Değerli internet gezgini, şu anda açıklayamayacağım bir yerde, uzun süre barınılamayacak koşullar altında ve korku içindeyim. Lütfen bana yardım edin! Zira zannederim hükümet de Cemaat de beni ağır şekilde suçluyor ve ellerine geçirirlerse ne yapacaklarını kestiremiyorum.
Dehşet süreci, başbakanın "Haşhaşiler" suçlamasını Cemaat'e doğru savurmasıyla başladı. "Büyük Selçuklu Devletinde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük," dedi başbakan. Üstüne bir de "sinsi virüsler”i yapıştırdı.
"Paralel yapı" diye, "çete" diye yerin göğün inletildiği bir ortamda lafın kime gittiği konusunda şüphe duyacak tek Allah'ın kulu çıkmazdı herhalde. İşe bakın ki, Pazar akşamı CNN Türk'te "Ankara Günlüğü" programına çıkan hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik başbakanın Haşhaşi benzetmesiyle Cemaat'i kastetmediğini ileri sürdü. İşte korkup evden kaçıp saklanmaya bunun üzerine karar verdim.
Zira Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın "Yezid" macerasıyla birlikte düşünüldüğünde, ibrenin bana doğru döndüğünü neredeyse gözlerimle görüyordum.
Dumanlı Samanyolu TV'ye çıkıp Müslümanca hakarete Müslümanca hakaretle karşılık vermişti. Biri sana Haşhaşi diyorsa sen de okkalı bir şey bulacaksın haliyle; o da Kerbelâ katliamcısı Yezid'i bulmuştu: "Yezid üç yıl yönetimde bulunmuş bir adamdır," diye hatırlatmıştı Dumanlı. "Üç yılında kahraman olmuş bir adamdır. Hakkaniyet ve adaletten ayrılmasaydı İslam tarihi onun hakkında bambaşka bir şey yazacaktı. O zaman siyasetinin merkezinde oturan goygoycular Yezid'i doldura doldura bir yere getirdiler." Dumanlı, muhatabına düşmanlık beslemediği, aslında onun iyiliği için konuştuğu havasını yaratmaya da özen göstermişti: "Benim korkum şimdi de öyle bir hadisenin yaşanması."
Allah'ın başbakan veya Ekrem Dumanlı gibi birinci sınıf olmayan, bizim ayarımızda sade kulları, pek tabiî olarak, "Vay!" demişti. "İşler, başbakana Yezid denecek raddeye geldi ha!"
Gelmemiş meğer. Çünkü Cemaat'in "sen bize nasıl Haşhaşi dersin!"ine karşılık, hükümet cephesinden,"vay sen liderimize nasıl Yezid dersin!" bağırtısı kopmuştu ki, Dumanlı tweet'ler atmaya girişmişti: "Ayıp, çok ayıp! Ben hiç kimseye Yezid demedim. Fitne telkinlerinin Kerbela'ya neden olmaması gerektiğini örnekledim. Yanlış mı Allah aşkına!" - "Tarihte goygoycularin tahrikiyle feci olayların yaşandığını ve bu acı olayların en çarpıcı örneğinin Kerbela'da yaşandığını naklettim." - "Bari TV'de söylenmiş sözleri çarpıtmasalar! Yeni Kerbela'lar yaşanırsa çok yazık olur. Elimizi vicdanımıza koyalım. Dediğim bundan ibaret."
Başbakana demediyse kime dedi? Bu uğursuz soruyu o esnada sormuş ve hafifçe ürpermiştim. Fakat insanî bir refleksle, geçiştirip kenara atmayı tercih etmiştim. Lâkin Pazar gecesi Hüseyin Çelik de Haşhaşi sözünün Cemaat'e söylenmediğini gözümüzün içine baka baka tekrarlayınca ensemden içeri buz atılmış gibi oldu. Belki abartıyorum, belki biri Haşhaşi öteki Yezid derken beni kastetmediler. Bu şartlar altında, kastettikleri her kimse o da ortaya çıkmaz tahminimce. En azından başbakan adına Hüseyin Çelik kadar üst düzey olmasa da uygun biri, Dumanlı'nın da sekreteri falan, "seni kastetmemişler" dese..? Ya da koysunlar bir TIR'a... beni şu vaziyetten kurtarmak da insanî yardım...