30 Haziran 2015 Salı

Allah'ın eli üzerlerindeymiş!

"Ne olacak bu İslâm'ın hali?" meselesini yeniden gündeme getirmek durumundayız. İki vesileyle. İlki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Ankara'da başında olduğu kurum tarafından düzenlenen iftarda yaptığı konuşma. İkincisiyse, televizyonda "Reis" karşısındaki ezilip büzülüşünü izledikten sonra insanlığımdan utandığım bir şahsın yazdıkları.

Önce Mehmet Görmez'e kulak verelim:
"Bugünlerde mümin ve Müslüman olan her insanın kendisiyle, nefsiyle, kalbiyle baş başa kaldığında, Rabbine elini açtığında mutlaka şu soruyu kendisine sorması gerekiyor, 'Biz nereye gidiyoruz?' Hani Kuran'ı Kerim'in hepimize yüksek sesle sorduğu bir soru var, 'Nereye gidiyorsunuz?' Rabbimizin nimetlerle donatarak hepimize ikram ettiği ortak evimiz, ortak yurdumuz olan dünyamızı ne hale getirdik.
(...) Arapça'da da iman ile eman, selam ile İslam aynı kökten geliyor. Bugün üzülerek belirtiyorum, İslam coğrafyasında da en büyük sorun, artık bir eman sorunu, bir güvenlik sorunudur. Bu eman sorunu dünyada yaşayan bütün Müslümanların bir iman sorununa dönüşüyor. Başka dünyalarda nefretin, öfkenin ve düşmanlığın, İslam'a yönelik düşmanlığın gelişmesine sebep oluyor.
Sadece İslam coğrafyasında güvenlik sorunu yok. İslam'ın kendisinin bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya olduğunu ifade etmek isterim. Çünkü İslam dini bizatihi teolojik yapısıyla, insanlığa getirdiği yüce değerlerle, yeni ortaya çıkmış bir takım yanlış anlayışların tehdidi altındadır.
(...) Yeni modern zamanlarda ... şiddetin gölgesinde ortaya çıkan yeni dini anlayışlar, İslam'ın yeryüzüne getirdiği o rahmet mesajlarını tehdit etmeye başlamıştır. Onun için bütün İslam ülkelerinin bilhassa insan yetiştirme düzenlerini, din eğitimini, din eğitimi veren mekanizmalarını gözden geçirme mecburiyetleri vardır. 'Biz nerede hata yaptık?' sorusunun cevabı üzerinde hepimizin durması gerekir."
Görmez, "nerede hata yaptık"ın cevabını ararken Müslümanlara dinlerinin yol göstereceğini hatırlatmış, "Yüce dinimiz her zaman bu tür sorunları önce kendi nefsimizde, kendi kalbimizde aramaya bizi davet eder," demiş. Nâçizâne, kendisine, hiç bu kadar derinlere dalmaya lüzum olmadığı müjdesini vereceğim. Sorun kaynağını bulmak için, sık sık biraraya geldiği insanların yüzlerine bakması yeterli olacaktır.

Nasılını göstereceğim. Diyanet İşleri'nin ibret-i âlem model Mercedes'li başkanına gönüllü hizmetim olsun. Hakan Albayrak'ın, muhtemelen AKP'nin yükseliş-düşüş tarihi yazılırken mutlaka anılacak yazısına başvuracağız. Bakın ne diyor Albayrak:
"Tayyip Reis, arkasında yüzde 52’nin desteğiyle devletin başında. Ahmet Hoca, ilk seçimde yine tek başına iktidar namzeti olan AK Parti’nin, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü partisinin, o olmadan siyasette hiçbir şeyin olamadığı partinin başında. Şu son altı aydır saçma sapan bir soğuk savaşla birbirini ve etraflarındaki pek çok değeri yedikleri halde, birbirine karşı gartlarını almaktan (Açık konuşuyorum, evet!) devlet işlerine ve seçimlere doğru dürüst konsantre olamadıkları halde Allah’ın inayetiyle hâlâ çok güçlüler, bu sayede biz de güçlüyüz ve fakat böyle devam ederse Allah’ın eli üzerimizden çekilebilir. Bu şükürsüzlüğün bedelini çok ağır bir şekilde ödeyebiliriz. Titreyip kendimize gelelim. Yeter! Vallahi gına geldi!
Rahman ve Kerîm Allah, bize, Türkiye’ye, Ümmet-i Muhammed’e AK Parti diye büyük bir nimet bahşetmiş; hep beraber o nimetin içine tükürüyoruz. Görmez misiniz?"
(vurgular benim - ük)
Buraya bir tükürülecek yer tarifi iyi giderdi ama raydan çıkmayalım. Laf kalabalığını, halet-i ruhiyeyi de bilelim diye aktardım. Mehmet Bey için, kabuğu soyup onu esas ilgilendirmesi gereken kısmı çıkarıyor ve şuraya koyuyorum. İşte:

AKP'yi Allah ümmet-i Muhammed'e bahşetmiş. Allah'ın eli AKP kadrolarının üzerindeymiş.

Yok İslâm âleminde eman sorunu var da yok nerede hata yaptık da... Alın, buyurun! Dışarıdan görüneni anlatmaya çalışayım: Allah'ın sizi seçtiğini vehmediyor ve başkalarının da buna inanmasını istiyor, inanmayanın tepesine biniyorsunuz. Eğer "İslâm dini bizatihi teolojik yapısıyla, insanlığa getirdiği yüce değerlerle" tehdit altındaysa, bunun yegâne sebebi sizin bu benmerkezciliğiniz, başka insanları insandan saymama eğiliminiz, herkese hükmetmeye hakkınız ve yetkiniz olduğuna dair kuruntularınız ve küstahlığınızdır. İkinci olarak, hırsızlığa, yolsuzluğa, zulme batmış bir iktidarın üzerinde "Allah'ın eli"nin bulunamayacağını göremeyecek kadar idraksiz veya olmayacağını bile bile bunu ortaya sürecek kadar ahlâksız oluşunuzdur. Allah insanları "şunlar ayak olsun, şunlar baş olsun" diye ayırdıysa, açıkça söyleyin, bilelim. Değilse, "Ayaklar baş mı olsun!" diye böğüren bir muktedirin üzerinde Allah'ın eli nasıl oluyor? "Allah'ın eli bizim üzerimizde" demek nasıl muazzam bir küstahlık, nasıl bir kendini bilmezliktir? Buna kimsenin ses çıkarmaması nasıl bir aymazlık veya suç ortaklığıdır?

Bunları göremeyişiniz de normal, çünkü Mercedes'te giderken insan bazı şeyleri düşünemez, bazı şeyleri de görmemiş olmayı yeğler.

* * *

İlaveten, bu blog'ta yazdığım bazı yazıları hatırlatayım. Bunların ortak yönü, tarihin şu döneminde -bir yanda AKP (demokratik-parlamenter rejim içerisinde mütehakkim İslâmcı iktidar kurma tecrübesi) öbür yanda "İslâm Devleti" (DAİŞ, alternatif rejim, toplumsal hayat ve kültür inşa eden radikal hareket) deneyleri yaşanırken- Müslümanlığın vaziyetine göz atmak. (Bu tecavüzcü katiller örgütünün tek marifetinin yok etmek olmadığını, aslında düpedüz bir toplum ve devlet düzeni kurmaya çalıştıklarını, bunu da "İslâm'ın gereği" olarak sunduklarını her fırsatta hatırlamalıyız.) Her iki deneyin birlikte yaşandığı dönemde İslâmcılığın nasıl bir ortam, nasıl bir ahlâk, nasıl insan davranışları yarattığı ve yerleştirdiğine dair anlama çabaları ve uyarı yazıları bunlar.
Hava kirleniyor, herkes zehirlenir
Bizim geçmişimize bir şey olmaz, sizin geleceğinize oldu bile
Ramazan'da Suriyeli katletmek orucu bozar mı?
Katliamı savunmak, katliam savunmaktır
Cehennem varolsun, başka şey istemiyorum