FIFA'nın dünyanın en iyi futbolcusu olarak bu yıl Hırvat orta saha beyni Luka Modriç'i seçmesi, dünyada başka her şey feci halde olmasaydı, başlıbaşına, insanlık adına umut yaratabilecek bir adım sayılabilirdi.
Sayamıyoruz. Sebebi mâlûm, futbol âlemi mâlûm, FIFA mâlûm. Yine de Messi veya Ronaldo gibi göz alıcı yıldızlar yerine, futbol oyununu "derinden" seyreden ve sevenler dışında kimsenin pek yüz vermeyeceği, ufak tefek orta sahacının onurlandırılması bu devirde ilginç ve aykırı bir tercih.
Devir, Ronaldo'nun parıl parıl parlayan kaslarının devri. Burada teşhis kolay. Messi ayrı konu. Onu tek başına bir makama yerleştirmek, tam da Messi'yi bu kadar büyük futbolcu yapan özelliğin, büyük hünerini takım oyuncusu olarak kullanmayı öğrenebilmiş ve sindirmiş oluşunun inkârı. "Etrafında" Barcelona ağı olmaksızın Messi Messi değil, hepimizin bildiği üzre. Ronaldo, döneme daha çok yakışıyor. Asla kötü niyetli futbolcu değil, bir tek bu özelliği azıcık "eski" kalıyor olabilir. Döneme yakışması daha çok şundan: Takım oyunu oynamaya kalkıştığında kuvveti, kabiliyeti, mahareti azalıyor; yarıya iniyor neredeyse. En kurt teknik direktörün bile yapabildiği, eğer Ronaldo varsa, topun ona "açılması"nın ötesine geçmiyor aslında. Bu işten bol para kazandıkları için, dünyanın en basit verkaçında bile uzun taktik hazırlıklar keşfetmeye hazır futbol medyası erbâbına bakmayın.
Her neyse, futbolla sadece taraftarlık dışında derdi olan varsa, FIFA'nın Modriç kararına sevinmiş olmalı. Modriç, Ken Loach'un "Looking for Eric" filminde Cantona'ya söylettiği şeyin ete kemiğe bürünmesi olarak tanımlayabileceğimiz futbolculardan. Filmi görmeyenlerden özür dileyerek, sürprizi kaçıracak şeyi burada aktarmak zorundayım. Kahramanımız, postacı Eric Bishop, beklenmedik şekilde hayatına giren Eric Cantona'dan, futbol oynadığı dönemden kendisinde en çok iz bırakmış, en müthiş anısını öğrenmek ister ve durmadan tahminlerde bulunur. Tahminleri hep Cantona'nın attığı muhteşem gollere dairdir. Sonunda Cantona'nın seçip aktardığı anıysa, bir gol değildir. "Bir gol değil," der Cantona, "bir pas." Pası görürüz. Hakikaten muhteşemdir. Modriç gibiler, meslek hayatı tribünleri ayağa kaldıran göz alıcı tekil eylemlerden değil, paslardan örülü futbolcular. Evet, konumları gereği. Ama zaten hoşumuza giden de bu konum:)
Modriç'in mevkiinde oynayan futbolcular, oyunu idare edenler, "on numara"lar, kimi zaman bu konumlarından ötürü fazla mağrur, takım arkadaşlarına tepeden bakan, sevimsiz tipler olabiliyorlar. İşin kötüsü, bunu maç seyircisi de hissedebiliyor. Ama herkesi idare edip, yalnız kendi takımının değil doğrudan maçın ritmini, karakterini de belirleyebilen, buna karşılık, tek şımarıklığını, bencilliğini görmediğimiz, karşı takımdan gördüğü saygıyı da hissedebildiğimiz, bu arada, hemen her oyunda herkesten fazla koşmak, her yere yetişmek zorunda olan orta sahacı, futbolun en muazzam güzelliği; nâçizâne bana göre. Xavi'yi, Pirlo'yu seyretmek, zaman zaman basitçe futbol seyretmekten fazla, daha zengin bir eğlence olabilirdi. Modriç de bu sınıftan.
Modriç'e verilen ödül, yardımlaşarak oynanmak zorunda olan bir oyunun bu özelliğinin vurgulanması kabul edilebilir; benim gibi, orta sahacılardan yana şiddetle taraf olanlarca. Belki başkaları da Ronaldo ile Modriç'i yanyana koyup üstüne düşünebilir.
"Yine de bişeydir" diyerek bitireyim.