30 Kasım 2016 Çarşamba

El-Bab civarında Suriye ile savaş riski

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Suriye'ye Esad'ı devirmeye girdik" sözlerinden sonra bambaşka boyutlar kazanan Fırat Kalkanı Harekâtı'nda kritik bir eşiğe gelindi. Doğu Halep'i silahlı grupların elinden almaya başlayan ve Halep savaşını kısa sürede bitirebilecek gibi gözüken Suriye ordusu, kuzeye, El-Bab'a doğru güç kaydırabilmeye başladı. Üstelik orada YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile birlikte hareket ettikleri görülüyor. Böylece El-Bab'a, kimilerine göre beş, kimilerine göre üç-dört kilometre yaklaştılar.

Bunun anlamı: Suriye ordusu ile Türkiye ve desteklediği ÖSO kuvvetleri her an doğrudan çatışmaya girebilir. Yani Türkiye, Rusya desteğindeki Suriye ile resmen savaşmaya başlayabilir.

Elbette kesin olarak teyit edemediğim, ancak daha önce bizi yanıltmamış kaynaklardan bir-ikisinde gördükten sonra bu şartlarda güvenebildiğim verilere dayanarak iki harita hazırladım. İlkinde Suriye ordusunun, Efrin Kantonu'nun silahlı güçleriyle anlaşma halinde ve muhtemelen Halep'ten güç kaydırarak sağladığı ilerleme ve genel durum görülüyor.


İkinci harita, El-Bab'ın hemen yakın çevresinde olabileceklere dair fikir verme amacı güdüyor. Duvar'a yazdığım yazı ışığında bakılırsa, muhtemel gelişmelere, özellikle mevcut risklere dair daha çok fikir verebilir.


28 Kasım 2016 Pazartesi

Tahir Elçi için

Eğer olabildiğince özgür ve eşit, olabildiğince iyicil ve diğerkâm yaşamak isteseydik, bize en çok lazım olacak insanlardandı Tahir Elçi. Onun gibilerin varlığı, onuru ve cesareti, azmi ve becerisi, zalimlerin, kötülerin, muktedirlerin en çok nefret ettiği ve korktuğu şeydir. Tahir gibiler zorbaları korkutur, işini kan dökerek görmek isteyenlerin işini bozar. Bu yüzden öldürdüler.



Bu cesur ve yorulmak bilmez avukatın, bu iyi ve değerli insanın öldürülüşünün ilk yılında, Diyarbakır'daki anma gecesi başta, onun anısına düzenlenen çeşitli faaliyetlerde gösterilmek üzere, yâdetme, hatırlama, özlem giderme, özlemin giderilemeyecek oluşunu bir daha idrak etme, hazmetme; tanımayana, Tahir Elçi kimdir, o gidince neler eksik kaldı, ucundan kıyısından azıcık çıtlatma; velhâsıl yoksunluğu tarif etme ve paylaşma maksadıyla bir kısa film hazırladım.

Türkân Elçi, kendi yazdığı metni seslendirdi. Görüntüleri ve sesleri, Sinem Babul ve Rabia Çetin, Tahir Elçi anısına hazırladıkları belgesel için çektiler veya topladılar. Çoğu görüntü, Diyarbakır Barosu arşivinden. İMC TV'den alınan da var. Fırat Alkış, hazırlanan belgesel için bir parça besteledi; ancak bazı kısımlarını kullanabildim. Filmin tasarımı ve kurgusu da haliyle bana ait.

21 Kasım 2016 Pazartesi

İtirazımız var

#BenimdeİtirazımVar

Bu toprakların ortak sahibi olan bizler;
AKP, CHP, HDP, MHP ya da başka partilere oy veren
Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Arap, Roman, Süryani, Müslüman, Hristiyan, Musevi, Sünni, Alevi,
inançlı, inançsız bütün yurttaşlar,
barış ve huzur içinde yaşayabileceğimiz bir ülke istiyoruz.

Savaş istemiyoruz, şehit istemiyoruz, çocuklarımızın ölmesini, öldürmesini,
birbirlerine silah çekmesini istemiyoruz.
Düşman cephelere bölünmek,
kardeşliğimizi, ortaklığımızı yitirmek istemiyoruz.
Ne darbe, ne vesayet. Ne diktatör, ne terör!
İşimizde gücümüzde, huzur içinde, özgür yaşamak istiyoruz.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Trump’a kimler ne kadar oy verdi?

ABD başkanlık seçimleri dünyayı şok eden bir sonuç verdi: Irkçı, cinsiyetçi, terbiyesiz, yalancı, şımarık bir zengin dünyanın en güçlü devletinin başına geçti.

Amerikan basınında yeralan kamuoyu araştırmaları hepimizi yanılttı, ayrıca koskoca ABD devletinin böyle bir adama emanet edilmeyeceğine dair öngörülerimiz, yani “üst akıl”a bol keseden duyduğumuz “güven” boşa çıktı. Şahsen, Donald Trump’ın önünün bir şekilde kesileceğini, sevilmeyen bir siyasetçi olmasına rağmen Hillary Clinton’ın kazanacağını sanıyordum. Eş-dost sohbetlerinde Trump’ın imkânı yok kazanamayacağına dair laflar ettim, bu laflara muhatap kalmışlardan özür dilerim.

İç âlemini pek de iyi bilmediğimiz Amerikan toplumu hakkında, insanlık tarihinden uzay araştırmalarının derinliklerine her konuda söz söyleme yetkisine sahip kılınmış Türk köşeyazarı müessesesi mensupları başta, birçok insan atıp tutuyor. Nâçizâne, önce bir ne olduğunu anlayalım derdindeyim.

Aynı derdi paylaşanlar için, Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung’un yayımladığı seçim sonrası kamuoyu araştırmasının sonuçlarını size aktaracağım.

(Aktaracaklarımla birlikte okumanız halinde tabloyu tamamlamaya yarayacak iki yazı:
Mehveş Evin, "Trump: Okumamışın okumuştan, taşranın şehirden intikamı"
Murat Sevinç, "İzmir, Antalya, Beşiktaş ve Kadıköy Clinton’a oy verdi...")

AZINLIKLAR • Trump alenen ırkçı. Fakat azınlıklardan ona oy verenler yok değil. Evet, azınlıklarda Demokratların ezici üstünlüğü var, ama ilgi çekici -veya tuhaf- olan, bu desteğin 2012’den bu yana gerilemiş olması.
2012’de siyahların % 93’ü Demokratlara oy vermiş, şimdi % 88’i. Cumhuriyetçilere oy veren siyah oranı ise 2012’den bu yana % 6’dan % 8’e çıkmış. 2012’de % 71’i Demokratları seçmiş olan Latinoların bu defa % 65’i Clinton’a oy atmış. % 6 daha düşük! Onca hakarete, duvar tehditlerine, aşağılamalara rağmen, Cumhuriyetçilere oy veren Latinoların oranı % 27’den % 29’a çıkmış. Asyalılardaki artış daha fazla: % 26’dan % 29’a. 2012’de Asyalıların % 73’ü Demokratlara oy atmış, şimdiyse % 65’i.

5 Kasım 2016 Cumartesi

Musul cephesinden haberler

Musul harekâtı konusunda Türk medyasında abartılı, çelişkili, birbirini tutmaz ve daha çok temenniye dayanan lakırdılar haber niyetine ardarda diziliyor. 5 Kasım akşamı itibarıyla vaziyete dair fikir verebilecek bazı olguları özetliyorum.

Irak ordusu, özel kuvvetleri, Irak polisi ve sıcak çatışmanın ne kadar yakınında/uzağında kaldıkları tam anlaşılamayan Amerikan özel kuvvetleri esas olarak şehrin doğusuna yükleniyor. Bu kuvvetler şehrin dış mahallelerindeki "İslâm Devleti" örgütü savunmasıyla birkaç yerde çatışıyor. Ve karşılaştıkları zorlu direnişe rağmen yavaş da olsa ilerliyorlar.

4 Kasım 2016 Cuma

4 Kasım şuursuzluk ve acımasızlık bayramı

Aşağıdaki fotoğrafın orijinalini Duvar'ın "HDP protestolarına polis müdahalesi" haberinden alıp kesip biçtim, üzerinde oynadım ve 4 Kasım'ın tasviri, belgesi olsun diye buraya koyuyorum. (Fotoğrafçı belirtilmemişti, bu yüzden adını zikredemedim, bildiren olursa hemen eklerim.)


4 Kasım ileride, akıl ve vicdanla donanmış, aydınlık bir Türkiye'de şuursuzluk, gaddarlık ve acımasızlık bayramı olarak kutlanacaktır muhtemelen. Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanın bugününü, kimbilir kaç kuşağın yarınını ziyan ediyorlar, koca ülkeye yazık ediyorlar. Diyecek söz bulamıyorum.

Karımı nasıl dövüyorsam bombayı öyle atarım

Suudi Arabistan Krallığı’nın Birleşmiş Milletler temsilcisi, ülkesindeki rejimi, ülkesinden taşıp başka coğrafyalara da uzanan zihniyeti, “normal” kavramının izafîliğini ve kendi ahlâk âleminde büründüğü sevimliliği, insanın cibiliyetsizliğini, rezilliğini… hep birlikte ortaya koymayı başardı.

Büyükelçi Prens Abdullah el-Suud, on bin insanı öldürdükleri, binlerce insanın açlıktan ölecek hale gelmesine yolaçtıkları sersefil Yemen Harekâtı hakkında gazetecilerin sorularını cevapladı. The Intercept’in muhabiri, büyükelçiye, kullanımı yasaklanmış olan misket bombalarını atmaya son verip vermeyeceklerini sordu. El-Suud, -gülerek!- şöyle cevap verdi: “Bu, ‘Karınızı dövmeye son verecek misiniz?’ gibi bir soru.”

Muhabirler, muhtemelen yaşadıkları şoku atlattıktan sonra büyükelçiyi misket bombaları konusunda biraz daha sıkıştırdılar. El-Suud bunun üzerine de, “Siz siyasî operasyon elemanlarısınız,” dedi. “Ben siyasetçi değilim.”

1 Kasım 2016 Salı

Aydın Abi bi tanedir

Cumhuriyet'e baskın, halihazırdaki iktidar koalisyonunun tuttuğu yolun nerelere uzanabileceğini gösteriyor. Bugünün gaddar güç sahipleri dahil kimsenin sağ salim sonuna ulaşabileceği bir yol değil bu. İşin siyasî boyutunu tartışabilir, öngörülerimizi ortaya sürebiliriz. Ama bir bir zulmün hedefi yapılan insanlarımız için dertlenirken, serinkanlılık gerektiren işlere girişmek kimsenin içinden gelmiyor.

Benim gibi, tanıyanlar, ayrıca, bu işleri Aydın Abi'siz yaparken çok sıkıntı çekeceklerdir. Üzüntü bir yana, onun özgürlüğünden yoksun, zor şartlarda bulunuşuna kafayı takmak bir yana, sıcaklığından, enerjisinden, hak-adalet mücadelesini herhangi bir insanın en sıradan gündelik davranışı suretine büründürmüş oluşunun rahatlatıcı tesirinden yoksun kalmak insanı sarsar. Sağlığıyla ilgili mücadeleler verdi yakın zamanda. Kendini etrafa yük etmeden. En sıkışık zamanda en dar yeri gülümsemesiyle genişletebilir.

19 Ocak anmalarından birinde Halil Ergün, "Ne zaman bir protesto, direniş veya mücadele için biryerlere gitsem," demişti, "hep Aydın'ın sırtını gördüğümde kendimi güvende hissettim. Çünkü onun peşinden gidiyorsam doğru bir yerde olduğumu, haklı bir iş yaptığımı bildim." Aydın Abi, yanlış anlaşılmasın, haykırarak kitleleri peşinden sürükleyen çelik gibi lider karakterinin vücut bulmuş hali değildir. Aydın Abi, Aydın Abi'dir; yanlış yapabilen, abilik taslamayan, bunu aklından bile geçirmediğini her an hissettiğin bir dost adam: Gülüşürsün, espriyi, hınzırlığı, gülmeyi sever; tartışırsın, akıllar fikirler yürütmeyi, tartışmayı sever; beraber yollar bulursun, beraberliği, dayanışmayı, kolektifliği sever; anlaşamadığında anlaşamazsın, sevgisini buna karıştırmaz, neyse odur, kandırmaz. Demokrasi ve çoğulculuk fikrini, ruhunu sindirmiş, benimsemiş, hayat ve mücadele ölçüsü kılmış ender Türkiyeli'lerdendir.

Yakın arkadaşları, dostları, bizler için ne ifade ettiğini kısa yoldan anlatmaya kalktım, o kadar çok şey söylemek gerekti ki, anca "Aydın Abi bi tanedir" diye tweet atabildim. (Onun üzerine de toplumumuzun lağım tabakasından bin türlü küfür-hakaret yağdı.) Burada da bunu tekrarlamak istedim. Cumhuriyet baskınında gözaltına alınan başka ahbaplarıma, tanıdıklarıma da buradan selamlarımı göndereyim. Bilesiniz ki aklımız sizde. Kabul edilemez haksızlıklar telafi edilemez felaketlere dönüşmeden bu cinnet halinin bir an önce yatışmasını ve hepinizin serbest bırakılmasını diliyorum.