CHP'nin seçim bildirgesindeki birtakım vaatlerden sonra, HDP'nin önerileriyle, vaatleriyle ilgili olarak da bu tatsız, sevimsiz soruyu işitiyoruz: Kaynağı nereden bulacaklar?
İlk bakışta gerçekçi gözüken bu soru niye tatsız ve sevimsizdir?
Öncelikle şundan: Bu, vaat edilenlerin içeriğiyle, neyi nasıl değiştireceğiyle, kimlere ne faydalar sağlayacağıyla ilgilenmeyen, soğuk teknokratların sorusudur. Bu yüzden, haklı olduğu ender durumlarda bile tatsız, sevimsizdir. "Olsa ne güzel olur"u içermez. Soranların edâsında böyle bir duygu yakalayamazsınız.
İkinci olarak: Türkiye'de bu soruya gelene kadar kat edilecek çok yol vardır. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye hiç de fakir bir ülke değil. O Saray yapılabiliyor, o masraf karşılanabiliyor, sırf ceplere indirilen, yurtdışı hesaplarına aktarılan paralar birtakım küçük ülkelerin bütçeleri kadar eder, toplasanız. Makam araçları, yöneticilerin ayrıcalıkları, tatminleri için yapılan öbür harcamalar... hepsini biraraya getirdiğinizde, elbette CHP ile HDP'nin bütün seçim vaatlerinin karşılanacağı bir bütçe oluşmaz, ama birçok işin yapılabilmesini sağlayacak meblağlar çıkar ortaya. Hele bu lüzumsuz israf ve şaşaa-debdebe giderlerinin aynı zamanda gelir yaratacak birtakım girişimlerde kullanıldığını varsayarsanız, hakikaten azımsanmayacak bir kaynağa ulaşırsınız.
Öte yandan: Türkiye'nin en büyük sorunu, her alandaki adaletsizlik. Gelir-servet dağılımındaki insafsızca eşitsizlik, insan hakları alanındaki eşitsizlikle bile yarışır. En zenginlerin azıcık daha az zengin olmaları halinde ne onlar batar ne memleket. Ama çok büyük kaynaklar sağlanabilir. Ve bu, olmak zorundadır. Günün birinde, mutlaka. "Kaynak nereden"cilerin asla ve asla, hiçbir zaman, kati surette, kesinlikle, ne olursa olsun, mazallah... ağızlarına almadıkları mevzuların başında niyeyse bu gelir.
Benim gibi, ekonomi dininin vecibelerine ters laflar eden ve mazallah rakamsız konuşanları bu "kaynak" âleminde ne yaparlar, bilmez değilim. Yine de sürdürüyorum: Sonuçta diyelim ki, bir kısım vaatler için kaynak bulunabiliyor, bir kısmı için bulunamıyor. Olabilir. Sen iktisatçıysan, biz sıradan insanların cahil kaldığı o muazzam kutsal âlemde gezme ehliyetine sahip biriysen, senin işin "kaynak nereden?" diye sormak değil, yoksulların acısını hafifletecek, insanlara soluk aldıracak öneriler için nasıl edilir de kaynak bulunur diye uğraşmak.
Bu "kaynak nereden?" sorularını biraz kurcaladığınızda, bunu soranı biraz köşeye sıkıştırdığınızda işin asla değiştirilemeyecek bir "ekonomi" efsanesine dayanması kaçınılmazdır. Ekonomi değişmez falan değil. Şu anda çok güçlü birilerinin çıkarına dönen bir çark. Buna çomak sokabilmek insanım diyen herkesin görevidir. Akdeniz'de korku içerisinde tıkış tıkış bekleştikleri boktan tekne ambarlarında yüzlerce insan zevk için, keyif için boğulmuyor.
"Ben bu mültecilerin trajedisine son vereceğim!" diyen bir siyasetçinin karşısına, "Kaynak nereden?" diye dikilen, hayatta ne yapmaya çalışıyordur? Sahiden soruyorum.
Çoğu iktisatçı, bütün bilmiş sorularıyla bizi aslında "ekonomi"nin değişmezliğine inandırmak istiyorlar. Bazıları farkında bile değil, o başka. Türkiye gibi bir yerde, bu, sadece ekonominin değil, devlet işleyişinin değişmezliğini savunmaya bile varabiliyor. Bazıları yine farkında değil.
Ayrıca da, HDP gibi sol bir partiyi geçtim, CHP'yi bile "kaynak" meselesinden sıkıştırmak, o kadar ömrü dolmuş bir zihniyetin mahsulü ki! "Taksim'de 1 Mayıs yasak" veya "Grup Yorum konseri yasaklandı" haberleri bile daha güncel kalır bunun yanında.
"Kaynak nereden?" meselesinin konuşulabileceği başka çerçeve ve düzlemler için izlemenizi öneririm: