28 Nisan 2017 Cuma

Umre'de kavga • Şeytan yaptı her şeyi!

Haberi Hilal Haber sitesinden okuyalım:
Kavga edecek burayı mı buldunuz? Mekke'de kavga!
İsmailağa Cemaati'ne bağlı iki farklı grup Mekke'de birbirine girdi. Çıkan kavga sonucunda onlarca kişi yaralandı ve hastanelik oldu.

İsmailağa Cemaati mensupları arasında yaşanan derin çatlaklar Mekke'de kavgaya dönüştü. Umre vazifelerini yapmak üzere Mekke'ye giden Fatih Medreseleri üyelerine yine aynı camiadan olan Kıyam-Der üyelerince saldırı gerçekleştirildiği iddia edildi.
Sözlü sataşmaların ardından kısa sürede kavgaya dönüşen arbede sonrası onlarca kişi yaralandı ve hastanelik oldu.
Bilahare altındaki yorumlardan bir-ikisine göz atalım (imlâya, noktaya virgüle dokunmuyorum):
Bir yerde müslümanlar arasında kavga çatışma varsa,bilinmeli ki orda şeytan vardır.Gerçek müslümanarın yön verdiği olay ve toplumlara,Allah Korkusundan kaynaklanan,barış,hikmet,ittifak ve bereket vardır

24 Nisan 2017 Pazartesi

İş Cinayetleri • 28 Nisan "Yas Günü" olsun

80 ülke, 28 Nisan'ı iş cinayetlerinde can verenler için "Yas Günü" kabul etti. Türkiye'nin de etmesini isteyenler yıllardır uğraşıyor, bu talebi dillendirmek için yürüyüşler yapıyor. "İş kazası" diye bir şey yoktur aslında. Çünkü öngörülebilir ve önlenebilir olan şeye kaza denmez.



Birini öldürürseniz hapse girersiniz. Ama işçisini ölüme yollayan cezasız kalıyor. Toplum düzenimizin ikiyüzlülüğünün en çıplak şekilde ortaya çıktığı konu, iş "kazaları" adı altında işlenen cinayetler.

23,5 Nisan

Hrant Dink'in aramızdan ayrılışının ikinci yılında düzenlenen gece için, onun bazı yazılarını oyuncu, sunucu, spiker vs. olmayan değişik insanlar okudu, bunlara eşlik edecek görüntüler hazırlandı. Bunlardan biri, Nisan'ın 23'ü ile 24'ü arasına sıkışmak üzerineydi ve Deniz Erdem'in okuduğu metne Hrant ile eşi Rakel'in çocukluk görüntüleri eşlik etti.



20 Nisan 2017 Perşembe

Han Şeyhun gaz saldırısıyla ilgili yazılar

Suriye'de, cihatçı ağırlıklı silahlı muhalefetin denetimindeki İdlib vilayetinin Han Şeyhun kasabasında 4 Nisan günü meydana gelen kimyasal silah saldırısı ile ilgili olarak, olayın teknik ve siyasî-diplomatik boyutlarına ilişkin pek çok veriyi ve iddiayı derledim, çeşitli yazılar yazdım. Bunların toplu halde bulunması ve okunması olaya dair düşünmek için yararlı olacaktır. Ayıptır söylemesi, bundan başka derli toplu kaynak da yok zaten. Bu yüzden, olayla ilgilenenlere hizmet bâbından, bu yazıların linklerini burada topluyorum.

Han Şeyhun gaz saldırısı - 1, 6 Nisan

Rusya-Suriye • Kremlin sözcüsü ne demek istedi?, 8 Nisan

Han Şeyhun gaz saldırısı - 2, 13 Nisan

"Sen önüne bak yavrum"!, 13 Nisan

Gaz saldırısı-Rusya • "Göz yummadık, katılmadık", 15 Nisan

Kimyasal saldırısı • "Krater ufak" iddiası, 20 Nisan

Kimyasal saldırısı • "Krater ufak" iddiası

Birleşmiş Milletler’in eski silah denetçisi, Avusturalya Savunma İstihbarat Örgütü’nün eski direktörü Rod Barton, Han Şeyhun gaz saldırısına ilişkin yeni sorular yarattı. Barton, Han Şeyhun’daki bir caddede kimyasal silahı taşıyan bombanın yolaçtığı söylenen kraterin, bu kadar çok insanı öldürecek patlamaya göre küçük olduğunu ileri sürdü.

Irak’ın biyolojik savaş programını ortaya çıkaran ekipte görev yapmış olan Barton, çukurdaki kapsülün Suriye yapımı olduğuna, fakat roketle atılıp atılmadığını henüz bilmediğimize işaret etti. Barton’a göre, seksen kişiyi öldürecek çaptaki kimyasal silahın bir tek ufak roketle atılmış olması mümkün değil. Fotoğraflarda gördüğümüz krateri açacak roketle ancak “birkaç litre” kimyasal silah atılabilir, diyor Barton.

Rod Barton, saldırıyı Suriye’nin yaptığından şüpheli. Buna karşılık, herhangi bir miktarda sarini hazırlamanın kolay olmadığını, silahlı muhalif grupların bunu becerebilecek donanıma sahip bulunmadığını da söylüyor. “İslâm Devleti” örgütü veya başka grupların daha önce kimyasal silah imal ettiğini, ama hardal gazı yapabildiklerini, sarin yapabilmeleri ihtimaline şüpheyle yaklaştığını belirten Barton, Türkiye Sağlık Bakanlığı’nın sarin bulgusuna da şüpheyle bakıyor, laboratuvar analizleri ve örnek eşleme alanında Ankara’nın elinde yeterli teknoloji ve uzmanlık bulunduğundan emin olmadığını söylüyor.

* * *

Barton'ın görüşlerini daha önce burada ve P24'te yayımladığım Han Şeyhun yazılarına ilave edebilirsiniz.

"Hayır ve Ötesi"nin açıklaması • Vaziyet vahim

Hayır ve Ötesi inisiyatifinin referandum sonuçlarına ilişkin açıklamasını olduğu gibi sunuyorum. 961 sandıkta oylarının tamamının evet çıktığını, bu sandıkların yaklaşık üçte birinde seçmenlerinin eksiksiz hepsinin gidip oy atmış göründüğünü, Viranşehir'de birçok seçmenin imzasının tek elden çıkma olduğunu belirtmekle yetineyim. Açıklama şöyle:
İki ay boyunca yaptığımız çalışmalar süresince "Sandık Bize Emanet" demiştik. Gereğini yerine getirmenin gönül rahatlığıyla bu ön raporu bilgilerinize sunuyoruz.

16 Nisan 2017 Pazar günü yapılan Anayasa Değişikliği Halk oylaması ile ilgili olarak; emaneti sahiplenen gönüllülerimizden gelen ve halihazırda toplam kullanılan oyların yaklaşık yüzde 25’ine karşılık gelen tutanak bilgileri Hayır ve Ötesi veri sistemine kaydedilmiş durumdadır. Veri girişi işlemleri ve seçmen sandığı bazında veri analiz çalışmaları aynı titizlikle devam etmektedir.

Bu çerçevede, Hayır ve Ötesi gönüllülerinin temin ettiği ve veri sistemine girişi yapılan ıslak imzalı sandık sonuç tutanakları tek tek incelenmiş; YSK verileriyle birlikte değerlendirilmek suretiyle aşağıdaki tespitler yapılmıştır. Bu tespitler ön çalışma sonuçları olup, detay ve tam kapsamlı rapor tamamlanmasının hemen akabinde kamuoyunun dikkatine ayrıca sunulacaktır.

Tespit 1

YSK verilerine, aşağıda örnekleri de verilen, başta Şanlıurfa’nın Akçakale, Viranşehir, Hilvan ve Muş’un Hasköy, Yozgat’ın Çekerek ilçeleriyle, Sakarya’nın Akyazı ilçesi olmak üzere; 961 adet seçmen sandığında kullanılan oyların tamamı, yani yüzde 100’ü EVET mühürlü olup, HAYIR mühürlü oy adet ve yüzde olarak SIFIR’dır.

1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde, ihmal edilemeyecek derecede muhalefet partisi seçmenine sahip olduğu anlaşılan söz konusu sandıklardaki bu sonuç, hayatın olağan akışına ters olarak değerlendirilmektedir.

19 Nisan 2017 Çarşamba

Kayyım atanan yerlerde Kürt oyları

Belediyelerinden seçilmiş insanların sürüldüğü, kiminin hapse atıldığı, yerlerine kayyım atanan 72 belediyenin 55’inde hayır çıktı.

Diyarbakır’da (bütün şehir) % 67,6,
Sur’da % 64,9,
Kayapınar’da % 69,1,
Van/Özalp’te % 78,6,
Başkale’de % 81,4,
Saray’da % 71,6,
Mardin/Nusaybin’de % 78,9,
Hakkâri’de % 72,6,
Şırnak/Cizre’de % 80,8,
Uludere’de % 70,6,
Batman’da % 67,9,
Ağrı/Diyadin’de % 68,1,
Doğubeyazıt’ta % 76,2,
Erzurum/Karayazı’da % 60,
Iğdır/Tuzluca’da % 61,9,
Muş/Bulanık’ta % 72,1,
Varto’da % 86,
Malazgirt’te % 71,5,
Dersim’de % 85,8,
Mersin/Akdeniz Belediyesi’nde % 76,3,
Kars/Digor’da % 71,2 oranlarındaki hayır oyları göze çarpıyor.

Kayyım atanan yerlerin 17’sinde evet çıktı:

Diyarbakır/Hani’de % 56,1’le,
Van/Gürpınar’da % 53,4’le,
Bahçesaray’da % 68’le,
Mardin/Artuklu’da % 58,2’yle,
Ömerli’de % 60,9’la,
Savur’da % 50,4’le,
Batman/Gercüş’te % 61,6’yla,
Siirt/Baykan’da % 53’le,
Ağrı/Tutak’ta % 56,5’le,
Erzurum/Hınıs’ta % 51,3’le,
Urfa/Viranşehir’de % 58,2’yle,
Bozova’da % 65,6’yla,
Bitlis’te % 60’la,
Mutki’de % 86,4’le (bu rekor!),
Hizan’da % 67,4’le,
Güroymak’ta % 56’yla,
Elazığ Karakoçan’da % 57,8’le.

Kürt illerinde, yakın zamanda yaşananlar, tehditler, birçok yerde sandıkların çevresinde polisin, jandarmanın, özel harekâtçıların, korucuların bulunması, rahat oy kullanamayıp geri dönen yurttaşların olmasının yanısıra oy verme ve sayım işlemleri sırasında tuhaf işler döndüğü yolunda güçlü şüpheler var. Tek bir hayır oyunun bile çıkmadığı, evet’lerin blok halinde bulunduğu sandıklar, meşhur mühürsüz zarflar gani. Kapısında sivil bir adamın kaleşnikofla beklediği "evet'çi" sandık fotoğrafı bile gördük.

Son iki yılda yaşanan maddî-manevî yıkım sürecine rağmen, özellikle kayyım atanmış yerlerde Kürtlerin boşvermedikleri, koyvermedikleri görülüyor. Gidip hayır oylarını atmışlar.

Buna rağmen, Türkiye’nin batısındaki muhaliflerin bir kısmına yaranamadılar. Referandumun hemen ertesi günü, “Erdoğan Kürtler sayesinde kazandı” muhabbetleri başladı. Artık epeyce sinir bozan ve pek tedavi edilebilir de gözükmeyen bu pişkin ve küstahça tavır hakkında uzun boylu konuşacak laf yok. İzan ve utanma arlanma duygusu sonradan kazanılamıyor demek ki.

15 Nisan 2017 Cumartesi

Gaz saldırısı-Rusya • "Göz yummadık, katılmadık"

Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nde (OPCW) Rusya adına bulunan Daimi Temsilci Aleksandr Şulgin, Han Şeyhun gaz saldırısı konusunda Rusya'nın tavrına ışık tutabilecek sözler etti. Sputnik'in haberine göre, Şulgin, "Suriye'deki trajik olaylara müsamaha gösterdiğimiz, hattâ kimyasal silahla işlenen suça katıldığımız yönündeki suçlamaları şiddetle reddediyoruz," diye konuştu. OPCW İcra Konseyi'nin acil toplantısında konuşan Şulgin, kimyasal saldırıdan haberdar olduklarına dair iddia için, "Bu düpedüz yalan," dedi.

Şulgin'in "trajik olaylar" demesi normal, çünkü Rusya El-Kaide'cilere ait kimyasal silah deposunun vurulduğunu, gazın buradan sızdığını iddia etmişti. Fakat "müsamaha göstermek"ten sözedince işler değişiyor. Burada müsamaha, açık ki, Esad'ın gaz saldırısı yapmasına göz yummak anlamına geliyor. Suçlandıkları şey bu, buna cevap veriliyor. Şulgin de "bunu yapmadık" demiş oluyor. Devamını da "kimyasal silahla işlenen suçlar" diye getiriyor. "Katılmadık" diyor. Oysa resmî versiyona göre zaten katılabilecekleri bir eylem sözkonusu değil. Ancak cihatçıların kimyasal deposunun bombalanmasına katılmış olabilirler. O zaman bütün bu lafların edilmesi gerekmez.

Rusya'nın olaydaki konumu-tavrı, saldırının failine ilişkin güçlü karine oluşturduğu için hayatî.

Şulgin'in sözlerini, Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov'un geçenlerde aktardığım demecine bağlı olarak okumak ilginç olur: "ABD-Suriye • Kremlin sözcüsü ne demek istedi?"

Bu haftaki P24 yazımda da Rusya'nın konumuna ilişkin kısımlar var: "Han Şeyhun gaz saldırısı - 2"

13 Nisan 2017 Perşembe

"Sen önüne bak yavrum"!

Han Şeyhun gaz saldırısı, birkaç ayrı kulvarda gelişmelere yolaçacak gibi görünüyor. Bunlardan biri, Ankara-Moskova ilişkileri. Bu alandaki bir-iki ufak işarete göz atmak, Türkiye’nin, özellikle dış ilişkiler alanında nasıl acemice, nasıl idraksizce, nasıl bodoslama yönetildiğini anlamak bakımından yararlı.

Bakın, bir-iki olayı ardarda dizince nasıl bir manzara ortaya çıkıyor:

Merkezi Lahey’de (Hollanda) bulunan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nden (OPCW) uzmanlar Türkiye’ye geldi. Görevleri, Han Şeyhun saldırısında kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını tesbit etmek. (Kimin kullandığını değil!) Kurbanlardan alınan örnekleri ve başka verileri inceleyecekler, üç-dört hafta içerisinde hükme varacaklar.

Türkiye Cumhuriyeti’nde yetişmiş insanlar olarak bu son derece gereksiz ve saçma vaziyet karşısında infiale kapılmak hakkımız: Daha neyi araştıracaklar? Biz, tarafımıza göre, kimin attığından bile eminiz. Yalan yanlış bin türlü delilimiz var. Fakat zaten bizim delile de ihtiyacımız yok.

Ne yazık ki işler böyle yürümüyor. Çünkü uluslararası düzeyde otoritesi ve tarafsızlığı kabul edilmiş uluslararası kurallar, usûller, örgütler var.

Ve şu anda şu dünyada eğer bir devletin yetkililerinin şuursuzca ortaya atlamayıp bu uluslararası teamüllere işaret etmesi gerekiyorsa, her şeyden önce kendilerinin hayrınaysa, o bizimkidir.

Bu yüzden de, TC sağlık bakanının, son derece nazik ilişkilerin pamuk ipliği üzerinde yürütülebildiği Rusya yöneticilerinin gözünün içine baka baka, “Han Şeyhun’da sarin kullanıldığı kanıtlandı” açıklaması yapması, Moskova’da birilerinin sandalyelerinden düşmesine falan yolaçıyor.

Bunlar yerlerine tekrar oturduklarında muhtemelen öfkelerini yatıştırmış, üç sonraki adımı tasarlıyor oluyorlar, biz de dışişleri bakanının bitirim yeni yetme tarzı yeni demecini hazmetmeye uğraşıyor oluyoruz.

Sonra birden, nasıl aşağılandığını bile anlamadan aşağılanıyorsun. Rusya Dışişleri Sözcüsü Maria Zaharova, haftalık olağan basın toplantısında, hiç ama hiç olağan olmayan bir tavır takınıyor, “sen önüne bak yavrum” demeye getiriyor. Zaharova’ya TC sağlık bakanının “sarin kullanıldı, kesin” açıklaması soruldu. Sözcü önce, bu konudaki tesbiti Türkiye’nin değil Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün yapması gerektiğini hatırlattı. “Bence,” diye devam etti, “Türkiye sağlık bakanlığı, turizm sezonu öncesinde deniz sularının analizi, turizm belgelerindekiler de dahil olmak üzere gıda ürünlerinin kalite kontrolu ile uğraşmalı.”

Kesiveririz turistinizi! Rus uçağını düşürdükten sonra düşülen durum ders olmadı. Hiçbir şey ders olmuyor. İdrak yetmiyor.

10 Nisan 2017 Pazartesi

Gölgeler'i sevmeyen Üç Hilal'ci RTE'ci

Şahsın esrarını çözemedim. Ama gayret ettim. 9 Nisan Pazar günü, İstiklâl Sokağı'nda yürümekteydim. Hayır, yanlış yazmadım, caddesi değil; Şişli'de, Cumhuriyet gazetesinin de bulunduğu sokak. Cevahir AVM yapılırken nasıl olduysa yıkılmayan, böylelikle belki de ülkemizde kıymeti bilinen üç-beş parça eski eşya arasına girebilen sâbık İETT garajı idare binasına karşı kaldırımdan azıcık baktıktan sonra başımı çevirdim ve ilk eserle karşılaştım.


Gerçi sokağa girip azıcık ilerleyince şahsın ortalıkta sağlam "hayır" panosu bırakmamaya kararlı olduğu görülüyordu.


Ya da belki, "iş"in üzerine "iş" bindirerek, güncel sanatta yaygın bir tutumu paylaşıyordu.


İlk eseri gördüğümde, R.T.E. sevgisini yaldızlı boyayla dile getiren kimsenin duvara MHP'nin üç hilalini çizmesini yadırgamamış, İslâmcılığın milliyetçilik ve ırkçılıkla mâhut buluşmasının somut, bireysel tezahürü saymıştım. Veya Ülkücüleri Evet'e gazlamaya çalışan bir AKP'li. Aklıma daha çok takılan, şahsın "Gölgeler"den ne istediğiydi. Üç hilal'le R.T.E.'yi duygu dünyasında biraraya getirebilmiş "Reisçi" şahıs, "Gölgeler"de bu dünyaya yabancı birşeyler bulmuş olmalıydı.


Sezmişti, hissetmişti, bir şey olmuştu... "Gölgeler"i, varlığından rahatsız olduğu birilerinin dünyasından gelme işaret saydı. Sokakta gezmeye bile hakları olmadığı halde duvarlara birşeyler çizenlerin... Yoksa her gördüğü yerde üzerlerine niye üç hilal çizsin, değil mi? Ya da belki, hiç alâkası yok, sadece elindeki yaldız boyanın siyah zemin üzerinde daha fiyakalı gözükeceğini düşündü.

8 Nisan 2017 Cumartesi

ABD-Suriye • Kremlin sözcüsü ne demek istedi?

"Moskova'nın uluslararası yayın organı" diye tanımlanan RT, dün (6 Nisan) bir haber yayımladı. Haberin başlığı şuydu: "Peskov: Moskova'nın Şam'a desteği 'şartsız değil', Esad Rusya'nın emirleriyle hareket etmiyor".

Haberin, bu başlığın çıkarılmasına yolaçan ilk kısmı şöyleydi:
Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, AP'ye, Suriye krizini çözmek için Rusya'nın Başkan Beşar Esad yönetimine verdiği desteğin "şartsız olmadığını" söyledi, Moskova'nın, Esad'a emirler verip bunlara uymasını bekleyemeyeceğini ekledi. Rusya ve Suriye yönetiminin "bir işbirliği, görüş alışverişi ve karşılıklı tam destek ilişkisi" için anlaşmış olduğunu belirten Peskov, iki devletin ilişkisinin hiyeyarşik olmayıp eşitler ilişkisi olduğuna dikkat çekti. Sözcü, Moskova'nın Şam'a desteğinin şartsız olmadığını, "bugünün dünyasında şartsız destek mümkün değildir" sözleriyle ifade etti, şöyle dedi: "Moskova'nın, Bay Esad'ı Moskova'da her ne isteniyora onu yapması için ikna edebileceğini söylemek doğru değil". Peskov, Moskova'nın Şam'ın eylemlerini yönetebileceği yollu varsayımlar için, "Tamamen yanlış," dedi. Peskov'un sözleri, Suriye'nin İdlib vilayetinde onlarca insanın hayatına mal olan, kimyasal silah saldırısı olmasından şüphelenilen olayın hemen iki gün üstüne geldi.
Sizce böyle bir demeç niye verilmiş olabilir? Ve niye böyle sunulmuş olabilir?