10 Nisan 2017 Pazartesi

Gölgeler'i sevmeyen Üç Hilal'ci RTE'ci

Şahsın esrarını çözemedim. Ama gayret ettim. 9 Nisan Pazar günü, İstiklâl Sokağı'nda yürümekteydim. Hayır, yanlış yazmadım, caddesi değil; Şişli'de, Cumhuriyet gazetesinin de bulunduğu sokak. Cevahir AVM yapılırken nasıl olduysa yıkılmayan, böylelikle belki de ülkemizde kıymeti bilinen üç-beş parça eski eşya arasına girebilen sâbık İETT garajı idare binasına karşı kaldırımdan azıcık baktıktan sonra başımı çevirdim ve ilk eserle karşılaştım.


Gerçi sokağa girip azıcık ilerleyince şahsın ortalıkta sağlam "hayır" panosu bırakmamaya kararlı olduğu görülüyordu.


Ya da belki, "iş"in üzerine "iş" bindirerek, güncel sanatta yaygın bir tutumu paylaşıyordu.


İlk eseri gördüğümde, R.T.E. sevgisini yaldızlı boyayla dile getiren kimsenin duvara MHP'nin üç hilalini çizmesini yadırgamamış, İslâmcılığın milliyetçilik ve ırkçılıkla mâhut buluşmasının somut, bireysel tezahürü saymıştım. Veya Ülkücüleri Evet'e gazlamaya çalışan bir AKP'li. Aklıma daha çok takılan, şahsın "Gölgeler"den ne istediğiydi. Üç hilal'le R.T.E.'yi duygu dünyasında biraraya getirebilmiş "Reisçi" şahıs, "Gölgeler"de bu dünyaya yabancı birşeyler bulmuş olmalıydı.


Sezmişti, hissetmişti, bir şey olmuştu... "Gölgeler"i, varlığından rahatsız olduğu birilerinin dünyasından gelme işaret saydı. Sokakta gezmeye bile hakları olmadığı halde duvarlara birşeyler çizenlerin... Yoksa her gördüğü yerde üzerlerine niye üç hilal çizsin, değil mi? Ya da belki, hiç alâkası yok, sadece elindeki yaldız boyanın siyah zemin üzerinde daha fiyakalı gözükeceğini düşündü.