Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Ankara’nın gözdesi Ahrar el-Şam arasındaki çatışmalar ikinci gününü doldurdu. Hama’nın kuzeyi ile İdlib’in batısındaki kırsal bölgede, Cisr el-Şuğur yakınında iki örgüt ağır silahlarla çarpışıyor. Syria Direct’e göre, HTŞ beş köyü ele geçirmeyi başardı. Örgütlerin Rusya-Türkiye arasındaki anlaşmayla öngörülen tampon bölgenin olabildiğince fazlasında denetim sağlamaya çatıştıkları anlaşılıyor. Sivil kayıplara ve yörede paniğe yolaçan çatışmalar, örgütlerin Suriye ordusu mevzileriyle aralarına güvenli bir mesafe koyarak uzaklaşmak gibi bir niyetleri olmadığını gösteriyor. Ağır silahlardan arındırılmış tampon bölge planı yürümeyecek gibi. Bu durumda, genel olarak İdlib’te çatışmasızlığın güvenceye alınması yolunda engeller artmaya başladı, diyebiliriz.
İdlib’in güneydoğusunda, Maaret el-Numan’a yaklaşık 10 km mesafedeki Cercenez köyü de, birkaç gündür Suriye ordusunun top ateşi altında. Halkın dörtte üçünün göçtüğü söyleniyor. Ankara’nın yönettiği Ulusal Kurtuluş Cephesi, son günlerde çeşitli mevzilerde Suriye ordu birliklerinin İranlı milislerle güçlendirildiğini ileri sürdü. UKC sözcüsü Naci Mustafa, kuvvetlerine “hazırlıklı olun” emri verdiklerini bildirdi.
5 Aralık 2018 Çarşamba
1 Aralık 2018 Cumartesi
Refik gitti
Refik gitti. "Ondan kötülük gördüm" diyecek kimse çıkar mı? Çıkmaz bence. Spot yakıp kendine çevirmişliği var mıdır; başkalarının gözlerini kamaştırarak? Yoktur. Aklına gelmezdi spot yakıp kendine çevirmek. Gürültüsü kendinden önce gelen adamlardan mıydı? Asla. Gürültüsü yoktu. Üstüne ışık vurdursa, gürültü çıkarsa hakkı mıydı? Eh, böyle bir benbenben devrinde elbette hakkı olabilirdi. Yapmadı usta. Yapmadı. Beraber çok yer dolaştık. Cumhuriyet için, '90'ların ortalarında. "Küçülen Şehirler" diye bir röportaj için. Ben kullandım, o yanımda oturdu. Artvin, Kars, Kastamonu, Sinop, Kırklareli... Ben çektim, o yazdı. Çok güzel vakit geçirdik. Daha uyumlu yol arkadaşı tanımadım. Çok güldük beraber. Çok konuştuk. Tanıştık. Sonra az görüşebildik. Sevgimiz azalmadı. Birbirimizin farkında olduk. Onu hep sevdim, varlığını hatırladıkça içim ısındı. Şairliği ayrı; o konuda başkaları konuşsun. O çırağın o soruyu sorarkenki halini çok gördüm ben onda; bunu diyeyim, bitsin. Dostluk ve iyi insanlık bu kadar öne çıktı mı şairlik şu bu arkada kalıyor. Çok üzgünüm. Çok.
5 Kasım 2018 Pazartesi
Osman Kavala bir yıldır neden tutsak?
18 Ekim 2017’de Gaziantep dönüşünde Atatürk Havaalanı’nda gözaltına alınan ve 14 gün sonra, 1 Kasım 2017’de tutuklanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın sanatçı, akademisyen, aktivist ve siyasetçi dostları, tutukluluğun birinci yılında Silivri’de bir araya geldi.
Ortak açıklamlarında Osman Kavala’ya Özgürlük taleplerini yenileyen sanatçı, akademisyen, aktivist ve siyasetçilerden oluşan dayanışma grubunda Ali Uçansu, Asena Günal, Aybike Haydaroğlu, Ayşe Gül Altınay, Ayşegül Devecioğlu, Banu Cennetoğlu, Biray Kolluoğlu, Burak Delier, Bülent Aydın, Celalettin Can, Cem Erciyes, Çiğdem Mater, Deniz Yükseker, Emine Uşaklıgil, Esra Mungan, Fatih Özgüven, Fatma Gök, Gençay Gürsoy, Gül Kozacıoğlu, Gül Pulhan, Güliz Sağlam, Gürol Irzık, Hakan Altınay, Hüseyin Karabey, İlhan Sayın, İz Öztat, Jaklin Çelik, Jale Parla, Mehmet Ertan, Melek Ulagay, Murat Akagündüz, Murat Utku, Nadir Öperli, Nadire Mater, Necdet İpekyüz, Nilgün Mirze, Osman Bozkurt, Osman Savaşkan, Oya Baydar, Özcan Yurdalan, Refik Akyüz, Selin Söl, Semih Sökmen, Seren Yüce, Sevilay Demirci, Sezgin Tanrıkulu, Sibel Irzık, Şemsa Özar, Şemsa Özer, Tatyos Bebek, Timuçin Gürer,Yetvart Tovmasyan, Yamaç Okur, Yiğit Ekmekçi ve Zeycan Alkış yer aldı.
Ortak açıklama sanatçı İz Öztat tarafından okundu.
Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın haksız tutukluluğunun birinci yılında, burada Silivri Cezaevi’nin önünde, “Neden?” diye sormak üzere buluştuk. Osman Kavala, neden bir yıldır, tutukluluğunun gerekçesini dahi bilmeden, savunmanın bütün araçlarından yoksun bırakılarak, hukuk dışı bir şekilde cezaevinde tutuluyor? Avukatlar tutukluluğa tam 10 kez itiraz ettiler, 10’u da reddedildi. Dosyada gizlilik kararı olduğu için neyle suçlandığını öğrenemiyoruz. Kuvvetli kanıtlar var deniyor, ne oldukları belli değil. Üstelik dosyaya bakan savcı dahi Kavala’nın ifadesini almadı.
Onun bu şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılması, işkenceden farksızdır!
Anayasanın ve Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin benimsediği hukuk ilkeleri doğrultusunda, Osman Kavala’nın bir an önce serbest bırakılması, neyle suçlandığının açıklanması ve eğer gerekiyorsa, yargı önüne çıkarılması gerekir.
Onu tanıyanlara fantastik gelecek suçlamalarla içeride tutulan Osman Kavala, birinci yıl mektubunda “hayatımdan aylar eksiliyor. Bir an önce özgürlüğüme, aileme, dostlarıma kavuşmak istiyorum” diyor. Biz de hukuk açısından utanç verici bu durumun sona ermesini ve ailesi, dostları ve çalışma arkadaşları olarak ona kavuşmayı diliyoruz.
Osman Kavala derhal serbest bırakılsın!
Ortak açıklamlarında Osman Kavala’ya Özgürlük taleplerini yenileyen sanatçı, akademisyen, aktivist ve siyasetçilerden oluşan dayanışma grubunda Ali Uçansu, Asena Günal, Aybike Haydaroğlu, Ayşe Gül Altınay, Ayşegül Devecioğlu, Banu Cennetoğlu, Biray Kolluoğlu, Burak Delier, Bülent Aydın, Celalettin Can, Cem Erciyes, Çiğdem Mater, Deniz Yükseker, Emine Uşaklıgil, Esra Mungan, Fatih Özgüven, Fatma Gök, Gençay Gürsoy, Gül Kozacıoğlu, Gül Pulhan, Güliz Sağlam, Gürol Irzık, Hakan Altınay, Hüseyin Karabey, İlhan Sayın, İz Öztat, Jaklin Çelik, Jale Parla, Mehmet Ertan, Melek Ulagay, Murat Akagündüz, Murat Utku, Nadir Öperli, Nadire Mater, Necdet İpekyüz, Nilgün Mirze, Osman Bozkurt, Osman Savaşkan, Oya Baydar, Özcan Yurdalan, Refik Akyüz, Selin Söl, Semih Sökmen, Seren Yüce, Sevilay Demirci, Sezgin Tanrıkulu, Sibel Irzık, Şemsa Özar, Şemsa Özer, Tatyos Bebek, Timuçin Gürer,Yetvart Tovmasyan, Yamaç Okur, Yiğit Ekmekçi ve Zeycan Alkış yer aldı.
Ortak açıklama sanatçı İz Öztat tarafından okundu.
Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala’nın haksız tutukluluğunun birinci yılında, burada Silivri Cezaevi’nin önünde, “Neden?” diye sormak üzere buluştuk. Osman Kavala, neden bir yıldır, tutukluluğunun gerekçesini dahi bilmeden, savunmanın bütün araçlarından yoksun bırakılarak, hukuk dışı bir şekilde cezaevinde tutuluyor? Avukatlar tutukluluğa tam 10 kez itiraz ettiler, 10’u da reddedildi. Dosyada gizlilik kararı olduğu için neyle suçlandığını öğrenemiyoruz. Kuvvetli kanıtlar var deniyor, ne oldukları belli değil. Üstelik dosyaya bakan savcı dahi Kavala’nın ifadesini almadı.
Onun bu şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılması, işkenceden farksızdır!
Anayasanın ve Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin benimsediği hukuk ilkeleri doğrultusunda, Osman Kavala’nın bir an önce serbest bırakılması, neyle suçlandığının açıklanması ve eğer gerekiyorsa, yargı önüne çıkarılması gerekir.
Onu tanıyanlara fantastik gelecek suçlamalarla içeride tutulan Osman Kavala, birinci yıl mektubunda “hayatımdan aylar eksiliyor. Bir an önce özgürlüğüme, aileme, dostlarıma kavuşmak istiyorum” diyor. Biz de hukuk açısından utanç verici bu durumun sona ermesini ve ailesi, dostları ve çalışma arkadaşları olarak ona kavuşmayı diliyoruz.
Osman Kavala derhal serbest bırakılsın!
25 Eylül 2018 Salı
Modriç'e ödül: Aşırı iyimser bir yorum
FIFA'nın dünyanın en iyi futbolcusu olarak bu yıl Hırvat orta saha beyni Luka Modriç'i seçmesi, dünyada başka her şey feci halde olmasaydı, başlıbaşına, insanlık adına umut yaratabilecek bir adım sayılabilirdi.
Sayamıyoruz. Sebebi mâlûm, futbol âlemi mâlûm, FIFA mâlûm. Yine de Messi veya Ronaldo gibi göz alıcı yıldızlar yerine, futbol oyununu "derinden" seyreden ve sevenler dışında kimsenin pek yüz vermeyeceği, ufak tefek orta sahacının onurlandırılması bu devirde ilginç ve aykırı bir tercih.
Devir, Ronaldo'nun parıl parıl parlayan kaslarının devri. Burada teşhis kolay. Messi ayrı konu. Onu tek başına bir makama yerleştirmek, tam da Messi'yi bu kadar büyük futbolcu yapan özelliğin, büyük hünerini takım oyuncusu olarak kullanmayı öğrenebilmiş ve sindirmiş oluşunun inkârı. "Etrafında" Barcelona ağı olmaksızın Messi Messi değil, hepimizin bildiği üzre. Ronaldo, döneme daha çok yakışıyor. Asla kötü niyetli futbolcu değil, bir tek bu özelliği azıcık "eski" kalıyor olabilir. Döneme yakışması daha çok şundan: Takım oyunu oynamaya kalkıştığında kuvveti, kabiliyeti, mahareti azalıyor; yarıya iniyor neredeyse. En kurt teknik direktörün bile yapabildiği, eğer Ronaldo varsa, topun ona "açılması"nın ötesine geçmiyor aslında. Bu işten bol para kazandıkları için, dünyanın en basit verkaçında bile uzun taktik hazırlıklar keşfetmeye hazır futbol medyası erbâbına bakmayın.
Her neyse, futbolla sadece taraftarlık dışında derdi olan varsa, FIFA'nın Modriç kararına sevinmiş olmalı. Modriç, Ken Loach'un "Looking for Eric" filminde Cantona'ya söylettiği şeyin ete kemiğe bürünmesi olarak tanımlayabileceğimiz futbolculardan. Filmi görmeyenlerden özür dileyerek, sürprizi kaçıracak şeyi burada aktarmak zorundayım. Kahramanımız, postacı Eric Bishop, beklenmedik şekilde hayatına giren Eric Cantona'dan, futbol oynadığı dönemden kendisinde en çok iz bırakmış, en müthiş anısını öğrenmek ister ve durmadan tahminlerde bulunur. Tahminleri hep Cantona'nın attığı muhteşem gollere dairdir. Sonunda Cantona'nın seçip aktardığı anıysa, bir gol değildir. "Bir gol değil," der Cantona, "bir pas." Pası görürüz. Hakikaten muhteşemdir. Modriç gibiler, meslek hayatı tribünleri ayağa kaldıran göz alıcı tekil eylemlerden değil, paslardan örülü futbolcular. Evet, konumları gereği. Ama zaten hoşumuza giden de bu konum:)
Modriç'in mevkiinde oynayan futbolcular, oyunu idare edenler, "on numara"lar, kimi zaman bu konumlarından ötürü fazla mağrur, takım arkadaşlarına tepeden bakan, sevimsiz tipler olabiliyorlar. İşin kötüsü, bunu maç seyircisi de hissedebiliyor. Ama herkesi idare edip, yalnız kendi takımının değil doğrudan maçın ritmini, karakterini de belirleyebilen, buna karşılık, tek şımarıklığını, bencilliğini görmediğimiz, karşı takımdan gördüğü saygıyı da hissedebildiğimiz, bu arada, hemen her oyunda herkesten fazla koşmak, her yere yetişmek zorunda olan orta sahacı, futbolun en muazzam güzelliği; nâçizâne bana göre. Xavi'yi, Pirlo'yu seyretmek, zaman zaman basitçe futbol seyretmekten fazla, daha zengin bir eğlence olabilirdi. Modriç de bu sınıftan.
Modriç'e verilen ödül, yardımlaşarak oynanmak zorunda olan bir oyunun bu özelliğinin vurgulanması kabul edilebilir; benim gibi, orta sahacılardan yana şiddetle taraf olanlarca. Belki başkaları da Ronaldo ile Modriç'i yanyana koyup üstüne düşünebilir.
"Yine de bişeydir" diyerek bitireyim.
Sayamıyoruz. Sebebi mâlûm, futbol âlemi mâlûm, FIFA mâlûm. Yine de Messi veya Ronaldo gibi göz alıcı yıldızlar yerine, futbol oyununu "derinden" seyreden ve sevenler dışında kimsenin pek yüz vermeyeceği, ufak tefek orta sahacının onurlandırılması bu devirde ilginç ve aykırı bir tercih.
Devir, Ronaldo'nun parıl parıl parlayan kaslarının devri. Burada teşhis kolay. Messi ayrı konu. Onu tek başına bir makama yerleştirmek, tam da Messi'yi bu kadar büyük futbolcu yapan özelliğin, büyük hünerini takım oyuncusu olarak kullanmayı öğrenebilmiş ve sindirmiş oluşunun inkârı. "Etrafında" Barcelona ağı olmaksızın Messi Messi değil, hepimizin bildiği üzre. Ronaldo, döneme daha çok yakışıyor. Asla kötü niyetli futbolcu değil, bir tek bu özelliği azıcık "eski" kalıyor olabilir. Döneme yakışması daha çok şundan: Takım oyunu oynamaya kalkıştığında kuvveti, kabiliyeti, mahareti azalıyor; yarıya iniyor neredeyse. En kurt teknik direktörün bile yapabildiği, eğer Ronaldo varsa, topun ona "açılması"nın ötesine geçmiyor aslında. Bu işten bol para kazandıkları için, dünyanın en basit verkaçında bile uzun taktik hazırlıklar keşfetmeye hazır futbol medyası erbâbına bakmayın.
Her neyse, futbolla sadece taraftarlık dışında derdi olan varsa, FIFA'nın Modriç kararına sevinmiş olmalı. Modriç, Ken Loach'un "Looking for Eric" filminde Cantona'ya söylettiği şeyin ete kemiğe bürünmesi olarak tanımlayabileceğimiz futbolculardan. Filmi görmeyenlerden özür dileyerek, sürprizi kaçıracak şeyi burada aktarmak zorundayım. Kahramanımız, postacı Eric Bishop, beklenmedik şekilde hayatına giren Eric Cantona'dan, futbol oynadığı dönemden kendisinde en çok iz bırakmış, en müthiş anısını öğrenmek ister ve durmadan tahminlerde bulunur. Tahminleri hep Cantona'nın attığı muhteşem gollere dairdir. Sonunda Cantona'nın seçip aktardığı anıysa, bir gol değildir. "Bir gol değil," der Cantona, "bir pas." Pası görürüz. Hakikaten muhteşemdir. Modriç gibiler, meslek hayatı tribünleri ayağa kaldıran göz alıcı tekil eylemlerden değil, paslardan örülü futbolcular. Evet, konumları gereği. Ama zaten hoşumuza giden de bu konum:)
Modriç'in mevkiinde oynayan futbolcular, oyunu idare edenler, "on numara"lar, kimi zaman bu konumlarından ötürü fazla mağrur, takım arkadaşlarına tepeden bakan, sevimsiz tipler olabiliyorlar. İşin kötüsü, bunu maç seyircisi de hissedebiliyor. Ama herkesi idare edip, yalnız kendi takımının değil doğrudan maçın ritmini, karakterini de belirleyebilen, buna karşılık, tek şımarıklığını, bencilliğini görmediğimiz, karşı takımdan gördüğü saygıyı da hissedebildiğimiz, bu arada, hemen her oyunda herkesten fazla koşmak, her yere yetişmek zorunda olan orta sahacı, futbolun en muazzam güzelliği; nâçizâne bana göre. Xavi'yi, Pirlo'yu seyretmek, zaman zaman basitçe futbol seyretmekten fazla, daha zengin bir eğlence olabilirdi. Modriç de bu sınıftan.
Modriç'e verilen ödül, yardımlaşarak oynanmak zorunda olan bir oyunun bu özelliğinin vurgulanması kabul edilebilir; benim gibi, orta sahacılardan yana şiddetle taraf olanlarca. Belki başkaları da Ronaldo ile Modriç'i yanyana koyup üstüne düşünebilir.
"Yine de bişeydir" diyerek bitireyim.
23 Eylül 2018 Pazar
İdlib'te anlaşmanın geri planına dair iddialar
Middle East Eye’da Ece Gökçesedef’in İdlib’teki Türkiye-Rusya anlaşmasının geri planına ışık tutan bir yazısı yayımlandı. Yazıdaki bilgiler, “anlaşma sürecinde görev almış Türk yetkililer” ve “sahadaki Türk güvenlik kaynakları”na dayanıyor. İngilizce’cilere yazının tamamını okumalarını tavsiye ederim. Öne çıkan bazı bilgileri burada kısaca aktarmayı yararlı gördüm. Hepsi, adlarının gizli kalmasını isteyen sözkonusu kaynakların Gökçesedef'e aktardığı iddialar:
• Silahtan arındırılmış bölgedeki gruplar, ağır silahlarını TSK’ya değil, İdlib’teki öbür birimlerine devredecek. Yani ağır silahlar örgütlerinde elinde kalacak.
• Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) elemanlarının yüzde doksanı Suriyeli. Türkiye ve Rusya, bunların “Suriye hükümetinin sorumluluğundaki polisiye vakalar” olarak değerlendirilmesi üzerinde anlaşmış. TSK ile uyumlu çalışmayı kabul etmeyecek silahlı muhalifler, bu durumda, Suriye polisine teslim edilecek.
• M5 ve M4 karayollarında güvenli gidiş geliş Türkiye’nin garantisinde. Hâlihazırda M5 karayolunun bir bölümünü HTŞ denetliyor. Kontrol noktaları var. Ankara’nın bunları kaldırma ve yolları trafiğe tamamen açma işini halletmesi bekleniyor.
• Ankara ile Şam arasında bir şekilde doğrudan temas kanalı oluşturulmaya çalışılıyor.
• Silahlı muhalifler Suriye ordusu karşısında çekilmeyi kabullense ve İdlib’e Şam hakim olsa bile, Ankara elindeki on iki gözlem noktasını bırakmaya niyetli değil; siyasî süreç başladığında, "şu ana kadar elde edileni koruyabilmek için" bunları koz olarak kullanmayı hedefliyor.
Bunlar sürece dair değerlendirme ve öngörüleri etkileyebilecek, değiştirebilecek iddialar.
• Silahtan arındırılmış bölgedeki gruplar, ağır silahlarını TSK’ya değil, İdlib’teki öbür birimlerine devredecek. Yani ağır silahlar örgütlerinde elinde kalacak.
• Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) elemanlarının yüzde doksanı Suriyeli. Türkiye ve Rusya, bunların “Suriye hükümetinin sorumluluğundaki polisiye vakalar” olarak değerlendirilmesi üzerinde anlaşmış. TSK ile uyumlu çalışmayı kabul etmeyecek silahlı muhalifler, bu durumda, Suriye polisine teslim edilecek.
• M5 ve M4 karayollarında güvenli gidiş geliş Türkiye’nin garantisinde. Hâlihazırda M5 karayolunun bir bölümünü HTŞ denetliyor. Kontrol noktaları var. Ankara’nın bunları kaldırma ve yolları trafiğe tamamen açma işini halletmesi bekleniyor.
• Ankara ile Şam arasında bir şekilde doğrudan temas kanalı oluşturulmaya çalışılıyor.
• Silahlı muhalifler Suriye ordusu karşısında çekilmeyi kabullense ve İdlib’e Şam hakim olsa bile, Ankara elindeki on iki gözlem noktasını bırakmaya niyetli değil; siyasî süreç başladığında, "şu ana kadar elde edileni koruyabilmek için" bunları koz olarak kullanmayı hedefliyor.
Bunlar sürece dair değerlendirme ve öngörüleri etkileyebilecek, değiştirebilecek iddialar.
21 Eylül 2018 Cuma
Havalimanı işçilerine destek
Demokrasi İçin Birlik, Diyalog Grubu ve Yurttaş Girişimi inisiyatifleri, havalimanı işçilerine destek amacıyla bir ortak açıklama yaptı. Aktarıyorum:
HAVALİMANI İŞÇİLERİNİN HAKLI TALEPLERİ KARŞILANSIN,
ZULÜM VE HUKUKSUZLUK SON BULSUN
*Habersiz şekilde işten atılanlar işe iade edilsin.
*Servis sorunu çözülsün.
*Yatakhane, lavabo, banyo temizlikleri düzenli olarak yapılsın, tahtakurusu sorunu çözülsün.
*Maaşların tamamı hesaba yatırılsın, elden maaş ödemesi yapılmasın.
*Geçmişe dönük ödenmeyen ücretler ödensin.
*İş cinayetleri çözülsün.
*Revir personeli işçilerle ilgilensin, gerekli sağlık malzemelerinin temini sağlansın. *işçilere dönük aşağılayıcı muamele engellensin.
*İşçi ve formenler aynı yemekhanede yemek yesin.
*Bayram ikramiyesi verilsin.
*İşçi kıyafetleri verilsin
Defter kağıdına tükenmez kalemle yazılan bu talepler Üçüncü Havalimanı inşaatında çalışan işçilere ait.
Üçüncü Havalimanı şantiyesinde çalışan on bini aşkın işçi, çalışma koşullarının ağırlaşması ve arka arkaya yaşanan iş cinayetlerine karşı iş durdurma eylemi başlattılar. Çünkü taleplerini defalarca dile getirmiş hiç bir yanıt alamamışlardı.
Hak arayışları jandarmayla, polisle, TOMA’yla, biber gazıyla, sabaha karşı yapılan baskınlarla, kırılan kapılarla yanıt buldu. Yüzlercesi göz altına alındı. İşyerinin servisleriyle karakollara taşındılar. Avukatlarla ve milletvekilleriyle görüştürülmediler.
Üçüncü havalimanı şantiyesi işçilerinin insanca çalışma koşullarının sağlanması, barınma sağlık sorunlarının çözülmesi, iş cinayetleri için önlem alınması talebiyle giriştikleri hak arayışı suç değildir. Bu haklı ve meşru eylemlerinde işçilerin yanında olduğumuzu duyuruyoruz.
İşçilere yapılan muamele hukuka anayasa yasalara ve insanlığa aykırıdır. İşçilerin talepleri karşılanmalı, gözaltına alınan işçiler serbest bırakılmalı, zulüm ve hukuksuzluk son bulmalıdır.
DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK / DİYALOG GRUBU / YURTTAŞ GİRİŞİMİ
HAVALİMANI İŞÇİLERİNİN HAKLI TALEPLERİ KARŞILANSIN,
ZULÜM VE HUKUKSUZLUK SON BULSUN
*Habersiz şekilde işten atılanlar işe iade edilsin.
*Servis sorunu çözülsün.
*Yatakhane, lavabo, banyo temizlikleri düzenli olarak yapılsın, tahtakurusu sorunu çözülsün.
*Maaşların tamamı hesaba yatırılsın, elden maaş ödemesi yapılmasın.
*Geçmişe dönük ödenmeyen ücretler ödensin.
*İş cinayetleri çözülsün.
*Revir personeli işçilerle ilgilensin, gerekli sağlık malzemelerinin temini sağlansın. *işçilere dönük aşağılayıcı muamele engellensin.
*İşçi ve formenler aynı yemekhanede yemek yesin.
*Bayram ikramiyesi verilsin.
*İşçi kıyafetleri verilsin
Defter kağıdına tükenmez kalemle yazılan bu talepler Üçüncü Havalimanı inşaatında çalışan işçilere ait.
Üçüncü Havalimanı şantiyesinde çalışan on bini aşkın işçi, çalışma koşullarının ağırlaşması ve arka arkaya yaşanan iş cinayetlerine karşı iş durdurma eylemi başlattılar. Çünkü taleplerini defalarca dile getirmiş hiç bir yanıt alamamışlardı.
Hak arayışları jandarmayla, polisle, TOMA’yla, biber gazıyla, sabaha karşı yapılan baskınlarla, kırılan kapılarla yanıt buldu. Yüzlercesi göz altına alındı. İşyerinin servisleriyle karakollara taşındılar. Avukatlarla ve milletvekilleriyle görüştürülmediler.
Üçüncü havalimanı şantiyesi işçilerinin insanca çalışma koşullarının sağlanması, barınma sağlık sorunlarının çözülmesi, iş cinayetleri için önlem alınması talebiyle giriştikleri hak arayışı suç değildir. Bu haklı ve meşru eylemlerinde işçilerin yanında olduğumuzu duyuruyoruz.
İşçilere yapılan muamele hukuka anayasa yasalara ve insanlığa aykırıdır. İşçilerin talepleri karşılanmalı, gözaltına alınan işçiler serbest bırakılmalı, zulüm ve hukuksuzluk son bulmalıdır.
DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK / DİYALOG GRUBU / YURTTAŞ GİRİŞİMİ
20 Eylül 2018 Perşembe
İdlib'te beklenmedik teneffüs
İdlib'e Rusya destekli Suriye ordusu ve müttefiklerinin büyük taarruzu başlayacakken, Soçi Anlaşması ile, Ankara İdlib'teki uzlaşır-uzlaşmaz, cihatçı veya değil, bütün silahlı grupların bir nevi sorumluluğunu aldı ve 15 Ekim'e kadar bazı şartları oluşturmayı taahhüt etti. Bunları ve doğabilecek sorunları ve sonuçları P24'teki yazımda ele aldım. İdlib'i yakından izlemeyi sürdürüyorum. Aşağıdaki yazıya iliştirdiğim haritadan, bombardıman alanlarını -şimdilik!?- dikkate almaksızın yararlanabilirsiniz.
9 Eylül 2018 Pazar
İdlib'te bombardıman var hızıyla sürüyor
İdlib'te işlerin nasıl ilerleyeceğini görüşmek üzere biraraya gelen Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin toplantısı, uluslararası ilişkiler, dış politika ve diplomasi izleyenler açısından hayli ilginç geçti. Şimdiye kadar hiç tanık olmadığımız bir sahneyi izledik. Tartışmalar bittikten, bildiri hazırlandıktan sonra, liderler artık basının karşısına geçtiği ve formalite-protokol mesajlarını verecekleri sırada, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, içeride konuşulduğunda üzerinde anlaşılamayıp bildiriye katılmamış olan "ateşkes" teklifini tekrar ortaya getirdi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den, diplomatik sahnelerdeki oyunlarda asla işitilmeyecek cinsten bir replikle cevap aldı. Putin, "El-Kaide ve DAİŞ adına konuşmayın" demeye getirdi.
Zirveden sonra, bildiri açıklanmadan önce yaptığım değerlendirmeyi P24'ten okuyabilirsiniz. Zirvenin sabahına başlayan yoğun bombardımanı anlamlandırmayı sağlayacağını umduğum haritayı Duvar'daki yazıma iliştirdim, ama teknik sebeple (sıkıştırmadan ötürü) haritadaki bazı yazılar biraz bozulmuş, zor okunur olmuş; bu yüzden burada tekrar aktarmaya karar verdim. Doğru düzgün görmek için üzerine tıklayın lütfen. Haritadan yararlanmak isteyen meslektaşlar da lütfen buradakini kopyalasın.
Zirveden sonra, bildiri açıklanmadan önce yaptığım değerlendirmeyi P24'ten okuyabilirsiniz. Zirvenin sabahına başlayan yoğun bombardımanı anlamlandırmayı sağlayacağını umduğum haritayı Duvar'daki yazıma iliştirdim, ama teknik sebeple (sıkıştırmadan ötürü) haritadaki bazı yazılar biraz bozulmuş, zor okunur olmuş; bu yüzden burada tekrar aktarmaya karar verdim. Doğru düzgün görmek için üzerine tıklayın lütfen. Haritadan yararlanmak isteyen meslektaşlar da lütfen buradakini kopyalasın.
1 Eylül 2018 Cumartesi
İdlib savaşını izlemek isteyenler için harita
İdlib savaşını yakından izlemek isteyenler için bir harita hazırladım. Harita hakkında izahat da içeren bazı bilgileri P24'teki yazımda aktardım. Harita P24'ün sayfasında olması gerekenden küçük ve bazı ayrıntıları zor seçilir halde yeralıyor. Bu yüzden buraya da koydum, üzerine tıklayın ve ayrıntıları net görün. Açıklamalar için P24'teki yazıma bakabilirsiniz.
30 Temmuz 2018 Pazartesi
İdlib - Yeniden "Fetih Ordusu"
[ GÜNCELLEME & EK: 31 Temmuz'da Soçi'de yapılan Rusya-İran-Türkiye zirvesinin sonuç bildirgesinde, DAİŞ ve El-Nusra ile El-Kaide ve DAİŞ/IŞİD bağlantılı örgütlerle mücadele konusundaki ortak kararlılık daha ilk maddede vurgulanıyor. Aşağıda HTŞ'nin anıldığı yerleri bu bilgi ışığında değerlendirin. ]
2015'te, Şam rejimini devirmeyi hedefleyen ezcümle dış güçlerin desteğiyle oluşturulan ve İdlib şehri ve vilayetinin silahlı cihatçı grupların denetimine geçmesini sağlayan "Fetih Ordusu" yeniden canlandırılıyor. "Fetih Ordusu", o sırada resmen El-Kaide'nin Suriye uzantısı olan El-Nusra Cephesi'ni de kapsıyordu; şimdi de çekirdeğinde onun olduğu Heyet Tahrir el-Şam'ı (HTŞ) barındıracak.
Rusya, Suriye ordusu ve İranlı milislerin İdlib harekâtına, öyle görünüyor ki, pek az kaldı. Bugün yarın Rusya, İran, Türkiye ve dolaylı yoldan Suriye arasında bu konuda önemli görüşmeler yapılacak, ancak şu anda görüneni ve muhtemel olanı bütünüyle değiştirecek kararlara varılması muhtemel görünmüyor.
2015'te, Şam rejimini devirmeyi hedefleyen ezcümle dış güçlerin desteğiyle oluşturulan ve İdlib şehri ve vilayetinin silahlı cihatçı grupların denetimine geçmesini sağlayan "Fetih Ordusu" yeniden canlandırılıyor. "Fetih Ordusu", o sırada resmen El-Kaide'nin Suriye uzantısı olan El-Nusra Cephesi'ni de kapsıyordu; şimdi de çekirdeğinde onun olduğu Heyet Tahrir el-Şam'ı (HTŞ) barındıracak.
Rusya, Suriye ordusu ve İranlı milislerin İdlib harekâtına, öyle görünüyor ki, pek az kaldı. Bugün yarın Rusya, İran, Türkiye ve dolaylı yoldan Suriye arasında bu konuda önemli görüşmeler yapılacak, ancak şu anda görüneni ve muhtemel olanı bütünüyle değiştirecek kararlara varılması muhtemel görünmüyor.
7 Temmuz 2018 Cumartesi
Güney Suriye'ye ilişkin bir not
Suriye’nin güneyi ile ilgili bir yanlış anlama var. “Dera”, güneyde, silahlı muhalif-cihatçı güçlerin elindeki bölgenin tamamı değil. Suriye ordusunun şu anda bütününe hakim olduğu bölge, ele geçirmesi gereken yerin yarısından fazlası; doğudaki kısmı. Dera vilayetinin doğusu ile Süveyde'nin bazı ufak bölümlerinden oluşuyor. Esas sorun Dera'nın batıdaki parçası ve Kuneytire.
20 Mayıs 2018 Pazar
Osman Kavala için yeni bir talep
Haksız, mesnetsiz, şaibeli ve kötü niyetli bir uygulama ile, ömründen altı ay çalınan arkadaşım Osman Kavala için yedi imzalı yeni bir açıklama yapıldı, Osman'ın serbest bırakılması veya ciddî bir iddianame ile karşımıza çıkılması istendi. İkincisinin olamayacağını biliyoruz. Çünkü Osman'ı tanıyan, ne yaptığını ettiğini ve niye yaptığını bilen o kadar çok insanız ki, kendisinin hepimizden gizli acayip suçlar işlemiş olamayacağından eminiz. Yedi imzalı açıklama şöyle:Ülkemizde geçmişte kamusal sorumluluk taşımış ama en çok da iyi vatandaşlar olmayı önemseyen bizler, bu ülkenin haklarından yararlanma ayrıcalığıyla, ülkenin sorumluluğunu alma zorunluluğunun birbirinden ayrılamayacağına yürekten inanıyoruz. Ülkenin sorumluluğunu almanın birçok gereğinden bir tanesinin haksızlıklara dikkat çekmek ve doğrulara, gerçeklere şahitlik etmek olduğuna da inanıyoruz.
Bizlerin bir diğer ortak noktası Osman Kavala’yı uzun yıllardır tanıyor olmamız. Bizler Osman Kavala’nın saygın, mütevazi ve demokrat kişiliğinin ve yaşamının şahidiyiz.
Bizim böyle bildiğimiz Osman Kavala altı aydır cezaevinde. Bir insanı bu kadar uzun süre özgürlüğünden mahrum bırakmak için çok güçlü delillere sahip olmak gerekir. Lakin ortada bir iddianame bulunmamakta. Saygın bir kişiye yapılan bu muamele bizlerin ve toplumun vicdanını yaralamaktadır. Bir toplumun üyeleri her konuda hemfikir olmak zorunda değildir ama birbirlerinin vicdanından ve adalet mekanizmalarından umutlarını kesmeye itilmemelidir.
Ya ciddi bir iddianame ile kamuoyunun karşısına çıkılmalı ya da Osman Kavala serbest bırakılmalıdır.
Aysel Çelikel
Rakel Dink
Üstün Ergüder
Turgut Kazan
Murat Özçelik
Yücel Sayman
Ayşe Soysal
27 Nisan 2018 Cuma
İdlib’de çok-hedefli suikast dalgası
İdlib'de yeniden faili meçhul cinayetler furyası başladı.
Şam rejimi ve Rusya Suriye’nin İdlib vilayetine silahlı muhaliflerin yığıldığı geçici -çünkü bir aşamada ortadan kaldırılacak- park alanı muamelesi yapmaya başladığından beri bu vilayetten seri suikastlar eksik olmuyor. Bir ara, ABD’liler silahlı insansız hava araçlarından, Suriye ordusu çeşitli suikastçılar aracılığıyla, hasım-rakip örgütler de bombalı araçlar veya saldırı timleri kullanarak belirlenmiş “hedef” kişileri ortadan kaldırıyorlardı. Yani bu iş üç-beş koldan sürüyordu. Bu yılın Ocak ve Şubat aylarında, İdlib’teki suikastlar dizisine dair veriler derlemiş ve P24’teki yazılarımda (biri burada, öbürü şurada) aktarmıştım.
İstisnaları bulunmakla birlikte İdlib’teki suikastların çoğunun ortak özelliği, El-Kaide’den kopma, eski El-Nusra’nın çekirdeğini oluşturduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lider, komutan ve mensuplarını hedef almalarıydı. ABD’nin, fiilen etkinlik kurmadığı bir alanda, El-Kaide’ci olarak sınıflandırdığı, kendisi için potansiyel tehlike gördüğü birtakım cihatçı önderlerini “aradan” süzülüp yok etmesi, kendi açısından gayet mâkûldü. Şam, bölgede fink atan istihbaratçılarıyla, becerebildiği her durumda, buraya yığılmış cihatçılara hayatî zarar ve kalıcı hasar verecek eylemler yapıyor. Bölgedeki en çetin askerî hasım HTŞ olduğu için, onun da öncelikle bu örgütün mensuplarını hedef alması garip değildi. HTŞ’cilere yönelik suikastlarda olağan şüpheliler sıralanırken Ankara’nın da adı geçiyordu. Zira varlıklarını TSK’nın desteğine borçlu olan veya şimdilik Ankara’nın sözünden çıkmayan veya en azından şu anda birlikte hareket eden silahlı cihatçı örgütler HTŞ’nin doğrudan hasmı veya rakibi; dolayısıyla HTŞ’nin zayıflatılması Ankara’nın İdlib’teki etkinliği bakımından da faydalı. Son olarak, kimseden buyruk almaksızın da HTŞ’ye hasım/rakip cihatçı örgütlerin bu suikastlardan bir kısmını gerçekleştiriyor olması muhtemeldi.
Bu hafta ortasına kadar yatışmış görünen suikast dalgası şimdi yeniden başladı. Üstelik yalnız HTŞ önderlerini ve militanlarını da hedef almıyor. Bir gün içinde on beş kişi öldürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre, perşembe sabahından bu yana, genellikle topluca "İdlib" diye andığımız, İdlib, Halep vilayetinin batısı ve Hama'nın kuzeyinden oluşan bölgede faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin sayısı yirmi dört!
Şam rejimi ve Rusya Suriye’nin İdlib vilayetine silahlı muhaliflerin yığıldığı geçici -çünkü bir aşamada ortadan kaldırılacak- park alanı muamelesi yapmaya başladığından beri bu vilayetten seri suikastlar eksik olmuyor. Bir ara, ABD’liler silahlı insansız hava araçlarından, Suriye ordusu çeşitli suikastçılar aracılığıyla, hasım-rakip örgütler de bombalı araçlar veya saldırı timleri kullanarak belirlenmiş “hedef” kişileri ortadan kaldırıyorlardı. Yani bu iş üç-beş koldan sürüyordu. Bu yılın Ocak ve Şubat aylarında, İdlib’teki suikastlar dizisine dair veriler derlemiş ve P24’teki yazılarımda (biri burada, öbürü şurada) aktarmıştım.
İstisnaları bulunmakla birlikte İdlib’teki suikastların çoğunun ortak özelliği, El-Kaide’den kopma, eski El-Nusra’nın çekirdeğini oluşturduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lider, komutan ve mensuplarını hedef almalarıydı. ABD’nin, fiilen etkinlik kurmadığı bir alanda, El-Kaide’ci olarak sınıflandırdığı, kendisi için potansiyel tehlike gördüğü birtakım cihatçı önderlerini “aradan” süzülüp yok etmesi, kendi açısından gayet mâkûldü. Şam, bölgede fink atan istihbaratçılarıyla, becerebildiği her durumda, buraya yığılmış cihatçılara hayatî zarar ve kalıcı hasar verecek eylemler yapıyor. Bölgedeki en çetin askerî hasım HTŞ olduğu için, onun da öncelikle bu örgütün mensuplarını hedef alması garip değildi. HTŞ’cilere yönelik suikastlarda olağan şüpheliler sıralanırken Ankara’nın da adı geçiyordu. Zira varlıklarını TSK’nın desteğine borçlu olan veya şimdilik Ankara’nın sözünden çıkmayan veya en azından şu anda birlikte hareket eden silahlı cihatçı örgütler HTŞ’nin doğrudan hasmı veya rakibi; dolayısıyla HTŞ’nin zayıflatılması Ankara’nın İdlib’teki etkinliği bakımından da faydalı. Son olarak, kimseden buyruk almaksızın da HTŞ’ye hasım/rakip cihatçı örgütlerin bu suikastlardan bir kısmını gerçekleştiriyor olması muhtemeldi.
Bu hafta ortasına kadar yatışmış görünen suikast dalgası şimdi yeniden başladı. Üstelik yalnız HTŞ önderlerini ve militanlarını da hedef almıyor. Bir gün içinde on beş kişi öldürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre, perşembe sabahından bu yana, genellikle topluca "İdlib" diye andığımız, İdlib, Halep vilayetinin batısı ve Hama'nın kuzeyinden oluşan bölgede faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin sayısı yirmi dört!
25 Mart 2018 Pazar
Efrin'de cihatçılar arası çatışma
Efrin'i TSK desteğiyle ele geçiren ÖSO grupları arasında silahı çatışma çıktığına dair haber birkaç kaynaktan geldi. Ancak çatışmanın tarafları, kesin sebebi ve meydana gelen can kaybı veya başka zayiat konusunda elde yeterli bilgi yok. Muraselon'un haberine göre, çatışanlar, Ahrar el-Şarkiye ile Hamza Tugayı örgütlerinin militanları. Yani Ankara'nın doğrudan desteklediği örgütler. Muraselon, bu iddiasını silahlı grupların yayınlarına dayandırıyor. Muraselon'a göre, çatışmada Ahrar el-Şarkiye'nin namlı komutanlarından Ebu Sekr el-Kadisiye de hayatını kaybetmiş.
Çatışmalara dair haberlerin gerçekliği konusunda şüphe yok. Ahrar el-Şarkiye militanlarının, Hamza Tugayı'ndan militanları tutsak almış, tek sıra götürürkenki, Hamza Tugayı amblemli afişleri yere atmış çiğnerkenki görüntülerini içeren videolar ortada dolaşıyor. Ancak çatışmaların nedeni ve boyutu konusunda muğlaklık hüküm sürüyor.
Kimileri, çatışmanın ganimet paylaşımı yüzünden çıktığını ileri sürüyorlar. Ancak işin temelinde daha ciddî yerel egemenlik çekişmeleri bulunması ihtimali yabana atılır gibi değil. Arap kökenli Ahrar el-Şarkiye'nin, meselâ, Raco çevresini Türkmen ağırlıklı gruplardan temizlemeye çalıştığı söyleniyor. Çatışma potansiyeli Efrin'le sınırlı da değil. "Fırat Kalkanı" bölgesinde yeralan el-Bab'ta, Türkiye'nin esas büyük müttefiki Ahrar el-Şam destekli Ahrar el-Şarkiye'nin şehirde denetimi ele geçirmeye hazırlandığı ileri sürülüyor. Şehrin bir kısmında Türkmen grupların etkisizleştirildiği, yerel Arap unsurların denetimi ele geçirdiği, hattâ TSK destekli Sultan Murad Tugayları ve Hamza Tugayı'nın bunlara karşı harekete geçmek üzere şehrin batısında mevzilendikleri iddia ediliyor. Ancak bu tür haberlerin hemen hepsi birtakım somut maksatlarla yayıldığı ve kaynaklar taraflı olduğu için, iddiaları sınama şansımız pek az. En olmayacak gibi görünenlerini eleyebiliyoruz, ötesinden emin olamıyoruz.
GÜNCELLEME: TSK'nın araya girmesiyle, yukarıda sözü geçen iki grup arasında ateşkes sağlandığı yollu haberler var. Sultan Murad Tugayı'nın duruma elkoyabildiği, Ahrar el-Şarkiye'yi, Türkmenleri de barındıran Hamza Tugayı ile anlaşmaya "ikna ettiği" de söyleniyor ki, bu örgüt zaten doğrudan Ankara'nın denetiminde.
Çatışmalara dair haberlerin gerçekliği konusunda şüphe yok. Ahrar el-Şarkiye militanlarının, Hamza Tugayı'ndan militanları tutsak almış, tek sıra götürürkenki, Hamza Tugayı amblemli afişleri yere atmış çiğnerkenki görüntülerini içeren videolar ortada dolaşıyor. Ancak çatışmaların nedeni ve boyutu konusunda muğlaklık hüküm sürüyor.
Kimileri, çatışmanın ganimet paylaşımı yüzünden çıktığını ileri sürüyorlar. Ancak işin temelinde daha ciddî yerel egemenlik çekişmeleri bulunması ihtimali yabana atılır gibi değil. Arap kökenli Ahrar el-Şarkiye'nin, meselâ, Raco çevresini Türkmen ağırlıklı gruplardan temizlemeye çalıştığı söyleniyor. Çatışma potansiyeli Efrin'le sınırlı da değil. "Fırat Kalkanı" bölgesinde yeralan el-Bab'ta, Türkiye'nin esas büyük müttefiki Ahrar el-Şam destekli Ahrar el-Şarkiye'nin şehirde denetimi ele geçirmeye hazırlandığı ileri sürülüyor. Şehrin bir kısmında Türkmen grupların etkisizleştirildiği, yerel Arap unsurların denetimi ele geçirdiği, hattâ TSK destekli Sultan Murad Tugayları ve Hamza Tugayı'nın bunlara karşı harekete geçmek üzere şehrin batısında mevzilendikleri iddia ediliyor. Ancak bu tür haberlerin hemen hepsi birtakım somut maksatlarla yayıldığı ve kaynaklar taraflı olduğu için, iddiaları sınama şansımız pek az. En olmayacak gibi görünenlerini eleyebiliyoruz, ötesinden emin olamıyoruz.
GÜNCELLEME: TSK'nın araya girmesiyle, yukarıda sözü geçen iki grup arasında ateşkes sağlandığı yollu haberler var. Sultan Murad Tugayı'nın duruma elkoyabildiği, Ahrar el-Şarkiye'yi, Türkmenleri de barındıran Hamza Tugayı ile anlaşmaya "ikna ettiği" de söyleniyor ki, bu örgüt zaten doğrudan Ankara'nın denetiminde.
24 Şubat 2018 Cumartesi
Cihatçılar arası savaş kızıştı • iki yazı
P24 ve Duvar'daki son iki yazım. İdlib'te başlayan ve muhtemelen Suriye'de silahlı muhalefetin henüz tutunabildiği her yere yayılacak olan cihatçılar arası savaşla ilgili: Bunların biri, "Savaş bölgesinde 'ufak işler'", öbürü "Cihatçılar arası savaşta da taraf olmaya doğru". Türkiye, hadisenin ortayerine doğru hızla ilerliyor. "Yuvarlanıyor" da diyebiliriz, ama Ankara bunu göz göre göre yapıyor gibi duruyor.
Heyet Tahrir el-Şam'ın dinî önderlerinden Filistinli el-Zübeyir el-Gazi örgütün savaşçılarına seslendi ve, "Burada Allah'ın kılıcı sizsiniz," dedi. "Allah sizi cihadına yapışmış olanlardan, hain saldırganlardan Şam'ı (Suriye) temizlemekle görevlendirdi." HTŞ'nin savaştığı öbür örgütler, Suriye Kurtuluş Cephesi adı altında birleşen Ahrar el-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi bundan böyle "Allah'ın kılıcı"nı elinde tutan eski El-Kaide uzantısınca hain muamelesi görecekse ve "temizlenmeleri" gerekecekse, Ankara'yı epey zor bir konum bekliyor demektir.
Heyet Tahrir el-Şam'ın dinî önderlerinden Filistinli el-Zübeyir el-Gazi örgütün savaşçılarına seslendi ve, "Burada Allah'ın kılıcı sizsiniz," dedi. "Allah sizi cihadına yapışmış olanlardan, hain saldırganlardan Şam'ı (Suriye) temizlemekle görevlendirdi." HTŞ'nin savaştığı öbür örgütler, Suriye Kurtuluş Cephesi adı altında birleşen Ahrar el-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi bundan böyle "Allah'ın kılıcı"nı elinde tutan eski El-Kaide uzantısınca hain muamelesi görecekse ve "temizlenmeleri" gerekecekse, Ankara'yı epey zor bir konum bekliyor demektir.
19 Şubat 2018 Pazartesi
Devletlerin dışişleri bakanları olur
Türkiye Cumhuriyeti'nin dışişleri bakanı, bugün öğle saatlerinde, doğrudan "Suriye ile savaşırız" anlamına gelecek sözler etti. Mevlüt Çavuşoğlu, Ürdün'ün başşehri Amman'daydı ve Ürdün Başbakanı Ayman el Safadi ile düzenlediği ortak basın toplantısında kendisine, Suriye ordusunun YPG ile anlaşarak Efrin'e girebileceğine ilişkin haberler hatırlatıldı, görüşü soruldu. TC Dışişleri Bakanı, "Rejim buraya PKK ve YPG'yi temizlemek için girerse, sorun yok," dedi. "Rejim buraya PKK ve YPG'yi korumak için girerse bizi kimse durduramaz. Bu Afrin için de geçerli, Fırat'ın doğusu için de geçerli, Menbiç için de geçerli.”
Şimdilik Menbiç ve Fırat'ın doğusunu bırakalım. Çünkü konumuz Efrin de değil. Konumuz, bir devletin dış politikasının dış politikalıktan tamamen çıkması, diplomasi nedir bilmeyen, tamamen içeriye konuşan, kimseye güven vermeyen, sözüne güvenilemeyeceği, çünkü zaten hep içeriye gaz verme maksadıyla konuştuğu izlenimini sürekli yeniden üreten, ağzını açtığında yalnız tehditkâr cümleler kurabilen bir kimse tarafından temsil edilmesidir. Bugünkü dışişleri bakanı, eğer esef değilse hayret verici, gerçekten akıl almaz tavırlar içinde.
Olağan devlet işleyişinde, sert lafları siyasetçiler eder, uzlaşmaz tavırları onlar gösterir, diplomatlar, dış politika yetkilileri de, her zaman her şeyin oturulup konuşulabileceği, görüşülebileceği izlenimini verirler. Bundan maksat, daha geniş bir izlenimi yaratabilmektir: sorunu yaratanın aslında kendi devletleri olmadığını, kendilerinin konuşmaya, görüşmeye, meseleleri akıl yollarından gelerek ele almaya açık olduğunu, karşı taraf(lar), her kim(ler)se, onların sorunu yarattığını veya büyüttüğünü dünya âleme göstermektir. Dış politika veya dediğimiz şey, esasında bir nevi kendini takdim yöntemidir.
Buna ihtiyaç vardır, çünkü diplomasi bir yandan da, oturup konuşmaya niyetli ve istekli olmayan birilerinin oturup konuşarak halletmek zorunda oldukları meseleleri oturup konuşmalarını sağlama işidir. Bütün devletler sabahtan akşama, yıldan yıla, sadece kendi çıkarlarını gözetemez, çünkü birarada yaşamak için aralarında halletmeleri gereken sorunlar vardır. Aksi halde, savaş yeryüzündeki hayatın olağan şekli olur, askerî gücü yeten başka herkesi boyunduruğu altına alır, böyle yaşanırdı.
Çavuşoğlu'nun sözlerinin günlük dile tercümesi şu: gerekirse Rusya ile de, ABD ile de savaşı göze alırız, Suriye ile, ohoo, haydi haydi!.. Bu sözlerin herhangi bir inandırıcılığı var mı? Bunları işiten ciddî, aklı başında insanlar, ne yazık ki sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst düzeydeki diplomatına değil, onun mensubu olduğu organizasyona, kuruma ne gözle bakıyorlar? Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, en azından şu anda, isterlerse pekâlâ "durdurabilecek" olan, çünkü istediklerinde "durdurabilen" birileri var. Posta koyunca olgu değişmiyor. Ayrıca, diyelim ki, babalanacak, Çavuşoğlu, "Durumu değerlendiriyoruz. Elbette devletimiz güvenliğine ve esenliğine halel getirmeyecek her türlü tedbiri en kararlı ve gerekirse sert şekilde alacaktır," falan demedi. Tekrarlamayayım, lütfen dönüp, başta aktardığım sözlerini tekrar okuyun. Zerre kadar saygınlığı ve inandırıcılığı olmayan bir diplomasi ve dış politika faaliyetidir gidiyor...
Hâlihazırdaki dışişleri bakanı, o mevkide bulunmasını sorun etmemizi gerektiren başka özelliklerinin yanısıra, dış politika denen şeyin temellerini sarstığı için ciddî bir meseledir. Tavırları, TC'nin başkalarınca nasıl muhatap alınacağını etkiliyor. Evet, kendisi bir meseledir.
Şimdilik Menbiç ve Fırat'ın doğusunu bırakalım. Çünkü konumuz Efrin de değil. Konumuz, bir devletin dış politikasının dış politikalıktan tamamen çıkması, diplomasi nedir bilmeyen, tamamen içeriye konuşan, kimseye güven vermeyen, sözüne güvenilemeyeceği, çünkü zaten hep içeriye gaz verme maksadıyla konuştuğu izlenimini sürekli yeniden üreten, ağzını açtığında yalnız tehditkâr cümleler kurabilen bir kimse tarafından temsil edilmesidir. Bugünkü dışişleri bakanı, eğer esef değilse hayret verici, gerçekten akıl almaz tavırlar içinde.
Olağan devlet işleyişinde, sert lafları siyasetçiler eder, uzlaşmaz tavırları onlar gösterir, diplomatlar, dış politika yetkilileri de, her zaman her şeyin oturulup konuşulabileceği, görüşülebileceği izlenimini verirler. Bundan maksat, daha geniş bir izlenimi yaratabilmektir: sorunu yaratanın aslında kendi devletleri olmadığını, kendilerinin konuşmaya, görüşmeye, meseleleri akıl yollarından gelerek ele almaya açık olduğunu, karşı taraf(lar), her kim(ler)se, onların sorunu yarattığını veya büyüttüğünü dünya âleme göstermektir. Dış politika veya dediğimiz şey, esasında bir nevi kendini takdim yöntemidir.
Buna ihtiyaç vardır, çünkü diplomasi bir yandan da, oturup konuşmaya niyetli ve istekli olmayan birilerinin oturup konuşarak halletmek zorunda oldukları meseleleri oturup konuşmalarını sağlama işidir. Bütün devletler sabahtan akşama, yıldan yıla, sadece kendi çıkarlarını gözetemez, çünkü birarada yaşamak için aralarında halletmeleri gereken sorunlar vardır. Aksi halde, savaş yeryüzündeki hayatın olağan şekli olur, askerî gücü yeten başka herkesi boyunduruğu altına alır, böyle yaşanırdı.
Çavuşoğlu'nun sözlerinin günlük dile tercümesi şu: gerekirse Rusya ile de, ABD ile de savaşı göze alırız, Suriye ile, ohoo, haydi haydi!.. Bu sözlerin herhangi bir inandırıcılığı var mı? Bunları işiten ciddî, aklı başında insanlar, ne yazık ki sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst düzeydeki diplomatına değil, onun mensubu olduğu organizasyona, kuruma ne gözle bakıyorlar? Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, en azından şu anda, isterlerse pekâlâ "durdurabilecek" olan, çünkü istediklerinde "durdurabilen" birileri var. Posta koyunca olgu değişmiyor. Ayrıca, diyelim ki, babalanacak, Çavuşoğlu, "Durumu değerlendiriyoruz. Elbette devletimiz güvenliğine ve esenliğine halel getirmeyecek her türlü tedbiri en kararlı ve gerekirse sert şekilde alacaktır," falan demedi. Tekrarlamayayım, lütfen dönüp, başta aktardığım sözlerini tekrar okuyun. Zerre kadar saygınlığı ve inandırıcılığı olmayan bir diplomasi ve dış politika faaliyetidir gidiyor...
Hâlihazırdaki dışişleri bakanı, o mevkide bulunmasını sorun etmemizi gerektiren başka özelliklerinin yanısıra, dış politika denen şeyin temellerini sarstığı için ciddî bir meseledir. Tavırları, TC'nin başkalarınca nasıl muhatap alınacağını etkiliyor. Evet, kendisi bir meseledir.
9 Şubat 2018 Cuma
İdlib: DAİŞ'çiler HTŞ'nin başına kaldı
İdlib-Batı-Güneybatı Halep-Kuzey-Kuzeydoğu Hama'yı kapsayan cihatçı bölgesindeki kuşatılmış DAİŞ bölgesi tamamen ortadan kalktı. Suriye ordusunun ele geçirdiği toprakların ortayerinde, burası tamamen kuşatılmadan alanı terk eden Heyet Tahrir el-Şam'cıların bıraktığı boşluktan DAİŞ yararlanmış, bin kilometrekareden daha büyük alanı eline geçirmişti. Suriye ordusu günlerdir burayı "kemirmekle" meşgûldü. İki gündür çok büyük ilerleme kaydetmiş, DAİŞ'çileri ufacık alana sıkıştırmıştı. Toplu imha mı olacak, sorusu doğmuştu. Bugün, ne olup bittiği tam anlaşılamadan, kuşatılmış DAİŞ'çiler kendilerine bir yol açmayı başararak veya Suriye ordusunun kaçmaları için bıraktığı yoldan geçerek, HTŞ egemenliğindeki İdlib cihatçı bölgesine geçtiler. Ve geçer geçmez HTŞ'nin ateşiyle karşılaşıp çatışmaya girdiler. Ne oldu, kendilerine görece güvenli bir yer temin edebildiler mi, sonrasında oradaki cihatçılarla biraraya gelmeyi başararak Suriye ordusuna karşı savaşmaya devam mı edecekler yoksa bu defa İdlib'in cihatçıları mı onları imha etmeye kalkışacak, henüz bilemiyoruz. Orada öyle bir savaş ortamı var ki, İdlib'in cihatçıları, bir dönem kıyasıya savaştıkları DAİŞ'çilerle biraraya da gelebilir, onları imha edebilir. DAİŞ'çilere o yolu Suriye ordusu özellikle açmış da olabilir, olmayabilir de.
Bir yandan da Rusya ve Suriye ordusunun sistematik bombardımanları sürüyor. Bugün yine Cisr el-Şuğur civarı, Eriye, Maaret el-Numan'ın batısındaki ve doğusundaki çeşitli hedefler ve Han Şeyhun bombalandı.
Bir ilginç gelişme de, DAİŞ'çiler, açtıkları veya açılan yoldan İdlib'in cihatçıların elindeki kısmına geçerken, yüz kadar HTŞ'li de Suriye ordusunun elindeki kısma baskın yaptı, Ebu el-Zuhur'a giden yolu kesti. Bu baskının gerçekleştiği yer, tam da DAİŞ'çilerin İdlib'e geçiş yolunun dibinde (haritada çift yeşil oklu).
Son olarak anılması gereken, Ankara'nın, Taftanaz'a takviye kuvvetler barındıran ikinci bir konvoy yollamış olması.
Bir yandan da Rusya ve Suriye ordusunun sistematik bombardımanları sürüyor. Bugün yine Cisr el-Şuğur civarı, Eriye, Maaret el-Numan'ın batısındaki ve doğusundaki çeşitli hedefler ve Han Şeyhun bombalandı.
Bir ilginç gelişme de, DAİŞ'çiler, açtıkları veya açılan yoldan İdlib'in cihatçıların elindeki kısmına geçerken, yüz kadar HTŞ'li de Suriye ordusunun elindeki kısma baskın yaptı, Ebu el-Zuhur'a giden yolu kesti. Bu baskının gerçekleştiği yer, tam da DAİŞ'çilerin İdlib'e geçiş yolunun dibinde (haritada çift yeşil oklu).
Son olarak anılması gereken, Ankara'nın, Taftanaz'a takviye kuvvetler barındıran ikinci bir konvoy yollamış olması.
8 Şubat 2018 Perşembe
İdlib ve Hama'da üç önemli gelişme
Haritayı güncelliyorum. Çok önemli üç gelişme var. İlki, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üç defa saldırıya uğrayan ilk konvoyu El-Eys'e yerleştirdikten sonra, ikinci bir konvoyu Taftanaz'a yollaması. Oradaki hava üssüne yerleşecekler. (Taftanaz ve hava üssünü haritada El-Eys'in hemen batısında görüyorsunuz.) İkinci önemli gelişme, Kuzeydoğu Hama'da DAİŞ'in hükmettiği ufak bölgenin artık hızla yok oluşa gitmesi. Suriye ordusu çok yerden birden saldırıyor ve sonunda ne yapacaklarını kimsenin anlayamadığı DAİŞ'çileri sıkıştırıyor. Toplu imha mı olacak? Toplu intihar mı? Musul ve Rakka'dan bu yana ilk defa çok sayıda DAİŞ'çi kameralar önünde topluca teslim mi alınacak? Üçüncü gelişme ise, cihatçı bölgesinin batı ucunda, Suriye içinde Lazkiye ile, dışarıda Türkiye ile İdlib'in sınırında yeralan Cisr el-Şuğur civarının giderek daha sık bombalanmaya başlanması. Burası, şu anda Maaret el-Numan'ın doğusunda Suriye ordusu ve İranlı milislere karşı saldırıya geçmiş olan cihatçıların önemli unsurlarından Türkistan İslâmî Partisi (TİP) mensuplarının yerleştiği, barındığı yer. TİP ve Orta Asyalı başka cihatçılar, El-Kaide ve Taliban'a biatlı. Cisr el-Şuğur, aynı zamanda, Türkiye'nin "sorumluluğuna verilmesi" öngörülen bölge içinde.
Taftanaz'a dair ilave bilgi, Duvar'da muhtemelen birazdan yayına girecek olan yazımda var. (Henüz linki yok.) Haritada, her zamanki gibi, kırmızı oklar Suriye ordusu+müttefiklerinin, yeşil oklar cihatçı taarruzları, kırmızı noktalar bombardımanlar. En azından bir önceki haritayla kıyaslayarak bakmanızı öneririm.
Taftanaz'a dair ilave bilgi, Duvar'da muhtemelen birazdan yayına girecek olan yazımda var. (Henüz linki yok.) Haritada, her zamanki gibi, kırmızı oklar Suriye ordusu+müttefiklerinin, yeşil oklar cihatçı taarruzları, kırmızı noktalar bombardımanlar. En azından bir önceki haritayla kıyaslayarak bakmanızı öneririm.
6 Şubat 2018 Salı
DAİŞ'in elindeki bölge küçülüyor
İdlib'te Türkiye açısından cereyan eden hayatî gelişmeleri P24'teki yazımda ve bir önceki blog yazımda konu ettim. Şimdi sadece haritayı güncelleyeceğim. Bir amacım da, P24'teki yazıya eklediğim haritanın bir benzerinin, devamlılık açısından, burada da bulunması. Çünkü bu haritada, Rusya uçağının düşürülmesini izleyen bir gün içerisinde Rusya'nın giriştiği yoğun ve yaygın bombardımanın kapsamını görmek mümkün. Üçüncü denemesinde hedefine (El-Eys) ulaşan ve gözlem noktası kurmaya başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyunun İranlı milislerin top ve roket ateşiyle karşılaştığı, cevap verdiği, bir askerin hayatını kaybettiği, beşinin yaralandığı El-Eys, karşısında da Hâdır, sanırım önümüzdeki günlerde de haritalarda yeralacak.
Güncellemeyi gerektiren esas gelişme, güneydoğuda, İdlib, Halep ve Hama'ya yayılan sürpriz DAİŞ bölgesinde. Suriye ordusu bu sabah büyük ilerleme kaydetti ve yirmiye yakın köyü DAİŞ'çilerin elinden aldı. DAİŞ'in elindeki bölgenin İdlib ve Halep'te kalan kısımları temizlenmek üzere gibi görünüyor. Gri bölgeyi önceki haritalarla karşılaştırırsanız büyük farkı göreceksiniz. Böylece DAİŞ Hama'nın kuzeydoğusunda azıcık toprağa sıkışacak. Buradan çıkış yolu da olmadığı için savaşın bu faslının çabuk sona ermesi beklenir.
Kaydedilmesi gereken bir durum da, ortak operasyon odası oluşturan cihatçı örgütlerin Ebu el-Zuhur Hava Üssü batısından giriştikleri karşı saldırı. Her zamanki gibi, yeşil oklar bunu gösteriyor.
Güncellemeyi gerektiren esas gelişme, güneydoğuda, İdlib, Halep ve Hama'ya yayılan sürpriz DAİŞ bölgesinde. Suriye ordusu bu sabah büyük ilerleme kaydetti ve yirmiye yakın köyü DAİŞ'çilerin elinden aldı. DAİŞ'in elindeki bölgenin İdlib ve Halep'te kalan kısımları temizlenmek üzere gibi görünüyor. Gri bölgeyi önceki haritalarla karşılaştırırsanız büyük farkı göreceksiniz. Böylece DAİŞ Hama'nın kuzeydoğusunda azıcık toprağa sıkışacak. Buradan çıkış yolu da olmadığı için savaşın bu faslının çabuk sona ermesi beklenir.
Kaydedilmesi gereken bir durum da, ortak operasyon odası oluşturan cihatçı örgütlerin Ebu el-Zuhur Hava Üssü batısından giriştikleri karşı saldırı. Her zamanki gibi, yeşil oklar bunu gösteriyor.
İran'la çatışma, Suriye'yle çatışma ihtimali
Hayatî denebilecek gelişmeler oluyor. Çatışmasızlık gözlem noktası oluşturma amacıyla Batı Halep'teki El-Eys'e doğru iki defa yola çıkan ve saldırıya uğrayıp geri dönen Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyu bu akşamüstü yeniden harekete geçti ve yerine vardı. Ankara'nın İdlib'in büyük bölümüne hakim Heyet Tahrir el-Şam örgütüyle anlaşmasının ruhuna uygun olarak, El-Eys'teki yerel konsey, "Türk yetkililer buranın idaresine karışmayacak" açıklaması yaptı. Türk konvoyu, malzemelerini ve taşıyıcıların üzerindeki araçlarını indirip yerleşmeye başladığı sırada Hâdır'da konuşlanmış İran kuvvetlerinin top atışına mâruz kaldı. İki askerin yaralandığı, sınıra götürülüp Türkiye'ye taşındığı söyleniyor. Bu henüz (6 Şubat, 02:40) resmen doğrulanmadı. Konvoy da ateşe karadan karaya roketlerle karşılık verdi. Karşı tarafta kayıp var mı yok mu, açıklama yapılmadı. Böylece TSK, Suriye'deki İran güçlerinin en az iki defa saldırısına uğramış ve ilk defa onlara karşılık vermiş oldu.
[ GÜNCELLEME / AA, bir askerin can verdiği ortaya çıkan saldırıyı "terör örgütlerinin" işi diye takdim etti: "İdlib'de kurulmasına devam edilen 6 numaralı gözlem noktasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarına, terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen roket ve havan saldırısında bir asker şehit oldu, 5 asker ile bir sivil görevli yaralandı." ]
Başka bir çatışma ihtimali, Suriye ordusuyla. Konvoyun ilk seferinde yoluna top atışı yapanlar yalnız İranlılar mıydı yoksa Suriye ordusu da bu önleyici saldırıya katıldı mı, kesin bilinmiyor. Ancak Suriye ordusunun şimdi Halep ve İdlib vilayetlerindeki bazı yerlere yeni uçaksavar bataryaları ve hava savunma sistemleri yerleştirdiğinin açıklanması, endişe verici ihtimalleri akla getiriyor. "Suriye'nin kuzeyini koruma" amaçlı bu tedbir kime karşı alınıyor olabilir?
Reuters'e sözkonusu açıklamayı yapan kaynağın, "Başkan Beşar Esad'ı destekleyen askerî ittifaka mensup bir komutan" olarak tarif edilmesi, elbette ilk anda akla yine İran'ı getiriyor. Tahran'ın, Dışişleri Sözcüsü Behram Kasımî'nin ağzından, Ankara'ya Efrin harekâtına "derhal son verme" ve "politikasını gözden geçirme" çağrısı yaptığı gün Türk konvoyuna İran kuvvetlerinden top ateşi açılması da bunu destekliyor. Türkiye'nin Suriye topraklarındaki varlığını "hukuka aykırı" diye niteleyen başka üst düzey İranlı yetkililer de olmuştu.
(İDLİB HARİTALARINI TAKİP EDENLER İÇİN NOT: Bu defaki güncel harita, P24'teki yazıma eşlik ediyor, oradan bakabilirsiniz.)
[ GÜNCELLEME / AA, bir askerin can verdiği ortaya çıkan saldırıyı "terör örgütlerinin" işi diye takdim etti: "İdlib'de kurulmasına devam edilen 6 numaralı gözlem noktasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarına, terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen roket ve havan saldırısında bir asker şehit oldu, 5 asker ile bir sivil görevli yaralandı." ]
Başka bir çatışma ihtimali, Suriye ordusuyla. Konvoyun ilk seferinde yoluna top atışı yapanlar yalnız İranlılar mıydı yoksa Suriye ordusu da bu önleyici saldırıya katıldı mı, kesin bilinmiyor. Ancak Suriye ordusunun şimdi Halep ve İdlib vilayetlerindeki bazı yerlere yeni uçaksavar bataryaları ve hava savunma sistemleri yerleştirdiğinin açıklanması, endişe verici ihtimalleri akla getiriyor. "Suriye'nin kuzeyini koruma" amaçlı bu tedbir kime karşı alınıyor olabilir?
Reuters'e sözkonusu açıklamayı yapan kaynağın, "Başkan Beşar Esad'ı destekleyen askerî ittifaka mensup bir komutan" olarak tarif edilmesi, elbette ilk anda akla yine İran'ı getiriyor. Tahran'ın, Dışişleri Sözcüsü Behram Kasımî'nin ağzından, Ankara'ya Efrin harekâtına "derhal son verme" ve "politikasını gözden geçirme" çağrısı yaptığı gün Türk konvoyuna İran kuvvetlerinden top ateşi açılması da bunu destekliyor. Türkiye'nin Suriye topraklarındaki varlığını "hukuka aykırı" diye niteleyen başka üst düzey İranlı yetkililer de olmuştu.
(İDLİB HARİTALARINI TAKİP EDENLER İÇİN NOT: Bu defaki güncel harita, P24'teki yazıma eşlik ediyor, oradan bakabilirsiniz.)
5 Şubat 2018 Pazartesi
Rusya basınında Ankara'yı suçlayıcı iddialar
Rusya basınında, İdlib'te düşürülen Rus uçağıyla ilgili olarak Türkiye'yi sorumlu tutan beyanlar bol. Aşağıda aktaracağımı, P24'teki yazıma ek olarak okuyabilirsiniz.
Rusya'nın resmî olmayan sözcüsü Sputnik'in internet sitesi, Kommersant gazetesinin derleme haberini aktarırken şu başlığı attı: "Kommersant: İdlib'de vurulan Su-25, Türkiye'nin verdiği garanti nedeniyle alçak irtifada uçmuş olabilir".
Sonra da gazeteden şu satırları aktardı:
"...Bu, Rusya'nın Suriye'de operasyona başladığı tarihten bu yana cihatçılar tarafından vurulan ilk Rus uçağı oldu. 'İgla' tipi MANPAD'lerin 5000 metre irtifadaki hedefleri vurabildiğini göz önünde bulunduran uzmanlar, Su-25'in yaklaşık 4000 metre irtifada uçmasının soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.
Kommersant'a konuşan kaynaklardan biri, Su-25'in bu irtifada uçmasının nedeninin Türkiye'nin bu bölgede güvenlik garantisi vermesi olduğunu söyledi. İdlib'deki gerilimi azaltma bölgesini Türkiye'nin kontrol ettiğini anımsatan kaynak, 'Uçuş görevi planlanırken bu garanti esas alınmış olabilir. Cihatçıların elinde MANPAD bulunduğu son ana kadar teyit edilmedi ancak artık Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri, bu durumu da hesaba dahil etmeli' yorumunu yaptı..."
Türkiye-Rusya Araştırmaları Merkezi kurucusu Aydın Sezer'le Medyascope'ta yapılan söyleşiyi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
Rusya'nın resmî olmayan sözcüsü Sputnik'in internet sitesi, Kommersant gazetesinin derleme haberini aktarırken şu başlığı attı: "Kommersant: İdlib'de vurulan Su-25, Türkiye'nin verdiği garanti nedeniyle alçak irtifada uçmuş olabilir".
Sonra da gazeteden şu satırları aktardı:
"...Bu, Rusya'nın Suriye'de operasyona başladığı tarihten bu yana cihatçılar tarafından vurulan ilk Rus uçağı oldu. 'İgla' tipi MANPAD'lerin 5000 metre irtifadaki hedefleri vurabildiğini göz önünde bulunduran uzmanlar, Su-25'in yaklaşık 4000 metre irtifada uçmasının soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.
Kommersant'a konuşan kaynaklardan biri, Su-25'in bu irtifada uçmasının nedeninin Türkiye'nin bu bölgede güvenlik garantisi vermesi olduğunu söyledi. İdlib'deki gerilimi azaltma bölgesini Türkiye'nin kontrol ettiğini anımsatan kaynak, 'Uçuş görevi planlanırken bu garanti esas alınmış olabilir. Cihatçıların elinde MANPAD bulunduğu son ana kadar teyit edilmedi ancak artık Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri, bu durumu da hesaba dahil etmeli' yorumunu yaptı..."
Türkiye-Rusya Araştırmaları Merkezi kurucusu Aydın Sezer'le Medyascope'ta yapılan söyleşiyi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
2 Şubat 2018 Cuma
Suriye odusu Serakib'e yaklaşık 20 km mesafede
Haritayı güncelliyorum. Kayda değer görüntü aynı: Suriye ordusu ve İranlı milisler Serakib'e doğru ilerliyorlar. Heyet Tahrir el-Şam'cılar, yol üzerindeki mevzilerini güçlendirdiklerini gösteren siper kazma fotoğrafları paylaşıyorlar. Oklar, her zamanki gibi, Suriye ordusunun ilerleyişini ve yeni köyler ele geçirdiği yerleri işaret ediyor. Kırmızı noktalarsa bombardımanları. Hama'nın kuzeyi, Han Şeyhun'un güneyindeki kısmı Rusya ve Suriye uçaklarının hiç boşlamadığı görülüyor. Bir de M5 karayolu üzerini. Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyunun ateşle karşılaşıp geri çekildiği El-Eys'in kuzeyinde kalan kısım daha çok bombalanıyor. Serakib de sürekli bombardıman altında. Zorlu muharebelerin ardından ele geçirilebilen El-Zuhur Hava Üssü artık batıdan da tamamen emniyette. Suriye ordusu, İdlib-Halep-Hama'ya yayılmış sürpriz DAİŞ bölgesiyle bir-iki gündür uğraşmıyor. Orayı "kemirme" operasyonu esas İdlib harekâtıyla aynı anda etkili şekilde sürdürülemiyor olmalı.
31 Ocak 2018 Çarşamba
Konvoy döndü, kalınan yerden devam
Türkiye'den Suriye topraklarına girip güneydoğuya, El-Eys'e doğru harekete geçen Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyunun önce yoluna bomba ve top atılarak durdurulması, geri dönmeye zorlanması, ardından, yeniden yola koyulduğu sırada El-Etarib'de saldırıya uğraması ve görevinden vazgeçip dönmesi, İdlib sahnesi için bile alışılmadık, beklenmedik, çarpıcı, düşündürücü bir olaydı. Konvoyun durdurulduğu gece olanları P24'teki yazımda ayrıntılı olarak aktarmaya çalıştım. Orada konvoyun güzergâhını gösteren harita da var. Bu yüzden şimdi güncellediğim haritada sadece konvoyun hedefi olan El-Eys ve hemen karşısındaki Suriye ordusu+İran milisleri mevzisi Hâdır ile konvoyun bombalı araç saldırısına uğradığı El-Etarib'i belirtmekle yetindim.
Buradaki harita esas olarak, konvoy hedefine ulaşsa muhtemelen göremeyeceğimiz şeyleri gösteriyor: Suriye ordusunun Ebu el-Zuhur Hava Üssü'nün batı ve kuzeybatısına doğru yeniden hızla ilerlemeye başladığını. El-Zuhur civarından Serakib'e doğru uzanan bölge Rusya uçaklarınca bugün (31 Ocak) neredeyse aralıksız bombalanıyor. Suriye ordusu ayrıca, esas büyük kısmı Hama vilayeti içerisinde yeralan, Güney Halep ve Güneydoğu İdlib'ten de ufak parçalara yayılan DAİŞ bölgesini de "kemirmeye" başladı. Oraya daha çok güneyden hücum ediyorlar. Hama kuzeyindeki cihatçı topraklarına da yeni bombardıman yaptılar. Ama çatışma esas olarak el-Zuhur'un batısı ve kuzeyinde yoğunlaşıyor. Suriye birlikleri, Halep-Hama karayolunun denetimini ele geçirmeye ve kuşatma altındaki Şii köyleri Kefarya ile Fua'ya ulaşmaya çalışıyorlar. [ 03:00'te haritayı yeniden güncelledim, çünkü Suriye ordusu ve İranlı müttefikleri gün boyunca El-Zuhur'un batısında yeni yerler ele geçirdiler ve harekâtlarının yönü fiziken de belirmeye başladı. ] Eğer yerine ulaşıp yerleşebilseydi şüphesiz bu harekâtı sekteye uğratacak olan TSK konvoyunun nasıl bir anlaşma çerçevesinde El-Eys'e doğru hareket ettiğini anlayıp izah edebilen kimse henüz çıkmadı.
Buradaki harita esas olarak, konvoy hedefine ulaşsa muhtemelen göremeyeceğimiz şeyleri gösteriyor: Suriye ordusunun Ebu el-Zuhur Hava Üssü'nün batı ve kuzeybatısına doğru yeniden hızla ilerlemeye başladığını. El-Zuhur civarından Serakib'e doğru uzanan bölge Rusya uçaklarınca bugün (31 Ocak) neredeyse aralıksız bombalanıyor. Suriye ordusu ayrıca, esas büyük kısmı Hama vilayeti içerisinde yeralan, Güney Halep ve Güneydoğu İdlib'ten de ufak parçalara yayılan DAİŞ bölgesini de "kemirmeye" başladı. Oraya daha çok güneyden hücum ediyorlar. Hama kuzeyindeki cihatçı topraklarına da yeni bombardıman yaptılar. Ama çatışma esas olarak el-Zuhur'un batısı ve kuzeyinde yoğunlaşıyor. Suriye birlikleri, Halep-Hama karayolunun denetimini ele geçirmeye ve kuşatma altındaki Şii köyleri Kefarya ile Fua'ya ulaşmaya çalışıyorlar. [ 03:00'te haritayı yeniden güncelledim, çünkü Suriye ordusu ve İranlı müttefikleri gün boyunca El-Zuhur'un batısında yeni yerler ele geçirdiler ve harekâtlarının yönü fiziken de belirmeye başladı. ] Eğer yerine ulaşıp yerleşebilseydi şüphesiz bu harekâtı sekteye uğratacak olan TSK konvoyunun nasıl bir anlaşma çerçevesinde El-Eys'e doğru hareket ettiğini anlayıp izah edebilen kimse henüz çıkmadı.
26 Ocak 2018 Cuma
Herkes Efrin'le meşgûlken İdlib'te yeni perde açılıyor
Efrin'de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne harekât imkânı tanınmasıyla nesi ne kadar ilişkili, bilmemiz mümkün değil, ama İdlib'te Rusya ve Suriye ordusunun dikkat çekici yeni adımlar attığı görülüyor. Haritadan kolayca izleyebileceğiniz üzre, hava üssünün ele geçirildiği, ama yerleşim merkezinin henüz alınamadığı Ebu el-Zuhur'dan batı ve kuzeybatıya, el-Zuhur'un 20 km kadar kuzeyinden de yine batıya yönelmek isteyen Suriye ordusunun hedefi İdlib şehir merkezi. Cihatçılar için önemli bir üs olan Serakib, burada yol üzerinde. Aynı zamanda, İdlib şehrinin 40 km kadar güneyinde, yine sıkı bir muhalefet merkezi olan Maaret el-Numan var ki, burayı almak Beşar Esad için İdlib "meselesi"nin hallini kolaylaştıracak bir adım olur.
Bunlar yine de, şu ana kadarki gelişmenin doğrudan uzantıları. Esas yeni ve dikkat çekici olan, Suriye ordusunun çok uzun zamandır ilişmediği Cisr el-Şuğur'u hedef alan bombardımanlar. Cisr el-Şuğur, İdlib vilayetinde ilk büyük Alevi katliamının yapıldığı, Alevi nüfusu kaçmak zorunda kaldığı için "münhal" kalan, on bin kadar Uygur Türkü cihatçının aileleriyle birlikte gelip yerleştiği, önemli bir yerleşim yeri. Hem Türkiye sınırında hem İdlib, Hama ve Lazkiye vilayetlerinin sınırlarının kesiştiği yerde. Cisr el-Şuğur'a doğru da harekete geçiliyorsa, bu, Suriye ordusunun İdlib cihatçı bölgesinin doğudan batıya bir hat çekerek bölmeyi hedeflediğine yorulabilir. Böylelikle, o hattın güneyinde, Han Şeyhun'u da içerecek bir kuşatılmış bölge kalacak. Kuzeyinde kalanlarsa kuzeye, TSK'nın denetimindeki topraklara veya kuzeydoğuya, Türkiye sınırına kaçacaklar. Veya "süpürülecekler". Eğer Cisr el-Şuğur'a yönelik bombardıman anlık bir durumdan, meselâ tâcize, saldırıya karşılık verilmesinden ibaret değilse, İdlib harekâtında yeni perde açılıyor. Cisr el-Şuğur'un aslî "nüfusu"nu oluşturan Uygur cihatçıların çoğu muhtemelen Suriye ordusunun ilerleyişini durdurma amacıyla Maaret el-Numan'ın doğusunda veya el-Zuhur civarında olmalı. Coğrafya bakımından elverişsiz hedef olsa ve muhtemelen fazla kuvvet gerektirse de, Suriye ordusu açısından buraya saldırmak için uygun zamanlama olabilir.
Bunlar yine de, şu ana kadarki gelişmenin doğrudan uzantıları. Esas yeni ve dikkat çekici olan, Suriye ordusunun çok uzun zamandır ilişmediği Cisr el-Şuğur'u hedef alan bombardımanlar. Cisr el-Şuğur, İdlib vilayetinde ilk büyük Alevi katliamının yapıldığı, Alevi nüfusu kaçmak zorunda kaldığı için "münhal" kalan, on bin kadar Uygur Türkü cihatçının aileleriyle birlikte gelip yerleştiği, önemli bir yerleşim yeri. Hem Türkiye sınırında hem İdlib, Hama ve Lazkiye vilayetlerinin sınırlarının kesiştiği yerde. Cisr el-Şuğur'a doğru da harekete geçiliyorsa, bu, Suriye ordusunun İdlib cihatçı bölgesinin doğudan batıya bir hat çekerek bölmeyi hedeflediğine yorulabilir. Böylelikle, o hattın güneyinde, Han Şeyhun'u da içerecek bir kuşatılmış bölge kalacak. Kuzeyinde kalanlarsa kuzeye, TSK'nın denetimindeki topraklara veya kuzeydoğuya, Türkiye sınırına kaçacaklar. Veya "süpürülecekler". Eğer Cisr el-Şuğur'a yönelik bombardıman anlık bir durumdan, meselâ tâcize, saldırıya karşılık verilmesinden ibaret değilse, İdlib harekâtında yeni perde açılıyor. Cisr el-Şuğur'un aslî "nüfusu"nu oluşturan Uygur cihatçıların çoğu muhtemelen Suriye ordusunun ilerleyişini durdurma amacıyla Maaret el-Numan'ın doğusunda veya el-Zuhur civarında olmalı. Coğrafya bakımından elverişsiz hedef olsa ve muhtemelen fazla kuvvet gerektirse de, Suriye ordusu açısından buraya saldırmak için uygun zamanlama olabilir.
21 Ocak 2018 Pazar
Efrin savaşı gölgesinde İdlib'teki gelişmeler
Rusya, Suriye İçsavaşı ve etrafındaki diplomasi-siyaset mücadelesini izleyen biz gazetecilerin ve strateji, askerlik vs. uzmanlarının beklemediği şeyi yaptı ve Efrin üzerindeki hava sahasını Türk Silahlı Kuvvetleri'ne açtı. Efrin'e harekât önümüzdeki günlerde gündemimizin baş konusu olacak. Nitekim bugün de (22 Ocak) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin gündemini oluşturacak. Ancak İdlib'in ve Batı Halep'in güneyinde, Hama'nın kuzeydoğusunda olan biten yine de geri plana atılamayacak. Çünkü bu gelişmeler arasında doğrudan bağlantı var. Bağlantı çoğu zaman Rusya ile Türkiye'nin "al-ver" anlaşması yaptığı veri alınarak kuruluyor. Oysa her şey anlaşmalarla olmuyor, bir de sahici gelişmeler, fiilî durumlar, tercihler veya savrulmalar var. DAİŞ'in birdenbire bir sürü köyü ele geçirip kendine bir ufak bölge yaratabilmesi gibi. Bu bölgedeki DAİŞ'lilerin muhtemelen büyük ölçüde imha edileceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Suriye ordusu DAİŞ'in elindeki bölgeyi "kemirmeye" başladı.
19 Ocak 2018 Cuma
Güney İdlib harekâtında kötü sürpriz: DAİŞ atağı
Ankara'nın askerî harekâta kalkışıp kalkışmayacağı sorusu Suriye gündeminin ilk sırasına oturduğu için İdlib'teki gelişmeler gölgede kaldı. Oysa, cihatçıların elindeki yekpâre alan anlaşılsın diye genellikle İdlib deyip geçtiğimiz, aslında üç vilayetin topraklarından oluşan muhayyel "emirlik" bölgesinin Kuzeydoğu Hama kısmında çok ilginç bir gelişme yaşanıyor. "Öldü bitti silindi" kabul edildiği yerde, ufacık bir cebi elinde tutarak yok edilmeyi beklediği düşünülen DAİŞ yeniden atağa kalktı ve iki günde otuzdan fazla köyü ele geçirerek kendine alan yarattı. Haritadaki gri bölgeyi önceki haritalarla karşılaştırın lütfen.
Suriye ordusu ve destek güçlerine karşı mevzi ve toprak kaybeden Heyet Tahrir el-Şam, Ahrar el-Şam ve başka örgütler, bu toprakların kendilerinin elinden alındığına dikkat çekerek, Beşar Esad'ın DAİŞ'le savaşmadığını, DAİŞ'in öbür ciatçılara zarar vermesi için fırsat yarattığını iddia ediyorlar. Gerçi DAİŞ etkinlik sağladığı alanın bir kısmını, Suriye ordusunun son zamanda kazandığı toprakların birazını ele geçirerek kazandı; ancak bu iddiada gerçek payı var gözüküyor. Zira Suriye ordusu ve müttefikleri, cihatçıların elindeki bölgenin güneydoğu "köşe"sini bütünüyle çembere almak üzereler.
Suriye ordusu ve destek güçlerine karşı mevzi ve toprak kaybeden Heyet Tahrir el-Şam, Ahrar el-Şam ve başka örgütler, bu toprakların kendilerinin elinden alındığına dikkat çekerek, Beşar Esad'ın DAİŞ'le savaşmadığını, DAİŞ'in öbür ciatçılara zarar vermesi için fırsat yarattığını iddia ediyorlar. Gerçi DAİŞ etkinlik sağladığı alanın bir kısmını, Suriye ordusunun son zamanda kazandığı toprakların birazını ele geçirerek kazandı; ancak bu iddiada gerçek payı var gözüküyor. Zira Suriye ordusu ve müttefikleri, cihatçıların elindeki bölgenin güneydoğu "köşe"sini bütünüyle çembere almak üzereler.
15 Ocak 2018 Pazartesi
İdlib'te kıran kırana savaş - 15 Ocak
Genel olarak yalnız "İdlib" diye andığımız, aslında Halep vilayetinin batısı ile Hama'nın kuzeyini de kapsayan cihatçı bölgesi daralıyor. Suriye ordusu, cihatçı egemenliğindeki bölgenin güneydoğu "köşesinde" tamamen kuşatılmış bir cep yaratmak üzere. Verdiğim yeni haritayı bir öncekiyle karşılaştırırsanız gelişmeyi gözünüzde canlandırmanız kolaylaşacaktır.
Suriye ordusunun hızlı ilerleyişinin biraz yavaşladığı görülüyor. Harekâtın bu ilk evresinin esas hedefi olan Ebu el-Zuhur Hava Üssü de henüz ordu ve müttefiklerince ele geçirilemedi. Cihatçılar burayı cansiparâne savunuyor. Cihatçıların ilk günlerde çöken savunma hattının, kısa süre öncesine kadar birbirleriyle savaşan örgütlerin yeniden en azından "paralel" davranır hale gelişiyle nisbeten onarıldığı anlaşılıyor. Hattâ cihatçılar ordunun aldığı bazı köyleri geri aldılar, ancak bazılarını yeniden kaybettiler. Yine de ısrarlı saldırılarıyla, ordunun güneyden İdlib'in merkezine doğru uzattığı "dil"i kemirmeye uğraşıyorlar.
Çok dikkat çekici olan, Suriye ordusunun güneydoğuda kurmaya çalıştığı kuşatmadan sonra sarılmış halde kalacak bölgede DAİŞ'in alanını genişletmek için uğraşması. Nitekim genişletti de. Böylece Suriye'nin merkezî bir yerinde ufak bir DAİŞ bölgesi, yok edilene kadar varlığını sürdürecek. Heyet Tahrir el-Şam ve öbür cihatçılarla bu örgütün arasındaki kan davası sürüyor olmasa, DAİŞ doğudan, öbürleri batıdan, İdlib içine uzanmaya çalışan Suriye ordusuna epey zayiat verdirebilirlerdi.
Suriye ordusunun hızlı ilerleyişinin biraz yavaşladığı görülüyor. Harekâtın bu ilk evresinin esas hedefi olan Ebu el-Zuhur Hava Üssü de henüz ordu ve müttefiklerince ele geçirilemedi. Cihatçılar burayı cansiparâne savunuyor. Cihatçıların ilk günlerde çöken savunma hattının, kısa süre öncesine kadar birbirleriyle savaşan örgütlerin yeniden en azından "paralel" davranır hale gelişiyle nisbeten onarıldığı anlaşılıyor. Hattâ cihatçılar ordunun aldığı bazı köyleri geri aldılar, ancak bazılarını yeniden kaybettiler. Yine de ısrarlı saldırılarıyla, ordunun güneyden İdlib'in merkezine doğru uzattığı "dil"i kemirmeye uğraşıyorlar.
Çok dikkat çekici olan, Suriye ordusunun güneydoğuda kurmaya çalıştığı kuşatmadan sonra sarılmış halde kalacak bölgede DAİŞ'in alanını genişletmek için uğraşması. Nitekim genişletti de. Böylece Suriye'nin merkezî bir yerinde ufak bir DAİŞ bölgesi, yok edilene kadar varlığını sürdürecek. Heyet Tahrir el-Şam ve öbür cihatçılarla bu örgütün arasındaki kan davası sürüyor olmasa, DAİŞ doğudan, öbürleri batıdan, İdlib içine uzanmaya çalışan Suriye ordusuna epey zayiat verdirebilirlerdi.
10 Ocak 2018 Çarşamba
İdlib: Yarma-kuşatma ve kaçış
İdlib'te Suriye ordusu bekleneni yaptı, kuzeyden de harekete geçti. Cihatçıların elindeki alanı belirtmek için genel olarak "İdlib" deyip geçtiğimiz bölgenin doğusu, aslında Halep vilayetinin batısı. Suriye ordusunun elindeki bir "dil", Halep şehrinden, bu kısmı ikiye bölebilecek şekilde, güneye uzanıyor. Suriye ordusu şimdi bu "dil"i uzatmakla meşgûl. Güneyden başlattıkları ve son birkaç gündür hızlanan harekâtla kazanılan topraklar bu dille birleştiğinde, İdlib'in doğusundaki, Halep vilayeti batısındaki cihatçı örgütler, bütünüyle kuşatılmış kalacak. Kuşatılmış bölgede, eğer bu kısa sürede orayı terk etmezlerse -ki, ettikleri görülüyor-, hem Heyet Tahrir el-Şam hem başka cihatçılar hem de DAİŞ bulunacak. DAİŞ Suriye ordusunun ilerleyişinden faydalanarak elindeki ufak bölgeyi genişletti, bu arada.
9 Ocak 2018 Salı
İdlib / Cihatçıların güney cephesi çöküyor
Rusya uçaklarının bombardımanı eşliğinde Suriye ordusunun ilerleyişi sürüyor. Harekâtın ilk önemli hedefi Sincar köyünün alınmasından ve el-Zuhur - Maaret el-Numan yolunun tutulmasından sonra Suriye ordusu şimdi de üssün bulunduğu yerleşim merkezine girdi, üsse birkaç kilometre kaldı. Yöre 9 Ocak sabahından beri yoğun şekilde havadan bombalanıyor. Rusya, Akdeniz kıyısındaki, Tartus'taki üssünden de üsse roket atıyor. Cihatçıların üssü koruması artık mümkün değil.
Suriye ordusu karşısında Hama'nın kuzeyi ve İdlib'in güneyindeki cihatçı mevzileri dağılmış görünüyor. Rejim yanlıları, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) savaşçılarının kaçarken-çekilirken göründüğünü ileri sürdükleri videolar paylaşıyorlar. HTŞ, Kuzeydoğu Hama'da 2014 Temmuz'undan beri elinde tuttuğu, daha önce Çeçen militanları yerleştirdiği, bir nevi üs haline getirdiği el-Rahcan'ı da (Türkçe yazılışı yanlış olabilir) kaybetti ki, bu, bayağı bayağı oralardan çekilme anlamına geliyor.
Suriye ordusu karşısında Hama'nın kuzeyi ve İdlib'in güneyindeki cihatçı mevzileri dağılmış görünüyor. Rejim yanlıları, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) savaşçılarının kaçarken-çekilirken göründüğünü ileri sürdükleri videolar paylaşıyorlar. HTŞ, Kuzeydoğu Hama'da 2014 Temmuz'undan beri elinde tuttuğu, daha önce Çeçen militanları yerleştirdiği, bir nevi üs haline getirdiği el-Rahcan'ı da (Türkçe yazılışı yanlış olabilir) kaybetti ki, bu, bayağı bayağı oralardan çekilme anlamına geliyor.
8 Ocak 2018 Pazartesi
Suriye ordusu İdlib'te ilerliyor / Güncelleme / 8 Ocak
Suriye ordusu ve müttefikleri, Hama'nın kuzeyi-İdlib'in güneyinden kuzeye ve kuzeydoğuya doğru başlattıkları harekâtta yeni yerler ele geçirdiler. İdlib'in güneydoğusunda, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve DAİŞ'in elinde olan bölgelerle, cihatçı savaşçıların -HTŞ'nin de- yoğun olarak bulunduğu Han Şeyhun civarının bağlantısı böylece kesiliyor. Harekâtın ilk etaptaki büyük hedefi, Ebu el-Zuhur Hava Üssü'nü ele geçirmek.
İdlib-Halep sınırında yeralan üs, 2012 Eylül'ünde silahlı muhaliflerce kuşatılmış, Türkiye-Katar destekli "Fetih Ordusu" koalisyonu İdlib vilayetini ele geçirdiği 2015 yılı Eylül'ünde burayı da düşürmeyi başarmıştı. Ebu el-Zuhur Üssü'nü savunurken Suriye ordusu sayısız kayıp verdi, kaçıp kurtulmayı başaran 60 kadar askere karşılık 40 asker hâlâ kayıp. O zamanki adıyla El-Nusra, yani o sırada El-Kaide'nin Suriye kolu olan, şimdiyse HTŞ'nin omurgasını oluşturan örgüt ve El-Kaide'ye yakın Türkistan İslâmî Partisi'nin cihatçıları, üs alındıktan sonra 56 askeri öldürmüşlerdi. 25 Kasım 2015'te cihatçılar, 42 askerin öldürülüşünü gösteren video yayımlamışlardı.
İdlib-Halep sınırında yeralan üs, 2012 Eylül'ünde silahlı muhaliflerce kuşatılmış, Türkiye-Katar destekli "Fetih Ordusu" koalisyonu İdlib vilayetini ele geçirdiği 2015 yılı Eylül'ünde burayı da düşürmeyi başarmıştı. Ebu el-Zuhur Üssü'nü savunurken Suriye ordusu sayısız kayıp verdi, kaçıp kurtulmayı başaran 60 kadar askere karşılık 40 asker hâlâ kayıp. O zamanki adıyla El-Nusra, yani o sırada El-Kaide'nin Suriye kolu olan, şimdiyse HTŞ'nin omurgasını oluşturan örgüt ve El-Kaide'ye yakın Türkistan İslâmî Partisi'nin cihatçıları, üs alındıktan sonra 56 askeri öldürmüşlerdi. 25 Kasım 2015'te cihatçılar, 42 askerin öldürülüşünü gösteren video yayımlamışlardı.
5 Ocak 2018 Cuma
Osman Kavala: Yadırgadım ve hayretle karşılıyorum
Haksız hukuksuz şekilde tutuklanıp hapse konan arkadaşım Osman Kavala, avukatları aracılığıyla bir açıklama yayımladı. Şöyle:
Kamuoyunun da bildiği üzere 1 Kasım’da tutuklandım ve iki ayı aşkın bir süredir Silivri 9 No’lu cezaevindeyim.
Gaziantep dönüşü, uçakta gözaltına alındığımda endişe duymadım. Benimle ilgili şüphelerin yersiz olduğunun hemen anlaşılacağına güvendim. Ama tutuklanmam ve tutuklanmama neden olan suçlamalar benim için şaşırtıcı oldu.
Tutuklanma gerekçesinde yer alan Gezi olaylarının organizatörü olduğum suçlaması, finansman sağladığım iddiasını da içeriyor. Hatırlanacağı gibi Gezi olaylarından sonra bu olayların dış kaynaklı olduğu ve yurtdışından mali kaynak sağlandığı iddiaları ortaya atılmıştı. 2014 tarihli bir gazete yazısında beni Gezi olaylarıyla ilişkilendiren bir istihbarat notu olduğundan da söz edilmişti. Daha sonra bu konuyla ilgili soruşturmayı yürüten kişi, 2015 yılında tutuklandı ve halen tutuklu olarak yargılanıyor. Sonuç olarak, bugüne kadar bu mesnetsiz iddialarla ilgili herhangi bir bulgu ortaya çıkmadı, bu konuyla ilgili olarak tek tutuklanan ben oldum.
Tutuklanma gerekçesinde beni Gülen cemaati ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendiren iddiaları daha da çok yadırgadım.
1 Ocak 2018 Pazartesi
P24 • 2017 yazıları
2017 yılı içinde P24'te yayımlanan yazılarım:
Yalan haber sorunu
Gazetecilik intihara mı hazırlanıyor?
Suriye El-Kaide'si kendini savunuyor
Mukaddes idam ve hukuklu devlet
İslâmcının İslâm düşmanı lobicisi
Sahneyi El-Kaide alıyor
Batı’yla papaz olunca Rusya’yla ne olur?
Bitti mi şimdi?
Han Şeyhun gaz saldırısı - 2
Fuat Avni’den bozma uyduruk köstebek
Olmak istediğimiz sahiden bu mu?
Şangay Beşlisi, Uygur onlusu, güzel ikili
Selfie çağının tragedya kahramanları
Bildiğimiz, bilmediğimiz
Fatiha kimin için okunuyor?
Şecaat arz ederken…
Irak’ta “Bağımsız Kürdistan” referandumu
Ben tarihe tarih demem, tarih benim olmayınca
Okay Gönensin’in ardından
Türkiye’nin komşularını sayınız
Cumhuriyet davası: Varolmayan bir dava
ABD-Kuzey Kore: Olmaz demeyelim
İçsavaşın şartları
Devletin yatak odasında kime ne yaparlar?
İdlib: Katliam planın neresinde?
Kötülüğe katılmak
ABD’de siyasî eğilimler - bazı bilgiler
TDK “Türkçesi varken” dedi; var mı? - 1
TDK “Türkçesi varken” dedi; var mı? - 2
Soçi: “Gerçeğe Dönüş” operasyonu
Hukuk ve kurumsallığın yok edilişi
"Nizam" yıkılıyor - sahipleri tarafından
Yazar, dergi, tepki: hepimiz kusursuzuz
Devlet kendini ortadan kaldırırken
2 0 1 7 / O C A K
Büyük resim, küçük oyunYalan haber sorunu
Gazetecilik intihara mı hazırlanıyor?
Suriye El-Kaide'si kendini savunuyor
2 0 1 7 / Ş U B A T
Millet anlama noktasına gelemiyorMukaddes idam ve hukuklu devlet
2 0 1 7 / M A R T
"Evet" kampanyası neden kof ve çürük?İslâmcının İslâm düşmanı lobicisi
Sahneyi El-Kaide alıyor
Batı’yla papaz olunca Rusya’yla ne olur?
Bitti mi şimdi?
2 0 1 7 / N İ S A N
Han Şeyhun gaz saldırısı - 1Han Şeyhun gaz saldırısı - 2
Fuat Avni’den bozma uyduruk köstebek
Olmak istediğimiz sahiden bu mu?
2 0 1 7 / M A Y I S
“Ay sizin hâlâ umudunuz mu var!”cılıkŞangay Beşlisi, Uygur onlusu, güzel ikili
Selfie çağının tragedya kahramanları
Bildiğimiz, bilmediğimiz
Fatiha kimin için okunuyor?
2 0 1 7 / H A Z İ R A N
Bu ortam neyin ortamı?Şecaat arz ederken…
Irak’ta “Bağımsız Kürdistan” referandumu
Ben tarihe tarih demem, tarih benim olmayınca
2 0 1 7 / T E M M U Z
ABD ve Suriye Kürtleri - nereye kadar?Okay Gönensin’in ardından
Türkiye’nin komşularını sayınız
Cumhuriyet davası: Varolmayan bir dava
2 0 1 7 / A Ğ U S T O S
Arazi satışında sıra Sincan’daABD-Kuzey Kore: Olmaz demeyelim
İçsavaşın şartları
2 0 1 7 / E Y L Ü L
Türk Millî Eğitimi üzerine bininci yazıDevletin yatak odasında kime ne yaparlar?
2 0 1 7 / E K İ M
Vampirler, ilişkiler, sınırlarİdlib: Katliam planın neresinde?
Kötülüğe katılmak
ABD’de siyasî eğilimler - bazı bilgiler
2 0 1 7 / K A S I M
İdlib: katliam yerine “böl ve erit” söker mi?TDK “Türkçesi varken” dedi; var mı? - 1
TDK “Türkçesi varken” dedi; var mı? - 2
Soçi: “Gerçeğe Dönüş” operasyonu
2 0 1 7 / A R A L I K
Gemi...Hukuk ve kurumsallığın yok edilişi
"Nizam" yıkılıyor - sahipleri tarafından
Yazar, dergi, tepki: hepimiz kusursuzuz
Devlet kendini ortadan kaldırırken
Duvar • 2017 yazıları
2 0 1 7 / O C A K
Mecburiyetten konuşuyoruzMezarlıkta gece ıslıkları
Beton mikserinin şöförü inanıyor olabilir
Siz Nusra'yı yiyeceksiniz, o size ne yapacak?
Allah kimseyi bu hale düşürmesin
2 0 1 7 / Ş U B A T
Mukaddes yasak14 Şubat hediyeleri
Ferhat
2 0 1 7 / M A R T
28 Şubat'larımızİkinci güzel bakma günü
Biz neyin lalesiyiz?
Olay Diyarbakır'da geçmektedir
Küçük adamlar büyük hırslar (yazı dizisi) / 1. Bölüm
2. Bölüm: 450 bin dolardan 180 derece çıkınca ne kalır?
3. Bölüm: Söylesem mi gizlesem mi derken...
4. Bölüm: Generalin Gülen makalesi: Silahtı, patladı
5. Bölüm: Tuttuğun danışman seni danışman tutar mı?
6. Bölüm: Eski CIA başkanı: Gülen’i kaçırmayı konuşuyorlardı
7. Bölüm: 'Gulenopoly' oyunu: Neye başarı diyorsan o kadarsın
2 0 1 7 / N İ S A N
Referandum - Büyük resmi görüyorum!Karşı şeridi tıkamayacaksın
Aranan savaş nihayet bulundu mu?
2 0 1 7 / M A Y I S
Kimini zulüm uçuruyor, kimini hırsTuruncu saçlı biriyle resim çektireceksin, bi ferahlama gelecek bööle…
Bataklığın dibinden
Tekme diyorum; kargo diyorum
2 0 1 7 / H A Z İ R A N
ÇıkarınYoksaSanaNe kültürüSuudîler, Katarlar, niye böyle yapıyorsunuz?
"Değerler"
Acaba Fikri Bey’ler nasıl birileri?
Sinemasız şehirler
2 0 1 7 / T E M M U Z
Efrin-Ankara, ABD-RusyaKimler ajan-casus olur?
Bu defa Almanya atağı, orta sahayı geçtiler…
Cumhuriyet davasında şu ana kadar
2 0 1 7 / A Ğ U S T O S
Turhan'ın bir lirasıNe acayip sergüzeştler…
Hesap vermemenin dayanılmaz rahatlığı
Güle güle Bülent Uluer
2 0 1 7 / E Y L Ü L
Kimlik konusuna güncel bir katkıKim yaptı, bulmak kolay değil
Zamk destanı
Vanderbilt tragedyası
2 0 1 7 / E K İ M
Arabayı yıkatın, tozlanmışHTŞ, 'Türkiye burada bize tâbi' iddiasında
Belediye başkanları ve "Lider" rejimi
"Millî irade" için salâ okunuyor
2 0 1 7 / K A S I M
Dans mans sıkıntı olmazRakka'da ne oldu?
Zarrab'ı beklerken. 3,9710
Yolsuzluk ifşası nostaljik hamle olarak kalır mı?
2 0 1 7 / A R A L I K
Kudüs işinde sıkıntı yokMeydandaki büyük sütun
Ümmete muhabbet bir başka
Bir "sezon finali" dökümü
Duvar • 2016 yazıları
2 0 1 6 / A Ğ U S T O S
Neden boyuna “işgal” diyorlar?HDP binasını dağıtmak ne demek?
Nerede nasıl havaya uçtu bu otobüs?
Cehalet pompalaması
Sadece ordu girmemişti, o da oldu
"İslâm Devleti" örgütünün iki numarası öldü
Buyum, bu kadarım, ne yapayım
2 0 1 6 / E Y L Ü L
Eşleri, kızları rehine alma âdeti'İslâm ordusu' İD ise 'Rum ordusu' kim?
Şiddetin soluğu
İşleri kolaylaştıranlar, zorlaştıranlar
Sevsinler seni TDK
Haydin savaşa, haydin savaşa!
2 0 1 6 / E K İ M
Bir basit soru: Kürtler neden düşman sayılıyor?Ne etti bu El-Nusra size?
Musul ve yalanla yaşamada yeni aşama
O olmazsa bu - maksat saldırı
2 0 1 6 / K A S I M
DAİŞ ile TAK aynı eylemi nasıl üstleniyor?Trump'a kimler ne kadar oy verdi?
Trump geliyor, yanında neler getiriyor?
Bitirim Apartmanı
2 0 1 6 / A R A L I K
General de "gâvura gâvur diyelim" görüşündeHalep işi: On gram rüya, yüz gram riya
"Atıl kurt!"
'Ne halt ediyoruz?' diyen var mı aranızda?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)