Kazakistan'ın başkenti Nursultan'da (eski Astana) yeni (on üçüncü) Rusya-İran-Türkiye "yüksek düzeyli" toplantısı. Bu defa Irak ile Lübnan da gözlemci statüsünde Suriye (özel olarak İdlib) konulu toplantıdaydı.
"Alınan kararlar" başlığı altında sıralanacak hayatî, beklenmedik şeyler yok. Dışişleri'nin açıkladığı sonuç metninde daha çok temenniler yeralıyor, diyebiliriz. Müstakbel Anayasa komitesine dair ifadeler ilk bakışta göründüğünden önemli olabilir. Bazı noktalarsa tek kelimeyle absürd bir müsamere manzarası yaratıyor.
1. Üç devlet, "Soçi Mutabakatı"na bağlılıklarını teyit ettiler. Yani İdlib'te cihatçı bölgesiyle Suriye ordusu mevzileri arasında 20 km'lik askerden-ağır silahtan arındırılmış bölge hedefi geçerli. Ötesi de: İdlib'te "gerginliği azaltma bölgesi statüsünün muhafazası" da öngörüldü. Dolayısıyla Suriye ordusunun bölgeyi bütünüyle ele geçirmeye yönelik harekâtına üçlü toplantıdan onay çıkmamış, aksine, TC gözlem noktalarının varlığı ve cihatçı gruplar üzerindeki Ankara himayesinin devamı yeniden tanınmış oldu. Peki bunun fiilen geçerliliği var mı?
Yok. Çünkü Suriye ordusu, bizzat masadaki taraflardan biri olan Rusya'nın bombardıman uçakları eşliğinde, adım adım, yavaş yavaş da olsa İdlib'in bütününde denetim sağlamayı hedefleyen harekâtını sürdürüyor.
a.) Dolayısıyla, İdlib'in mevcut statüsünün, yani 20 km'lik kuşağın tescilinden doğacak ilk sonuç, Suriye ordusunun önümüzdeki günlere ilişkin taktiğine meşru zemin yaratılması. Çatışma var hızıyla sürerken birden ateşkes ilan eden Şam, cihatçıların 20 km'lik şeridin gerisine çekilmesini talep ediyor ki, onlar çekildiğinde yeniden ilerlemeye başlasın.
b.) "Soçi geçerlidir"in bir başka anlamı, Türkiye'nin cihatçıları zaptürapt altına alma ve Suriye için hayatî önemdeki iki karayolunu güvenli trafiğe açma konusundaki taahhütlerinin altının yeniden çizilmesi. Öte yandan, sahadaki durum, bizzat anlaşma taraflarından biri olan Moskova'nın bu konuda artık Ankara'nın -atamadığı ve zaten atmayacağı belli- adımları beklemek gibi bir ihtimali tamamen yok saydığını çoktandır gösteriyor. Ankara, söz sahipliği kağıt üzerinde teyit edilirken, inisiyatifinin fiilen azaldığı bir girdaba sokulmuş gibi.
2. Absürd durumlar. Dışişleri'ne göre, Nursultan toplantısında "taraflar", artan sivil kayıplardan "duyulan" endişeyi ifade etmişler! Endişeyi kim duyuyor, belli değil; "duyulan", özneyi gizleyen ifade. Neden sivil kayıplar gibi, kimsenin itiraz edemeyeceği bir hassasiyet alanında açıkça "duyduğumuz" filan denemiyor? Çünkü, evet, siviller "kayıp" veriyor, çünkü birileri onları öldürüyor ve öldürenlerin ağababası en güçlü aktör olarak toplantı masasında başköşede oturuyor. İdlib'te en çok sivil can kaybına yolaçan askerî eylemler, havadan yapılan bombardımanlar ve bunların önemli bölümünü Rusya uçakları gerçekleştiriyor. Şu ana kadar yüzlerce hastane ve sağlık kuruluşu bizzat Rusya uçaklarınca hedef alındı. Bu yüzden, sonuç metnindeki şu kısım gerçekten zihinlerde canlandırılması zor bir absürdlüğün ifadesi sayılmalı: "Ülkemizce, rejimin terörizmle mücadele bahanesiyle münhasıran sivilleri ve sivil altyapıyı hedef almasından duyulan derin kaygı ifade edilmiş; bu saldırılara derhal son verilmesine dair beklentimiz vurgulanmıştır." Bu söylendiğinde odadaki Rusya temsilcileri ne yapıyordur? Gülüyor olamazlar herhalde, göstere göstere. Çıkışta fısıldaşıyorlar mıdır, ne olmaktadır?
3. Suriye ordusu TC gözlem noktalarına saldırmasın. Sonuç metnindeki şu ifade, bu hassasiyetin kayda geçirilmesi: "siviller ile garantör ülkelerin askeri personelinin güvenliğinin sağlanması için somut adımlar atılması hususunda" taraflar "mutabık kalmışlar". Suriye ordusu ile TSK arasındaki çatışmayı herkesten önce Rusya istemeyeceği, Şam gerekli gördüğü durumlarda uyarı-tâciz girişimlerinden geri durmayacağı, Ankara da "hak ettikleri cevabı verdik" tafralarıyla içeride durumu güzelce idare edebileceği için, bu konuda söylenecek her şey boş laf kalmaya mahkûm.
4. Dışişleri'nin açıkladığı sonuç metninde, şimdilik önemini kestiremediğimiz, ama pekâlâ gelişmelerin hızlanacağına yorulabilecek bir ifadeye de dikkat etmek lazım: "Anayasa Komitesi’nin oluşturulmasına yönelik ortak çabalar neticesinde sağlanan kaydadeğer ilerleme" ve bundan "duyulan memnuniyet"ten sözediliyor: "Taraflar, Komite’nin kuruluşunun en kısa sürede ilan edilerek, Cenevre’de çalışmalarına başlaması hedefine bağlılıklarını teyid etmişlerdir."
5. Rojava ve Kürtlerin statüsü. Bu konuda sonuç metnine Suriye Kürtlerine açık kapı bırakmamaya kararlı bir edâ hakim: Kuzey Suriye'de yerleştirilmeye çalışılan yönetim tarzı, bir defa daha, "Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne kasteden ve komşu ülkelerin milli güvenlikleri için tehdit oluşturan ayrılıkçı gündem" ve "gayrımeşru sözde öz yönetim teşebbüsleri" diye niteleniyor ve ABD'nin, Fırat'ın doğusunu Şam'ın otoritesinden koparma ve DAİŞ'le mücadeleyi buna dayanak yapma politikasına karşı duruluyor, "terörle mücadele bahanesiyle sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair girişimlerin kabul edilmezliği" vurgulanıyor.