18 Ağustos 2017 Cuma

Almanya'daki Türkleri "tehdit" haline getirmek!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Almanya'daki Türk seçmenlere "bize saygısızlık yapan partilere oy vermeyin" çağrısı yapması, hiç şüphesiz, Almanya siyasetçileri tarafından, ülkelerinin içişlerine müdahale olarak tanımlanacak. Erdoğan'ın bu müdahalesi, çelişkileri, anlaşmazlıkları bambaşka bir düzeye taşıyacak. Türkiye, bugüne kadarki gibi, “anlaşmazlık halinde olunan devlet” değil “tehdit” olarak tarif edilecek. Her şey bir yana, oradaki Türkleri Almanya devleti için “millî güvenlik tehdidi” konumuna sokacak bir hamle bu. Almanya ve başka devletlerin buna verecekleri karşılığın cinsi de farklı olacak. Niye başka devletler de işe karışsın? Zira Hollanda krizi sırasında atılan “oradaki Türkler Hollanda ordusundan kalabalık” manşetleri ilk elde hatırlanacak.

10 Ağustos 2017 Perşembe

Eski Barça'lı Marquez'e uyuşturucu suçlaması

Barcelona'nın eski stoperi Meksikalı Rafael Marquez, uyuşturucu çetesiyle bağlantı suçlamasıyla karşı karşıya. ABD Hazine Bakanlığı, futbolcuyu uyuşturucu trafiğiyle ilişkili kişiler listesine aldı. Halen ülkesinde Atlas takımında oynayan ve millî takım kaptanı da olan 38 yaşındaki Marquez’i daha çok Barça'da oynadığı yedi yılda (2003-2010) izlemiş, pisliği olmayan bir futbolcu olarak tanımış, yumuşak, akıllı, istikrarlı topçuluğunu sevmiştik. Marquez, Meksika futbol tarihinin en başarılı isimlerinden. Marquez, Raúl Flores Hernández'in reisliğindeki "Flores Çetesi" adına hisse alma vs. para aklamamsı işler yapmakla suçlanıyor. Çeteyle ilişkili bazı şirket ve kuruluşlar onun üzerine yapılmış, vs.. Ben bunları yazarken tutuklanıp tutuklanmayacağı henüz belli değildi.

8 Ağustos 2017 Salı

Önce savaş, sonra insanlık!

Cumhuriyet’te Duygu Güvenç’in Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Enver Gergeş ile yaptığı uzun bir görüşme yayımlandı. Okumanızı tavsiye ederim. Konuşan elbette ele alınan, soru sorulan konular bakımından bir “taraf” ve diplomat, kendini ona göre ifade ediyor, yani her söylediğini doğru saymamız gerekmiyor, gerektiğinde gerçeği eğip bükebildiğini görüyoruz, ama o arada epeyce bilgi ve izlenim ediniyoruz.

Ben burada konuşmadan Türkiye ile ilgili bir kısmı konu edeceğim. Uzun boylu yorum yapmak veya kurcalamak niyetinde değilim; aktaracağım, yetecek.

“Esad’a karşı Suriye devrimi halkın devrimi olarak başladı,” diye anlatıyor BAE dışişleri bakanı. “Biz de grubun bir parçasıydık ve neler olup bittiği konusunda çok endişeliydik. Bilinçli olarak radikalleştirildi. O dönemde birçok dostumuzu uyardık; BAE, ‘dikkatli olun çünkü biz bu devrimi radikalleştiriyoruz’ diyen ilk ülkelerden biriydi.”

Güvenç haliyle araya giriyor, “Ama BAE de muhaliflerin yanındaydı 2011’de,” diye hatırlatıyor.

Bakan, “Evet,” diye cevap veriyor, “öyleydik. Destekliyorduk ve Suriyelilerin isteklerini desteklemeye devam ediyoruz, ama biz birkaç yıl önce uyarmaya başladık; iki üç problem var diyerek. Birinci sorun; biz çok önce bu konuda siyasi çözüme ihtiyaç var, dedik. İkincisi, biz, Nusra ve benzer diğer örgütlerin muhalif grupların büyük bölümünü oluşturmasından çok endişeliydik, çünkü problem, ahlâkî… zemindeki üstünlüğünü kaybetmektir. Eğer DAEŞ’li insanları görüyorsanız bugün rejimi nasıl eleştirebilirsiniz? …ikisi… birbirinden beter. Ve biz çok önceden uyardık. Yanıtın ne olduğunu biliyor musunuz? Sizin ülkenizden ve Katar’dan gelen yanıt, ‘bunlar sahadaki en iyi savaşçılar, önce savaşı kazanmamıza izin verin, bunun için daha sonra endişeleniriz’ oldu. Davutoğlu dönemi, 2013-2014 yıllarında…”

BAE’li bakanı erdem ve doğru söz timsali saymak durumunda değiliz. Ancak burada çizilen manzara, Suriye’ye ilişkin TC dış politikasını izleyen, gözleyen herkes için pek tanıdık ve gerçeğe uygun bir tasvir olarak gözüküyor.

Güvenç’in “Türkiye’nin Katar ile Suriye’deki işbirliğini nasıl görüyorsunuz?” sorusuna da şöyle cevap veriyor Gergeş: “Her kriz kendi dinamiklerini yaratıyor ve bunları kontrol edemiyorsunuz. Davutoğlu ile uzun süre önce yaptığım bir tartışmayı anımsıyorum. Dedim ki: ‘sizce Türkiye Suriye hükümetin[e ilişkin] siyasî pozisyonunda, manevra alanı kalmayacak kadar ilerlemedi mi?’ O bana karşı çıktı. Ama gerçekten de geçmişe baktığımda... Türkler hep, Suriye muhalefetinde hep M[üslüman] K[ardeşler]’in şansını zorluyordu. Ve bence bu doğru bir politika değildi. Suriye muhalefetini radikalleştirmediğimiz bir tutuma ulaşmalıydık. Başından itibaren siyasi bir süreç üzerinde ısrarcı olmalıydık.”

Bunları aktarıyorum, çünkü hem okurlarımı bu kapsamlı söyleşiden haberdar etmek istiyorum hem de… hem de… aktarıyorum işte, burada da dursun bunlar. Günün biri için. Veya ne olup bittiğini merak edecek olanlar için.