18 Mart 2015 Çarşamba

TC klasiği: insandan ömür çalmak

Radikal, 17.03.2015


Bir SHP milletvekilinin Türkiye'de “Kürt sorunu” olduğunu, “Kürtlere baskı yapıldığını” yüksek sesle dile getirmesi üzerine Meclis'te olaylar çıkmıştı. Henüz yılın ilk günlerinde. Üç ay sonra, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Topluluğu'na tam üyelik başvurusu yapacaktı. Beren Saat dört, Kıvanç Tatlıtuğ beş yaşındaydı. Devlet, yeni yetme bir Kürt gencini hapse koydu.

Bir yıl sonra Berlin Duvarı, ondan da bir yıl sonra Doğu Bloku, Sovyet egemenlik sistemi yıkıldı. Soğuk Savaş bitti. Hapishane duvarlarına bir şey olmadı. Onlar sağlamdı. Turgut Özal cumhurbaşkanlığını 12 Eylül'ün liderinden devraldı.

Serhat hapisteki birinci yılını doldurur ve bu saçmalığın bir an önce sona ermesini ümit ederken dünyaya gelen Thomas Müller, genç takım aşamalarını geçip Alman millî takımının yıldızı olacaktı. Müller takım arkadaşlarıyla birlikte Dünya Kupası'nı kaldırdığında saçmalık, acımasızlık ve gaddarlığa dönüşmüş olacak, yirmi altıncı yılını geride bırakacaktı.

18 yaşındaki Kürt delikanlısı sırtını taş duvara verip iç geçirdiği bir sırada Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal etti, Körfez Savaşı başladı. Bu savaşlar hapistekileri öldürmüyor, kurtarmıyordu. Fakat Saddam, Halepçe celladı Saddam'dı; delikanlı mutlaka kulak kesilmiştir Körfez'den gelecek habere. O iç geçiredursun, Türkiye'ye özel televizyon geldi.

2932 sayılı kanunu kimse numarasıyla bilmezdi. Halbuki, hapiste üçüncü yılına giren delikanlıyla yanıbaşındakiler için bu kanun pek tanıdık bir zorbaydı. Kanun kaldırıldı, Türkiye'de “Türkçe dışındaki dillerde” konuşmak ve şarkı söylemek yasak olmaktan çıktı. Delikanlı, bir ihtimal, “belki ben de buradan çıkarım” diye umutlanmış olmalı. Seçim sonucunu heyecanla beklemiş olmalılar. DYP (Süleyman Demirel) % 27, ANAP (Mesut Yılmaz) % 24, SHP (Erdal İnönü), % 20,75, RP (Necmettin Erbakan) % 16,9 almışlardı.

Michael Jackson, 1992 yazında, Avrupa, Güney Amerika ve Asya'yı kapsayan bir süper turneye çıktı. Haziran'dan Ekim'e, dört-beş ay oradan oraya dolaştı. İstanbul'a da geldi. Hakkındaki suçlamalar, uyuşturucular, sağlık durumu... stres pop yıldızını, hasret Kürt gencinin anasını boğuyordu.

1993 yılının ilk gününde, yılların Çekoslovakya'sı, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya diye ikiye bölündü. Eritre bağımsız devlet oldu. Bir yıl sonra da Abhazya, Gürcistan'dan ayrılıp bağımsız olacaktı. Birleşmiş Milletler'in Viyana'da düzenlediği Dünya İnsan Hakları Konferansı'nın hapisteki delikanlıya yararı dokunmadı.

1994'te Serhat 22 yaşındaydı ve kendisinin farkında bile olmadığı bir tehlikeyle yüzyüzeydi: dışarıdakilerin dünyasına dair tasavvuru hakikatten kopabilirdi. Yaşantıları, ilişkileri, alışkanlıkları, kişilikleri altüst edecek yepyeni bir teknoloji hayata katılıyordu. Cep telefonları hızla yayılacak, her yere yayılacak, serilecek, yerleşecek, onsuz edilmez hale gelecekti.

Refah Partisi'nin seçimlerden birinci parti çıkması 1995'i hapisteki genç adama ne ifade etmiştir? Muhtemelen hiçbir şey. O karanlık, korkunç 1990'ların ortasıydı. Hapishanenin alternatifi ensene kurşun, boynuna satır, yol kenarına atılacak cesedin, asit kuyusu falandı. Kral JİTEM, kraliçe Tansu Çiller, kupa beyi Mehmet Ağar, maça papazı Teoman Koman'dı.

1996'da devletin kirli işlerinde kullandığı faşist örgütçü-militan Abdullah Çatlı, devletin kirli savaşında kullandığı paramiliter örgüt ve aşiret reisi Sedat Bucak ve devletin kimbilir hangi işlerini yürüten polis müdürü Hüseyin Kocadağ, kimbilir hangi yükseklerde uçarken, 200 kilometre hızla kamyona çarptılar. Susurluk'tan bütün memleket sathına, devletin kirli çamaşırları dökülmeye başladı. Askeriyenin nizamiyesine gelince durdu. “Yeşil” kod adlı katilin bu kadar sık anılması, cezaevi duvarlarının çevrelediği, değişmeyen, tazelenmeyen havayı daha boğucu hale getirmiş olmalı.

1997 yılının ilk gününde Pakistan'da, yıllar sonra Nobel Barış Ödülü'nü alacak olan bir kız çocuğu (Malala Yusufzay) dünyaya geldi. Devletin gadrine uğramış Kürt genci hiçbirinin umurunda mıydı, bilmiyoruz, muhtemelen değildi de; ama o yıl sinemacılar filmlerine şöyle isimler koymuşlardı: Bitmeyen Bekleyiş, Bizim Mesele, Dört Yanım Hüzün, Gecenin Çığlıkları, Günaydın Geceyarısı, Güneş Ağlıyor, Mektup, Ölmeye Yatmak... 28 Şubat musibeti de gelip çökmüştü memleketin üzerine.

Seçimden birinci çıkan partiyi (Refah) kapatan devlet (AYM), hapse attığı genç adama neler yapmaz? 1998'de Serhat, başını elleri arasına mı almıştı, çaresiz, donuk bir ifadeyle yere mi çömelmişti, kollarını kavuşturup, sigarasından derin nefesler çekebiliyor muydu? Fransa Dünya Kupası finalinde Brezilya'yı 3-0 yendi, Roberto Carlos ağladı.

1999'da Marmara Bölgesi'nde kasabalar, semtler, mahalleler yerle bir oldu. Depremin sarsıntısı da, felaketin ardından rezil rüsva olan devletin çökerken çıkardığı çatırtılar da, önce Gölcük'e, Yalova'ya, Adapazarı'na, sonra Düzce'ye akan sivil yardım selinin uğultusu da, Belgrad'a düşen NATO bombalarının sesi gibi, Serhat'ların koğuşlarına, hücrelerine ulaşmadı.

Serhat içeri alındığında henüz 16 yaşındaydı, Sevim Çağlayan'ı tanımıyordu muhtemelen, Yıldırım Gürses'i ve Leyla Gencer'i de. Müzik âleminden eksilenleri fark etmemiştir. Futbol oynar mıydı, o kısacık çocukluğunda, yeni yetmeliğinde? Beşiktaşlı Yusuf'u (Tunaoğlu) bilmesine imkân yoktu, yaşı tutmazdı. Ama şundan neredeyse emin olabiliriz: Devlet emri, medya eliyle linç edilen Ahmet Kaya'nın Paris'te düpedüz kahrından ölüşü onu sarsmış olmalıydı.

El Kaide'nin intihar eylemcileri 2001 Eylül'ünde New York'un İkiz Kuleleri'ne ve Pentagon'a uçakla daldığında dünya sarsıldı, cezaevinin rutini bozulmadı. Serhat herhalde akıl erdirmeye çalıştı olan bitene, hepimiz gibi. Biz birbirimizle konuştuk, o bizimle konuşamadı. Biz mesajlaştık, o yapamadı. Otuzuna geliyordu artık.

Süreyya Ayhan, kadınlar 1500 metrede ipi birinci olarak göğüsledi, Avrupa Şampiyonu oldu. Serhat o sırada bilmiyordu: Türkiye, en çok onların üzerine çullansa da, sadece Kürt delikanlılarının gençliğini çalmakla yetinecek bir devlet ve toplum değildi; Çankırı'dan binbir zorlukla çıkıp Avrupa şampiyonu olmuş kızını da elbirliğiyle harcayacaktı sonradan.

2003'te Hawaii Üniversitesi'nden bilim insanları, Jüpiter'in düzensiz bir uydusunu keşfettiler: Mneme. Bakışlarını uzayın derinliklerine dikmişlerdi. Serhat, parmaklıklar tarafından hunharca bölünmüş de olsa, ucundan kenarından bir avuç da olsa gökyüzünü görebiliyor muydu?
Microsoft Windows 98'i gözden çıkarırken, Mark Zuckerberg Facebook'u kurdu. İkisinden de habersiz ranzasına uzanmış yoksul Kürt genci hapse girdiğinde, bugünün dolar milyarderi Mark henüz dört yaşındaydı.

2005 yazı biterken, Katrina kasırgası Meksika Körfezi'ne kıyısı olan her yeri perişan etti. New Orleans'ın yoksulları daha büyük yoksulluğa düştüler. Kasırga bile yoksulu vuruyordu. Serhat mim koyardı buna.

Güneşin tam tutulduğu yıl, 2006'da, Jack Dorsey, sadece kendine özgü bir bilgilenme hattı olmakla kalmayan, insan davranışlarını da etkileyen Twitter'ı geliştirdi. Bu kısa haber-bilgi veya hal-hatır soruşturma mekanizması kısa sürede on milyonlarca insanı içine çekti. 34 yaşındaki Serhat'ı dışarıda bıraktı.

Harry Potter serisinin yedinci kitabı, 2007 yazının ortasında piyasaya çıktı. Dünya Harry Potter ile tanıştığında Serhat 25 yaşındaydı, şimdi 35 olmuştu. Birileri Yunanistan'daki ormanları yakmakla meşgûldü. Abdullah Gül'ün onca badireden geçerek ulaştığı cumhurbaşkanlığının Serhat'a yararı olur muydu?

2008'de, Türkiye'nin karayollarında 950 bin kaza birbiri ardına sıralanırken, devletin Serhat'tan çaldığı ömür yirminci yılını dolduruyordu. Kazalarda sona eren hayatlar sayılabiliyordu: 4236. Yaralanan da sayılabiliyordu: 184 bin. Serhat'tan çalınanı nasıl saymalı? “Yirmi” diye..?

ABD'de ilk siyah devlet başkanı Obama göreve başlarken, İzlanda'nın kadın başbakanı Jóhanna Sigurðardóttir eşcinsel olduğunu artık gizlememeye karar verdi. Irak'ta insanlar araçlara konan bombalarla, Türkiye'de madenciler grizu patlaması sonucu öldüler. Sıfırları atılmış YTL, Y'sini atıp yeniden TL oldu.

2011'in Kasım'ında NASA “Curiosity” (Merak) adlı kâşif robotu uzaya fırlattığında Serhat hâlâ, 16 yaşındayken devletin onu koyduğu yerde, demir parmaklıklar ardındaydı. 2012 yazının sonlarına doğru, Mars'taki bir kratere inen Curiosity gezegenin yüzeyini incelemeye başlarken Serhat 30'lu yaşlarını da geride bırakıyor, kırk yaşına giriyordu.

Burada kesiyorum. Bugüne gelmeyeceğim.

Niye?

Öyle!..

(Serhat Tuğan'ın mahkum edilerek hayatının karartılması sürecinin ayrıntılarını Milliyet'te Gökçer Tahincioğlu yazdı: “Bir çocuktan 'idamlık' yaratmak”; lütfen okuyun. Hepimizi alıştırdıkları bu rezaletlerle mücadelenin gerekliliğine dair duygunuzu, azminizi yitirmemek, kanıksamamak, umursamazlığa düşmemek için okuyun. Sennur Bayboğa'nın Basnews'taki yazısı da daha yakından bir tanıklık: "Bize bir gülüş lazım".)