12 Şubat 2015 Perşembe

Putin mi zayıf Batı mı? - ilginç bir görüşme

Almanya parlamentosu (Bundestag) Dışişeri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, Tageszeitung Şef Redaktörü Ines Pohl'ün Ukrayna meselesine dair sorularını cevaplarken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında ilginç sözler etmiş:
"Bana göre Putin'in stratejisi, ülkesine ilişkin vizyonu yok. Taktik tavırlar alıyor. [Ukrayna konusundaki] Tavrı, kendisini iki yönden tehdit ettiğini düşündüğü [Kiev'deki] Meydan hareketine tepki. Kızıl Meydan'ın yeni Meydan olmasından korktu. En çok korktuğu şey, özgürlük mikrobu. Kafasında, arka planda hep Sovyetler Birliği'nin dağılışı var; daha fazla toprak kaybına, jeopolitik etki alanı kaybına dair korkusu var. Askerî yöntemlere başvurması, stratejisinin değil zayıflığının ifadesi."
Görüşmenin devamında, gazeteci Kırım'ın halini soruyor, siyasetçi, fiilen orada Ukrayna'nın herhangi bir hükümranlığının kalmadığına işaret edip, uluslararası hukuka göre olması gereken durumla fiiliyatın açıkça çeliştiğini, yapacak pek bir şey kalmadığını imâ ederek anlatıyor. Tabiî söz, kaba kuvvetle sonuç alınmış bu olayın Putin'i benzer başka harekâtlar için heveslendirip heveslendirmeyeceğine geliyor.

Alman parlamenter şöyle diyor:
"Putin, kendisinin ve Rusya'nın jeopolitik kudretini mümkün olduğu kadar genişletmek istiyor ve bunun için uğraşacak, bana kalırsa. Yani bu mantığı sürdürecek demek bu; ne kadarını elde edebiliyorsa o kadarını alacak."
Sözün bundan sonraki akışı, Röttgen'in yaratmaya çalıştığı izlenimin aksine, Putin gibi bir hırslı otokrat karşısında Avrupa'nın ne kadar aciz kalacağını ortaya koyuyor. Gazeteci, siyasetçiye, "Putin böyle davranacaksa Batı'nın tepkisi ne olacak?" diye soruyor haliyle. Cevap:
"Eğer ona askerî karşılık vermeyerek anlaşmazlığı asimetrik tarzda sürdürürsek -ki ben bunu kesinlikle doğru buluyorum-, kısa vadede hamle önceliği ve taktik kazanımlar bakımından Putin kazançlı çıkacaktır. Orta ve uzun vadedeyse kaybedecek, çünkü çıkmaza girecek. Tavrının sonucu Rusya'nın tecrit olmasıdır. Ama dönemimizde karşılıklı bağımlılık ve globalleşme esastır. Yani mesele zamandır ve bu açıdan Batı'nın stratejik malzemesi birliği ve bütünlüğüdür. [Rusya'ya uygulanan ekonomik] Yaptırımların anlamı da burada. Ekonomik yaptırımlar, Batı'nın birliğinin ve kararlılığının ifadesidir."
Belki izlemişsinizdir, bir-iki gün önce, ABD'de "Ukrayna'ya silah yardımı yapalım mı?" tartışması yeniden alevlendi. Hattâ CNN televizyonu, bu konudaki haberinde Washington'ın Ukrayna'daki "ABD yanlısı birliklere" silah yardımı yapacağına dair bant geçip bilahare -özellikle bu ifade yüzünden- özür dilemek zorunda kaldı. Bu özüre Beyaz Saray'dan gelen, "Ne yapıyorsunuz, bizi savaşa mı sokacaksınız!" yollu bir fırçanın yolaçtığını düşünebiliriz herhalde.

taz'ın şef redaktörü Pohl buna işaret edip, "Amerikalılar silah göndersek mi diye tartışıyor, Hollande ile Merkel Putin'le ABD'siz görüşüyor, hani Batı'nın birliği?" sorusunu soruyor Alman parlamentosunun komisyon başkanına. Röttgen, gerçi şu ana kadar silah gönderilmediğini ve Batı'nın bütünüyle birlik halinde davrandığını belirtiyor, ama ABD'nin Ukrayna'ya silah göndermesi ihtimaline ilişkin olarak, "Bu Batı'yı güçlendirmezdi," gibi gayet şaibeli bir cevap veriyor. Yani ABD'nin Ukrayna konusunda Avrupa'dan bağımsız davranması ihtimalini varsayıyor.

Merkel'in silah gönderilmesine açıkça karşı çıkışı için, "Tartışma ortalığa dökülüp sertleşmeden önce belki de birbirimizle [ABD-Almanya] yeterince konuşmadık," diyen Röttgen, bu vesileyle, Almanya-ABD ilişkilerinin limonî olduğu imâsını içeren sözler ediyor.

Atlantik ötesi bir yana, Avrupa yekvücut davranabilir mi? Pohl bunu soruyor. Alman siyasetçi, Putin'in tam da bunu önlemeye uğraştığını, sadece ABD ile Avrupa'nın arasını açmaya çalışmakla kalmadığını, Avrupa'nın birlikte hareket edebilirliğini de hedefe koyduğunu belirtiyor. Ve Rusya devlet başkanının, Fransa'ya yapacağı yıkıcı etkilerden ötürü, faşist Ulusal Cephe'yi finanse ettiğini ileri sürüyor.

Alman parlamentosunun dışişleri komisyonuna başkanlık eden Röttgen, görüşmenin sonuna doğru, "Avrupa"nın karşısındaki tehlikeyi de kabul ediyor: Farklı ülkelerin iktidar partilerinin içeride kazanacakları destek uğruna Avrupa bütünlüğünden feragat etmeleri, ulusal iradelerin yeniden güçlenmesi, birliğin zayıflaması.

* * *
(Bütün bu nüanslar şüphesiz bizi, Türkiye'de yaşayanları ilgilendirmiyor. Biz "ABD-AB emperyalizmi" gibi global öznelerle çözüyoruz işleri. AKP'yi de IŞİD'i de onlar yönetiyor. Kürtleri de onlar ayaklandırmıştı. Batı, emperyalist değilse Hıristiyan veya ikisi birden. Ukrayna'daki savaş da bizi ilgilendirmiyor, tutacağımız taraf yok; biri Putin, ötekiler faşist, ikisi de Müslüman değil falan. Ben de iş olsun diye bunları çevirip aktarıyorum. Hayırlı işler.)