Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sakarya’daki “toplu açılış” töreninde yaptığı konuşmayı Hürriyet uzun uzun aktardı.
Bazen haberleri okuyuşum, trafiğin vızır vızır aktığı bir caddenin öte yanında yapılan konuşmayı dinler gibi: kelimeler, kelime grupları, aralarındaki sessizlikler, hepsi bulabildikleri boşluklarda suratıma çarpıyor. Kesilmiş su musluktan yeniden akmaya başladığında, tıksırıklar eşliğinde, beraberinde bir sürü yabancı madde getirir, karşı kaldırımdan üstüme fırlatılanlar da bunların eviyelere saldırışı gibi; kulak, yanak, şakak, neremi bulurlarsa oraya saplanıyorlar.
Cumhurbaşkanının konuşmasını karşı kaldırımdan, sürücüsü cep telefonuna dalmış fakat muhtemel kazada yüzde yüz haklılığına şimdiden inanmış arabalar, dikkatli bakışların yan yan gittiğini yakalayabildiği, façası bozuk minibüsler, henüz borcunun ödenmediği gün aşırı yıkanmasından belli van’lar, kimseyi umursamayan, kullananı görünmeyen jipler, onları da umursamayan halk otobüsleri imkân verdiği ölçüde dinleseydim anca böyle olurdu. Niyeyse bünyem böyle haberleri bölük pörçük etmeden işleme sokamıyor.
“Şimdi çok enteresan... geçenlerde Alman televizyonunda… burada mahkum olup kaçıp Almanya’ya giden bir ajan terörist… ‘Bir defa Erdoğan’a diktatör demekle yanlış yapıyoruz’… ‘AB sürecinde sık sık görüşürdük’… Ne geri kabûlü ya... Geç onları geç. Sen benim bakanımı Hollanda'ya sokmayacaksın… yok öyle şey!.. Arapların güzel bir sözü var: ‘Men dakka dukka’… Sen atını itini benim oradaki vatandaşlarımın üzerine mi saldın?.. bedelini ödeyeceksin… Ey Rutte, sen seçimi birinci parti… bilesin ki Türkiye gibi bir dostunu kaybettin… Efendim ‘seçimden sonra başbakanla yemek yiyebiliriz’… geç o işi!.. Avrupa'da kim bunları yapıyorsa… bu işi enine boyuna oturup konuşacağız… Dört bin beş yüz PKK’lı dosyası verdim bunlara ben… kalkıyor buradaki bir ajan teröristi Alman rezidansında saklıyor… Alman şansölyesi… dedi ki ‘onu bıraksanız’… bizim yargımız bağımsızdır… Neymiş, Alman vatandaşıymış… Ne vatandaşı olursa olsun… ‘hayır’ propagandası yapanlara kapılarınızı açıyorsunuz… Sen nasıl Barolar Birliği başkanısın ya!.. Senin PKK ile birlik olduğunu… Hayır diyenler, Cumartesi günü Çanakkale Köprüsü’nün temelini atıyoruz… Sıkıysa Hayır desinler… Türkiye’deki halk oylamasından, bu Avrupa’dakilere sesleniyorum, size ne ya!.. Bunlarda medeniyet diye bir şey yok… ben diyorum ya, bunlar yeni Nazizm’dir… Hollanda Nazi tokadı yedi. Peki Hollanda, Srebrenitsa’da 8354 tane Müslüman kardeşimi katlettiniz… Yazıklar olsun sizin hukukunuza adaletinize… diyor ki ‘işyerlerinizde başörtülü çalışmak isteyenlere müsaade etmeyebilirsiniz’. Hani inanç özgürlüğü?.. Bunlar Haçlı -Hilal mücadelesini başlattılar… açık söylüyorum, Avrupa hızla İkinci Dünya Savaşı öncesi günlere doğru yuvarlanıyor… Birileri Cumhurbaşkanlığı sisteminin dünyada örneği yok diyor. Ben Türk tipi başkanlık dedim… Meclisin çıkardığı kanun cumhurbaşkanının kararnamesinin üzerindedir; olay bu kadar açık ortada… Türkiye… istikrarlı bir yönetimle yönetilseydi büyümemiz iki kat olacaktı…Fena mı olur?..”
Cumhurbaşkanı bilahare “yeni yönetim sistemi”nin gençlere neler getireceğini, “ana muhalefetin başındaki zat”ın bilmeden konuştuğunu anlatmış, “Yalanlarını altalta sıralasam okul çağına gelmemiş çocuklar gülmekten kırılır,” demiş, Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Sen hayatında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda hitap ettin mi?” diye sormuş: “Önce bir haddini bil. Kendi Cumhurbaşkanına durup dururken hakaret etme, saygısızlık etme. Burada ne konuşulursa orada o konuşulmazmış. Biz omurgalıyız… Bir konuda gerçek neyse, onu burada nasıl konuşuyorsak orada da öyle konuşuruz. Öyle yalpalama yok. Dürüst siyaset budur. Halk bizim kendimiz için bir şey istemeyeceğimizi bilir.”
Ve, “Görüyoruz ki,” diye bağlamış, “milli demokratlar cumhurbaşkanlığı sisteminin yanında, bölücüler ve dış güçler ise karşısında yer alıyor.”
Dürüst siyaseti, saygısızlık edilmemesi ve hadlerin bilinmesi gerektiğini, cumhurbaşkanının kendisi için bir şey istemeyeceğini ve halkın bunu bildiğini öğrendim. Önemli şeyler. Buna rağmen haberin beni en çok etkileyen unsuru son cümle oldu.
Yani şu cümle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlar ve milletvekilleri, daha sonra kurdeleyi keserek 118 eserin açılışını yaptı.”
Yüz on sekiz.
Eser.
Bazen derinç bir utanç duyar, hayatımı pek anlamsız, kendimi pek değersiz bulurken neden durduramadığım bir gülme hissi gelip pençesine alıyor beni?
Kurdele. (Ben olsam ‘kurdela’ yazardım.)
Sahiden İkinci Dünya Savaşı öncesinden bir Alman bulup sorabilmeyi istiyorum.