29 Şubat 2016 Pazartesi

"İslâm Devleti" isyancı Hollandalıları affetmedi

Rakka Sessizce Katlediliyor grubundan “Ebu Muhammed” takma adlı aktivist gazetecinin bildirdiği bir olayı Hollandalı gazeteci Harald Doornbos (@HaraldDoornbos) çevirip seri mesajlar halinde aktardı. Ben de biraraya getirip size aktarıyorum. [Bu yazıyı tamamlayıp link için Rakka Sessizce Katlediliyor'un sitesine baktığımda, İngilizce çevirisini de koymuş olduklarını gördüm! Şurada. İD'in infaz gündeminde kendi bakanı da var.]

Rakka’da, “İslâm Devleti” örgütünün Hollanda’dan gelme militanları, sayıları çok olduğundan, kendi başlarına bir grup oluşturmuşlar, beraber takılıyorlar. Avrupa'dan gelme, daha çok Fas kökenli başka militanları da yanlarına katmışlar. Aşağı yukarı yetmiş beş kişilik bu grup, bir binicilik kulübü tesislerinde, kendine etraftan tecritli bir kamp ortamı oluşturmuş. İD merkezinden emir almayı ve emirlere uymayı sürdürüyorlar, yine de Iraklı komutanlarla aralarında bariz gerilim var.

Bir ay kadar önce, İD’in güvenlik için devriye gezen ekiplerinden biri binicilik kulübüne gelip, öbürlerini kaçmaya teşvik ettiği gerekçesiyle Hollandalı ekipten birini gözaltına almış. Yakaladıkları, sahiden de İD bölgesinden kaçmayı düşünen çok genç yaştaki bir militanmış. İD “inzibatı”, sonra iki kişiyi daha gözaltına almış. Ertesi gün, İD istihbaratının bunlardan birini sorguda döverken öldürdüğü ortaya çıkmış.

26 Şubat 2016 Cuma

İlâhî işaret gibi bir son kare

26 Şubat 2016 Cuma günü saat 15:19 itibarıyla İMC televizyonunun Türksat uydusu üzerindeki yayını kesildi. İMC ekranının karartılması için son talimat, Türksat'ın "pazarlama bölümünden" geldi! Ama hayır, Türkiye'de basın-yayın özgürlüğü, bir şirketin pazarlama müdürünün iki dudağı arasından çıkacak lafa bağlı değil. Bir savcının gönderdiği yazıya bağlı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu defa devletin bu şekilde korunacağını düşündü belli ki. Evet, bir televizyon kanalının yayını bir savcılık yazısıyla bitirildi.

TV yayınlarını denetleme, kanalları uyarma, cezalar verme gibi işlevleri olan RTÜK olayı hepimiz gibi kenardan izledi. [ EK / İMC yönetiminin açıklaması burada. ]


En sıkı ateistin bile bir ulu tanrının ilâhî işaretlerle hayatımıza yön verdiğinden şüphelendiği anlar vardır. İMC'nin yayını kesilirken ekranda kalan son kare, işte böyle bir ilâhî işaret gibiydi. Gazetecilik suçundan üç ay cezaevinde yattıktan sonra bu sabaha karşı serbest bırakılan Can Dündar ile Erdem Gül, hapisteki otuz iki gazeteciden sözediyorlar.

[ EK / 20:25 / İMC'ye yapılan muamelenin nasıl bir şark kurnazlığı ile küçük adamlık karışımı olduğunu, Ali Topuz'un yasal masal olmayan süreci pek güzel özetleyen yazısından okuyup öğrenin, bilin lütfen: "Türksat'ın ifşaatı". Türksat, "...terör örgütünün eylem ve faaliyetlerini övücü yayınlar yaptığı yargı organı tarafından tespit edilen İMC..." diyor. Yani "yargı tesbit etti" demek, "savcı emretti" demek oluyor. ]

İMC'nin yayınının karartılması üzerine, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün süründüğü yer konusu geçildikten sonra, söylenecek üç önemli şey var.

Globalleşen savaş - "Afrika cephesi"

Amerikan ordusu Nijerya'da da görev yapacak. Pentagon, Boko Haram'a karşı savaşında Nijerya ordusuna danışmanlık ve eğitim hizmeti vermek üzere komando timleri hazırlıyor. New York Times'a göre başlangıçta sayılarının "birkaç düzine" olacağı tahmin edilen Amerikan komandoları, kuzeydoğu Nijerya'da, Boko Haram'ın güçlü olduğu bölgedeki Maiduguri şehrinde konuşlanacak. Burada Britanya özel birlikleri zaten bulunuyor.

Fransız özel kuvvetlerinin kısa süre önce Mali'de, şimdi de Libya'da yürüttüğü operasyonlar ve Somali'de El-Şebab'a karşı yıllardır sürdürülen uluslararası mücadele ile birlikte düşünülürse, artık "Evrensel Cihad"a karşı bir de Afrika "cephesinin" varlığından sözedilebileceği ortada.

IŞİD, kendine "İslâm Devleti" adını verip halifelik ilan ettikten sonra, "Evrensel Cihad"ın ikinci odağı oldu. Dünyanın pek çok yerindeki cihatçı Selefî örgütler, El-Kaide'den yüz çevirip Irak'taki "Halife İbrahim"e -İD lideri Ebubekir el-Bağdadi- biat ettiler. Nijerya'daki katliamcı örgüt Boko Haram da bunlardan biri.

Amerikan ordusunun Afrika'daki varlığının yayılması, kıtanın topyekûn savaş alanı haline geleceğine dair mevcut endişeleri artıracak bir gelişme. İtilip kakılan yoksul Afrika'da cihatçı örgütler için zemin fazlasıyla bereketli. Yerel vahşet ve dehşet Batı'nın yüksek ateş gücüyle orantılı özensizliğiyle biraraya geldiğinde feci sonuçlar yaratabilir.

ABD'nin "danışman" komandolar gönderme kararı başka bir açıdan da yeni gelişmelerin habercisi olabilir. Washington'un bu devlet ile ilişkileri birçok somut sebeple limonîydi.

Ne kötülüğünü gördünüz Nusra’nın?

Radikal, 25.02.2016

Cumhurbaşkanı yine muhtarları toplamış, şöyle demiş:
“El Nusra DAİŞ’e karşı savaşıyor ama ona da kötü diyorlar. Ona neden kötü diyorsunuz? Çünkü olay farklı. Nusra’nın konumu farklı olduğu için kötü terörist oluyor.”

Sözleri NTV’nin sitesinden aldım, gözlerine inanamayıp da bakmak isteyen olursa tıklasın.

Çünkü bizzat bakmak isteyen olabilir. Kendi gözleriyle görmek isteyen olabilir. Çünkü gözlerine inanmayan, onlara inansa da gördüğüne inanamayan olabilir. Çünkü inanamayan olmalı. Çünkü Türkiye’nin cumhurbaştanı, “Nusra’ya neden kötü diyorsunuz!” diye hesap soruyor. Nusra’nın “konumu farklı”ymış.

Biz bu memlekette hiçbir meseleyi, zemini neyse onun üzerinde, çerçevesi neyse onun içerisinde, gerekiyorsa geçmişiyle irtibatlandırıp, gerekiyorsa iç bağlantılarını deşip, kısaca, akıl-mantığın icap ettirdiği usûllerle ele almayız, mâlûm.

Hattâ hiç ele almayız. Öyle yerde bırakırız.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Musul'dan birçok İD militanı Türkiye'ye kaçıyor

Yaklaşık iki yıldır "İslâm Devleti" örgütünün elindeki Musul'da hayat giderek zorlaşıyor. Şehrin sakinleri, örgütün gündelik hayata yaydığı amansız baskı kadar, giderek ağırlaşan geçim sıkıntısı ve sürekli artan vergilerden de muzdarip. Nakit sıkıntısı, geçim zorluğunun sadece bir göstergesi. Esas fecaat, işsizlik ve gelirsizlik, belirsizlik, üretimsizlik, faaliyetsizlik yüzünden giderek büyüyen yiyecek sıkıntısı. Çöplüklerde yiyecek arayanların gözle görülür şekilde arttığı söyleniyor.

Her alandaki kıtlığa yolaçan üç büyük etken var. İlki, Irak hükümetinin politika değişikliği. Bağdat, İD'in elindeki bölgelerde de memur maaşlarını ödüyordu, bundan vazgeçti. Musul bu girdiden yoksun kaldı. İkinci olarak, İD'in önemli bir gelir kaynağı olan petrol kaçakçılığı büyük darbe yedi; çünkü koalisyon savaş uçakları İD'in elindeki tesisleri ve altyapıyı vurdu. Üçüncüsü de, Kürtler Şengal operasyonuyla Musul'un Suriye ile bağlantısını kestiler. Bunların sonucunda gelirler müthiş azalırken yiyecek ve akaryakıt fiyatları iki katına çıktı.

"İslâm Devleti", sadece uyduruk ek vergilerle Musulluların üzerine binen yükü ağırlaştırmakla kalmadı, kendi içinde de tasarruf tedbirleri aldı. Florian Neuhof'un The National'daki haberine göre, sıradan savaşçıların maaşları 250 dolardan 50 dolara indirildi. Bunun sonucu olarak pek çok savaşçının Musul'u terk ettiği ve -burası bizler için ziyadesiyle önemli- kapağı Türkiye'ye atmaya çalıştığı söyleniyor.

Bir defa daha, akıldışılık üzerine

Radikal, 18.02.2016

Anlaşıldığı kadarıyla, mezhepçi hegemonya hayalleri ve Kürt düşmanlığının yön verdiği dış politikadan görünür vadede vazgeçilmeyecek. Burası aklın mantığın geçerli olduğu bir ülke olsaydı ve burada vicdandan nasibini almış bir toplum yaşasaydı, hattâ burada toplum denebilecek bir insan topluluğu yaşasaydı, şu anda bu değişimi talep ederek sokaklara dökülmüş olurduk. Hattâ belki buna hiç gerek kalmazdı, çünkü oy verip seçtiğimiz, çalışmalarına katıldığımız veya desteklediğimiz siyasî partiler bizim adımıza Meclis’te bunun mücadelesini yapıyor olurdu.

Bunlar çeşitli sebeplerle olamıyor.

İkinci ihtimal zaten yok. Çünkü sahiden siyasî muhalefet yapabilecek tek parti var, o söyleyemesin, eyleyemesin diye herkes dört taraftan elbirliğiyle uğraşıyor. Çünkü başka muhalefet partisi yok; doğasını yok edecekleri şehirde halkla beraber direnecek milletvekili, “Burası Cizre, Sur değil, Cumhuriyet şehri,” diyebiliyor. Ve çünkü esasında şu anda parlamento denebilecek bir Meclis yok. Varolanın parlamento işlevi görmesi istenmiyor. Orada kazara açacak her çiçeğin üzerine basmaya hazır bir çoğunluk var.

Peki ne oluyor? Birkaç şekilde tarif edebiliriz.

Dış politikada da aynı düstur: Kürt anasını görmesin

Radikal, 16.02.2016

Sorular o kadar çok ki:

Uzman Çavuş Mustafa Uygun nasıl öldü? Hatay/Yayladağ’da bir askeri boğazını keserek öldürenler kimlerdir? Nasıl olmuş olay?

Hatay Valisi’nin söylediği lafa bakın: “İnsan kaçakçıları geçerken asker bunlara müdahale ediyor, çalılık alanda bir boğuşma oluyor. Boğuşma neticesinde boynu kesilerek yaralanan askerimiz şehit oluyor. Şu anda adli süreç devam ediyor.” Evet, eder, o adlî süreç hep tam şu anda devam eder. Boğuşma neticesinde boynu kesilmiş! O da öyle olur, boğuşurken birden boynu kesilir insanın.

Genelkurmay’ın dediğiyse şu: “...çıkan çatışmada kahraman bir silah arkadaşımız olay yerinde şehit olmuştur.” Evet, biliyoruz ki, silah arkadaşımız şehit olduysa kahramandır. Peki nasıl şehit oldu? “Çıkan çatışmada”! Hı hı, tabiî... Çatışmada boğuşuyorlardı, derken birden boynu kesildi.

AKP dönemiyle askeriye döneminin farkı: eskiden devletin bütün kurumları aynı yalanı söyleyebilirdi, kurumsallık sarsılınca böyle oldu. İşte, her durumda yalnız bir kişi konuşsa…

19 Şubat 2016 Cuma

Vegan mahkûmun çilesi bitmiyor

Buyurun size bahsettiği konudan çok daha fazlasını anlatan bir mektup:

“...bu faksımı Silivri 6 no’lu L Tipi Cezaevi’nden yazıp postalıyorum. 5 Şubat 2016 tarihinde bu cezaevine gelmiş oldum. Daha doğrusu sürgün edildim. Açlık grevinden yeni çıkmıştım. Belli vegan beslenme haklarını kazanmıştım. Bir buçuk ay olmadan istem dışı bu cezaevine gönderildim. Bu sürgün olayı hak ihlaliyle ilgili bir durumdur.

Bulunduğum 6 no’lu L Tipi Cezaevi’nde siyasî tutsak çok azdır. 10-15 kişi kadar bulunuyor. Onlar da yeni tutuklanan arkadaşlardır. Bir süre sonra onları da F Tipi Cezaevlerine sevk ediyorlar.

Bu cezaevi geri düzeyde bir cezaevidir. Mevcudu 1500 kişiliktir. Uyuşturucudan tutuklanan kişiler bu cezaevlerine getiriliyor. Bu nedenle haklar açısından çok geridir...”


Yazan Osman Evcan. Adını belki duymuşsunuzdur: vegan mahkûm. Tercih ettiği hayat tarzına göre beslenme hakkı elde etmek için cezaevinde açlık grevleri yaptı, bizim devletin böyle bir durumda kendisine reva görebileceği her türlü baskıyı göze aldı ve sonunda ilkelerine göre beslenme hakkını kısmen elde etmeyi başardı. Bir ara, kampanya ile ona yardımcı olmaya çalışanlar da çıkmıştı.

Şimdi olanları kendi anlatıyor zaten; aktardım. Bilinsin. Yeni Türkiye diye bir şey yok. Hep aynı Türkiye var. Devlete ait bir yer. Hayrını görmeyin, ey zalimler!

17 Şubat 2016 Çarşamba

Bahar bir yaşında

Bu Bahar. Bugün gazeteye yazımı yazıp yolladım ve onun birinci yaşını kutlamaya gittim. Emeklemeye yeni başladı, bir anda fırlayıp tabiî ki en olmaması gereken yerlerde alıyor soluğu. Kimbilir her an ne keşfediyor, nasıl keşfediyor; meraktan çatlıyorum, ama öğrenmenin yolu yok. Bizi ve dünyamızı o kadar takmıyor sanki.


Giderken, Sur'da bir bodrumda onlarca insanı bırakmıştım. Bu yükle Bahar'ın yanına gitmek doğru mu, diye düşünüyordum. Ana karnında vurulan bebeği de aklımdan çıkaramadan. Acaba anlıyor mudur bu velet, diye düşünüyordum, anlıyor mudur üstümüzdeki uğursuzluğu, mutsuzluğumuzu, bıkmışlığımızı. Taşıdığımız ağırlığı hissediyor mudur? Ona yaşanacak doğru dürüst bir yer hazırlayamadığımızı anlıyor mudur?

İD, Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı

Kimyasal Silahları Önleme Örgütü (OPCW), “İslâm Devleti”nin (İD) Kürtlere karşı kimyasal kullandığını tesbit etti. 2014 Ekim’inde Erbil’in güneybatısındaki çarpışmalar sırasında Kürt tarafında otuz beş kişide görülen rahatsızlıklar, soruşturma gereğini doğurmuş, askerlerin üzerinden alınan örnekler üzerinde laboratuvar incelemesi yapılmıştı.

Sonunda “sülfür hardal” denen gazın kullanıldığı saptandı. Sülfür hardalın başka şeyle karıştırılması mümkün değil, çünkü bu, birinci sınıf kimyasal silahlar listesindeki bir madde ve savaş alanı dışında kullanımı neredeyse yok.

Bu, Saddam’ın devrilmesinden beri Irak’ta tesbit edilen ilk kimyasal silah kullanımı. Haliyle, “İslâm Devleti”nin sülfür hardalı nereden bulduğu sorusu doğdu. Acaba Suriye elindeki kimyasal stokunun tamamını teslim etmedi de bir kısmı İD’in eline mi geçti yoksa bir kısmını zaten çalmışlar mıydı veya Irak’ta Amerikalıların temizleyemediği bir kısım madde mi kalmıştı? Bu ihtimaller ortaya atıldı.

Bunlar geçersiz görünüyor. Biyoloji ve kimyasal savaş alanının uzmanlarından biri, Hamish de Bretton-Gordon, İD’in kullandığı bu kimyasal silahı Musul’da bizzat ürettiği görüşünde: İhtiyaçları olan her şey ve bunu becerebilecek uzmanlar ellerinde, dedi Newsweek’e.

11 Şubat 2016 Perşembe

Yolunda mı işler, memnun muyuz inşallah?

Radikal, 09.02.2016

Eğleniyor muyuz inşallah? Nihayet şöyle gönül rahatlığıyla “oh oh” çekebiliyorsunuz. “Haydi!” dediler, parti binalarına saldırdınız, insan dövdünüz, dükkanları yaktınız yıktınız, bombalar patlattılar, sevmediklerinizi öldürdüler, sevindiniz, daha çok patlattılar, daha çok öldürdüler, daha çok sevindiniz, daha da çok patlatıp öldürdüler, sevinçten şuurunuzu yitirdiniz, saygı duruşu ıslıkladınız, iyi insanların parçalanmış cesetleri üzerinde tepindiniz, kendinizden geçtiniz; hürmet değilse tahammül içerisinde izlenmesi gereken son yolculuklar sizin galiz küfürleriniz eşliğinde yapıldı, içinde oynaştığınız, haysiyetinizi bandığınız ve etrafa saçtığınız çamurun renginde örtü örtüldü hayatın üstüne, herkes o kirli kahverengiye bulandı. Nasıl? Hoşlaştınız mı inşallah?

Kürt öldürmek yine serbest. Üstelik onlara Ermeni diye küfür ederek. Ooo! Yeme de yanında yat! Mesut muyuz, bahtiyar mıyız, canlandı mı ecdâdın bütün ulvî hisleri ve yakıp yıkma, kırıp dökme, fethetme zaptetme dürtüleri, kendinizi seçilmiş seçilmiş daha da seçilmiş hissediyor musunuz inşallah?

7 Şubat 2016 Pazar

Sesler oradan nasıl duyuluyor

Radikal, 05.01.2016


Diyalog var, Allah için. Aşağı yukarı şöyle bir şey:

Annem ilk vurulduğunda, haber verdiler koştuk, biz daha varmadan amcam gitmek istemiş, onu da vurmuşlar.

Nereye koşuyorsun, sokağa çıkma yasağı var! Amcan niye çıkıyor? Devlet çıkma demiş, çıkmayacaksın. Ama hendek! Benim annemi kimse vuruyor mu? Seninki niye vuruluyor? Ama terörist! Devlet oraya keskin nişancı koymuş. Niye koymuş? Sırf su deposuyla klima vursun diye mi koymuş?

Gittiğimde amcamı taşıyordu komşular, annem dedim, sokakta kaldı dediler, ben gitmek istedim tuttular, ağladım ağladım ağladım…

Hep örgüt hep örgüt. Annesi vuruluyor, pat!, birileri haber veriyor. Amca vuruluyor, hemen birileri koyup taşıyor. Vurulsun da taşıyalım diye teröristler ayarlıyor bunları. Terörist! Terör yap, sonra ağla! Ya hendekler? Ama hendekler? Artık hep ağlayacaksın. Kurdun dişine kan değdi bir kere. Dur elimi de kurt yapayım... Üç hilal çizin şu duvara!

1 Şubat 2016 Pazartesi

Kötülükle kader birliği

Radikal, 28.01.2016

Varılacak yer nasıl bir yerdir?

Sadece insan haklarını dert edinenlerin hüsran içinde karanlıklara gömüleceği bir yer olmayacak bu. Hayatımıza hem akılla mantıkla hem vicdanla yön verelim, diyenlerin yıkıntılar arasında çamurlara bulanmış insanlık ideallerinden gözlerini kaçırıp iç çekeceği bir yer olmayacak sadece. Geleceğine azıcık umutla, azıcık ışık görerek bakmak isteyenlerin kararıp kuruyacağı bir yer. Gülümseten, ferahlatan, azıcık hayal azıcık umut azıcık şifa yerine geçen hiçbir şeyin bulunmadığı, giderek, acı pahasına dahi hatırlanmadığı bir yer…

Yani, bugün keyfince zulmedebilmenin sapkın coşkusuyla kendinden geçenler, demek istediğim, sizin için de mutluluk, huzur, tatmin yolları kapandı. Bu dünyanın tadını çıkaramayacaksınız, bitti. Öbür dünyayı hiç konuşmayalım. Bizzat sizin önümüze koyduğunuz şartlara göre, cezanız hiçbir kulun zerresini gözünün önüne getirmek istemeyeceği raddede. İktidarlar tarihi boyunca zalimlerin inancı eciş bücüş edip içerisine koyduğu düzenbazlık mahfazalarından başka sığınağınız, savunma aracınız yok.

Tatmin yolunuz kapandı. Rakibi hakem ve seyirciye zaptettirerek yumruklamaktan aldığınız tatmin, emin olun, tepemize diktiğiniz gökdelenlerin herhangi birinin asansörü yukarı çıkana kadar sönüp gidiverir.