25 Temmuz 2017 Salı

Esad'a meşruiyet avantajı, Ankara'ya dert

Associated Press'in (AP) bugünkü İdlib haberi, "El-Kaide bağlantılı bir cihatçı grup"un "Suriye'deki isyandan ülkenin kuzeybatısında her ne kalmışsa onu" süpürüp attığını duyurarak başlıyor. Nusra çekirdekli Heyet Tahrir el-Şam'ın, Türkiye destekli Ahrar el-Şam ve çevresinde toplanan bilumum örgütleri vilayetin güneyine postalamasından sözediyor.

İdlib'te eli kulağında olan bu gelişmeyi, ötesiyle berisiyle, bu haftaki P24 yazımda anlatmaya çalıştım. Meselenin, o yazıda olguların ötesine fazla geçmediğim için üzerinde durmadığım, oysa önümüzdeki günler açısından çok önem taşıyan bir boyutu, giderek daha fazla konu ediliyor. Nitekim AP, "cihatçıların [İdlib] şehri ve vilayetinde otoritelerini pekiştirmeleri"yle birlikte, "Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın, isyancı vilayete uzun süredir beklenen saldırıyı başlatmak için işine yarayacak bir bahaneye kavuştuğu"nu vurguluyor: Esad, "kendisine karşı kalkışılan ayaklanmanın büyük ölçüde İslâmcılar ve teröristler tarafından yönetildiği"ni ileri sürebilecek. Bildiğiniz üzre, bu, zaten ayaklanmanın başından beri Esad'ın resmî tezi.

AP'ye konuşan muhalif bir eski albay, El-Kaide'nin egemen olduğu bölgeye Esad'ın uluslararası düzeyde onay alarak girebileceğini söylemiş.

Hernekadar Suriye muktedirini ilk defa uluslararası kamuoyu ile aynı çizgiye getirse de mesele elbette Esad'ın saldırıya geçmek için meşruiyet ve onaya kavuşmasından ibaret değil. Bu saldırının kapsamı hakkında düşünmeye başladığımızda işler büyüyor.

Bazı sorular sormalıyız. Önce: "Masaya oturtulabilir" diye nitelenen cihatçı kısmı İdlib'i Nusra'nın eline bırakmaya nasıl ikna edildi?

Şu denebilir: Nusra ile savaşıp perişan olmamak için mecburen çekildiler. Bunda gerçek payı var. Ama yine de bu kadar da kolay çekilmeyebilirlerdi. Peki, acaba birileri mi onları ikna etti, çekilsinler diye? Doğu Halep'te olduğu gibi, Ankara araya girdi, onlar da bir defa daha söz mü dinlediler? Rusya ile böyle bir anlaşma da mı yapılmış meğerse?

Bilmiyoruz. Ülkemiz, bizi yönetenlerin kaderimizi ilgilendiren mevzularda bize bilgi verdiği bir yer değil.

Peki, Suriye ordusu, Rusya uçakları eşliğinde İdlib'e girerse ne olacak? Han Şeyhun'daki kimyasal silah saldırısını hatırlayarak düşünmeye başlayabiliriz. Kısa cevap: Çok fena, çok kanlı olacak. Evini barkını satıp savıp arkasında hiçbir şey bırakmadan gelmiş, ömrünün gerikalanını cihada katılarak Suriye'de geçirmeye niyetli Uygur, Özbek ve başka yabancı savaşçılar ile aileleri, binlerce kişi. Tahminler yirmi bine kadar çıkıyor. Nusra'nın elemanları ve daha sonra HTŞ çatısı altında toplananlar bunlardan da fazla.

Türkiye'ye açılan sınır kapısı Bâb el-Heva'dan Ahrar önceki güne kadar ayda bir milyon dolara yakın gelir sağlıyordu. Şimdi bu gelir El-Kaide'ye kaldı. Nasıl kalacak?

Ankara'nın desteklediği örgütlerin El-Kaide önünden çekilmek zorunda kalmış savaşçıları, ilk haberlere göre, İdlib'in güneyi ile Hama'ya geçtiler. Ama bunların Fırat Kalkanı bölgesine geçtiğine ilişkin haberler de ortalıkta dolaştı. Nasıl geçtiler? İdlib'ten oraya geçiş yok. Arada hem Efrin, yani SDG, YPG hem de Suriye ordusunun elinde bölge var. Türkiye'den mi geçirildiler? Geçirilecekler mi? Diyelim geçmediler. İdlib'i ele geçiren El-Kaide, bunların vilayet sınırındaki varlığına tahammül edecek mi, yoksa onları daha güneye mi sürmeye çalışacak? Güneye sürülürse, El-Kaide ile Suriye ordusu arasında sıkışacaklar; o zaman ne olacak?

Ankara'nın fena halde eline ayağına dolanmaya aday, yeni bir kanlı süreç önümüzde.