6 Ocak 2015 Salı

Geerdink'in başına gelen, bizim içimizden dökülen

Diyarbakır'da yaşayan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Polisin kendisine söylediğine dayanarak, gerçi "bu resmen gözaltı değil, sadece ifademe başvurdular" dediyse de, yapılanı başka türlü tanımlamak imkânsız. Silahlı, hazırlıklı sekiz polis bir insanın kapısına dayanır, evini arar, onu alıp götürür, üç saat sorgularsa, bu gözaltıdır. Ölçüt şu: "Gelmem" deme şansı var mıydı? Yoktu. O halde zorla götürülmüştür. Tabiî Türkiye'de bir insan gözaltına alınıp birkaç gün süründürülmedikçe, bariz kötü muamele görmedikçe, itilip kakılmadıkça bunu gözaltından saymadığımız için, belki uzun süredir burada yaşayan Geerdink de bu âdetimize uymuştur.

Geerdink'e yapılanın bir gözdağı operasyonu olduğu ortada. Küçük çaplısından. Büyüğü, biliyorsunuz, CNN International muhabiri Ivan Watson'a yapılan cinsten, tekmeli, itmeli kakmalı, televizyonlardan en yetkili ağızdan hakaret ve tehdit etmeli olanı. Direkman "seni bitiririz!" mesajı taşıyanı.

Hükümetin, devletin gözdağı operasyonunun tartışılacak bir tarafı yok. Rezillik.

Ama Geerdink'in gözaltına alınıp bırakılması dolayısıyla gösterilen tepkilerin deşilecek, tartışılacak öyle çok tarafı var ki! Öncelikle, toplum olarak en iyi tarafımızı bir defa daha ortaya koydu bu olay: Gizlimiz saklımız yok; içimizdeki her şeyi her durumda ortaya döküveriyoruz biz.

Bütün kötülük ve pisliklerimizi de; doğal olarak.

Ne pahasına olursa olsun hükümeti savunmak isteyenler artık ne pahasına olursa olsun devletin önüne yatanlarla bütünüyle aynı safta. "Hollandalı gazetecinin Diyarbakır'da ne işi var?" demişler. Seksist olmayan küfürümüz bulunmadığından bu soruya hak ettiği cevabı vermek imkânsız. Bunu diyen insanlar devletin toplum içindeki uzantılarıdır, hizmetkârdırlar. Kendileriyle bir demokrasi içerisinde birlikte yaşamak çok zordur. İyi tarafları, teşhis edilmeleri kolaydır. Ettikleri laf can yakmaz. Sadece sinir bozar. Yolumuza çıkmadıkları sürece, adalet ve demokrasi için uğraşan insanların bunlarla işi olmaz. Bunlarınki, yerleşik ve öngörülebilir kötülük.

Öngörülemez olanı, her farklı durumda farklı nota bileşimleriyle kendini duyuran, farklı kılıklarda ortaya çıkan ve adalet duygusunu, demokrasi mücadelesini, özgürlük ruhunu içeriden kemiren, yırtan, becerebilirse ona tecavüz eden, umursamaz, düşüncesiz, benmerkezci kötülük.

Birtakım Twitter mesajlarını aktarmayı isterdim. Ağız dalaşlarına yolaçmamak için yapmıyorum. Kimi, Geerdink'e reva görülen muameleye tepkisini belirtirken illâ onun görüşlerine katılmadığını mesajın yanına iliştirme derdinde, çünkü muhtemelen Geerdink'in Kürtleri savunuş tarzına yakın görülmekten çekiniyor. Önce bir "ama"sız kına, geçmiş olsun de, sonra izah edersin kendi dosdoğru çizgini. Ama olmaz! Çünkü burada da önemli olan kendisi. Geerdink'in başına gelen falan hikaye...

Kimi, Hollandalı gazetecinin Müslümanlar ve AKP hakkında "naif görüşlere" sahip olduğunu hatırlatıp, "gördü işte!.." demeye getiriyor (ve ellerini de ovuşturuyor mu, belli değil). Yani bir yandan, "o kadar sahip çıkılacak biri değil" demeye getiriyor, öbür yandan birilerine "bu da size ders olsun!" tokadı çakıyor. Herhangi bir olayı kendine tatmin vesilesi yaratmadan yaşayabilir misin acaba? Senin de bişeyleri anlamamış olma ihtimalin var mıdır? Birilerinin senden farklı düşünme-davranma hakkı var mıdır? Tıpkı kendin gibi olmadıkça sevebileceğin kimse var mı hayatta?

Birileri de, güya çuvaldızı "kendimize" batırırken, "kendi Kürdüne" sahip çıkmazsan işte böyle Diyarbakır'da Hollandalı gazeteciler fink atar, demeye getiriyor. Böyle diyenler de devletin ve milletin sahibi konumundan konuşuyor olmalı. Burada saklı, hattâ saklı bile olmayan ağır devletçi-milliyetçi takıntın yüzünden herhalde, Kürtlerin niye isyan ettiğine dair en ufak fikir edinememişsin. Dolaylı yoldan, Geerdink'in gazetecilik faaliyetini bir yanlış -ve şaibeli- zeminin üzerine oturtuyorsun, farkında değilsin ayrıca.

Oysa bu olayda dosdoğru, dümdüz, tek bir hat var, üzerinde yürünebilecek: Frederike Geerdink sadece yazı yazdı, tweet attı. Bunlar aracılığıyla kimine doğru kimine yanlış gelebilecek görüşler savundu. Ve devletin hışmına uğradı. Bunu bu kadarıyla ele alıp icabını yapamıyorsan, bir tür Mr. Selfie'sin işte!

İddia ediyorum: Bizdeki kötülük tarzı, öğrenilebilen cinsten. Öğreniliyor. Aileden aktarılıyor, eğitimle zerk ediliyor, tahsil seviyesi yükseldikçe iyice incelip dallanıp budaklanıp vücudun en ücra bölgelerine, hayatın her alanına yayılıyor. Benmerkezciliğin ne büyük kötülük kaynağı olduğunu, adalet ve özgürlük mücadelesini nasıl içten baltaladığını araştıracak birileri yok mu akademik camiada?