Radikal'de salı günü yayımlanan, "Güvenilir kaynak'tan Yemen tesbitleri" başlıklı yazımda, size Yemen'le ilgili ikinci bir gizli belgeden de bölümler aktaracağıma söz vermiştim; bu sözü burada yerine getiriyorum.
Belgemiz, 9 Aralık 2009 tarihli. Yine ABD Sana Büyükelçisi Stephen Seche tarafından, bu defa CIA, askerî dış istihbarat DIA ve dışişleri bakanlığının yanısıra Berlin, Lübnan ve Riyad'daki elçiliklere gönderilmiş.
Raportör-büyükelçi, “İran'ın Husileri silahlandırdığını ileri süren Yemen hükümetinin iddiasının aksine”, Husilerin silahlarını “Yemen karaborsası ve bizzat Yemen ordusundan edindiklerini” tekrarlıyor.
Aynı belgenin sonlarına doğru, büyükelçi, bir-iki somut olguya da değiniyor. Bunlar kafa açıcı, aktarıyorum.
“Yemen hükümet yetkililerine bakılırsa,” diyor büyükelçi, “Husilerin Katyuşa roketleri kullanması, İran ve Hizbullah'tan destek aldıklarının kanıtı. Zira bunlar Yemen silah pazarlarında ve Yemen ordusu stoklarında bulunmuyor.”
Ancak itirazını ekliyor:
Katyuşa'lar, Yemen ordusu stoklarında bulunmasalar bile Yemen silah karaborsasında bulunabilir. Çünkü Somalili militanların 2007'de Yemen'den Katyuşa satın aldığına dair en az bir kanıtlanmış olay var. İlaveten, 2009 Kasım'ında 200 Katyuşa roketinden oluşan bir partinin Husilere ulaşmasında Yemen ordusundan birilerinin desteği bulunduğu söyleniyor.
Büyükelçi bunlar için “hassas bilgiler” diyor ve Husiler hakkında öğrendiği ayrıntıları aktarmaya geçiyor (onun ağzından, toparlayarak aktarıyorum):
International Crisis Group’a (ICG) göre, Husilerin bilinen anlamıyla bir komuta-denetim merkezinin ve buna dayalı bir örgütsel yapılarının, bütünlüklü bir ideolojilerinin veya siyasî programlarının olup olmadığı bilinmiyor.
Kimilerine göre çok iyi örgütlenmiş bir topluluk olan Husiler, kimilerine göre, sayıları birkaç yüz ile birkaç bin arasında tahmin edilen, dağınık, merkezsiz bir gerilla ordusu. Ne kadarı ideolojik bakımdan da Husi, ne kadarı hükümete karşı oldukları için onlara katılmış çeşitli aşiretlerin mensupları, bilinmiyor.
Husi hareketine katılan birçok yerel unsur, hükümetin veya yerel egemenlerin (şeyhlerin) baskısına karşı isyanı nedeniyle burada. Husiler, denetim altına aldıkları yerlerde, kendi yönetim sistemlerini kuruyorlar. Mahkemeleriyle, yasalarıyla, vergisiyle, bir tür devlet içinde devlet düzeni. Özellikle kavgalı aşiretleri barıştırmaya, kan davalarını bitirmeye önem veriyorlar.
İnsan hakları açısından Husilere yüklenen çeşitli suçlar: çocuk askerler, yağma, saflarına katılma veya göç seçenekleriyle zorlama, intikam eylemlerinde yargısız infazlar.
Büyükelçi, bölgeye gıda yardımı geçişi için Husilerle temas kuran Dünya Gıda Programı (WFP) temsilcisinin şu sözlerini aktarıyor: “Tek bir merkezî komuta yok. Sahadaki komutanlar geniş yetkiye sahip. Kilit ideolojik veya dinî ilkelerde anlaşamayan insanlar.” Temsilcinin bunları söylemesine sebep, uluslararası yardım kuruluşlarına yaklaşımda Husi komutanlarının farklılık göstermesi, buna bağlı olarak, bazı bölgelerde gıda yardımının geçişine dahi izin verilmeyişi.
Büyükelçi bazı başka örnekler de aktarıyor. Bunlara bakılırsa, Husi hareketinin bilinçli yüksek kademelerine yaklaşıldıkça, daha tutarlı bir manzara ortaya çıkıyor. Meselâ Birleşmiş Milletler arabuluculuğu veya BM gözetiminde insanî yardım koridoru gibi konularda Husileri temsilen görüşmeleri sürdüren temsilci gayet mâkûl-mantıklı davranmış.
Büyükelçinin bu raporunda yeralan ilgi çekici iki ayrıntı, Husi bölgesinin merkezi Saada'da insanların kafadan Husi destekçisi olmayışları ve kendilerini “Yemen” denen bütünlüğün hayli dışında görmeleri. Meselâ Yemen'in başkenti Sana'dan “Yemen” diye bahsediyorlarmış. “Yemen'e hiç gitmedim” diyebiliyorlarmış, Sana'yı kastederek.