8 Nisan 2015 Çarşamba

“Güvenilir kaynak”tan Yemen tesbitleri

Radikal, 07.04.2015


Günlerdir Yemen hakkında birşeyler öğrenmeye, sizlere de aktarılabilir bilgi edinmeye çalışıyorum. Niye? Çünkü, ilkin, dünya bizden ibaret değil. İkincisi: Başkalarının dertleriyle ilgilenmek insanın insanlığını geliştirir. (Tabiî bu, ortalama zihniyetimiz ve dünya görüşümüz yüzünden bize uygulanabilir bir ölçüt değil, geçelim.) Üçüncüsü: Yemenlilerin başlarına gelenlerden sorumlu tuttukları devletler arasında Türkiye de var. Dolayısıyla, dördüncüsü, biz farkında olmasak da hayatımızı yakından etkileyecek bir konudan bahsediyoruz, Yemen derken. Nitekim beşincisi: Yemen'den sözederken kendimizden sözedermiş gibi olabileceğimiz durumlar var.

Bunların başında, şimdi Husilerle ittifak halinde yeniden iktidar peşinde koşan devrik başkan Ali Abdullah Salih'in serveti (ve bunun ediniliş tarzı) geliyor. 30-60 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilen bu servetin, nakit, gayrimenkul, altın ve hisse senetlerine bölünmüş olarak yaklaşık yirmi ayrı ülkede tutulduğu biliniyor. 33 yılda biriktirilen bu servetin kaynağı, komisyonlar, yolsuzluk, bildiğimiz şeyler.

Suudilerin desteğiyle sürdürülen bu iktidar süresince Yemen en yoksul ülkelerden biri olarak kaldı. Düşünün, Yemen'in 2013'teki gayrisafi yurtiçi hasılası 36 milyar dolar, kişi başına ortalama yıllık geliri 1500 doların altında (Arap ülkeleri ortalamasının beşte birinden biraz fazla).

Yakın geleceğimizi mezhep temelli bir dünya görüşü ve politikalarla berbat etmeye uğraşan “Stratejik Derinlik” ekolünün iddialarının aksine, Yemen'de 1960'larda patlak veren savaş da, şimdiki de, esas olarak mezhep çatışması değil. Sadece yerel egemenlik mücadelelerinin toplamı-bileşimi de değil. Suudi-İran vekalet savaşı deyip geçilebilecek bir durum da yok ortada. Dolayısıyla: anlamaya çabalayacağız.

* * *

Sağlam bir “güvenilir kaynağa” başvurup orada bulduklarımı size ileteceğim. Sağolasın Wikileaks!

Karşımızdaki, 12 Eylül 2009 tarihli bir belge. Sana'daki ABD Büyükelçiliği'nden CIA, ABD'lilerin dış askerî istihbarat servisi DIA, dışişleri bakanlığı ve Körfez İşbirliği Örgütü'ne gönderilen “gizli” kodlu raporlardan biri.

İlk mevzu: Husilerin ardında İran mı var, İran Yemen'de ne kadar işin içinde?

Baştan belirteyim ki, dönemin başkanı Salih başta olmak üzere Yemenli yetkililerin bütün ikna çabalarına rağmen, raportörün (ABD Sana Büyükelçisi Stephen Seche), kendisine delil yerine sunulan iddialara aklı yatmamış.

İran'ın Yemen'in içişlerine müdahale ettiğine ABD'yi ikna etmek için başkan Salih, Körfez Savaşı'ndaki koalisyon güçlerinin komutanı General Petraeus'a bir DVD'den sözetmiş. Salih'e göre Yemen Ulusal Güvenlik Bürosu'nun elinde bulunan bu DVD'de, “Hizbullah üniformaları içerisinde askerî eğitim yapan Husi militanları” görülüyormuş. Ancak Amerikalıların şüphesiz edinip izlemek isteyecekleri bu görüntüleri sordukları Ulusal Güvenlik Bürosu Başkan Yardımcısı Amar Salih, böyle bir DVD'den “haberdar olmadığını” söylemiş.

Temmuz ayındaki bu iddiasından bir ay kadar sonra Ali Abdullah Salih ABD'li senatör McCain'e, İran'ın “Yemen'i karıştırarak, geleneksel düşmanları ABD ile Suudi Arabistan'ı zayıf düşürmeye çalıştığını” anlatmakla meşgûlmüş. Aynı esnada, Yemen Ulusal Güvenlik Bürosu Şefi Ali Muhammed al-Ansi, “casusluk yapan iki ayrı İranlı çeteyi” yakaladıklarını ileri sürmekteymiş. Bunlar, her ay İran hükümetinden gelen 100 bin doları Husi isyancılara aktarıyorlarmış, Yemenli yöneticilerin iddiasına göre. Ancak Al-Ansi, ABD'li yetkililere, “bu operasyonla ilgili belgeleri kendisine sunamayacağını, çünkü olayın mahkemelere intikal etmiş olduğunu” söylemiş.

Olmayan belgelere dayalı yalanlar, bu numaralar... bize acaba niye pek tanıdık geliyor? Çünkü Yemen aslında göründüğü kadar uzak değil. Devam edelim.

Raporda, Yemen hükümetinin, 2004'te çatışmaların başlamasından bu yana, Husiler'i “Yabancı Terörist Örgüt” saysın diye ABD'yi ikna etmek için, durmadan, isyancıların Hizbullah ve İran'la bağlantılı olduklarını kanıtlamaya çabaladığına dikkat çekiliyor. 2008'de Yemenli yetkililer, bu bağlantıyı kanıtlama iddiasıyla büyükelçiye bir dosya sunmuşlar, o da bunu merkeze iletmiş. Dosyayı inceleyen Amerikalı uzmanlar, Saada'da olan bitene İran'ın karıştığına dair kanıt bulamamışlar!

ABD'nin Ortadoğu'da tercih ve politika değişikliklerine yöneldiği, İran ile nükleer anlaşma imzalamaya çabaladığı 2015'ten değil, 2008'den sözediyoruz, dikkatinizi çekerim.

Yemenli yetkililer, Husilerin tek başlarına beceremeyecekleri kadar incelikli bir örgütlenmeye ve askerî kapasiteye sahip olduklarını öne sürüp, bunu İran'ın el altından sağladığı desteğe bağlıyorlar, İranlılar da, Yemen'in bütünlüğünden yana olduklarını, orada olan bitene asla karışmadıklarını ileri sürüyorlar, okuduğumuz rapora göre.

Yemen hükümetinin “İran müdahalesi”ni kanıtlama çabaları şöyle sürüyor:

2009 yazı sonunda Yemenli yöneticiler, Husilere ait “İran yapımı makineli tüfekler, kısa menzilli roketler ve cephanenin bulunduğu altı ayrı depoyu” ortaya çıkardıklarını duyuruyorlar. Amerikalılar daha somut bilgi istiyor. Bunun üzerine en üst düzeyden askerî yetkililer, bölgede “İran'da imal edilmiş, sınırlı sayıda” silah bulunduğunu, bunların sayısı ve tipiyle ilgili bilgi veremeyeceklerini belirtiyor. Amerikalıların silahları görme talebi de reddediliyor.

Yemenli yetkililerin bir iddiası da, İran'ın Husilere silahları Eritre'den yolladığı. Buna ilişkin de herhangi bir kanıt elde edilememiş.

Bütün bunlara karşılık, Saada meselelerinde başkana danışmanlık yapan, kendisi de Saadalı olan bir kaynak, Husilerin Yemen dışından silah edinmeye “ihtiyaçlarının olmadığını”, gereken silahı ordudan “satın alabildiklerini veya ele geçirebildiklerini” söylemiş. ABD büyükelçisi, Husilerin silahlarını esas olarak ordudan -savaş alanında veya yasadışı piyasadan- elde ettiklerini doğrulayan bir-iki başka kaynağa daha atıf yapıyor.

Büyükelçinin edindiği izlenime göre, İran yönetiminin olan bitene pek fazla müdahalesi yok, ama Husilere yardım eden İranlı birey ve gruplar da var. Yine de Saada civarında silah temini işlerine, çatışmalara bulaşan İranlıların ortalıkta dolaştığına dair herhangi bir kanıt bulunamamış.

Büyükelçi, İran'la Suudi Arabistan'ın karşılıklı olarak birbirlerini Yemen'deki çatışmaya karışmakla suçladıkları propaganda savaşına dikkat çekiyor raporunda. İran'ın “Yemen'e müdahale”sinin en görünür olduğu alan aslında burası, diyor. O sırada İran televizyonları, savaş alanından kaçan Yemen (Salih) askerlerinin, ordudan ele geçirilmiş araçların üzerinde dans eden Husilerin görüntülerini yayımlamakta, Suudi Arabistan'ı, ABD'yi suçlamaktadır.

ABD büyükelçisi, Yemen'de İran etkisini (Davutoğlu müritlerinin seveceği tabirle “yumuşak gücü”nü) araştırırken, İran'ın Şiiliğiyle Zeydilerin inancı arasındaki mesafeye dikkat çekiyor ve Zeydi inancının Şiilikten çok Sünniliğe yakın olduğunu belirtiyor. Gerçi İran'da, Kum ve Necef'te din eğitimi gören Yemenli öğrenciler var, ama Yemen nüfusunun yüzde 40'ını oluşturan 9 milyonluk Husi nüfusuna göre bunların sayısı (kırk-elli kadar) çok az, diyor.

Büyükelçi, raporunda Yemen'deki İran ekonomik girişimlerini de ele alıyor ve bahse değer büyük bir ekonomik faaliyetin varolmadığını, kısa vadede de bunun pek artmayacağına dair öngörüsünü belirtiyor.

Nihayet, iş raporun sonundaki yorum bölümüne geldiğinde, ABD büyükelçisi, “kesin inancım o ki” diye vurgulayarak, -kabaca- şu hükme varıyor: “Husilerin Hizbullah veya İran ile bağlantısına dair Yemen hükümetinin elinde herhangi bir somut delil olsaydı, bunu derhal meydana çıkarırlardı; böyle bir delil göstermenin olmayışı, sanki daha çok, Yemen hükümetinin böyle bir bağlantıya dair somut kanıtının bulunmadığını ortaya koyuyor.”

Ve büyükelçi, “yine de İran'ın burada Hizbullah'a benzer bir vekil güç yaratmakta stratejik çıkarı olduğunu bilelim, gözümüz üstünde olsun”a bağlayıp bitiriyor.

* * *

Fırsatımız olursa (yani bu arada gazeteye maille yazı gönderme de mahkeme kararıyla engellenmez veya internet gazeteciliği yasaklanmaz veya hattâ internet bütünüyle iptal edilmezse), Yemen'le ilgili bir Wikileaks belgesi daha aktarmak istiyorum. Şu patırtıda bunlarla ilgilenecek insanlar çok değerli, onlara -dünyayı bizim şu sefil ortamımızdan ibaret saymayan okurlara- özel hizmet etmek istiyorum!