13 Ekim 2015 Salı

Bir dakikacık saygı gösteremeyenler

New York Times'ta Tim Arango, Türkiye toplumunu artık hiçbir şeyin biraraya getiremediğini yazdı: Ne sevinç (Aziz Sancar'a Nobel ödülü) ne üzüntü (Ankara katliamı). Türkiye'nin, ilk Nobel ödüllü insanına yaptıklarını bilmiyor olmalı. Veya toplumun hatırı sayılır kısmının ötekiler öldüğünde sevindiğini.

El Nusra liderinin savaşı kızıştırma çağrıları

El Kaide'nin Suriye uzantısı El Nusra Cephesi'nin lideri Abu Muhammed al Colani önemli bir konuşma yaptı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Lübnan Hizbullahı lideri Seyit Hasan Nasrallah'ın başlarına ödüller (ilkine üç, ikincisine iki milyon €) koyan Colani, Suriye'deki savaşı bütünüyle, herkesin birleşip Sünnilere karşı yürüttüğü bir mücadele olarak takdim etti. Dolayısıyla çağrılarını da bütün muhalif-cihatçı örgütlere yaptı. Konuşmayı deşifre eden gazetecilerin seri tweet'lerinden derlediğim bazı başlıkları aktaracağım. Özetle ve kabaca, şunları dedi Colani:

10 Ekim 2015 Cumartesi

Sınırsızlık

Birileri var, tanıyoruz. Gelip buraya yerleştiler. Komşularını öldürüp evlerine elkoydular. Adam ilk karısını, ondan olan çocuklarını ve kardeşlerini öldürdü. Karılarına kızlarına durmadan tecavüz etti. Oğullarına işkence etti, onları yağmacı, linççi etti, katil etti. Lafını dinlemeyeni öldürdü. Aileye söz söyletmez, evinin içine pek kimseyi sokmazdı. Şimdi, son olarak, kendi yatak odasını da genelev haline getirdi.

Utanmamız da mı yok?

Radikal, 08.10.2015

Çok korkunç şeyler yaşıyoruz.

Evet. Çok sıradan laf. Başka kelimeler bulamıyorum. Öyle şeyler yaşıyoruz ki, akıl ve ruh sağlığı yerinde bir toplum olsak her şeyi durdurup bunları halledip hayata ancak öyle devam edebilmemiz gerekirdi. Ama biz devam edebiliyoruz. Çünkü tek eksiğimiz akıl ve ruh sağlığı değil.

Varto'da çatışmada öldürülen HPG gerillası Ekim Wan'ın (Kevser Eltürk) ölü bedeninin çırılçıplak sokağa atılmış halde teşhir edilmesi, ülkede “hayatın olağan akışı”nı aksatmadı. Hacı Birlik'in cenazesinin Özel Harekât aracına bağlanıp galiz küfürler eşliğinde sürüklenmesi de vicdan sahibi az sayıda insanın infialiyle sınırlı tepkiye yolaçtı. Son olarak Bismil'de göğüs bölgelerine, başlarına onlarca mermi sıkılmış, birinin de başı koparılmış dört gencin görüntüleriyle karşılaştık. Hayat devam ediyor.

9 Ekim 2015 Cuma

"ABD'li yetkili"ye bu inanç ve aşk niye?

Rusya'nın Suriye'deki IŞİD ve El Nusra hedeflerine Hazar Denizi'nden füze atmasının yarattığı sansasyon sürüyor. Bazı haber ajansları ve gazeteler, "adının açıklanmasını istemeyen" bir "ABD yetkilisi"ne dayanarak, Rus Hazar filosundaki gemilerden atılan yirmi dört füzeden dördünün hedeflerine ulaşamayıp İran topraklarına düştüklerini iddia etti. (Çok yerde var, link vermiyorum.)

8 Ekim 2015 Perşembe

Kürtlere savaş açılması, Suriye yüzündenmiş

Al Jazeera Türk'ten Gonca Şenay'ın eski içişleri bakanı, başbakan yardımcısı, AKP Van milletvekili adayı Beşir Atalay'la yaptığı görüşme, iktidarın Çözüm Süreci'ni bitirmesinin geri planı konusunda önemli bir iddia -belki itiraf- içeriyor: Rojava meselesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtlere böylesine geniş kapsamlı ve sert bir saldırı başlatmasının esas sebebi!

"Çözüm Süreci'nin mimarı" sıfatıyla sunulduğu görüşmede, eski bakan, önce, bugün yaşananların sertliğiyle, âdetâ dönüşü olmayan yola girmişiz görüntüsüyle taban tabana zıt, iyimser sözler ediyor, "Şu yaşadığımız ortamı konjonktürel görüyorum" diyor:

"Bu konulara konjonktürel bakmamak lazım... toplumla beraber yürütüyorsunuz. Toplumu ikna etmelisiniz, şeffaf olmalısınız. Bu süreçleri yürütürken bazen kızgınlıkları üzerinize çekersiniz. Bazen daha olumlu tepkiler gelir. Onlara bakarak süreç yürütemezsiniz. Bu süreçler zor süreçlerdir. İniş çıkışlar olur, kesintiler olur. Her ülkede böyle olmuştur. Başladığı ile bitmesi 9-10 yılı alır genelde... Bu sorunların köklü çözümü yine o tür çalışmalarla olur. Bazen aksaklıklar da olur, bazen de istediğiniz gibi gitmez."

Söz söylenmeyecek yerde birkaç söz

Radikal, 06.10.2015

Yine geldik yazılan çizilenin, söylenenin manasız, yetersiz kaldığı uğraklardan birine. Söylenen baştan yenik, çünkü görünen -ama bu defa özellikle: duyulan!- başka her şeyi boğuyor.

Bu durakta nelerle mi karşılaşıyoruz? Kafasına silah dayanan, “Çekme dedim mi çekmeyeceksin!” diye itilip kakılan, gözaltına alınan, “bir daha alınırsanız durum farklı olur” diye tehdit edilen, üstüne, sokağa çıkma yasağı çiğnemekten para cezasına çarptırılan Kürt gazeteciler. Devletin, hukukla zerrece ilişkisinin bulunmayışına saat başı kanıt sunduğu yerlerde şu sırada sadece onlar var. Genç, güvencesiz, korumasız Kürt gazeteciler. “Medya” yok. DİHA muhabiri Serhat Yüce, başına silah dayayan polis için “sıkacak sandım” diyor.

“Sıkacak sandım”! Çünkü sıkabilirdi. Sıksaydı ne olurdu? Serhat ölürdü.

6 Ekim 2015 Salı

İhtimal: Sınırda tek ihlal değil üç ayrı olay?

5 Ekim günü bölük pörçük edindiğimiz bilgiler, Suriye sınırında Rusya savaş uçaklarınca Türkiye hava sahası ihlali ve bağlı gelişmelerin göründüğünden karışık olduğu izlenimini yaratıyor.

Önce ihlal dışında bir de "taciz" hadisesi yaşandığı ileri sürüldü. Suriye ordusunda da bulunduğu için pilotunun Rus olduğu şüpheli bir M-29'un, iki Türk F-16'sına "radar kilitlediği", Milliyet'in bir haberinde geçti. Kaynağı Reuters'ti. Sonra, bir "ikinci ihlal" haberi çıktı, onun kaynağı da Reuters'in bir başka haberi.

Dışişleri'nin sitesinde ikinci ihlale ilişkin tek kelime yok. Konuyla ilgili güncel duyuru, 269 numaralı, 5 Ekim tarihli açıklama; bu da bildiğimiz, NATO'nun ve ABD'nin de protestolarına konu olan ihlale ilişkin. Herhangi bir Dışişleri yetkilisinin açıklamasını da duymadık.

3 Ekim 2015 Cumartesi

Suriye - Rusya'nın ilk aşamadaki hedefi

Rusya şu ana kadar, IŞİD'in elinde olmayan yerleri, Türkiye'de eğitilmiş, Körfez emirlikleri destekli, ellerinde Amerikan anti-tank füzeleri bulunan ve küresel cihatçı olmadığını iddia eden bir örgütün mevzilerini bombaladı. "Ruslar, Amerikalıların desteklediği grupları vuruyor" iddiasının ve buradan doğan soru ve tartışmaların kaynağı, özellikle ikinci olay.

Rusya'nın neyi niçin yaptığına geçmeden, aradan çıkarmamız etmemiz gereken bir olgu var. Uzmanlar, Rus uçaklarına mal edilen bütün operasyonların Rusya tarafından planlanıp yürütülmüş olmayabileceği ihtimaline dikkat çekiliyor. Kimi ataklarda uçakların Rus, pilotların Suriyeli olabileceği, kararları Suriye ordusunun veriyor olabileceği söyleniyor. Yani Ruslar sadece "terör grupları" kapsamına soktukları örgütlerin -ÖSO resmen bunlara dahil değil- mevzilerini (askerî ekipman, iletişim merkezleri, motorlu taşıtlar, cephanelik, yakıt ve malzeme depoları) bombalarken, Suriye ordusunun her türlü muhalife bomba yağdırıyor olması, en azından bazı durumlar için mâkûl izah sayılabilirdi. Ama Rusya'nın öngörülebilen harekât stratejisi, bu nüans üzerinde durmayı gereksiz kılacağa benziyor.

Sıra “Ne Amerika ne Rusya” mitinginde

Radikal, 01.10.2015

Dün tarihî bir gündü. Aslında içinde yaşadığımız günlere yayabiliriz bu payeyi.

Hayır, Mars'ta su bulunduğu sırada Suudi Arabistan'ın insan hayatını umursamayan, küstah ve beceriksiz yöneticileri onca hacının ölümüne yolaçtığı ve birkaç yüz kişi mi, birkaç bin kişi mi öldü, biz hâlâ bilemediğimiz için değil.

Dün Rusya Suriye'de IŞİD-DAİŞ'i bombalamaya başladı. ABD, Fransa ve başka Batılı devletler de IŞİD'i bombalıyor. Bundan böyle hep beraber bombalayacaklar. Uçakları birbirine engel olmasın, birbirleri için tehlike yaratmasın, yanlışlıkla birbirlerini vurmasınlar diye mecburen haberleşecekler. Dünyanın şimdiye kadar gördüğü en geniş fiilî koalisyon kuruluyor olabilir. Her an birbirini kollayan, mümkünse birbirine sırtını dönmemeye çalışacak ortaklardan oluşan bir koalisyon.

Şu anda herkesin gözü, sahaya yeni çıkan oyuncuda: Rusya'nın atağı, Suriye ve haliyle Irak ve haliyle Ortadoğu denklemlerini nasıl değiştirecek?

2 Ekim 2015 Cuma

IŞİD'in bombalanması iyi de...

Arap gazeteci Jenan Moussa (@jenanmoussa), şu anda (yaklaşık 15:00) savaş uçaklarınca bombalanan Al-Bab şehrinden biriyle bağlantı kurdu, öğrendiklerini aktardı. Al-Bab, IŞİD'in elindeki yerleşimlerden. Telefonla konuştuğu kişi, Moussa'ya şunları anlattı:

"Bizi kimin bombaladığını bilmiyoruz. Ruslar da olabilir rejim de. IŞİD'çiler beş sivil ekskavatör operatörünü zorla işe koştular, şehrin etrafına hendek kazdırıyorlardı, bugünkü bombardımanda bu adamların beşi de öldü. IŞİD'in askere alma merkezi gibi kullandığı binanın yanındaki su şirketi de vuruldu. Şu anda panik var. Herkes dükkânlarını kapadı. Tekrar söyleyeyim, bizi kimin bombaladığını bilmiyoruz. IŞİD savaşçıları her zamanki gibi görünmüyorlar ortalıkta. Son üç seferde bombalar doğrudan şehrin içine atıldı."

1 Ekim 2015 Perşembe

Ahmet Hakan'a saldırı - ilk an bilgileri

Hükümet propaganda makinesinin sık sık hedef aldığı gazeteci Ahmet Hakan, beklenen saldırıya uğradı. CNN Türk'teki "Tarafsız Bölge" programından çıktıktan sonra şöförünün kullandığı arabayla evine giden Hakan'ı dört kişi takip etti, evinin önünde arabasına çarptılar, sonra da dövdüler. Ahmet Hakan'ın bedeninde çeşitli kırıklar var. Kaburgası kırılmış, öğrenebildiğimiz kadarıyla.

İkisi de AKP milletvekili olan Mehmet Metiner ve Abdürrahim Boynukalın ile iktidar medyası mensubu Cem Küçük'ün Hakan'a yönelik tehditvarî sözleri, saldırıdan sonra ilk akla gelenler oldu. Böyle bir saldırıyı kimin ve neyin tahrik ettiğine dair şüphesi olan yoktur herhalde. En güçlü iki ihtimal şunlar: (a) mâlûm kışkırtmalarla dolup durumdan vazife çıkaran bazı iktidar partisi cengâverleri yaptı, (b) profesyonel bir iş.

Bu saldırı, her hâlükârda, fikir özgürlüğü, basın ve gazetecilere yönelik iktidar baskısında yeni bir aşamayı ifade ediyor.

Somut olgulara bakalım:

Saldırganların kullandığı araç kiralık, polisin söylediğine göre. Gözaltına alınan bir şüpheli, bu aracı kiralayan kişi, muhtemelen. Yani saldırganlar sahici bir kimlikle gidip araç kiralamış! Yakalanmamak gibi bir dertleri yok veya "yakalansak da bir şey olmaz" diye düşünebilmelerini sağlayan güvencelere sahipler.

İkinci nokta, saldırganların Hakan'ın aracını bir yerde beklemeyip eve kadar takip etmeleri. Doğan Grubu'ndaki gazeteciler, saldırganların aracının güvenlik kameralarına takılmış görüntülerini buldular ve soruşturmayı yürüten Asayiş Şubesi ekiplerine teslim ettikleri görüntülerden edindikleri izlenim böyle. Takip işi, saldırganların sonradan "kaza oldu, karşılıklı kızdık, küfürleştik..." cinsi bir ifadeye sığınmayı da akıllarından geçirmediklerini gösteriyor. Saldırıdaki taammüt unsurunu gizleme gereği duymamışlar. Yine ilginç bir özgüven seviyesine işaret. Zira taammüt (tasarlayarak, bile isteye yapma), suçu ağırlaştıran, cezasını artıran bir unsur.

Üçüncü nokta, saldırının Ahmet Hakan'ın evinin önünde yapılmış olması. "Evin önünde dövme", tehdit-gözdağı âleminde özel anlama sahiptir. Saldırının başkalarına yönelik sindirici etkisinin böylece artacağı umulur.

Dördüncü nokta şu: Dört kişi bir adamı takip edip kıstırıyor ve dövüyor, dövülen insanın vücudunda kırıklar var, ama hayatî tehlike yok. Bu elbette başlı başına kanıt sayılmaz, ama saldırganların "işi bildiğine" dair belirti sayılır. "Kesilecek ceza"nın baştan belirlenmiş bir "ölçüsü" olabilir yani.

Bunlara eklenmesi gereken bir olgu daha var: İstanbul Emniyeti, Ahmet Hakan'ın sürekli yakın koruma talebine on yedi (17) gündür karşılık vermemiş. Hakan'ın durumunda bu gecikme, iktidar partisi kaynaklı özel bir gıcıklıktan ibaret de olabilir ancak koruma verilmemesi-geciktirilmesi bu ülkede hiç hayra alâmet değildir, aksine, genellikle pek hayırsız işlere dalalet eder.

Şimdilik elde edebildiklerimiz ve düşünebildiklerimiz bunlar.

Ahmet Hakan'a ve gazeteci milletine geçmiş olsun.