın buradaki gayesi, öbür silahlı muhalif örgütleri kendi çatısı altında toplamak, hegemonyasını resmîleştirmek, fakat El-Kaide bağı yüzünden yoksun kalınan dış yardımları da alabilmekti. Baktılar, bu olmuyor, şimdi rejimin karşısına tek silahlı alternatif olarak çıkma hedefine yöneldiler. Önce yerel düzeyde etkinliğe, kendi alanlarına sahip örgütleri yerlerinden sürmeye veya yutmaya yöneldiler, sonra yeniden isim değiştirerek "Heyet Tahrir el-Şam" (Şam'ın Kurtuluşu Komitesi) adıyla yeni bir çatı örgütü kurdular ve biatları kabul etmeye başladılar.

Bu taktikle esas olarak başlıca rakipleri Ahrar'ın etkinliğini kırmayı amaçladıkları ortada. HTŞ'nin başına, Ahrar'ın eski lideri Haşim el-Şeyh (Ebu Cabir) geçti.

Şu ana kadar irili ufaklı birçok örgüt HTŞ'ye katıldı. Ahrar el-Şam'ı oluşturan ufak yerel örgütlerden birçoğu da taraf değiştirip HTŞ çatısı altına girdi. Yeni örgütün sahip olduğu savaşçı sayısının otuz bine ulaştığı söyleniyor.

31 Ocak itibarıyla Suriyeli cihatçı örgütler arası saflaşma şöyle:

Heyet Tahrir el-Şam tarafına geçenler:

Şam'ın Fethi Cephesi
Nureddin el-Zengi Hareketi
Ahrar el-Şam'ın Kürt kanadı (doğrulanmadı)
Ensar el-Din Cephesi
Ceyş'ül Sünne (tamamı mı, kısmen mi, kesinleşmedi)
Cemaat Fursan el-Sünne
Kataib el-Sahabe
Kataib Sukur el-İz (Marşurin)
Katibat el-Raşid
Katibat el-Şehid Muhammed el-Esfura (Helfeya)
Katibat Fursan el-Şam
Katibat Hüzeyfe bin el-Yaman
Katibat Kevafil el-Şüheda (Han Şeyhun)
Katibat Riyah el-Cenne
Katibat Taliban
Katibat Usud el-Harb
Katibat Usud el-Rahman
Liva Ahrar el-Cebel
Liva el-Abbas
Liva el-Hak
Liva el-Temkin (kısmen)
Mücahidin Aşide
Siriyet el-Aksa
Siriyet el-Hamza

[Bunların dışında, tek tek kaynaklarda şu örgüt veya grupların adları da saf değiştirenler arasında geçti - tabiî teyit etme şansım yok: Seraye el-Aksa Tugayı (Halep), Esed (Asaad) el-Hilafet, Liva el-İman'ın bir birliği (kırsal Doğu Hama), Muhammed el-Esfure, Hazeyfe bin el-Yaman (Daret İza, Halep), Usud Hamza]

Ahrar el-Şam tarafında kalanlar:

Ahrar el-Şam (kısmen)
Ceyş el-Mücahidin
Ceyş el-İslâm (İdlib)
Sukur el-Şam
Tecemmü Festakim Kama Umirt
Kataib Suvar el-Şam
Katibat el-Mutasım Billah
Katibat el-Nasır Selahaddin
Katibat el-Vela ve'l-Bera
Katibat Beyarik el-Cebel
Katibat Şüheda el-Cebel
Katibat Usud el-Sünne
Liva Ahrar el-Cenup
Liva el-Kerame
Liva Halid bin el-Velid
Liva Mikdad Bin Emra
Mücahidin İbn Teymiyye
Şam Cephesi (Batı Halep)
Liva Ömer

Önemli şahsiyetler

Cihatçıların ayrılma-birleşme dinamiğinde önemli bir fasıl da şahsiyetler. Kimisi etkinlik ve işlev bakımından önemli kimisi cihatçılar arasında itibar ve destek kazandıran çeşitli şahsiyetler de Ahrar'dan Tahrir'e doğru akıyorlar. En başta, yeni örgütün eski Ahrar lideri Haşim el-Şeyh başkanlığında kurulması zaten büyük sarsıntı. Bu yetmiyormuş gibi, Ahrar'ın eski başkomutanı Ebu Salih el-Tahhan da yeni örgütün lider kadrosunda. (Tahrir'in silahlı kuvvetinin başkomutanı o mu olacak, kesin bilmiyoruz, zira Suriye El-Kaidesi'ni var eden ve Nusra ŞFC olurken "yüzünü açan" itibarlı ve güçlü Ebu Muhammed el-Colani'nin başkomutan olacağı da söyleniyor.)

Ebu Salih el-Tahhan, Ahrar içerisinde Nusra'ya çok yakın isimlerdendi. Bu örgüt ile Ankara gayet sıkı fıkı ilişkiler içindeyken, el-Tahhan tweet'ler aracılığıyla şöyle sözler edebiliyordu: "Bize yakın olanları yabancıların yararı için satacağımızı düşünenler, kendi evimizden birilerinin zararına herhangi bir komşumuza ayrıcalık tanıyacağımızı hayal edenler aptaldır, ve ateşi harlamaya [Nusra ile Ahrar arasında kavgayı kızıştırmak -ük] çalışanlar daha da aptaldır... Savaş meydanında, Ahrar'lı kardeşi, Nusra'lı kardeşinin yarasını sarar, ve Nusra'lı kardeşi, Ahrar'lı şehidin ardından gözyaşı döker. Savaşın pekiştirdiği bu kardeşlik, Twitter'daki ahmaklar ve yanlışların üzerine atlamak için fırsat kollayanlar tarafından koparılamayacak kadar güçlüdür."

Ayrıca, Suriye cihatçıları üzerinde otorite sahibi altı din adamı yeni oluşumu desteklediklerini açıkladılar. Bunların arasında, terk edilen evlere elkonabileceğine dair fetva veren, Şiilerden "lanetli Rafızîler" diye sözeden Abdülrezzak el-Mehdi ve Suriye İçsavaşı'nın en medyatik cihatçı din adamı, Fetih Ordusu'nun müftüsü Abdullah Muhammed el-Muheysini de var. Şimdiye kadar ilkinin adının Ahrar, ikincisinin El-Kaide ile birlikte anılmış olması da bu ortak bildiriyi daha anlamlı kılıyor.

Yeni oluşuma Gazze'den de destek geldi: Ebu Hafs el-Makdisi komutasındaki Ceyş'ül Ümmet, Heyet Tahrir el-Şam'ı tebrik etti.

Çeşitli yerlerden boyuna birtakım isimler açıklanıyor, Tahrir'e katıldıkları söyleniyor. Bunları teyit etme şansım yok, yine de sıralayayım, belki birileri peşine düşer, işlerine yarar: Halil Ebu İsmail (Ahrar'ın üst düzey silah sorumlusu olduğu söyleniyor), Ebu Muhammed el-Numani (Ahrar'ın bağışlardan sorumlu merkezî biriminin başındaki adam olduğu ileri sürülüyor), Ebu İslâm (Ahrar'ın zırhlı tugay komutanlarından olduğu söyleniyor), El-Battar el-Cezrevî (şeriat hakimi olduğu söyleniyor).

Bunlara karşılık, "şunların şunların Tahrir'e geçtiği yalandır!" iddiaları da ortalıkta bol bol dolaşıyor. Tek tek iddiaların doğruluk payını bilemesek de, bütün bunlar bize ortamı anlatıyor. Manzaraya şunları eklemek gerek: Heyet Tahrir el-Şam'ın oluşumuyla birlikte, Nusra ile çeşitli örgütler arasında her tarafa yayılma eğilimi gösteren çatışmalar durulmuş gözüküyor. Ancak bu, Tahrir militanlarının Daret İza'da Şeriat mahkemesi binasını basmasını ve Ahrar'a ait bazı kontrol noktalarını ele geçirmesini engellemedi.

Fetih Ordusu ve Nureddin el-Zengi

Son gelişmeler, öncelikle, Mart 2015’te İdlip’in Suriye ordusundan alınması için ‘Fetih Ordusu’ adı altında Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan organizasyonuyla bir araya getirilen koalisyonun tamamen dağılması anlamına geliyor.

Dağılan sadece Fetih Ordusu koalisyonu değil; koca örgütler de çatırdıyor. Bunlar arasında Türkiye'yi en az Ahrar el-Şam kadar ilgilendireni, Nureddin el-Zengi Hareketi. Ankara'nın çok yakın ilişkide bulunduğu bu silahlı hareket, CIA tarafından da destekleniyordu. Fırat Kalkanı Harekâtı'yla birlikte hareketin içerisinde Türkiye'ye karşı hoşnutsuzluk başgösterdi. İdlib'ten Halep'e yardıma gelebilecek savaşçıların bunun yerine kuzeye kaydırılıp Türk Silahlı Kuvvetleri desteğinde, esas amacı Kürt kantonlarının birleşmesini önlemek olan bir askerî operasyona sürülmesi, bazı Zengi mensuplarının yüksek sesle yakınmalarına yolaçtı. "Türkiye'ye hizmet için mi savaşıyoruz!" itirazları yükseldi. Öyle görünüyor ki, bunlar kısa zamanda hareketin liderliğinin ve amaçlarının sorgulanmasına varmış. Çünkü sonunda, Nureddin el-Zengi Hareketi yeni oluşuma, HTŞ'ye katıldı, yollarını ayıranlar da gidip Feylak el-Şam’la birleştiklerini açıkladılar. Feylak el-Şam, TSK öncülüğündeki Fırat Kalkanı Harekâtı'na katılan gruplar arasında.

HTŞ saflarına geçen Nureddin el-Zengi militanlarının bugüne kadarki müttefiklerine karşı savaşmaları zor olmayacak. Çünkü böyle bir pratikleri oldu. Üstelik Halep savaşının en kritik dönemlerinden birinde. Suriye ordusu Doğu Halep'i kuşattığında, kuşatmayı kırmak için silahlı gruplar saldırıya hazırlanırken, Zengi ve yerel müttefikleri, ÖSO bileşenlerinden Tecemmü Festakim'e saldırıp depo ve cephaneliklerini soydular, örgütün liderini esir aldılar. Festakim lideri haftalarca ellerinde tutuklu kaldı.

Halep'in doğusunda silahlı gruplar egemenken oradan haber alabilenler, Zengi ile pek çok başka grubun arasının bozuk olduğunu ileri sürüyorlardı. Şimdi hareketin Ankara ile de arası açılacak gibi görünüyor.

(Arapça kelimelerin Türkçe yazılışlarında yanlışlar olabilir.)

26 Ocak 2017 Perşembe

İdlib - Silahlı muhalefet Ahrar'da birleşiyor

Sukur el-Şam, Ceyş el-Mücahidin, Tecemmü Festakim, Ceyş el-İslâm'ın İdlib örgütü ve Şam Cephesi'nin Batı Halep örgütü, Ahrar el-Şam'a katıldılar. Ahrar merkezi, bu örgütlerden herhangi birine yapılacak saldırının kendilerine savaş ilanı anlamına geleceğini duyurdu. Son iki günün büyük çatışmalarından önce, Suvvar el-Şam örgütü de Ahrar bünyesine katılmıştı. Bunlar, sözkonusu birleşmeyi sevinçle karşılayanlara göre yaklaşık on bin, daha tarafsız bakanlara göre yaklaşık beş bin silahlı militanın Ahrar'ın emrine girmesi demek. Her hâlükârda en az dört bin militandan sözediyoruz.


Ancak bu katılma ve birleşmelerde su götürür bir yan da var. Anlayabildiğim kadarıyla, örgüt liderliklerinin Ahrar'a katılma kararı alması, örgütün bütün elemanlarının buna uyması anlamına gelmeyebiliyor. ŞFC bazı yerlerde bu örgütlerin yerel birimlerinin kendilerine silahlarını teslim ettiğini falan iddia ediyor.

Bugünün dikkat çekici gelişmeleri arasında biri, dünkü bazılarıyla birlikte, Şam'ın Fethi Cephesi'nin (ŞFC) gerekirse halkla karşı karşıya gelmekten çekinmeyeceğini gösteriyor: İdlib'in 25 km kadar kuzeyindeki Helezan (El-Helzun ??) köyünde ŞFC kendilerine karşı gösteri yapan sivillere ateş açtı. Bir kişi öldü, yaralılar var. Maaret el-Numan'da geçen yıldan beri yerel ahaliyle ŞFC'ciler (o zaman el-Nusra'ydı) arasında kavga gürültüler oldu. İki-üç gündür bazı köylerde halk ŞFC askerî konvoylarının geçişini engellemek için yollara çıktı.

ABD (uluslararası koalisyon), ŞFC'yi vurmayı sürdürüyor. Bugün bir önemli şahsiyetleri daha Türkiye sınırındaki Atme'de havadan vurulup öldürüldü.

25 Ocak 2017 Çarşamba

İdlib'te cihatçılar savaşı - gelişmeler

Rusya ve Suriye ordusunun yeni hedefi olan İdlib ve Batı Halep'i (şehir değil vilayet) kapsayan bölgede tam teşkilatlı bir yeni çatışma ekseni doğdu. Cihatçı örgütler birbirleriyle çatışmaya başladı. Nedenini nasılını, 'kim kiminle savaşıyor' dökümünü aşağıya bırakarak, önce İdlib neresidir, haritaya bakıp anlayalım. İdlib vilayeti, haritadaki koyu yeşil bölge. Sağdaki açık yeşil bölge Halep vilayetinin parçası. Açıklı koyulu yeşil bölgeler birarada, cihatçıların denetimindeki bölge. Türkiye çok tehlikeli şekilde sınırdaş, gördüğünüz üzre. Bu bölgede, El-Kaide'nin Suriye koluyken güya örgüt merkezinden kopan Şam'ın Fethi Cephesi'nin (ŞFC) ağırlığı, hakimiyeti var. Öbür cihatçı grupların da tamamen denetim sağlayabildiği yöreler yok değil.

İdlib'teki "iç"-savaş, bu vilayetin zaptedilebilmesi için kurulan Fetih Ordusu'nun dağılması anlamına geliyor. Ankara'nın Fetih Ordusu'nda çok emeği vardı.

[ GÜNCELLEME / 25 OCAK / 17:20 / (1) ŞFC, Ceyş el-Mücahidin örgütünü tamamen dağıttı. Örgütün Sarmada'daki ana karargâhı ile Anadan ve Etarib'deki (Halep vilayetinin batısı) silah-cephane depoları, ŞFC'nin eline geçti, Mücahidin savaşçıları dağıldı, pek çoğu kaçmak zorunda kaldı. Ahrar el-Şam'a katıldıkları söyleniyor. (2) ŞFC, Lazkiye kırsalında da ÖSO'yu oluşturan örgütlerden Özgür Mücahitler Ordusu'nu süpürdü. (3) ÖSO, İdlib şehrinde, merkez cezaevi çevresinde ŞFC'yi püskürttüğünü, birçok ŞFC savaşçısını öldürdüğünü ileri sürdü. Bu ÖSO'nun hangi parçasıdır, henüz anlayamadık. (4) Maaret el-Numan'da da, devlet hastanesi çevresinde ŞFC ile Sukur el-Şam çatışıyor. (5) Sukur el-Şam, bütün silahlı muhalif örgütleri ŞFC'ye karşı birleşmeye çağırdı; ŞFC de Şura Konseyi'nden, Sukur el-Şam'ın ortadan kaldırılması yönünde fetva çıkarttı. (6) İdlib'teki "Suriye İslâmî Konseyi", ŞFC'yi "terörist" ilan etti ve Suriyelilerin bu örgüte karşı savaşması çağrısı yaptı. ]


Şimdi son iki günde olup bitenlerden ufak bir seçme yapalım.

• Şam'ın Fethi Cephesi ile Nureddin Zengi Hareketi (Türkiye'nin en yakın müttefiklerindendi, ama galiba bu ilişki bozulmak üzere) kuvvetlerinin Ceyş el-Mücahidin ve Şam Cephesi’nin İdlib şehrindeki karargâh binalarının çoğunu ele geçirdiği bildirildi, ama doğrulanmadı.

• ŞFC'nin aynı bölgede (Enedan, Heritan, Heyvan) ÖSO’nun karargâh ve büro olarak kullandığını binaları sardığı ileri sürüldü.

• ŞFC'nin saldırısına uğrayan Ceyş el-Mücahidin, asla tüfek çatmayacaklarını ve “Nusra Cephesi’ne karşı” ölene kadar savaşacaklarını ilan etti. ŞFC’yi eski adıyla anmaları dikkat çekti. Ancak ŞFC bu örgütü tamamen dağıttı (bkz. yukarıdaki GÜNCELLEME).

• 24 Ocak’ta öğleden sonra Ahrar el-Şam'ın, cihatçılar arası savaşa son verilmesi çağrısı yaptığı ileri sürüldü. Ancak Ahrar bir yandan ŞFC'ye "ya Cünd el-Aksa'ya sahip ol, ya da bu 'çete'nin üzerinden korumanı çek" çağrısı yapıyor, öbür yandan birçok yerde ŞFC ve Cünd el-Aksa ile çarpışıyor; dolayısıyla bu iyi niyetli "yapmayın, kardeşiz" çağrısı haberden çok temenni olmalı. Nitekim Serakib’de bütün muhalif silahlı gruplar Ahrar el-Şam komutasında ŞFC’ye karşı birleşti. [ EK / 25 OCAK / Ahrar merkezi, bir sesli mesajla ŞFC'ye karşı genel seferberlik çağrısı yaptı. Buna karşılık, ŞFC, altı savaşçısının öldürülmesi dolayısıyla yayımladığı ve birçok cihatçı ve muhalif grubu suçladığı bildiride, Ahrar'ı doğrudan hedef almadı. ]

• Şu da yumuşama adımı sayılabilir: ŞFC, 24 Ocak’ta Kefranbel’de esir aldığı bazı Ahrar militanlarını serbest bıraktı. İki tarafta da esir alma çok. Muhtemelen, "hepimiz cihatçıyız, birbirimizi öldürmeyelim" kaygısı henüz tamamen silinmiş değil.

• 24-25 Ocak Geceyarısı ŞFC Halep’in kuzeybatısında, aktarım kulelerini tahrip ederek interneti kesti. ŞFC daha önce de (dün), Ceyş el-Mücahidin’e karşı anî saldırıya geçerken interneti kesmişti.

• Denetimindeki bölgelerde ŞFC'nin bir türü sıkıyönetime geçtiği anlaşılıyor. "Medya aktivisti" muhalif Baha el-Halebi, İdlib’te evi basılarak, amcası Ekrem el-Halebi ile birlikte götürüldü. Götüren silahlılar kimin adamı, belli değil. ŞFC olması en büyük ihtimal, deniyor.

• Kimi haberlere göre, ŞFC bir günlük şiddetli çarpışmalardan sonra Türkiye sınırına 10 km mesafedeki El-Halzum’u aldı. Kimilerine göreyse burası dahil birçok yerden püskürtüldü.

• Türkiye sınırına 6 km mesafedeki Selkin’de ŞFC ile Feylak el-Şam çatışıyor.

• Halep ile İdlib’e yaklaşık 30’ar km uzaklıktaki Babeka'da ve yakınındaki El-Etarib’de ŞFC karşıtı silahlı gruplar kontrol noktaları kurdu, herhangi bir askerî konvoyun geçişine izin vermeyeceklerini duyurdular.

• El-Darer’de de köyün yaşlıları ve siviller ŞFC askerî konvoyunun geçişini engelledi.

• El-Etarib’de ÖSO bayraklarıyla ŞFC karşıtı gösteri yapıldı.

• Daha önce el-Nusra’ya karşı gösterilerin yapıldığı, Nusra’cıların meydanda başka muhaliflerle dövüştüğü Maaret el-Numan civarında birçok yerde çarpışmalar sürüyor. Burada esas olarak Ahrar’cılar ve Sukur el-Şam’cılar, ŞFC ve Cünd el-Aksa’ya karşı savaşıyor. Maaret el-Numan içinde de (hastane civarında) ŞFC ile Sukur el-Şam’cılar çatışıyor.

• Yeni başlayan bu savaşın mahiyetini anlamak bakımından simgesel bir olay şu: ŞFC, kuşatma altında tuttuğu Alevi köyleri Fua ve Kefaya etrafındaki kuvvetlerinin çoğunu oradan çekti, öbür mücahitlerle çatıştığı cephelere yolladı.

Sanırım artık kimin kiminle savaştığını dökmenin zamanıdır.


Cünd el-Aksa, zaten Ahrar'la çatışmak dahil epeyce iş karıştırdıktan sonra ŞFC'ye âdetâ sığındı. ŞFC şemsiyesi altına girdikten sonra da ona buna sataşmaya devam etti. Onun artık dönüşü yok. Zaten iki yıl kadar önce birtakım militanlarının kaçıp DAİŞ'e katılması yüzünden öbür cihatçıların hep güvenilmez gözüyle baktıkları bir örgüt. Son olarak ŞFC, "onları içimizden attık" açıklaması yaptı, bu da ayrı muamma. Büyük ihtimalle "örgütsel varlıkları sona erdi" denmek isteniyor. Kesin konuşulamaz.

Şam’ın Fethi Cephesi için bu bir iç çatışma değil. Örgüt bildiri yayımladı, muhalefetin öbür silahlı gruplarını "Astana görüşmelerini fırsat bilip Esad'la anlaşmaya" çalışmakla suçladı. "Amacınız bizi dışlamak," dedi. Hem ABD hem Rusya'nın doğrudan ve açık hedefi, ŞFC. Bir süredir ABD silahlı insansız hava araçları ŞFC liderlerini yolda, sığınakta, nerede bulursa vuruyor.

Suriye'de son zamanların en çarpıcı gelişmelerinden birini tam burada söyleyeyim: Rus Su-24’leriyle NATO F-4’leri Suriye üzerinde ortak hava harekâtı yapıyor.

Bunun yanında, İstanbul'daki İstanbul’daki Suriye İslâmî Konseyi'nin ŞFC’yi "Haricî" ilan etmesi ve bütün Suriyelileri "bu aşırılıkçılara" karşı savaşmaya çağırması o kadar önemli sayılmayabilir. Yine de, Suriye El-Kaide'sinin dört koldan saldırı altında olduğunu gösterir bir işaret yerine geçer. ŞFC’cilere, “o örgütten bir an önce ayrılın” çağrısı yapan din adamları da var.

Örgüt amblemleri arasında biri silik, adı da silik, fark etmişsinizdir. Zira Nureddin el-Zengi Hareketi'nin net bir savaş ilanına, taraf belirtme duyurusuna vs. rastlamadım (Arapça kaynaklarda olabilir). Ancak birçok kaynak, bu hareketin cihatçılar arası savaşta El-Kaide tarafında yeraldığını, birtakım yerlerde çarpışmalara katıldığını ileri sürüyor. Nureddin el-Zengi'nin vaziyeti Ankara açısından özellikle ilginç olacak. Çünkü bu örgüt Ankara'nın gözdeleri arasındaydı. (Fırat Kalkanı'na Halep'ten savaşçı kaydırılması ve Halep'in "satılması" safhalarında sanırım araya soğukluk girdi. Bazı Nureddin el-Zengi elemanlarının, "Türkiye'nin askeri miyiz, ne oluyor!" itirazlarını görmüştüm.)

El-Kaide tarafında bir de Liva el-Hak'tan sözediliyor, bilgi bulamadım.

Öbür tarafın en büyük askerî gücü Ahrar el-Şam, aynı zamanda en geniş örgüte ve etkiye sahip örgüt. Onun yanında yeralanlara amblemler listesinden bakabilirsiniz.

Cihatçılar içsavaşının mahiyetine dair bize en iyi fikir verecek olgu, ŞFC'nin Astana ile bağlantılı -şüphesiz doğru- ithamının yanısıra, bir Ahrar yetkilisinin söylediği söz. Bu şahıs, şu anda olanları, 2014’te silahlı muhalif örgütlerin DAİŞ’e karşı ayaklanmasına benzetti.

Şimdilik bunları derleyebildim. (Arapça isimlerin Türkçe yazılışlarında yanlışlar olabilir.)

23 Ocak 2017 Pazartesi

El-Bab civarında neler oluyor - bir öğrenebilsek...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Türkiye'yi yönetenler, bu toprakları vatan haline getirebilmek için daha çok şehide ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Bugüne kadarkiler yetmemiş anlaşılan. "El-Bab'tan gireriz, Musul'dan çıkarız!" haykırışlarıyla başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı El-Bab'da "İslâm Devleti" örgütünün (DAİŞ) savunma duvarına dayandı kaldı. El-Bab sonunda muhtemelen alınacak, fakat halen sayıları elli ikiyi bulmuş ve korkarım artacak olan şehitlerin ne uğruna can verdiği huzursuz edici bir soru olarak varlığını sürdürecek. Öyle görünüyor. Kimileri bu huzursuzluğun zerresini hissetmeyecek. Bu da görünüyor.

El-Bab'ta ne oluyor bitiyor, doğru dürüst haber alamıyoruz. Resmî açıklamaların güvenilirlik derecesi elbette sınırlı. Üstelik hakikat yine hamaset barajına takılıyor. Olan biteni genel olarak merak eden ve en son birkaç gelişmeden haberdar olmak isteyenler için, öğrenebildiklerimi, düşünebildiklerimi kısaca toparladım. Harita da fikir verici olacaktır umarım.

(Lütfen haritaya tıklayıp ayrıntıları görün.)

HESAP NEYDİ, VAR MIYDI? • Harekâtın hiç de baştan hesaplandığı -veya hesaplanmadığı- gibi gitmediği ortada. "İki günde alırız" diye başlatılan kuşatma neredeyse ikinci ayında, Menbic'in YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından alınış sürecini izleyen herkes, El-Bab'ın ele geçirilmesinin hiç öyle söylendiği gibi kolay olmayacağını görebiliyordu. Bu defa güçlü bir düzenli ordunun harekâtta yeralmasının şüphesiz sonucu etkileyebileceği, ama eğer DAİŞ direnecek olursa harekâtın çok cana mal olacağı kestirilebiliyordu. Bizi yönetenler ve iktidar propaganda aygıtının söylemleri, savaşa katılacak askerlere moral verme gayretiyle açıklanamaz. Ortada gerçeklerin gizlenmesi ve çarpıtılmasına yönelik ağır çalışma var. Menbic'te, haftalarca süren kuşatma ve şehir savaşında, sonunda muzaffer olan SDG'nin yüzlerce savaşçısı öldü. TSK şimdilik elli iki şehit verdi, ancak ÖSO'culardan kaçının öldüğü resmî açıklamalarda yeralmıyor bile.

12 Ocak 2017 Perşembe

Hrant öldürüldü, on yıl geçti

Hrant'ın gazetesi Agos'un önünde vurulmasının üzerinden on yıl geçti. Utançla dolu on yıl. Devlet içerisinden, zaman zaman birbirlerinin gırtlağına sarılanlar dahil, akla gelebilecek her kesimden resmî görevlinin bir şekilde bulaştığı bir cinayetti bu. Tetikçilerin yakalanmasını izleyen ve bir adalet skandalı olarak cereyan eden, sonunda da tam bir rezaletle sonuçlanan mahkeme, yargı tarihine bir yüz karası olarak geçti. Cinayet öncesinde, ertesinde, soruşturma ve mahkeme sürecinde, Hrant'ı aramızdan alan devlet içi organizasyon ortaya çıkmasın diye herkes elbirliğiyle uğraştı.



Nihayet bugün, ilgili devlet görevlilerinin bir kısmının tetikçi ve şürekâsıyla beraber yargılandığı bir dava görülüyor. Fakat burada da amaç cinayeti bütünüyle "FETÖ" denen ne idüğü belirsiz, ihtiyaca göre tarif edilen yapıya yıkmak. Bugünün suçlanan "FETÖ'cü"leri cinayet işlendiği, deliller karartıldığı, sağlıklı soruşturma ve yargıya engel olunduğu sırada mevcut iktidar adına iş gören gayet gözde şahsiyetlerdi. Ayrıca, cinayetin devlet içi bağlantılarının örtülmesi, bunların üzerine gidilmemesi konusunda bu on yıl boyunca hükmetmiş herkesin çok büyük günahı var.

Hrant'ın Arkadaşları olarak elimizden gelen, artık iyice azalmış toplumsal ilgi ve desteğe rağmen mahkemeyi izlemek ve 19 Ocak'larda kimimizin arkadaşı, kimimizin ağabeyi olan, eşi az bulunur o insanı anmak.

5 Ocak 2017 Perşembe

Azez'de bombalı araç saldırısı

Fırat Kalkanı harekâtıyla ele geçirilen bölgenin artık cephe sayılamayacak bir yerinde, Türkiye sınırına 6, Kilis'e 15 km uzaklıktaki Azez'de "İslâm Devleti" örgütü öğle saatlerinde bombalı araç saldırısı yaptı. Neyse ki başarılı olamayan saldırıda 70 yaşında bir kadınla 23 yaşında bir erkek hafif yaralandı ve Azez'de Ehli tıp merkezine kaldırıldılar.

İD (DAİŞ-IŞİD) meselesi küçümsenmeye, saptırılmaya, bu örgüt üzerinden çıkar hesapları yapılmaya devam ediliyor. Bu saldırının yapıldığı yere en yakın İD bölgesi 40 km ötede. Görülüyor ki, arkayı dönmeye gelmiyor. "Emniyete aldık, güvenliği sağladık" dediğiniz yerden örgüt bombalı araçla çıkıyor.

Bu arada, örgüt 2017'nin ilk infaz videosunu yayımladı. Büyük bölümü Musul'da Irak kuvvetlerine karşı girişilen bombalı araç saldırılarının görüntüleri ve bunların öncesinde intihar eylemcileriyle yapılmış görüşmelerden meydana gelen 42 dakikalık videonun son altı dakikasında, casuslukla suçlanan iki Iraklı'nın (biri kafası kesilerek, öteki boğuarak) infaz edilişi gösteriliyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin, ordusuyla, Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında güven altına aldığı Azez içerisindeki vaziyetleri merak eden olursa, şu ufak haberi paylaşabiliriz: Yerel konsey, ana pompayı onarabilmek için Ahrar el-Şam'ın su işleri binasını tahliye etmesini istemiş.

[ EK / 7 OCAK / Başarılı olamayan ilk saldırıdan 48 saat kadar sonra İD yeni bir bombalı araç eylemiyle -şimdilik bilebildiğimiz- 60 kişiyi öldürdü. ]