GÜNCELLEME / 4 MART / 14:30 / Cisr el-Şuğur ve İdlib'in güneyinde bir kısmı Suriye ordusunca alınıp sonra cihatçılarca yeniden ele geçirilen büyük cepte bombardıman birden yoğunlaştı. Serakib, M-4 - M-5 kavşağı civarında çatışma yoğunluğu sürerken, muhtemelen Hizbullah ve İranlıların kuvvet takviyesiyle, güneydeki harekâta da yeniden hız verildi. Yarınki Putin-Erdoğan zirvesi öncesinde son "fiilî hazırlık"lar olabilir.
Ekonomik ve askerî bakımdan hayatî M-4 ve M-5 karayollarının kesiştiği Serakib için sürdürülen kanlı mücadelenin -belki şimdilik- son aşamasında, kasaba Rus askerî inzibatlarının denetiminde. [ GÜNCELLEME / 4 MART / 16:00 / Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Serakib'e Suriye ordusunun yerleştiğini, Rusya inzibatlarının çekildiğini duyurdu! Nasıl sonuç verecek, göreceğiz. ] Serakib'in hemen 5 km batısındaki Neyrab yakınında Suriye ordusunun TSK birliklerine yaptığı roket saldırısı sonucunda, Millî Savunma Bakanlığı'na göre bir, başka kaynaklara göre dört asker hayatını kaybetti. On kadar da yaralının varlığından sözediliyor. Askerî ve taktik bakımdan günün önemli gelişmesi, Rusya jetlerinin Cisr el-Şuğur'u yeniden bombalamaya başlaması. Göçmeye zorlanan Alevî nüfusun yerine Asya ve Kafkasya'dan aileleriyle birlikte gelen cihatçıların yerleştiği Cisr el-Şuğur, İdlib'de savaş Suriye ordusu lehine ilerler ve sona yaklaşırsa, son perdenin oynanacağı yer kabul ediliyor. Bu bölge dağlık ve Suriye ordusu şimdiye kadar türlü denemelerinden sonuç alamadı, buraya giremedi. Cisr el-Şuğur'la birlikte, Türkiye sınırına 2-3 km uzaklıktaki bazı cihatçı mevzileri de bombalandı. Bakışlar tamamen Moskova'ya, Putin-Erdoğan zirvesine çevrilmeden önce taraflar birtakım hamleler içindeler, öyle anlaşılıyor. Haritanın üzerine tıklayarak 4 Mart 02:30 itibarıyla son durumu görebilirsiniz. (Tabiî iki liderin biraraya gelmesine daha pek çok askerî eyleme yetecek zaman var.)
Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Mart 2020 Çarşamba
1 Mart 2020 Pazar
Mart ayına girilirken İdlib'de durum
Serakib ile Neyrab'ın cihatçılarca yeniden ele geçirilmesi, TSK'nın İdlib güneyinde hava saldırısına uğraması, karşılık vermek üzere harekâta girişmesi ve birçok değişik yerdeki Suriye mevzilerini silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) vurması, Suriye ordusunun ilerlemesinin kesintiye uğraması, Serakib'in, dolayısıyla M-4 ile M-5'in kesişme noktasının yoğun Rusya bombardımanına rağmen Şam tarafından geri alınamayışı, Şam'ın İdlib güneyinde hızla ele geçirdiği toprakların bir kısmını da yeniden kaybetmesi... bu gelişmelerin ardından oluşan yeni haritayı, buradan bilgi alanları yanıltmamak için veriyorum. Savaş alanındaki gelişmeler çok hızlı, bunları ve TSK'nın hareketlerini blog'dan takip etmeye imkân yok. Yine de harita ulaşılabilir en son haliyle kalsın.
28 Şubat 2020 Cuma
TSK mevzisine hava saldırısı • Can kaybı çok
Sonunda korkulan oldu, hava saldırılarına karşı korunmasız halde savaş sahasında otuz küsur mevzi kuran TSK hava saldırısına uğradı, çok can kaybı var. Kayıpları açıklamak Hatay Valisi'ne düştü, Vali Rahmi Doğan, "dokuz şehit"le başladığı açıklamalarında kayıp sayısını bu satırların yazıldığı 03:00 sularında 29'a çıkarmış, "otuz altı da yaralı var hastanede" diye eklemişti. [ GÜNCELLEME / 03:50 / Vali: "33 şehit". ] Ankara, ya doğrudan Rusya jetlerinin yaptığı ya da Rusya'nın onayıyla gerçekleştirilen saldırıda Rusya'nın rolünü belirtmemeye, son günlerdeki daha ufak saldırılarda gördüğümüz gibi, özen gösterdi, Şam"ı suçladı. Haberler hızla akıyor, gelişiyor, buradan bunlara yetişmem mümkün değil. Sadece saldırının yeriyle ilgili yanlış bilgiyi giderme amacıyla haritayı güncelledim. Saldırı, birkaç gün arayla iki defa el değiştiren, halen yoğun çatışmaların sürdüğü Serakib-Neyrab civarında olmadı. Daha güneyde, Suriye ordusunun birkaç gündür kuzeye doğru hızla ilerlediği güney cephesine yakın, Maaret el-Numan'ın 15 km kadar kuzeybatısındaki Balyun (kimi yerde Bilyun olarak geçiyor) köyü yakınında meydana geldi. Haritada ayrıca bu saldırıya kadarki taarruz ve bombardıman durumu da kabaca, eğilimi belli edecek şekilde yeralıyor.
26 Ocak 2020 Pazar
İki TSK gözlem noktası daha kuşatma altında
GÜNCELLEME / 17 ŞUBAT / 17:50
Suriye ordusu, yoğun Rusya bombardımanı eşliğinde ilerlemesini sürdürüyor. Herakâtın hedefinin Afrin ile İdlib'in bağlantısını kesmek ve Türkiye sınırına ulaşmak, cihatçıların Türkiye'den ikmal yolunu da kesmek olduğu anlaşılıyor. TSK'nın Soçi Anlaşması'na uygun olarak kurduğu gözlem noktalarından ikisi daha, Suriye ordusu hatlarının gerisinde, yani kuşatma altında kaldı: Anadan ve Şeyh Akil. TSK ile Suriye ordusu arasında doğrudan çatışma veya karşılıklı ateş teatisi bugün akşamüstüne kadar görülmedi. Fırat'ın doğusunda, TSK Rusya ile bir süredir katılmadığı ortak devriyeye yeniden çıktı. Öyle görünüyor ki, TSK kuşatma altında gözlem noktalarıyla askerî yönden ilgilenmiyor. Çünkü değişik yerlerde kurduğu hareketli mevzilerin sayısı otuzu aşmış durumda.
GÜNCELLEME / 16 ŞUBAT / 02:00
Suriye ordusu ve milisler, Batı Halep'in cihatçıların elindeki parçasını almaya öncelik vermiş görünüyor. Türkiye'den gelip Bab el-Heva'dan İdlib şehrine uzanan ikmal yolunu kesme hedefi de bâki. TSK, Suriye ordusunun batıya ilerlemesini önleyecek şekilde mevzileniyor, ancak şu ana kadar ilerleme yavaşlamadı. Suriye'nin yeni yönelimi, daha ileriki aşamasında, Ankara'nın denetimindeki Afrin bölgesiyle İdlib'in orta ve güney bölgelerinin irtibatını kesmeyi hedefleyecek. "İdlib" diye anılan bölgenin gerçekte Batı Halep'ten meydana kuzeydoğu parçası üç yönden sarılı olduğundan, Suriye ordusunun burayı kısa zamanda ele geçirmesi mümkün görünüyor. Günün sürprizi, Suriye ordusunun güneyden yeni bir taarruza geçerek M-4 karayoluna yönelmesi oldu.
GÜNCELLEME / 14 ŞUBAT / 17:30
Suriye ordusu M-5 karayolunun denetimini bütünüyle ele geçirdiğini resmen açıkladı. Gerçi yola yakın birtakım yerleşim birimlerine cihatçıların karşı saldırısı ve zaman zaman birtakım mevzilerin el değiştirmesi yine görülüyor, ayrıca karayolu pek yakındaki cihatçı mevzilerinden yapılabilecek top ve roket atışlarına karşı hâlâ çok hassas, yine de, 7-8 km'lik kısmında bu hassasiyet özellikle büyük olsa da, tamamının ordu denetimine geçişi Suriye İçsavaşı'nda belirleyici bir viraj. Suriye ordusunun şu anda öncelikle hasımlarının Türkiye'den ikmal hattını (Bab el-Heva - İdlib) kesmeyi hedeflediği anlaşılıyor. Bunun için Etarib'i almak üzere ilerlemeye çalışıyorlar. Ancak Etarib'e TSK'nın da girip mevzi aldığı söyleniyor. Harita güncellemelerinde TSK'nın kurduğu mevzileri ve yığınak noktalarını belirtmiyorum, çünkü bunlar süratle değişebiliyor, yetişmem imkânsız. Şu andaki gidişat, Suriye ordusunun hareketine göre TSK'nın da konum aldığını gösteriyor ve bu gidişle maalesef sık sık doğrudan çatışma koşulları oluşuyor. Günün en önemli olayları, TSK'nın Reyhanlı'dan (TC topraklarından) Suriye ordusuna top ateşi açması ve TSK gözlem noktasının yakınından atıldığı ileri sürülen roketle Suriye helikopterinin düşürülmesi, pilotların (üç asker) ölmesi. Yani belki aslında 'zaten çatışılıyor' demek gerekli.
Suriye ordusu, yoğun Rusya bombardımanı eşliğinde ilerlemesini sürdürüyor. Herakâtın hedefinin Afrin ile İdlib'in bağlantısını kesmek ve Türkiye sınırına ulaşmak, cihatçıların Türkiye'den ikmal yolunu da kesmek olduğu anlaşılıyor. TSK'nın Soçi Anlaşması'na uygun olarak kurduğu gözlem noktalarından ikisi daha, Suriye ordusu hatlarının gerisinde, yani kuşatma altında kaldı: Anadan ve Şeyh Akil. TSK ile Suriye ordusu arasında doğrudan çatışma veya karşılıklı ateş teatisi bugün akşamüstüne kadar görülmedi. Fırat'ın doğusunda, TSK Rusya ile bir süredir katılmadığı ortak devriyeye yeniden çıktı. Öyle görünüyor ki, TSK kuşatma altında gözlem noktalarıyla askerî yönden ilgilenmiyor. Çünkü değişik yerlerde kurduğu hareketli mevzilerin sayısı otuzu aşmış durumda.
GÜNCELLEME / 16 ŞUBAT / 02:00
Suriye ordusu ve milisler, Batı Halep'in cihatçıların elindeki parçasını almaya öncelik vermiş görünüyor. Türkiye'den gelip Bab el-Heva'dan İdlib şehrine uzanan ikmal yolunu kesme hedefi de bâki. TSK, Suriye ordusunun batıya ilerlemesini önleyecek şekilde mevzileniyor, ancak şu ana kadar ilerleme yavaşlamadı. Suriye'nin yeni yönelimi, daha ileriki aşamasında, Ankara'nın denetimindeki Afrin bölgesiyle İdlib'in orta ve güney bölgelerinin irtibatını kesmeyi hedefleyecek. "İdlib" diye anılan bölgenin gerçekte Batı Halep'ten meydana kuzeydoğu parçası üç yönden sarılı olduğundan, Suriye ordusunun burayı kısa zamanda ele geçirmesi mümkün görünüyor. Günün sürprizi, Suriye ordusunun güneyden yeni bir taarruza geçerek M-4 karayoluna yönelmesi oldu.
GÜNCELLEME / 14 ŞUBAT / 17:30
Suriye ordusu M-5 karayolunun denetimini bütünüyle ele geçirdiğini resmen açıkladı. Gerçi yola yakın birtakım yerleşim birimlerine cihatçıların karşı saldırısı ve zaman zaman birtakım mevzilerin el değiştirmesi yine görülüyor, ayrıca karayolu pek yakındaki cihatçı mevzilerinden yapılabilecek top ve roket atışlarına karşı hâlâ çok hassas, yine de, 7-8 km'lik kısmında bu hassasiyet özellikle büyük olsa da, tamamının ordu denetimine geçişi Suriye İçsavaşı'nda belirleyici bir viraj. Suriye ordusunun şu anda öncelikle hasımlarının Türkiye'den ikmal hattını (Bab el-Heva - İdlib) kesmeyi hedeflediği anlaşılıyor. Bunun için Etarib'i almak üzere ilerlemeye çalışıyorlar. Ancak Etarib'e TSK'nın da girip mevzi aldığı söyleniyor. Harita güncellemelerinde TSK'nın kurduğu mevzileri ve yığınak noktalarını belirtmiyorum, çünkü bunlar süratle değişebiliyor, yetişmem imkânsız. Şu andaki gidişat, Suriye ordusunun hareketine göre TSK'nın da konum aldığını gösteriyor ve bu gidişle maalesef sık sık doğrudan çatışma koşulları oluşuyor. Günün en önemli olayları, TSK'nın Reyhanlı'dan (TC topraklarından) Suriye ordusuna top ateşi açması ve TSK gözlem noktasının yakınından atıldığı ileri sürülen roketle Suriye helikopterinin düşürülmesi, pilotların (üç asker) ölmesi. Yani belki aslında 'zaten çatışılıyor' demek gerekli.
22 Aralık 2019 Pazar
İdlib • İkinci TSK gözlem noktası da kuşatma altında
GÜNCELLEME / 23 ARALIK / 22:00
Suriye ordusu, İdlib'in güneydoğusundan başlattığı ilerleyişi sürdürüyor. Carcanaz başta, birkaç yerleşim yerini daha ele geçiren ordu, günlerdir süren bombardımanlar sonucunda harabeye, sakinleri kaçmaya çalıştığından hayalet şehre dönüşen Maaret el-Numan'a 8-9 km yaklaştı. Şam'ın bugünkü hamlesinin Ankara açısından en riskli sonucu, aşağıda sözü edilen ihtimalin gerçekleşmiş olması: TSK gözlem noktalarından biri daha, Suriye ordusunun kuşatması altında kaldı. Surman'daki askerlerin dışarıyla karadan irtibatı kesildi. Şu soru kafaları kurcalamalı: En az iki gündür, bunun olacağı kesinlikle belliydi; neden hiçbir tedbir alınmıyor ve o askerler orada rehine gibi bırakılıyor? Yeni durumu gözeterek haritayı güncelledim. Aşağıdakini de burada bırakıyorum ki kıyaslayabilin. (Haritada, Suriye ordusunun son birkaç ayda ele geçirdiği yerlerin arasında iki kırmızı nokta var artık: Önce kuşatılan Morek'teki gözlem noktasıydı, şimdiki Surman'daki.)
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
Rusya bombardıman uçaklarının ve kendi hava kuvvetlerinin (jetlerle bombardıman + helikopterlerden varil bombaları) desteğiyle ilerleyen Suriye ordusu, İdlib'in güneydoğusunda birçok köyü ardarda ele geçirdi, vilayetin -ve silahlı muhaliflerin- önemli yerleşim birimlerinden Maaret el-Numan'a 10-15 km kadar yaklaştı. Ordu ilerledikçe onun önünden kaçan ahali yeni bir mülteci dalgası meydana getiriyor. Türkiye sınırına dayanan mültecilerin sayısının yüz bine yaklaştığı bildiriliyor. Şam yönetiminin İdlib'i bütünüyle yeniden ele geçirmeyi hedefleyen harekâtının yürütülüşüne bakılırsa bu sayının milyona ulaşması sürpriz olmaz. Zira Rusya ve Suriye uçakları muhaliflerin "kalesi" gördükleri her yeri taş taş üstünde bırakmamacasına bombalıyor, yaşanamaz hale getiriyor, buna rağmen orada barınmaya çabalayan kalırsa o da üzerine doğru gelen ordunun eline geçmemek için yola düşüyor. Burada daha önce paylaştığım haritalardan sonuncusuyla şimdi verdiğim haritayı karşılaştırmak, işlerin nereye doğru gittiğine dair berrak fikir verecektir. (Haritaya tıklayın ki büyüsün!:)
Haritada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus, Türk Silahlı Kuvvetleri gözlem noktalarının durumu. Suriye ordusu tarafından kuşatılmış kalan 9 no'lu gözlem noktasına (Morek) ilaveten, 8 no'lu Surman da kısa süre içinde kuşatılmış olacak. Stratejik önemdeki M5 karayolu üzerindeki Maar Hitat gözlem noktasının aynı duruma düşmesi de gün veya en fazla hafta meselesi. Bu gözlem noktası sonradan, Suriye ordusu İdlib'te harekâta başladığında kurulmuştu.
Suriye ordusu İdlib'deki cihatçı mevzilerini kuzeydoğu ve güneybatıdan da zorlamayı sürdürüyor. Lazkiye kuzeyinde sürdürülen, hedefi Cisr el-Şuğur olan operasyonlar bir türlü kalıcı başarı kaydedemiyor, ordu bu dağlık bölgede ilerleyemiyor, ancak tâciz ve taarruzu da durdurmuyor. Kabaca "İdlib" diye adlandırılan bölgenin gerçekte Halep vilayetinin parçası olan doğu ve kuzeydoğu kısmında da Suriye ordusunun zaman zaman atakları görülüyor, ancak bunlar ilerleme ve toprak kazanma hedefi güden kararlı operasyonlara dönüşmüyor.
Suriye ordusu, İdlib'in güneydoğusundan başlattığı ilerleyişi sürdürüyor. Carcanaz başta, birkaç yerleşim yerini daha ele geçiren ordu, günlerdir süren bombardımanlar sonucunda harabeye, sakinleri kaçmaya çalıştığından hayalet şehre dönüşen Maaret el-Numan'a 8-9 km yaklaştı. Şam'ın bugünkü hamlesinin Ankara açısından en riskli sonucu, aşağıda sözü edilen ihtimalin gerçekleşmiş olması: TSK gözlem noktalarından biri daha, Suriye ordusunun kuşatması altında kaldı. Surman'daki askerlerin dışarıyla karadan irtibatı kesildi. Şu soru kafaları kurcalamalı: En az iki gündür, bunun olacağı kesinlikle belliydi; neden hiçbir tedbir alınmıyor ve o askerler orada rehine gibi bırakılıyor? Yeni durumu gözeterek haritayı güncelledim. Aşağıdakini de burada bırakıyorum ki kıyaslayabilin. (Haritada, Suriye ordusunun son birkaç ayda ele geçirdiği yerlerin arasında iki kırmızı nokta var artık: Önce kuşatılan Morek'teki gözlem noktasıydı, şimdiki Surman'daki.)
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
Rusya bombardıman uçaklarının ve kendi hava kuvvetlerinin (jetlerle bombardıman + helikopterlerden varil bombaları) desteğiyle ilerleyen Suriye ordusu, İdlib'in güneydoğusunda birçok köyü ardarda ele geçirdi, vilayetin -ve silahlı muhaliflerin- önemli yerleşim birimlerinden Maaret el-Numan'a 10-15 km kadar yaklaştı. Ordu ilerledikçe onun önünden kaçan ahali yeni bir mülteci dalgası meydana getiriyor. Türkiye sınırına dayanan mültecilerin sayısının yüz bine yaklaştığı bildiriliyor. Şam yönetiminin İdlib'i bütünüyle yeniden ele geçirmeyi hedefleyen harekâtının yürütülüşüne bakılırsa bu sayının milyona ulaşması sürpriz olmaz. Zira Rusya ve Suriye uçakları muhaliflerin "kalesi" gördükleri her yeri taş taş üstünde bırakmamacasına bombalıyor, yaşanamaz hale getiriyor, buna rağmen orada barınmaya çabalayan kalırsa o da üzerine doğru gelen ordunun eline geçmemek için yola düşüyor. Burada daha önce paylaştığım haritalardan sonuncusuyla şimdi verdiğim haritayı karşılaştırmak, işlerin nereye doğru gittiğine dair berrak fikir verecektir. (Haritaya tıklayın ki büyüsün!:)
Haritada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus, Türk Silahlı Kuvvetleri gözlem noktalarının durumu. Suriye ordusu tarafından kuşatılmış kalan 9 no'lu gözlem noktasına (Morek) ilaveten, 8 no'lu Surman da kısa süre içinde kuşatılmış olacak. Stratejik önemdeki M5 karayolu üzerindeki Maar Hitat gözlem noktasının aynı duruma düşmesi de gün veya en fazla hafta meselesi. Bu gözlem noktası sonradan, Suriye ordusu İdlib'te harekâta başladığında kurulmuştu.
Suriye ordusu İdlib'deki cihatçı mevzilerini kuzeydoğu ve güneybatıdan da zorlamayı sürdürüyor. Lazkiye kuzeyinde sürdürülen, hedefi Cisr el-Şuğur olan operasyonlar bir türlü kalıcı başarı kaydedemiyor, ordu bu dağlık bölgede ilerleyemiyor, ancak tâciz ve taarruzu da durdurmuyor. Kabaca "İdlib" diye adlandırılan bölgenin gerçekte Halep vilayetinin parçası olan doğu ve kuzeydoğu kısmında da Suriye ordusunun zaman zaman atakları görülüyor, ancak bunlar ilerleme ve toprak kazanma hedefi güden kararlı operasyonlara dönüşmüyor.
7 Ekim 2019 Pazartesi
DAİŞ için yeni fırsat
DAİŞ’in (IŞİD) doğuşu ve yükselişini, yayılmasını, zaferlerini, dayandığı manevî-toplumsal tabanı, pratikte kurduğu ilişkileri, gördüğü desteği azıcık bilen, “süreci izleyen” herkes şu anda (Suriye'de ABD'nin, sınırdan çekilip Fırat'ın doğusunu Türkiye askerî harekâtına açma kararı ertesinde) dehşet içinde. Meselenin yalnız DAİŞ'le ilgili kısmına dair bir-iki şey söyleyeceğim; büyük ölçüde kayda geçsin diye. Dolayısıyla, militarist seferberlik eşliğinde yürütülecek kanlı seferin Türk ve Kürt halklarının gelecek kuşaklarının omuzlarına -mevcutlara ek olarak- nasıl korkunç yük bindireceğine, yani esas konuya burada girmiyorum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “biraz abartılıyor” dediği DAİŞ’çi sayılarının abartılmamış hali bile bölgeye uzun yıllar kan kusturacak kadar. Çoğu derme çatma hapishane ve kamplardaki on binlerce DAİŞ’çiye ek olarak, yeraltında 20-30 bin militan olduğu tahmin ediliyor. Bunlar son zamanlarda sayısı giderek artan eylemler yapıyorlar ve kimi yörelerde yerel aşiretlerden-halktan -bazen gönüllü bazen zorunlu- destek bulabiliyorlar. DAİŞ'in yerel halktan destek bulması çoğu zaman konjonktürle de ilgili: yani başarı, desteğin yayılmasını getiriyor. SDG’nin elindeki 60-70 bin DAİŞ’çi “ailesi”nin başında, birkaç yüz muhafız var. Olası TC harekâtında savaşmak için güçlerini kaydırırlarsa -başka çareleri mi var?-, zaten kontrolu zor kamp ve hapishanelerden kitlesel firar olabilir -ki, bu DAİŞ’in uzmanlık sahalarından sayılır. Daha önce Irak'ta düzenledikleri kitlesel firar eylemlerinin örgütün tarihinde özel yeri var. Ayrıca, Ebubekir el-Bağdadi‘nin "firar edin" talimatı içeren son sesli mesajı üzerine DAİŞ'çilerin tutulduğu birçok kampta çeşitli girişimler görüldü. Örgüt bu işi çok daha ciddî tertiplemeye kalkışabilir. Olası operasyon zaten kanlı ve kaotik ortam yaratacak. SDG-YPG güçleri ile TSK ve Ankara'nın getireceği Suriyeli cihatçı güçleri arasındaki çatışmalara belki yerel Arap-Kürt kavgaları eklenecek. Bu esnada DAİŞ’in yine birtakım yörelerde denetimi ele geçirdiğini görebiliriz.
Ankara-Washington, daha doğrusu iki devletin başkanları arasındaki son telefon anlaşmasından sonra, DAİŞ'li tutuklular meselesinin nasıl halledileceğine dair telaffuz edilenler, kafamızı açmak yerine daha çok karıştırdı. ABD Başkanı Donald Trump, "biz onlarla savaştık, yüzde yüz yendik, tutukluları geldikleri ülkeler kabul etmiyor, bize de pahalıya geliyor, hem onlar sizin mahalleden, ne halt ederseniz edin" demeye getirdi. Erdoğan ise, "onları oradan nasıl derdest ederiz, ona bakıyoruz" gibi bir söz söyledi. 60 bin kadar tutuklunun bulunduğu kamp, "güvenli bölge" adı altında elkonacak bölgenin çok uzağında! "Derdest etmek" için oraya gitmeniz veya topraklarına girip savaşacağınız YPG ile anlaşma yapmanız, onların bu tutukluları getirmesini sağlamanız lazım. Akıl kârı mı? DAİŞ'lilerin sorumluluğunu üstlenmek hem bu bakımlardan hem de zaten genel olarak, nasıl mümkün olabilir?
Ankara muhtemelen, DAİŞ’in ilk yükseliş zamanlarındaki gibi bir “karşılıklı anlayış” ve işbirliği havasının egemen olacağını öngörüyor ve bu yeniden toparlanma aşamasında örgütün TSK ile karşı karşıya gelmeyi göze alamayacak oluşuna bel bağlıyordur. Ayrıca DAİŞ'in Türkiye topraklarındaki eylemlerinde, adalet ve demokrasi için meydanlara çıkanlar, solcular, mitinge veya düğüne gelmiş Kürtler, lüks eğlence yerinde yılbaşı kutlayan küffar tayfası can veriyor, iktidar koalisyonu destekçilerinin burnu kanamıyor; DAİŞ'in yeniden yayılması, etkinleşmesi tehlikesi belki bu yüzden de Ankara'daki muktedirleri o kadar rahatsız etmiyordur.
Sonuç olarak, DAİŞ meselelerine yakın herkesin endişesi aynı: dünya DAİŞ'in yeniden yükselişini izlemeye ve sonuçlarına katlanmaya hazırlanmalı. ABD Başkanı, "bize ne" diyor, "onların hepsi çok uzakta". Yanlış sayılmaz. Fakat bönce. El-Kaide de Afganistan'ın dağlarındaydı, New York'u kalbinden vurabildi. Sebebi coğrafî uzaklık da ideolojik-pratik yakınlık da olsa, DAİŞ gibi bir örgütün yeniden yükselişinden zarar görmeyeceğini sanmak akıllı mantıklı hiçbir devlet yöneticisinin yapacağı iş değil. Fakat işte, bize de bu akıl mantık uzak; "coğrafî" bakımdan.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “biraz abartılıyor” dediği DAİŞ’çi sayılarının abartılmamış hali bile bölgeye uzun yıllar kan kusturacak kadar. Çoğu derme çatma hapishane ve kamplardaki on binlerce DAİŞ’çiye ek olarak, yeraltında 20-30 bin militan olduğu tahmin ediliyor. Bunlar son zamanlarda sayısı giderek artan eylemler yapıyorlar ve kimi yörelerde yerel aşiretlerden-halktan -bazen gönüllü bazen zorunlu- destek bulabiliyorlar. DAİŞ'in yerel halktan destek bulması çoğu zaman konjonktürle de ilgili: yani başarı, desteğin yayılmasını getiriyor. SDG’nin elindeki 60-70 bin DAİŞ’çi “ailesi”nin başında, birkaç yüz muhafız var. Olası TC harekâtında savaşmak için güçlerini kaydırırlarsa -başka çareleri mi var?-, zaten kontrolu zor kamp ve hapishanelerden kitlesel firar olabilir -ki, bu DAİŞ’in uzmanlık sahalarından sayılır. Daha önce Irak'ta düzenledikleri kitlesel firar eylemlerinin örgütün tarihinde özel yeri var. Ayrıca, Ebubekir el-Bağdadi‘nin "firar edin" talimatı içeren son sesli mesajı üzerine DAİŞ'çilerin tutulduğu birçok kampta çeşitli girişimler görüldü. Örgüt bu işi çok daha ciddî tertiplemeye kalkışabilir. Olası operasyon zaten kanlı ve kaotik ortam yaratacak. SDG-YPG güçleri ile TSK ve Ankara'nın getireceği Suriyeli cihatçı güçleri arasındaki çatışmalara belki yerel Arap-Kürt kavgaları eklenecek. Bu esnada DAİŞ’in yine birtakım yörelerde denetimi ele geçirdiğini görebiliriz.
Ankara-Washington, daha doğrusu iki devletin başkanları arasındaki son telefon anlaşmasından sonra, DAİŞ'li tutuklular meselesinin nasıl halledileceğine dair telaffuz edilenler, kafamızı açmak yerine daha çok karıştırdı. ABD Başkanı Donald Trump, "biz onlarla savaştık, yüzde yüz yendik, tutukluları geldikleri ülkeler kabul etmiyor, bize de pahalıya geliyor, hem onlar sizin mahalleden, ne halt ederseniz edin" demeye getirdi. Erdoğan ise, "onları oradan nasıl derdest ederiz, ona bakıyoruz" gibi bir söz söyledi. 60 bin kadar tutuklunun bulunduğu kamp, "güvenli bölge" adı altında elkonacak bölgenin çok uzağında! "Derdest etmek" için oraya gitmeniz veya topraklarına girip savaşacağınız YPG ile anlaşma yapmanız, onların bu tutukluları getirmesini sağlamanız lazım. Akıl kârı mı? DAİŞ'lilerin sorumluluğunu üstlenmek hem bu bakımlardan hem de zaten genel olarak, nasıl mümkün olabilir?
Ankara muhtemelen, DAİŞ’in ilk yükseliş zamanlarındaki gibi bir “karşılıklı anlayış” ve işbirliği havasının egemen olacağını öngörüyor ve bu yeniden toparlanma aşamasında örgütün TSK ile karşı karşıya gelmeyi göze alamayacak oluşuna bel bağlıyordur. Ayrıca DAİŞ'in Türkiye topraklarındaki eylemlerinde, adalet ve demokrasi için meydanlara çıkanlar, solcular, mitinge veya düğüne gelmiş Kürtler, lüks eğlence yerinde yılbaşı kutlayan küffar tayfası can veriyor, iktidar koalisyonu destekçilerinin burnu kanamıyor; DAİŞ'in yeniden yayılması, etkinleşmesi tehlikesi belki bu yüzden de Ankara'daki muktedirleri o kadar rahatsız etmiyordur.
Sonuç olarak, DAİŞ meselelerine yakın herkesin endişesi aynı: dünya DAİŞ'in yeniden yükselişini izlemeye ve sonuçlarına katlanmaya hazırlanmalı. ABD Başkanı, "bize ne" diyor, "onların hepsi çok uzakta". Yanlış sayılmaz. Fakat bönce. El-Kaide de Afganistan'ın dağlarındaydı, New York'u kalbinden vurabildi. Sebebi coğrafî uzaklık da ideolojik-pratik yakınlık da olsa, DAİŞ gibi bir örgütün yeniden yükselişinden zarar görmeyeceğini sanmak akıllı mantıklı hiçbir devlet yöneticisinin yapacağı iş değil. Fakat işte, bize de bu akıl mantık uzak; "coğrafî" bakımdan.
2 Ağustos 2019 Cuma
Nursultan toplantısı - Absürd durumlar
Kazakistan'ın başkenti Nursultan'da (eski Astana) yeni (on üçüncü) Rusya-İran-Türkiye "yüksek düzeyli" toplantısı. Bu defa Irak ile Lübnan da gözlemci statüsünde Suriye (özel olarak İdlib) konulu toplantıdaydı.
"Alınan kararlar" başlığı altında sıralanacak hayatî, beklenmedik şeyler yok. Dışişleri'nin açıkladığı sonuç metninde daha çok temenniler yeralıyor, diyebiliriz. Müstakbel Anayasa komitesine dair ifadeler ilk bakışta göründüğünden önemli olabilir. Bazı noktalarsa tek kelimeyle absürd bir müsamere manzarası yaratıyor.
1. Üç devlet, "Soçi Mutabakatı"na bağlılıklarını teyit ettiler. Yani İdlib'te cihatçı bölgesiyle Suriye ordusu mevzileri arasında 20 km'lik askerden-ağır silahtan arındırılmış bölge hedefi geçerli. Ötesi de: İdlib'te "gerginliği azaltma bölgesi statüsünün muhafazası" da öngörüldü. Dolayısıyla Suriye ordusunun bölgeyi bütünüyle ele geçirmeye yönelik harekâtına üçlü toplantıdan onay çıkmamış, aksine, TC gözlem noktalarının varlığı ve cihatçı gruplar üzerindeki Ankara himayesinin devamı yeniden tanınmış oldu. Peki bunun fiilen geçerliliği var mı?
"Alınan kararlar" başlığı altında sıralanacak hayatî, beklenmedik şeyler yok. Dışişleri'nin açıkladığı sonuç metninde daha çok temenniler yeralıyor, diyebiliriz. Müstakbel Anayasa komitesine dair ifadeler ilk bakışta göründüğünden önemli olabilir. Bazı noktalarsa tek kelimeyle absürd bir müsamere manzarası yaratıyor.
1. Üç devlet, "Soçi Mutabakatı"na bağlılıklarını teyit ettiler. Yani İdlib'te cihatçı bölgesiyle Suriye ordusu mevzileri arasında 20 km'lik askerden-ağır silahtan arındırılmış bölge hedefi geçerli. Ötesi de: İdlib'te "gerginliği azaltma bölgesi statüsünün muhafazası" da öngörüldü. Dolayısıyla Suriye ordusunun bölgeyi bütünüyle ele geçirmeye yönelik harekâtına üçlü toplantıdan onay çıkmamış, aksine, TC gözlem noktalarının varlığı ve cihatçı gruplar üzerindeki Ankara himayesinin devamı yeniden tanınmış oldu. Peki bunun fiilen geçerliliği var mı?
23 Temmuz 2019 Salı
İdlib'i merak eden varsa...
Türkiye Cumhuriyeti'ne ait olmadığı halde behemahal olacağı varsayılan ve plaka numarası tartışılan başka ülke topraklarından biri, eskisi gibi iştahla, ihtirasla mevzu edilmiyor. Sebebi belli: büyük kısmını oluşturan eyaletin adıyla anıp kabaca "İdlib" dediğimiz, esasında Halep'in batı, Hama ve Lazkiye'nin kuzey bölgelerini de kapsayan Suriye toprakları, Rusya ve Suriye uçakları ve helikopterleri tarafından yerle bir ediliyor, Ankara'dan da herhangi bir itiraz yükselmiyor.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, iki günde hayatını kaybedenlerin sayısı, Suriye askerleri ve milisleriyle birlikte yüzü geçti. En çok can kaybı, silahlı cihatçılarla Suriye ordusu arasındaki sözde askersiz-silahsız kuşakta meydana geliyor. Bu kuşağın silahlı güçler ve ağır silahlardan arındırılması konusunda varılan ama yüzde biri bile uygulanamayan Soçi anlaşmasına atfen kuşak, SOHR’un haberlerinde “Putin-Erdoğan bölgesi” diye adlandırılıyor, haberler, “Putin-Erdoğan bölgesinde dün de şu kadar kişi öldürüldü” diye veriliyor.
Bu defa uzun uzun bilgi aktarmayacağım, yalnız son yirmi dört saat içerisinde bombalanan yerleri (mor daireler) gösteren bir harita sunuyorum. Üstüne bir şey söylemek de anlamlı olmayacaktır. Her zamanki gibi, üstüne tıklayarak haritayı büyük görebilirsiniz.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, iki günde hayatını kaybedenlerin sayısı, Suriye askerleri ve milisleriyle birlikte yüzü geçti. En çok can kaybı, silahlı cihatçılarla Suriye ordusu arasındaki sözde askersiz-silahsız kuşakta meydana geliyor. Bu kuşağın silahlı güçler ve ağır silahlardan arındırılması konusunda varılan ama yüzde biri bile uygulanamayan Soçi anlaşmasına atfen kuşak, SOHR’un haberlerinde “Putin-Erdoğan bölgesi” diye adlandırılıyor, haberler, “Putin-Erdoğan bölgesinde dün de şu kadar kişi öldürüldü” diye veriliyor.
Bu defa uzun uzun bilgi aktarmayacağım, yalnız son yirmi dört saat içerisinde bombalanan yerleri (mor daireler) gösteren bir harita sunuyorum. Üstüne bir şey söylemek de anlamlı olmayacaktır. Her zamanki gibi, üstüne tıklayarak haritayı büyük görebilirsiniz.
8 Mayıs 2019 Çarşamba
İdlib Harekâtı sonunda tam gaz başladı
Değerli okurlar, kendi siyasî depremimizden ötürü ilgilenmezsiniz diye Suriye-İdlib’teki gelişmeleri aktarmakla uğraşmıyorum. Orayı izleyen başkaları da, gördüğüm kadarıyla, muhtemelen aynı nedenle, böyle yapıyor. Halbuki bir dönemin en can alıcı konusu olan “İdlib operasyonu” (Rusya-Suriye-İran ve milislerin ortak harekâtı) başladı ve var hızıyla sürüyor. Şu ana kadar olana dair çok kaba ve kısa izlenim aktarayım. Kayda değer fizikî gelişme olur ve güvenilir bilgiler edinebilirsek yeni harita da yaparım. (Yayımladığım son harita için şuraya bakabilirsiniz. Yaklaşık iki ay öncesine ait, ama şu andaki haberleri izlerken yine de yararı olur.)
Görünen o ki, silahlı muhalif örgütler İdlib’in güneyini beklenenden kısa sürede kaybedecek. Genel olarak "İdlib" diye adlandırdığımız, Halep vilayetinin batısı, Hama vilayetinin kuzeyi ve Lazkiye vilayetinin kuzeyinden parçaları da kapsayan bölgenin doğu ve kuzeydoğusundan hava akınları, güney ve güneybatıdan hem hava bombardımanları hem kara harekâtı sürdürülüyor. Suriye ordusu ve milisler, güney ve güneybatıdan, mevzi kazanarak ilerliyor ve silahlı muhalifler açısından stratejik çeşitli yerleşim birimleri arasındaki bağlantıları kesiyor. Toprak denetimi ufaktan el değiştirmeye başladı. İlk elde, hem cihatçıların önemli karargâh ve mevzilerinden olan hem M5 karayolu üzerinde bulunan Han Şeyhun'un alınmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Uçaklar ayrıca hem uluslararası karayolundaki (M5) kontrol noktalarını hem de batıda, Lazkiye sınırında, Cisr el-Şuğur yakınındaki cihatçı mevzilerini vuruyor.
TSK gözlem noktalarından ikisi doğrudan bombardıman ve çatışmanın göbeğinde. Zaten Suriye ordusu ve milisler ikisinin arasından ilerliyor. Üçüncüsü de çatışmanın ortasında kalmak üzere. “Silahtan arındırılmış bölge” vs. öngören Ankara-Moskova anlaşması fiilen bitti. Şu ana kadar 120 bin kişi yollara düştü, göç büyüyecek. Bazı işaretler, Türkiye'de İdlib'ten yeni bir mülteci akınına ilişkin hazırlıklar yapıldığı izlenimi uyandırıyor.
Görünen o ki, silahlı muhalif örgütler İdlib’in güneyini beklenenden kısa sürede kaybedecek. Genel olarak "İdlib" diye adlandırdığımız, Halep vilayetinin batısı, Hama vilayetinin kuzeyi ve Lazkiye vilayetinin kuzeyinden parçaları da kapsayan bölgenin doğu ve kuzeydoğusundan hava akınları, güney ve güneybatıdan hem hava bombardımanları hem kara harekâtı sürdürülüyor. Suriye ordusu ve milisler, güney ve güneybatıdan, mevzi kazanarak ilerliyor ve silahlı muhalifler açısından stratejik çeşitli yerleşim birimleri arasındaki bağlantıları kesiyor. Toprak denetimi ufaktan el değiştirmeye başladı. İlk elde, hem cihatçıların önemli karargâh ve mevzilerinden olan hem M5 karayolu üzerinde bulunan Han Şeyhun'un alınmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Uçaklar ayrıca hem uluslararası karayolundaki (M5) kontrol noktalarını hem de batıda, Lazkiye sınırında, Cisr el-Şuğur yakınındaki cihatçı mevzilerini vuruyor.
TSK gözlem noktalarından ikisi doğrudan bombardıman ve çatışmanın göbeğinde. Zaten Suriye ordusu ve milisler ikisinin arasından ilerliyor. Üçüncüsü de çatışmanın ortasında kalmak üzere. “Silahtan arındırılmış bölge” vs. öngören Ankara-Moskova anlaşması fiilen bitti. Şu ana kadar 120 bin kişi yollara düştü, göç büyüyecek. Bazı işaretler, Türkiye'de İdlib'ten yeni bir mülteci akınına ilişkin hazırlıklar yapıldığı izlenimi uyandırıyor.
13 Mart 2019 Çarşamba
İdlib'te yoğun bombardıman başladı
Rusya: HTŞ'nin silah depolarını Türkiye ile koordinasyon içerisinde vurduk
Suriye Savaşı'nın son iki perdesinde, İdlib ve "Fırat'ın doğusu"nda oyun yavaş yavaş kızışıyor. Fırat'ın doğusu daha çok diplomatik ve siyasî manevraların konusu olurken, İdlib'te Suriye ordusunun sabırsızlandığı, şimdiye kadar Rusya'nın durdurduğu geniş çaplı saldırı başlıyor. Bir anda dört koldan girişilecek bir saldırı olmayacağa benziyor. Bir-iki haftadır Suriye topçusunun zaman zaman dövdüğü yerleşim birimleri ve silahlı muhalefet (ağırlıkla Heyet Tahrir el-Şam) mevzileri artık daha yoğun ve sürekli ateş altında.
Suriye jetleri bugün sahnede daha fazla göründüler. Özellikle M5 ve M4 karayollarına yakın muhalif mevziler yoğun şekilde bombalanıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre ardarda 12 hava akınına hedef olan, tam 60 roketin atıldığı hedefler var, başka kaynaklara göre 81 karadan karaya füzeyle vurulan, yangın bombalarıyla yakılan yerler var. Bu arada TSK zırhlı araçları, ÖSO'cuların eşliğinde devriye gezmeye başladı ve Rusya+Suriye bombardımanlarına hedef olmaktan korkan halk tarafından belli ki büyük beklentiyle karşılandı. İlişikteki haritada, TSK gözlem noktaları ve Suriye bombardımanının hedef aldığı yerler var. Harita (büyük görmek için üzerine tıklayın), fazlasıyla riskli bir manzaraya işaret ediyor.
[ GÜNCELLEME / 21:30 ]
Rusya savaş uçakları bugün İdlib üzerinde yoğun faaliyet halindeydi. İdlib'te pek çok hedefi vurdular. On kadar ölünün, onlarca yaralının olduğu ileri sürülüyor. İdlib'in doğusundaki bir kamp -muhaliflere göre mülteci kampı- da vuruldu, orada da çok yaralı var, haberlere göre. Üç Rusya savaş uçağı sadece İdlib şehrinin batı kesimindeki dış mahallelere ondan fazla akın yaptı. Yine Rusya jetleri, İdlib şehir merkezinde, hapishanenin bulunduğu bölgeye sekiz akın yaptı. Hapishane binası sıkı hasar görmüş olmalı ki, "onlarca" (seksen kadar) tutuklu ve mahkûm buradan kaçmayı başardı. Kimi koşar adım, kimi hızlıca yürüyerek, ellerinde torbaları, yol kenarından uzaklaştılar, videoları var. Bazı tutuklu ve mahkûmların da hava saldırılarında can verdiği bildiriliyor.
Rusya Savunma Bakanlığı'nın açıklaması işlerin bundan sonraki gidişatını ve Ankara'nın HTŞ başta, silahlı muhalefetle ilişkisini temelden etkileyecek nitelikte. Rusya Savunma Bakanlığı, "HTŞ'nin silah depolarını vurduk ve bunu Türkiye ile koordinasyon içerisinde yaptık," dedi! Bunu iktidar propaganda aygıtından Daily Sabah'ın da aynen böyle aktarması, durumun ciddiyetini artırıyor.
Suriye Savaşı'nın son iki perdesinde, İdlib ve "Fırat'ın doğusu"nda oyun yavaş yavaş kızışıyor. Fırat'ın doğusu daha çok diplomatik ve siyasî manevraların konusu olurken, İdlib'te Suriye ordusunun sabırsızlandığı, şimdiye kadar Rusya'nın durdurduğu geniş çaplı saldırı başlıyor. Bir anda dört koldan girişilecek bir saldırı olmayacağa benziyor. Bir-iki haftadır Suriye topçusunun zaman zaman dövdüğü yerleşim birimleri ve silahlı muhalefet (ağırlıkla Heyet Tahrir el-Şam) mevzileri artık daha yoğun ve sürekli ateş altında.
Suriye jetleri bugün sahnede daha fazla göründüler. Özellikle M5 ve M4 karayollarına yakın muhalif mevziler yoğun şekilde bombalanıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre ardarda 12 hava akınına hedef olan, tam 60 roketin atıldığı hedefler var, başka kaynaklara göre 81 karadan karaya füzeyle vurulan, yangın bombalarıyla yakılan yerler var. Bu arada TSK zırhlı araçları, ÖSO'cuların eşliğinde devriye gezmeye başladı ve Rusya+Suriye bombardımanlarına hedef olmaktan korkan halk tarafından belli ki büyük beklentiyle karşılandı. İlişikteki haritada, TSK gözlem noktaları ve Suriye bombardımanının hedef aldığı yerler var. Harita (büyük görmek için üzerine tıklayın), fazlasıyla riskli bir manzaraya işaret ediyor.
[ GÜNCELLEME / 21:30 ]
Rusya savaş uçakları bugün İdlib üzerinde yoğun faaliyet halindeydi. İdlib'te pek çok hedefi vurdular. On kadar ölünün, onlarca yaralının olduğu ileri sürülüyor. İdlib'in doğusundaki bir kamp -muhaliflere göre mülteci kampı- da vuruldu, orada da çok yaralı var, haberlere göre. Üç Rusya savaş uçağı sadece İdlib şehrinin batı kesimindeki dış mahallelere ondan fazla akın yaptı. Yine Rusya jetleri, İdlib şehir merkezinde, hapishanenin bulunduğu bölgeye sekiz akın yaptı. Hapishane binası sıkı hasar görmüş olmalı ki, "onlarca" (seksen kadar) tutuklu ve mahkûm buradan kaçmayı başardı. Kimi koşar adım, kimi hızlıca yürüyerek, ellerinde torbaları, yol kenarından uzaklaştılar, videoları var. Bazı tutuklu ve mahkûmların da hava saldırılarında can verdiği bildiriliyor.
Rusya Savunma Bakanlığı'nın açıklaması işlerin bundan sonraki gidişatını ve Ankara'nın HTŞ başta, silahlı muhalefetle ilişkisini temelden etkileyecek nitelikte. Rusya Savunma Bakanlığı, "HTŞ'nin silah depolarını vurduk ve bunu Türkiye ile koordinasyon içerisinde yaptık," dedi! Bunu iktidar propaganda aygıtından Daily Sabah'ın da aynen böyle aktarması, durumun ciddiyetini artırıyor.
11 Ocak 2019 Cuma
İdlib / HTŞ "mücahitlere" çağrı yaptı:
Ankara'nın savaşına katılmayın
Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) "İdlib" diye anılan cihatçı bölgesinin büyük bölümünü ele geçirmesine varan gelişmelere dair derleyebildiğim olgu-bilgiyi Duvar’daki yazımda ve ardından blog'a koyduğum ek yazıda aktarmıştım. Bir-iki önemli noktayı eklemem gerekiyor.
İlki, "İdlib" diye andığımız, yalnız bu vilayeti değil Halep'in batısı, Hama'nın kuzeyi ve azıcık da Lazkiye'den parçalar içeren cihatçı bölgesinin ne kadarının HTŞ'nin denetimine geçtiğine ilişkin. Yazımda bunu "bölgenin üçte ikisi" olarak belirtmiştim, bu arada ortaya çıktı ki, HTŞ'nin eline geçen buun çok daha fazlası. Eski El-Kaide şubesi olan El-Nusra çekirdekli örgüt şu anda bölgenin yüzde seksenine hakim. Bu, yaklaşık dokuz bin (8.937) kilometrekare büyüklüğünde olan ve Suriye'nin yaklaşık yüzde beşine (% 4.8) denk düşen bölgenin 7.200 kilometrekaresi demek.
İkinci olarak, sözkonusu hakimiyetin yalnız sahadaki askerî vaziyete ilişkin olmadığını eklemeliyim. Ahrar el-Şam başta olmak üzere, HTŞ'nin rakibi-hasmı olan öbür örgütlerin İdlib bölgesinde kurdukları yerel yönetim ve idarî örgütlenme de çözülüyor. İdarenin HTŞ'nin "Selamet Hükümeti"ne geçmesiyle birlikte "Özgür İdlib Polisi" teşkilatının dağıtılacağı duyuruldu. HTŞ'ye rakip-hasım örgütlerin bir kısmı da bizzat örgütsel varlıklarını korumakta zorlanıyor.
Üçüncü olarak, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bir gelişme: HTŞ'nin yetkili ağızlarından Ebu el-Yakazan el-Masri, Fırat'ın doğusunda başlayabilecek TSK-YPG çatışmasının "İslâm'ı ilgilendirmediğini" bildirdi! El-Masri, "Seküler bir orduyla seküler-ateist partinin çatışmasından bize ne!" dedi mealen. HTŞ yetkilisine göre bu çatışma, "Türk ve Kürt milliyetçileri arasında uzun zamandır süren savaşın devamı". Bu mesajın içerdiği daha somut ve işlevli kısım ise, HTŞ yetkilisinin "Müslümanları" bu savaşa katılmaktan geri durmaya çağırması. Yani HTŞ, Suriye topraklarındaki öbür "mücahitlere" Ankara'nın buyruğundan çıkma çağrısı yaptı.
Dördüncü olarak, Suriye ordusu doğudan top atışları yapıyor, Rusya jetleri de güneydeki el-Letamine'yi bombaladı. Suriye ordusu güneybatı ve batı sınırına yoğun yığınak yapıyor.
İlki, "İdlib" diye andığımız, yalnız bu vilayeti değil Halep'in batısı, Hama'nın kuzeyi ve azıcık da Lazkiye'den parçalar içeren cihatçı bölgesinin ne kadarının HTŞ'nin denetimine geçtiğine ilişkin. Yazımda bunu "bölgenin üçte ikisi" olarak belirtmiştim, bu arada ortaya çıktı ki, HTŞ'nin eline geçen buun çok daha fazlası. Eski El-Kaide şubesi olan El-Nusra çekirdekli örgüt şu anda bölgenin yüzde seksenine hakim. Bu, yaklaşık dokuz bin (8.937) kilometrekare büyüklüğünde olan ve Suriye'nin yaklaşık yüzde beşine (% 4.8) denk düşen bölgenin 7.200 kilometrekaresi demek.
İkinci olarak, sözkonusu hakimiyetin yalnız sahadaki askerî vaziyete ilişkin olmadığını eklemeliyim. Ahrar el-Şam başta olmak üzere, HTŞ'nin rakibi-hasmı olan öbür örgütlerin İdlib bölgesinde kurdukları yerel yönetim ve idarî örgütlenme de çözülüyor. İdarenin HTŞ'nin "Selamet Hükümeti"ne geçmesiyle birlikte "Özgür İdlib Polisi" teşkilatının dağıtılacağı duyuruldu. HTŞ'ye rakip-hasım örgütlerin bir kısmı da bizzat örgütsel varlıklarını korumakta zorlanıyor.
Üçüncü olarak, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bir gelişme: HTŞ'nin yetkili ağızlarından Ebu el-Yakazan el-Masri, Fırat'ın doğusunda başlayabilecek TSK-YPG çatışmasının "İslâm'ı ilgilendirmediğini" bildirdi! El-Masri, "Seküler bir orduyla seküler-ateist partinin çatışmasından bize ne!" dedi mealen. HTŞ yetkilisine göre bu çatışma, "Türk ve Kürt milliyetçileri arasında uzun zamandır süren savaşın devamı". Bu mesajın içerdiği daha somut ve işlevli kısım ise, HTŞ yetkilisinin "Müslümanları" bu savaşa katılmaktan geri durmaya çağırması. Yani HTŞ, Suriye topraklarındaki öbür "mücahitlere" Ankara'nın buyruğundan çıkma çağrısı yaptı.
Dördüncü olarak, Suriye ordusu doğudan top atışları yapıyor, Rusya jetleri de güneydeki el-Letamine'yi bombaladı. Suriye ordusu güneybatı ve batı sınırına yoğun yığınak yapıyor.
10 Ocak 2019 Perşembe
İdlib / Duvar’daki yazıma ek bilgiler
İdlib’te çok kritik gelişmeler yaşanıyor. Duvar’daki yazımda derleyebildiğim olgu ve bilgileri olabildiğince ayrıntılı aktardım. Yazının yayımlanmasından sonra edindiğim bilgileri buraya ekliyorum. Meraklı okur için.
• Türkiye’nin yönettiği “Ulusal Kurtuluş Ordusu” bünyesindeki “Ulusal Kurtuluş Cephesi”ni oluşturan örgütlerden Ceyş el-Ahrar, Şukur el-Şam, Ceyş el-Nasır ve İkinci Ordu grupları, HTŞ’ye karşı savaşmayacakları anlamına gelen “tarafsızlık” duyuruları yaptılar. Bu, HTŞ’nin birçok yerde kayda değer direnişle karşılaşmadan ilerlemesini sürdürebileceği anlamına geliyor.
• Gece 20:00 sularından itibaren, HTŞ konvoylarının Maaret el-Numan’a yollandığına dair haberler duyuldu. Bunun neden beklenen bir gelişme olduğu ve bu küçük şehrin anlamı-önemi konusu için Duvar’daki yazıma bakabilirsiniz.
• İdlib’in güney ve güneybatısında kısa sürede muazzam egemenlik alanı kazanan HTŞ, kuzeyde, Türkiye'nin doğrudan denetimindeki Afrin’de de taarruzda. Deyr Balut ve Hezeviye köylerinde (Cinderes) ve Afrin sınırındaki TSK gözlem noktalarının birinin dibinde (Selva) TC destekli gruplarla, “Ulusal Ordu”yla çatıştı, haberlere göre, Simyan Tepesi’ndeki muharebenin ardından, Afrin’deki Ezidi köyü Besûfani’ye girdi.
• İdlib’in doğu sınırına (el-Mşeyrfi) Rusya destekli 5. Ordu yığınak yaptı: 250 asker, 57 mm’lik toplarla donatılmış 15 araç, 37 mm’liklerle donatılmış 10 araç, çeşitli makineli tüfekler ve anti-tank silahları taşıyan 30 pikap.
• HTŞ’nin İdlib’i ele geçirmesinin siyasî boyutu konusunda düşünmeye yardımcı olması amacıyla, örgütün hedefleri-ilkeleri: Şeriatın hakimiyeti, demokrasi ve sekülerizmin reddi. / “Kriminal rejime” (Şam) teslimiyet ve onun yeniden tesisine varacak siyasî sürecin reddi. / Müşavereye dayalı bir İslâmî hukuk sisteminin kurulması. / Etkin aktörlerle dengeli ilişkilerin kurulması. / “Muhacirlerin” (yabancı savaşçılar) vaziyetinin siyasî pazarlık konusu yapılmaması.
• Türkiye’nin yönettiği “Ulusal Kurtuluş Ordusu” bünyesindeki “Ulusal Kurtuluş Cephesi”ni oluşturan örgütlerden Ceyş el-Ahrar, Şukur el-Şam, Ceyş el-Nasır ve İkinci Ordu grupları, HTŞ’ye karşı savaşmayacakları anlamına gelen “tarafsızlık” duyuruları yaptılar. Bu, HTŞ’nin birçok yerde kayda değer direnişle karşılaşmadan ilerlemesini sürdürebileceği anlamına geliyor.
• Gece 20:00 sularından itibaren, HTŞ konvoylarının Maaret el-Numan’a yollandığına dair haberler duyuldu. Bunun neden beklenen bir gelişme olduğu ve bu küçük şehrin anlamı-önemi konusu için Duvar’daki yazıma bakabilirsiniz.
• İdlib’in güney ve güneybatısında kısa sürede muazzam egemenlik alanı kazanan HTŞ, kuzeyde, Türkiye'nin doğrudan denetimindeki Afrin’de de taarruzda. Deyr Balut ve Hezeviye köylerinde (Cinderes) ve Afrin sınırındaki TSK gözlem noktalarının birinin dibinde (Selva) TC destekli gruplarla, “Ulusal Ordu”yla çatıştı, haberlere göre, Simyan Tepesi’ndeki muharebenin ardından, Afrin’deki Ezidi köyü Besûfani’ye girdi.
• İdlib’in doğu sınırına (el-Mşeyrfi) Rusya destekli 5. Ordu yığınak yaptı: 250 asker, 57 mm’lik toplarla donatılmış 15 araç, 37 mm’liklerle donatılmış 10 araç, çeşitli makineli tüfekler ve anti-tank silahları taşıyan 30 pikap.
• HTŞ’nin İdlib’i ele geçirmesinin siyasî boyutu konusunda düşünmeye yardımcı olması amacıyla, örgütün hedefleri-ilkeleri: Şeriatın hakimiyeti, demokrasi ve sekülerizmin reddi. / “Kriminal rejime” (Şam) teslimiyet ve onun yeniden tesisine varacak siyasî sürecin reddi. / Müşavereye dayalı bir İslâmî hukuk sisteminin kurulması. / Etkin aktörlerle dengeli ilişkilerin kurulması. / “Muhacirlerin” (yabancı savaşçılar) vaziyetinin siyasî pazarlık konusu yapılmaması.
23 Eylül 2018 Pazar
İdlib'te anlaşmanın geri planına dair iddialar
Middle East Eye’da Ece Gökçesedef’in İdlib’teki Türkiye-Rusya anlaşmasının geri planına ışık tutan bir yazısı yayımlandı. Yazıdaki bilgiler, “anlaşma sürecinde görev almış Türk yetkililer” ve “sahadaki Türk güvenlik kaynakları”na dayanıyor. İngilizce’cilere yazının tamamını okumalarını tavsiye ederim. Öne çıkan bazı bilgileri burada kısaca aktarmayı yararlı gördüm. Hepsi, adlarının gizli kalmasını isteyen sözkonusu kaynakların Gökçesedef'e aktardığı iddialar:
• Silahtan arındırılmış bölgedeki gruplar, ağır silahlarını TSK’ya değil, İdlib’teki öbür birimlerine devredecek. Yani ağır silahlar örgütlerinde elinde kalacak.
• Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) elemanlarının yüzde doksanı Suriyeli. Türkiye ve Rusya, bunların “Suriye hükümetinin sorumluluğundaki polisiye vakalar” olarak değerlendirilmesi üzerinde anlaşmış. TSK ile uyumlu çalışmayı kabul etmeyecek silahlı muhalifler, bu durumda, Suriye polisine teslim edilecek.
• M5 ve M4 karayollarında güvenli gidiş geliş Türkiye’nin garantisinde. Hâlihazırda M5 karayolunun bir bölümünü HTŞ denetliyor. Kontrol noktaları var. Ankara’nın bunları kaldırma ve yolları trafiğe tamamen açma işini halletmesi bekleniyor.
• Ankara ile Şam arasında bir şekilde doğrudan temas kanalı oluşturulmaya çalışılıyor.
• Silahlı muhalifler Suriye ordusu karşısında çekilmeyi kabullense ve İdlib’e Şam hakim olsa bile, Ankara elindeki on iki gözlem noktasını bırakmaya niyetli değil; siyasî süreç başladığında, "şu ana kadar elde edileni koruyabilmek için" bunları koz olarak kullanmayı hedefliyor.
Bunlar sürece dair değerlendirme ve öngörüleri etkileyebilecek, değiştirebilecek iddialar.
• Silahtan arındırılmış bölgedeki gruplar, ağır silahlarını TSK’ya değil, İdlib’teki öbür birimlerine devredecek. Yani ağır silahlar örgütlerinde elinde kalacak.
• Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) elemanlarının yüzde doksanı Suriyeli. Türkiye ve Rusya, bunların “Suriye hükümetinin sorumluluğundaki polisiye vakalar” olarak değerlendirilmesi üzerinde anlaşmış. TSK ile uyumlu çalışmayı kabul etmeyecek silahlı muhalifler, bu durumda, Suriye polisine teslim edilecek.
• M5 ve M4 karayollarında güvenli gidiş geliş Türkiye’nin garantisinde. Hâlihazırda M5 karayolunun bir bölümünü HTŞ denetliyor. Kontrol noktaları var. Ankara’nın bunları kaldırma ve yolları trafiğe tamamen açma işini halletmesi bekleniyor.
• Ankara ile Şam arasında bir şekilde doğrudan temas kanalı oluşturulmaya çalışılıyor.
• Silahlı muhalifler Suriye ordusu karşısında çekilmeyi kabullense ve İdlib’e Şam hakim olsa bile, Ankara elindeki on iki gözlem noktasını bırakmaya niyetli değil; siyasî süreç başladığında, "şu ana kadar elde edileni koruyabilmek için" bunları koz olarak kullanmayı hedefliyor.
Bunlar sürece dair değerlendirme ve öngörüleri etkileyebilecek, değiştirebilecek iddialar.
20 Eylül 2018 Perşembe
İdlib'te beklenmedik teneffüs
İdlib'e Rusya destekli Suriye ordusu ve müttefiklerinin büyük taarruzu başlayacakken, Soçi Anlaşması ile, Ankara İdlib'teki uzlaşır-uzlaşmaz, cihatçı veya değil, bütün silahlı grupların bir nevi sorumluluğunu aldı ve 15 Ekim'e kadar bazı şartları oluşturmayı taahhüt etti. Bunları ve doğabilecek sorunları ve sonuçları P24'teki yazımda ele aldım. İdlib'i yakından izlemeyi sürdürüyorum. Aşağıdaki yazıya iliştirdiğim haritadan, bombardıman alanlarını -şimdilik!?- dikkate almaksızın yararlanabilirsiniz.
9 Eylül 2018 Pazar
İdlib'te bombardıman var hızıyla sürüyor
İdlib'te işlerin nasıl ilerleyeceğini görüşmek üzere biraraya gelen Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin toplantısı, uluslararası ilişkiler, dış politika ve diplomasi izleyenler açısından hayli ilginç geçti. Şimdiye kadar hiç tanık olmadığımız bir sahneyi izledik. Tartışmalar bittikten, bildiri hazırlandıktan sonra, liderler artık basının karşısına geçtiği ve formalite-protokol mesajlarını verecekleri sırada, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, içeride konuşulduğunda üzerinde anlaşılamayıp bildiriye katılmamış olan "ateşkes" teklifini tekrar ortaya getirdi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den, diplomatik sahnelerdeki oyunlarda asla işitilmeyecek cinsten bir replikle cevap aldı. Putin, "El-Kaide ve DAİŞ adına konuşmayın" demeye getirdi.
Zirveden sonra, bildiri açıklanmadan önce yaptığım değerlendirmeyi P24'ten okuyabilirsiniz. Zirvenin sabahına başlayan yoğun bombardımanı anlamlandırmayı sağlayacağını umduğum haritayı Duvar'daki yazıma iliştirdim, ama teknik sebeple (sıkıştırmadan ötürü) haritadaki bazı yazılar biraz bozulmuş, zor okunur olmuş; bu yüzden burada tekrar aktarmaya karar verdim. Doğru düzgün görmek için üzerine tıklayın lütfen. Haritadan yararlanmak isteyen meslektaşlar da lütfen buradakini kopyalasın.
Zirveden sonra, bildiri açıklanmadan önce yaptığım değerlendirmeyi P24'ten okuyabilirsiniz. Zirvenin sabahına başlayan yoğun bombardımanı anlamlandırmayı sağlayacağını umduğum haritayı Duvar'daki yazıma iliştirdim, ama teknik sebeple (sıkıştırmadan ötürü) haritadaki bazı yazılar biraz bozulmuş, zor okunur olmuş; bu yüzden burada tekrar aktarmaya karar verdim. Doğru düzgün görmek için üzerine tıklayın lütfen. Haritadan yararlanmak isteyen meslektaşlar da lütfen buradakini kopyalasın.
1 Eylül 2018 Cumartesi
İdlib savaşını izlemek isteyenler için harita
İdlib savaşını yakından izlemek isteyenler için bir harita hazırladım. Harita hakkında izahat da içeren bazı bilgileri P24'teki yazımda aktardım. Harita P24'ün sayfasında olması gerekenden küçük ve bazı ayrıntıları zor seçilir halde yeralıyor. Bu yüzden buraya da koydum, üzerine tıklayın ve ayrıntıları net görün. Açıklamalar için P24'teki yazıma bakabilirsiniz.
7 Temmuz 2018 Cumartesi
Güney Suriye'ye ilişkin bir not
Suriye’nin güneyi ile ilgili bir yanlış anlama var. “Dera”, güneyde, silahlı muhalif-cihatçı güçlerin elindeki bölgenin tamamı değil. Suriye ordusunun şu anda bütününe hakim olduğu bölge, ele geçirmesi gereken yerin yarısından fazlası; doğudaki kısmı. Dera vilayetinin doğusu ile Süveyde'nin bazı ufak bölümlerinden oluşuyor. Esas sorun Dera'nın batıdaki parçası ve Kuneytire.
27 Nisan 2018 Cuma
İdlib’de çok-hedefli suikast dalgası
İdlib'de yeniden faili meçhul cinayetler furyası başladı.
Şam rejimi ve Rusya Suriye’nin İdlib vilayetine silahlı muhaliflerin yığıldığı geçici -çünkü bir aşamada ortadan kaldırılacak- park alanı muamelesi yapmaya başladığından beri bu vilayetten seri suikastlar eksik olmuyor. Bir ara, ABD’liler silahlı insansız hava araçlarından, Suriye ordusu çeşitli suikastçılar aracılığıyla, hasım-rakip örgütler de bombalı araçlar veya saldırı timleri kullanarak belirlenmiş “hedef” kişileri ortadan kaldırıyorlardı. Yani bu iş üç-beş koldan sürüyordu. Bu yılın Ocak ve Şubat aylarında, İdlib’teki suikastlar dizisine dair veriler derlemiş ve P24’teki yazılarımda (biri burada, öbürü şurada) aktarmıştım.
İstisnaları bulunmakla birlikte İdlib’teki suikastların çoğunun ortak özelliği, El-Kaide’den kopma, eski El-Nusra’nın çekirdeğini oluşturduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lider, komutan ve mensuplarını hedef almalarıydı. ABD’nin, fiilen etkinlik kurmadığı bir alanda, El-Kaide’ci olarak sınıflandırdığı, kendisi için potansiyel tehlike gördüğü birtakım cihatçı önderlerini “aradan” süzülüp yok etmesi, kendi açısından gayet mâkûldü. Şam, bölgede fink atan istihbaratçılarıyla, becerebildiği her durumda, buraya yığılmış cihatçılara hayatî zarar ve kalıcı hasar verecek eylemler yapıyor. Bölgedeki en çetin askerî hasım HTŞ olduğu için, onun da öncelikle bu örgütün mensuplarını hedef alması garip değildi. HTŞ’cilere yönelik suikastlarda olağan şüpheliler sıralanırken Ankara’nın da adı geçiyordu. Zira varlıklarını TSK’nın desteğine borçlu olan veya şimdilik Ankara’nın sözünden çıkmayan veya en azından şu anda birlikte hareket eden silahlı cihatçı örgütler HTŞ’nin doğrudan hasmı veya rakibi; dolayısıyla HTŞ’nin zayıflatılması Ankara’nın İdlib’teki etkinliği bakımından da faydalı. Son olarak, kimseden buyruk almaksızın da HTŞ’ye hasım/rakip cihatçı örgütlerin bu suikastlardan bir kısmını gerçekleştiriyor olması muhtemeldi.
Bu hafta ortasına kadar yatışmış görünen suikast dalgası şimdi yeniden başladı. Üstelik yalnız HTŞ önderlerini ve militanlarını da hedef almıyor. Bir gün içinde on beş kişi öldürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre, perşembe sabahından bu yana, genellikle topluca "İdlib" diye andığımız, İdlib, Halep vilayetinin batısı ve Hama'nın kuzeyinden oluşan bölgede faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin sayısı yirmi dört!
Şam rejimi ve Rusya Suriye’nin İdlib vilayetine silahlı muhaliflerin yığıldığı geçici -çünkü bir aşamada ortadan kaldırılacak- park alanı muamelesi yapmaya başladığından beri bu vilayetten seri suikastlar eksik olmuyor. Bir ara, ABD’liler silahlı insansız hava araçlarından, Suriye ordusu çeşitli suikastçılar aracılığıyla, hasım-rakip örgütler de bombalı araçlar veya saldırı timleri kullanarak belirlenmiş “hedef” kişileri ortadan kaldırıyorlardı. Yani bu iş üç-beş koldan sürüyordu. Bu yılın Ocak ve Şubat aylarında, İdlib’teki suikastlar dizisine dair veriler derlemiş ve P24’teki yazılarımda (biri burada, öbürü şurada) aktarmıştım.
İstisnaları bulunmakla birlikte İdlib’teki suikastların çoğunun ortak özelliği, El-Kaide’den kopma, eski El-Nusra’nın çekirdeğini oluşturduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lider, komutan ve mensuplarını hedef almalarıydı. ABD’nin, fiilen etkinlik kurmadığı bir alanda, El-Kaide’ci olarak sınıflandırdığı, kendisi için potansiyel tehlike gördüğü birtakım cihatçı önderlerini “aradan” süzülüp yok etmesi, kendi açısından gayet mâkûldü. Şam, bölgede fink atan istihbaratçılarıyla, becerebildiği her durumda, buraya yığılmış cihatçılara hayatî zarar ve kalıcı hasar verecek eylemler yapıyor. Bölgedeki en çetin askerî hasım HTŞ olduğu için, onun da öncelikle bu örgütün mensuplarını hedef alması garip değildi. HTŞ’cilere yönelik suikastlarda olağan şüpheliler sıralanırken Ankara’nın da adı geçiyordu. Zira varlıklarını TSK’nın desteğine borçlu olan veya şimdilik Ankara’nın sözünden çıkmayan veya en azından şu anda birlikte hareket eden silahlı cihatçı örgütler HTŞ’nin doğrudan hasmı veya rakibi; dolayısıyla HTŞ’nin zayıflatılması Ankara’nın İdlib’teki etkinliği bakımından da faydalı. Son olarak, kimseden buyruk almaksızın da HTŞ’ye hasım/rakip cihatçı örgütlerin bu suikastlardan bir kısmını gerçekleştiriyor olması muhtemeldi.
Bu hafta ortasına kadar yatışmış görünen suikast dalgası şimdi yeniden başladı. Üstelik yalnız HTŞ önderlerini ve militanlarını da hedef almıyor. Bir gün içinde on beş kişi öldürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre, perşembe sabahından bu yana, genellikle topluca "İdlib" diye andığımız, İdlib, Halep vilayetinin batısı ve Hama'nın kuzeyinden oluşan bölgede faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin sayısı yirmi dört!
25 Mart 2018 Pazar
Efrin'de cihatçılar arası çatışma
Efrin'i TSK desteğiyle ele geçiren ÖSO grupları arasında silahı çatışma çıktığına dair haber birkaç kaynaktan geldi. Ancak çatışmanın tarafları, kesin sebebi ve meydana gelen can kaybı veya başka zayiat konusunda elde yeterli bilgi yok. Muraselon'un haberine göre, çatışanlar, Ahrar el-Şarkiye ile Hamza Tugayı örgütlerinin militanları. Yani Ankara'nın doğrudan desteklediği örgütler. Muraselon, bu iddiasını silahlı grupların yayınlarına dayandırıyor. Muraselon'a göre, çatışmada Ahrar el-Şarkiye'nin namlı komutanlarından Ebu Sekr el-Kadisiye de hayatını kaybetmiş.
Çatışmalara dair haberlerin gerçekliği konusunda şüphe yok. Ahrar el-Şarkiye militanlarının, Hamza Tugayı'ndan militanları tutsak almış, tek sıra götürürkenki, Hamza Tugayı amblemli afişleri yere atmış çiğnerkenki görüntülerini içeren videolar ortada dolaşıyor. Ancak çatışmaların nedeni ve boyutu konusunda muğlaklık hüküm sürüyor.
Kimileri, çatışmanın ganimet paylaşımı yüzünden çıktığını ileri sürüyorlar. Ancak işin temelinde daha ciddî yerel egemenlik çekişmeleri bulunması ihtimali yabana atılır gibi değil. Arap kökenli Ahrar el-Şarkiye'nin, meselâ, Raco çevresini Türkmen ağırlıklı gruplardan temizlemeye çalıştığı söyleniyor. Çatışma potansiyeli Efrin'le sınırlı da değil. "Fırat Kalkanı" bölgesinde yeralan el-Bab'ta, Türkiye'nin esas büyük müttefiki Ahrar el-Şam destekli Ahrar el-Şarkiye'nin şehirde denetimi ele geçirmeye hazırlandığı ileri sürülüyor. Şehrin bir kısmında Türkmen grupların etkisizleştirildiği, yerel Arap unsurların denetimi ele geçirdiği, hattâ TSK destekli Sultan Murad Tugayları ve Hamza Tugayı'nın bunlara karşı harekete geçmek üzere şehrin batısında mevzilendikleri iddia ediliyor. Ancak bu tür haberlerin hemen hepsi birtakım somut maksatlarla yayıldığı ve kaynaklar taraflı olduğu için, iddiaları sınama şansımız pek az. En olmayacak gibi görünenlerini eleyebiliyoruz, ötesinden emin olamıyoruz.
GÜNCELLEME: TSK'nın araya girmesiyle, yukarıda sözü geçen iki grup arasında ateşkes sağlandığı yollu haberler var. Sultan Murad Tugayı'nın duruma elkoyabildiği, Ahrar el-Şarkiye'yi, Türkmenleri de barındıran Hamza Tugayı ile anlaşmaya "ikna ettiği" de söyleniyor ki, bu örgüt zaten doğrudan Ankara'nın denetiminde.
Çatışmalara dair haberlerin gerçekliği konusunda şüphe yok. Ahrar el-Şarkiye militanlarının, Hamza Tugayı'ndan militanları tutsak almış, tek sıra götürürkenki, Hamza Tugayı amblemli afişleri yere atmış çiğnerkenki görüntülerini içeren videolar ortada dolaşıyor. Ancak çatışmaların nedeni ve boyutu konusunda muğlaklık hüküm sürüyor.
Kimileri, çatışmanın ganimet paylaşımı yüzünden çıktığını ileri sürüyorlar. Ancak işin temelinde daha ciddî yerel egemenlik çekişmeleri bulunması ihtimali yabana atılır gibi değil. Arap kökenli Ahrar el-Şarkiye'nin, meselâ, Raco çevresini Türkmen ağırlıklı gruplardan temizlemeye çalıştığı söyleniyor. Çatışma potansiyeli Efrin'le sınırlı da değil. "Fırat Kalkanı" bölgesinde yeralan el-Bab'ta, Türkiye'nin esas büyük müttefiki Ahrar el-Şam destekli Ahrar el-Şarkiye'nin şehirde denetimi ele geçirmeye hazırlandığı ileri sürülüyor. Şehrin bir kısmında Türkmen grupların etkisizleştirildiği, yerel Arap unsurların denetimi ele geçirdiği, hattâ TSK destekli Sultan Murad Tugayları ve Hamza Tugayı'nın bunlara karşı harekete geçmek üzere şehrin batısında mevzilendikleri iddia ediliyor. Ancak bu tür haberlerin hemen hepsi birtakım somut maksatlarla yayıldığı ve kaynaklar taraflı olduğu için, iddiaları sınama şansımız pek az. En olmayacak gibi görünenlerini eleyebiliyoruz, ötesinden emin olamıyoruz.
GÜNCELLEME: TSK'nın araya girmesiyle, yukarıda sözü geçen iki grup arasında ateşkes sağlandığı yollu haberler var. Sultan Murad Tugayı'nın duruma elkoyabildiği, Ahrar el-Şarkiye'yi, Türkmenleri de barındıran Hamza Tugayı ile anlaşmaya "ikna ettiği" de söyleniyor ki, bu örgüt zaten doğrudan Ankara'nın denetiminde.
24 Şubat 2018 Cumartesi
Cihatçılar arası savaş kızıştı • iki yazı
P24 ve Duvar'daki son iki yazım. İdlib'te başlayan ve muhtemelen Suriye'de silahlı muhalefetin henüz tutunabildiği her yere yayılacak olan cihatçılar arası savaşla ilgili: Bunların biri, "Savaş bölgesinde 'ufak işler'", öbürü "Cihatçılar arası savaşta da taraf olmaya doğru". Türkiye, hadisenin ortayerine doğru hızla ilerliyor. "Yuvarlanıyor" da diyebiliriz, ama Ankara bunu göz göre göre yapıyor gibi duruyor.
Heyet Tahrir el-Şam'ın dinî önderlerinden Filistinli el-Zübeyir el-Gazi örgütün savaşçılarına seslendi ve, "Burada Allah'ın kılıcı sizsiniz," dedi. "Allah sizi cihadına yapışmış olanlardan, hain saldırganlardan Şam'ı (Suriye) temizlemekle görevlendirdi." HTŞ'nin savaştığı öbür örgütler, Suriye Kurtuluş Cephesi adı altında birleşen Ahrar el-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi bundan böyle "Allah'ın kılıcı"nı elinde tutan eski El-Kaide uzantısınca hain muamelesi görecekse ve "temizlenmeleri" gerekecekse, Ankara'yı epey zor bir konum bekliyor demektir.
Heyet Tahrir el-Şam'ın dinî önderlerinden Filistinli el-Zübeyir el-Gazi örgütün savaşçılarına seslendi ve, "Burada Allah'ın kılıcı sizsiniz," dedi. "Allah sizi cihadına yapışmış olanlardan, hain saldırganlardan Şam'ı (Suriye) temizlemekle görevlendirdi." HTŞ'nin savaştığı öbür örgütler, Suriye Kurtuluş Cephesi adı altında birleşen Ahrar el-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi bundan böyle "Allah'ın kılıcı"nı elinde tutan eski El-Kaide uzantısınca hain muamelesi görecekse ve "temizlenmeleri" gerekecekse, Ankara'yı epey zor bir konum bekliyor demektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)