2 Nisan’ı 3 Nisan’a bağlayan gece, son yılların en önemli siyasî gelişmelerinden biri yaşandı: Batı medyasının pek tuttuğu, aslında ziyadesiyle problemli tarifle "dünya güçleri" ile İran İslâm Cumhuriyeti, uzun süredir maraton halinde sürdürdükleri nükleer pazarlığında çerçeve anlaşmasına vardılar. (ABD’nin sunuşuyla anlaşmanın ayrıntılarına şuradan bakabilirsiniz: “Parameters for a joint comprehensive plan of action regarding the Islamic Republic of Iran’s nuclear program”. "Dünya güçleri"nden kasıt, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin; arada Avrupa Birliği de var. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, ülkesinin nükleer faaliyetleriyle ilgili önceki BM Güvenlik Konseyi kararlarının imzalanacak anlaşmayla tamamen geçersiz kalacağını duyurdu. "İleri sürdü" demek daha doğru mu olur, bilemedim; herhalde masanın bir tarafındaki ekibin bileşiminin böyle bir şeye imkân vereceği varsayılıyor.)
30 Haziran’a kadar kesin anlaşmaya dönüştürülmesi veya zemin olması beklenen Lozan (İsviçre) “çerçeve anlaşması”nı ABD Başkanı Obama “tarihî” diye niteledi, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile ABD arasında nükleer silahları denetleme konusunda varılan hayatî anlaşmaya benzetti. Görüşmeleri bizzat sürdüren Dışişleri Bakanı John Kerry, “büyük gün” dedi. Kerry, “çerçeve”den kastın ne olduğunu şöyle tarif etti: “Ulaştığımız siyasî anlayış, aradığımız iyi anlaşma için sağlam bir zemindir.”
Atılan bu adım, siyasî-diplomatik anlamı, sonuçları bir yana, hayli ilginç bir duruma yolaçtı: İran devlet televizyonu ilk defa Obama’nın bir konuşmasını (basın toplantısı) canlı yayımladı. İranlılar, arkalarında Obama’lı ekranla veya ekrandaki Obama’nın yanağından makas alırken selfie’ler çekip paylaştılar. Anlaşma ile uzun yıllardır ceremesini çektiği uluslararası yaptırımların önemli kısmından kurtulacak olan İran halkının gelişmeyi genel olarak sevinçle karşıladığı, sadece şahin yöneticiler, siyasetçilerle sınırlı bir memnuniyetsizliğin olduğu söyleniyor. [ EK / Gecenin ilerleyen saatlerinde, maç sonu zafer kutlamalarına benzer şekilde, sokaklara dökülmüş sevinen İranlıların çeşitli fotoğraflarını gördük. ]
Obama’yı ilk defa “canlı yayına çıkaran” tek televizyon İran’ın resmî kanalı değildi. Washington’un yasaklamış olduğu bir başka kanal, Lübnan Hizbullahı’nın Al-Manar televizyonu da Barack Obama’nın basın toplantısını canlı yayımladı.
Günün dikkat çekici gelişmelerinden bir başkası, Obama’nın, İran’la görüşmelere dair açıklama yapmadan önce kurduğu temaslardı. ABD Başkanı, önce Suudi kralını, sonra İsrail’i, (Netanyahu’yu) aradı. Hem Obama-Bibi hem ABD-İsrail ilişkilerinde hüküm süren soğukluğun bir başka göstergesi.
Obama’nın Suudi kralı aracılığıyla Körfez İşbirliği Konseyi üyesi altı devletin temsilcilerini gelişmeleri görüşmeye Camp David’e çağırması da kayda değer bir başka ayrıntı. ABD'nin, haliyle, İran'ın lehine olacak her şeyden kuşkulanan ve rahatsız olan Arap muktedirlerini yatıştırması, onlara birtakım güvenceler vermesi gerekecek. Ben bunları toparlayıp yazarken, Obama’nın henüz Netanyahu’yu görüşmeye çağırmadığı söyleniyordu. [ EK / İlerleyen saatlerde, başkanın İsrail başbakanını Air Force One uçağından arayarak konuştuğu öğrenildi. ]
Lozan anlaşması, başarısı-başarısızlığı nasıl olursa olsun, yıllar sonra herhalde, her gün bir sürü irili ufaklı çatışma ve katliamlarda birçok insanın katledildiği bir dönemde konuşma-görüşmeyle mesele halletme örneği olarak hatırlanacak. (Bunu derken bile ürküyor insan!)