27 Şubat 2019 Çarşamba

Erbakan'ın tebessümü

İnsan haklarına saygılı, demokrat bildiğimiz insanlar bile "Necmettin Erbakan'ın aziz hatırası"nı yâd ediyorlar. Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Saadet Partisi kurucusu ve lideri, başkasının hakkına hukukuna saygılı, bilge bir siyaset adamı muamelesi görüyor. Erbakan bu değil. Haydi, yaşı nedeniyle Erbakan'ı "canlı izlememiş"leri görmezden gelelim. Bugünün gayet aklı başında, vicdanı sağlam bildiğimiz birtakım insanlarının dahi Necmettin Erbakan'dan müstesna bir siyaset şahsiyeti çıkarma çabası umutsuzluğa sevk edici.

Erbakan, 12 Eylül öncesinde yükselen sola, işçi-emekçi hareketlerine karşı rejimin savaş bloku olarak kurulan "Milliyetçi Cephe" hükümetinin devlet bakanı ve başbakan yardımcısıydı. Devletin bilumum gizli ve kirli işlerinden haberdar, dolayısıyla cinayetlerin, katliamların, karar vericisi değilse bile icra makamındakilerin yanıbaşındaydı. Adalet Partisi (Demirel), MHP (Türkeş, "komandolar", vs.) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi'yle (CGP - Turhan Feyzioğlu, "devlet") birlikte giriştiği 1975'teki ilk MC deneyinin maksadı, işlevi ve yarattığı toplumsal tahribat ortadayken, 1977'de, Güven Partisi'ni dışarıda bırakarak oluşturulan İkinci MC'de de yeraldı.

6 Şubat 2019 Çarşamba

Geçiş üstünlüğü yayanın olacakmış!

İçişleri Bakanlığından SMS geldi. “Artık geçiş üstünlüğü yayaların,” diyor. Yoksa yeni bir medeniyet hamlesi mi? Fakat böylesi bize uymaz. Türk-İslâmcının bunca senelik iktidarı ve yeryüzünü kendine benzemeyene zindan etme ve en ufak münafık filizin kökünü kurutma gayreti kâr etmemiş. Medeniyet yine yanlış yerde aranıyor. Tamamen Batı taklitçiliği! Biz itibarımızı altımızdaki beygir gücüyle ölçeriz. Öyle nazenin nazenin salınıp, karşıdan karşıya geçecek yaya falan kollamayız. Kavşakta, virajda bekleşen yaya varsa durup da yol vermeyiz! Haydi yiğitler, boşa çıkaralım bu yumuşak, kırıtık hallerini! "Geçiş hakkını kendinde sanan yayayı sekiz otomobil ardarda çiğnedi" haberleri için vatan aşkına, millet aşkına, Allah aşkına basın gaza!

2 Şubat 2019 Cumartesi

Osman Kavala'dan 15. ay mektubu

15 aydır sorgusuz sualsiz hapiste tutulan arkadaşım Osman Kavala cezaevinden yeni bir açık mektup gönderdi. Şöyle:
Ocak ayı sonunda Silivri'de 15. ayım tamamlanmış olacak. Hala iddianamenin hazırlanmasını bekliyorum. Bugüne kadar savcı tarafından sorgulanmadım, tahliye taleplerimiz 19 defa, beni dinlemeye gerek duyulmaksızın reddedildi. Bütün bunlar, tutuklanmamın ve tutukluluğumun uzatılmasının “makul” ve “yerinde” olduğuna inanıldığının, bu kararlardan kuşku duyulmadığının yansıması olarak görülebilir. 16 Kasım 2018 tarihli gözaltılarla ilgili, savcılığın basın açıklamasında yer alan, benim Gezi Olaylarını “finanse ve organize” ettiğimin “tespit edilmiş” olduğu ibareleri de bu durumu teyit eder mahiyette.

Tutukluluğumun ikinci ayında Anayasa Mahkemesi’ne, sekizinci ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduk. AİHM, dosyanın öncelikli olarak değerlendirilmesi talebimizi kabul etti ve Adalet Bakanlığı’ndan tutuklanmamla ilgili savunma talep etti. Savunmanın gönderilme süresinin 10 Ocak 2018’de sona ermesinin ardından, Adalet Bakanlığı’nın AİHM’den ek süre aldığını öğrendik.

Bu süreç içinde, benim Silivri’de iddianame bekleyerek 15 ay geçirmemin yargısız infaz niteliği taşıdığı düşünülebilir. Bununla birlikte, AİHM'den ek süre istenmesi, tutuklama ve tutuklamanın uzatılması kararlarının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) normlarına uygunluğu konusunda birtakım tereddütler olduğunu düşündürüyor. Bana yöneltilen “Anayasal düzeni değiştirmek” ve “hükümeti devirmek” suçlamaları, savcılığın basın açıklamasında ifade edildiği kadar net ve kesin bulgulara dayansaydı, herhalde bugüne kadar iddianame hazırlanmış ve AİHM'e de savunma gönderilmiş olurdu.

Adalet Bakanı yargıdaki ciddi sorunlardan söz ederken ve “temel hak ve özgürlüklere orantısız müdahalelerin, bazı haklı eleştirilere neden olabildiğini, yine bu tür müdahalelerin, yargısal tasarrufların meşruiyetine ve yargıya olan toplumsal desteğe de zarar verdiğini” ifade ederken, sanırım aklında benim tutuklanmama benzeyen vakalar da vardı. Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen Yargı Reformu Strateji Belgesi, özgürlüğün en temel insan hakkı olduğunu teyit ederek masumiyet karinesine saygı göstermenin hayati önemde olduğunu vurgularsa, yargısal tasarrufların Anayasa ve AİHS normlarına uygun hale gelmelerinin yolunun açılabileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde sağlam gerekçelere dayanmayan suçlamalar ve tutuklamalar, benim gibi başkalarının da bireysel hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya devam edecek.

Osman Kavala