19 Şubat 2018 Pazartesi

Devletlerin dışişleri bakanları olur

Türkiye Cumhuriyeti'nin dışişleri bakanı, bugün öğle saatlerinde, doğrudan "Suriye ile savaşırız" anlamına gelecek sözler etti. Mevlüt Çavuşoğlu, Ürdün'ün başşehri Amman'daydı ve Ürdün Başbakanı Ayman el Safadi ile düzenlediği ortak basın toplantısında kendisine, Suriye ordusunun YPG ile anlaşarak Efrin'e girebileceğine ilişkin haberler hatırlatıldı, görüşü soruldu. TC Dışişleri Bakanı, "Rejim buraya PKK ve YPG'yi temizlemek için girerse, sorun yok," dedi. "Rejim buraya PKK ve YPG'yi korumak için girerse bizi kimse durduramaz. Bu Afrin için de geçerli, Fırat'ın doğusu için de geçerli, Menbiç için de geçerli.”

Şimdilik Menbiç ve Fırat'ın doğusunu bırakalım. Çünkü konumuz Efrin de değil. Konumuz, bir devletin dış politikasının dış politikalıktan tamamen çıkması, diplomasi nedir bilmeyen, tamamen içeriye konuşan, kimseye güven vermeyen, sözüne güvenilemeyeceği, çünkü zaten hep içeriye gaz verme maksadıyla konuştuğu izlenimini sürekli yeniden üreten, ağzını açtığında yalnız tehditkâr cümleler kurabilen bir kimse tarafından temsil edilmesidir. Bugünkü dışişleri bakanı, eğer esef değilse hayret verici, gerçekten akıl almaz tavırlar içinde.

Olağan devlet işleyişinde, sert lafları siyasetçiler eder, uzlaşmaz tavırları onlar gösterir, diplomatlar, dış politika yetkilileri de, her zaman her şeyin oturulup konuşulabileceği, görüşülebileceği izlenimini verirler. Bundan maksat, daha geniş bir izlenimi yaratabilmektir: sorunu yaratanın aslında kendi devletleri olmadığını, kendilerinin konuşmaya, görüşmeye, meseleleri akıl yollarından gelerek ele almaya açık olduğunu, karşı taraf(lar), her kim(ler)se, onların sorunu yarattığını veya büyüttüğünü dünya âleme göstermektir. Dış politika veya dediğimiz şey, esasında bir nevi kendini takdim yöntemidir.

Buna ihtiyaç vardır, çünkü diplomasi bir yandan da, oturup konuşmaya niyetli ve istekli olmayan birilerinin oturup konuşarak halletmek zorunda oldukları meseleleri oturup konuşmalarını sağlama işidir. Bütün devletler sabahtan akşama, yıldan yıla, sadece kendi çıkarlarını gözetemez, çünkü birarada yaşamak için aralarında halletmeleri gereken sorunlar vardır. Aksi halde, savaş yeryüzündeki hayatın olağan şekli olur, askerî gücü yeten başka herkesi boyunduruğu altına alır, böyle yaşanırdı.

Çavuşoğlu'nun sözlerinin günlük dile tercümesi şu: gerekirse Rusya ile de, ABD ile de savaşı göze alırız, Suriye ile, ohoo, haydi haydi!.. Bu sözlerin herhangi bir inandırıcılığı var mı? Bunları işiten ciddî, aklı başında insanlar, ne yazık ki sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst düzeydeki diplomatına değil, onun mensubu olduğu organizasyona, kuruma ne gözle bakıyorlar? Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, en azından şu anda, isterlerse pekâlâ "durdurabilecek" olan, çünkü istediklerinde "durdurabilen" birileri var. Posta koyunca olgu değişmiyor. Ayrıca, diyelim ki, babalanacak, Çavuşoğlu, "Durumu değerlendiriyoruz. Elbette devletimiz güvenliğine ve esenliğine halel getirmeyecek her türlü tedbiri en kararlı ve gerekirse sert şekilde alacaktır," falan demedi. Tekrarlamayayım, lütfen dönüp, başta aktardığım sözlerini tekrar okuyun. Zerre kadar saygınlığı ve inandırıcılığı olmayan bir diplomasi ve dış politika faaliyetidir gidiyor...

Hâlihazırdaki dışişleri bakanı, o mevkide bulunmasını sorun etmemizi gerektiren başka özelliklerinin yanısıra, dış politika denen şeyin temellerini sarstığı için ciddî bir meseledir. Tavırları, TC'nin başkalarınca nasıl muhatap alınacağını etkiliyor. Evet, kendisi bir meseledir.