31 Temmuz 2014 Perşembe

Şahsımda fikir örgütlensin, ıstırap nümunesi olayım!..

Kim soruyor, kime soruyor, hiç önemli değil. Sorunun muhatabı, Necip Fazıl üzerine kitabı çıkmış biri, bu vesileyle kendisiyle görüşme yapılıyor, soran da hem Necip Fazıl'a hem kitabı yazana hayranlığını saklamayan röportajcımız.

Beni kim bilir kaç defa okumak zorunda bırakan, okudukça önce zihnime sonra ruhuma yerleşen, tesir ve aksi tesirleriyle boğuşmaktan bitap düşüren soru şu:
Necip Fazıl’ı bir şahıs olarak değil de, şahsında örgütlenen bir fikrin ıstırap numunesi olarak adlandırabilir miyiz?
Şahıs olarak adlandıramıyoruz Necip Fazıl'ı. Şahıs olan biziz. Şahıs olmak nedir ki?

Halbuki Necip Fazıl, şahsında örgütlenen fikirlerin yurdu. Zihninde beliren, beynini işgal eden değil, şahsında örgütlenen fikirler. Bu, tabiatın görüp göreceği en yüce, en tesirli örgüt olmalı. Necip Fazıl böyle sözlerle anlatılabilir ancak. Lâkin bu kadarı eksik kalır. Adam bir de "ıstırap nümunesi"! Istırap nümunesi hiç görmedim. Nasıl oluyor bilmedim. Gözyaşını silmedim.

Okuduğum görüşmeye dönmeliyim. Zira yazarımızı orada beş yüz deve yükü ipek ağırlığındaki bu soruyla yüzyüze bıraktım. Acaba bu muazzam soru ile muhatap olan yazar, kelimelerini sağa sola saçarak heba etmesine yolaçacak bir mukaddes sarsıntı mı geçirecektir? Yoksa şahsında örgütlenen fikrin ıstırap nümunesi büyük üstadın hatırası karşısında eğilirken, mübarek ağzı kayıt cihazının mikrofonundan pek uzağa düşecek ve sırf kelimeleri değil cümleleri de bu şekilde faydasız, öksüz, kaybolup gidecek mi?

Ne münasebet! Karşımızdaki, Necip Fazıl için, "mensup olduğu ırkın tarihi kimliğini ve rolünü tesbit etmiştir" deyip bilahare üstadın katiyen ırkçı olmadığını ispat saadetine ermiş bir mübarek kişidir. "Şahıs" demedim, kişi dedim, çünkü fotoğrafına bakarak kendisinde herhangi bir örgütlenmiş ıstırap nümunesi teşhis edemedim. Bu yüzden ihtiyatlı davranıyorum. Fakat belki de sadece üstad hakkında kitap yazmış olmaklığıyla fikirlerin örgütlendiği bir yurt, yani bir şahıs olmayı çoktan hak etmiştir! İhtiyatı elden bırakmalıyız.

Hatırlayalım, başlı başına bir edebî terkip, bir fikrî manifesto kıvamındaki hangi soru sorulmuştu yazarımıza: "Necip Fazıl’ı bir şahıs olarak değil de, şahsında örgütlenen bir fikrin ıstırap numunesi olarak adlandırabilir miyiz?"

Yazarımız, cevap makamındaki şahıs -ki o ne mübarek bir şahıstır-, her şeyden evvel, bu soruyu derhal anlamasıyla hepimizin suratına manası derin bir tokat aşk ediyor. Bilahare, cevabı tereddütsüz yapıştırıyor:
Zaten Necip Fazıl’a yapılan saldırıların sebeplerinden biri de buradan kaynaklanmıyor mu?
Size bunu niye aktardım? Çünkü kıskanıyorum. Şahsımda örgütlenen bir fikrin ıstırap nümunesi olmak istiyorum, fakat mâkûs talih mütemadiyen karşıma böyle şeyler çıkarıyor ve ben sadece ıstırap nümunesi olabiliyorum.