3 Şubat 2015 Salı

İnternet erişimi temel insan hakkı mı?

Bundan yaklaşık dört yıl önce, Birleşmiş Milletler'in Düşünce İfade Özgürlüğü Hakkının Korunması ve Geliştirilmesi Hakkında Özel Raportörü, insanların internet bağlantısını kesmenin insan haklarına ve uluslararası hukuka aykırı bir işlem olduğuna karar vermişti. Raporun hazırlanmasına yolaçan, Suriye rejiminin ülkenin üçte birinde interneti ulaşılamaz kılmasıydı. Telif meseleleri yüzünden internete müdahale edebilmeyi öngören yasalar çıkarmış Fransa ve İngiltere bu karara itiraz etmişlerdi.

Foreign Policy'de David Rothkopf, "Sınırsız internet erişimi modern insan hakkı mıdır?" başlıklı bir yazı yazdı ve meseleyi kurcaladı. Bizim gibi, anayasa ve yasaların iktidar sahipleri nezdinde pek hükmünün olmadığı ülkeler için tartışmanın zemini lüks görünebilir, ancak Rothkopf, internet özgürlüğünü öncelikle anayasa kavramıyla ilişkisi açısından konu ediyor. Ve diyor ki: "İnsanlar, bir vakit anayasa yapmış olanların hayalgücünün ötesine geçen haklar talep edemezler, demek saçmalıktır, hem de tehlikeli bir saçmalık".

Şüphesiz her anayasa, yapıldığı dönemin teknolojik koşullarıyla sınırlı, onlara bağlı. Telefonun varolmadığı bir dünyada, kimin telefonunu kimin ne koşullarda gizlice dinleyebileceği gibi bir mesele de olmazdı haliyle. İnterneti, sosyal medyayı, bu mecralarda oluşan alternatif haberleşme, yayın, duyuru, ifade kanallarını varsaymış herhangi bir yasal zemin ve çerçeve olamaz. 2011'de bağımsızlığını elde etmiş Güney Sudan'ınki belki..?

Bu açığı gidermek isteyenler var. Rothkopf'un belirttiğine göre, Kosta Rika, Estonya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan ve İspanya, anayasalarında veya yasalarında internet erişim özgürlüğüne dair bazı eklemeler, düzeltmeler yapmışlar.

İnternet özgürlüğü tartışması, şüphesiz, Rothkopf'un da vurguladığı üzre, şu temel gerçekten kaynaklanıyor: İnternet erişimi olmaksızın bugünün dünyasında sürüp giden "modern" hayata tam anlamıyla katılmak çok zor. Hattâ artık bu hayatın yerleşik, vazgeçilmez unsuru sayılabilecek bazı bölgelerine girmek, dokunmak imkânsız. Rothkopf haklı olarak, insanların ne kadar çok işlemi, alışverişi hiçbir şekilde ellerini hakiki paraya sürmeden yapabildiklerine dikkat çekiyor. Önce madenî, sonra kağıt paraların saklanması, el değiştirmesi, alınıp verilmesi, bir döneme kadar yasa koyucular için veriydi. Oysa şimdi bazı hallerde para ancak sanal işlemlerle "el değiştiriyor", başka türlüsü olamıyor bile.

Tabiî bu noktada hemen, 4 milyar 400 milyon insanın internet erişiminin bulunmadığı gerçeğini hatırlamak gerekiyor; Rothkopf da böyle yapıyor. Gerçi internet erişiminin hızla yayıldığı görülüyor. 2025'te 5 milyar kişilik bir internet nüfusundan bahsedilebilecek. Ama o zaman bile, "günümüzün hayatı"na katılamayacak milyarla insanın bulunacak oluşu, bambaşka soruları ortaya getiriyor.

Yine de, erişimin yayılmasını ve günün birinde eksiksiz bütün insanlığı kapsayacağını varsayalım. Bu durumda, yine temel insan hakları konusunu ilgilendiren ikinci bir soruyu soruyor Foreign Policy yazarı: İnternet vazgeçilmez insan hakkıysa, bunu elde edebilmenin temel koşulu olan elektriğin konumu nedir, peki? Şu anda elektriksiz 1 milyar 300 milyon insanın "bugünün hayatına" katıldığından sözedebilir miyiz?

Tahmin etmişsinizdir. Sorular sırasına ite kaka biri daha dalıyor: Peki bu elektriğin yüzde 80'inin fosil yakıtla üretiliyor oluşuna ne buyurulur? Sağlıklı, temiz çevre hakkını ne yapacağız?

Çağı geçmiş anayasalar ve bütün bu sorular ortadayken, insanlığın olabilecek yegâne anlamlı amacına ne kadar yaklaşılabilir? Bu amacı şöyle tanımlayabiliriz herhalde: İnsan varoluşunun bugünün şartlarıyla mümkün en gelişkin tarzına olabildiğince çok insanın ulaşması.

Rothkopf, yazısının sonunda, gelişen imkânlara göre yeni hamleler yapmanın, yöneticilerin sorumluluğu olduğunu hatırlatıyor. Gelişmeden sadece pek sınırlı sayıda insanın yararlanması gibi bir "trajedi"nin gelişmeyi gölgelememesi gerektiğinden sözediyor. Burada da, onun sormadığı bazı hayatî sorular gündeme geliyor: Bu yöneticiler oralara hangi yollardan geliyor, kimleri temsil ediyor, güç sahipleri herkesin yararına olacak birtakım değişikliklere kolay kolay izin verirler mi, vs...

(Fikir ve sorular aktardığım bu yazı, ABD devletini yönetenlere yakınlığı "kurumlaşmış" olan bir dergiden. Orada böyle birşeyler tartışılabiliyor, çünkü "medeniyet"in bugün ulaşılmış aşamasına uygun olan bu. ABD'ye, Batı'ya bakınca sadece emperyalizm veya "yanlış din" görenler olarak bizim içinde bulunduğumuz medeniyet aşaması da... işte, bildiğiniz...)