Size 5 Kasım 2008'de Taraf'ta çıkan yazımı aktarmayı uygun buldum. Dönemin başbakanının "esnaf"a misilleme ve başkalarına şiddet uygulama hakkını ilk defa alenen tanıdığı olaydan sonra yazmışım bunu. Başlığı: "Başbakana özel ders teklif ediyorum". İçinde döneme ait bir-iki ayrıntı daha var, onları da atmadım; hatırlama iyidir.
Erdoğan hepimize yol gösterdi. Hukuk zaten eğreti duruyordu, yerine “vatandaşın sabrı” kavramı geçti.
DTP’liler yasadışı gösteri ve taşkınlık yaptılar, normalde maç sonrası balkondan masum insan indiren vatandaş da pompalı tüfekle onlara ateş etti. Ama malına zarar verdiler diye ama aşırıya kaçmış vatanseverlikten; orasını bilemiyoruz.
Gazeteciler başbakana sordu, haliyle; ne diyorsunuz bu tepkiye, dediler. Bizde bile bazen gazeteciler normal gazetecilik yapar.
Başbakan dedi ki: “Vatandaşlarıma özellikle sabır tavsiye ediyorum. Fakat tabiî bu sabır nereye kadar olacak? Bunun da endişesi içerisindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kast ederseniz hayatına kast ettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle bir imkânı varsa, o da kendini savunma yoluna gidecektir.”
Yani başbakan dedi ki: ‘Biri suç işlerse devlet onu yakalar, gerekirse yargılar ve cezasını verir’ falan hikâyedir. Olayı Vahşi Batı gibi düşünelim. Biri sana bişey mi yaptı, “imkânın” varsa kesersin cezasını. Yalnız imkân pompalı olacak.
Millet olarak sanırım buna itirazımız yoktur. Meydanı boş bulduğumuz anda zaten böyle davranıyoruz. Polisiyle siviliyle.
Şimdi, “dur ihtarına uymadı” diye gaddarca öldürülen o çocukların çaresizlikten biraraya gelip acı paylaşan aileleri alsınlar mı pompalı tüfekleri ellerine? Hem polis hem jandarma hem gardiyanlarca dövülerek, işkence edilerek öldürülen Engin Çeber’in ailesi ne yapsın? Sarılsın mı pompalıya?
Doğalgaza yine ... o tabiri kullanamam haliyle, yaptınız zammı. Unakıtan’a sormuşlar: Memura yüzde 5 zam yaptınız, doğalgaza 10 ayda yüzde 80; memur ne yapacak? Unakıtan da demiş ki: Canım, bütün maaşı doğalgaza harcamıyor ya bu adam! Bir kalemdir sadece.
Bir şey daha demiş: “Dışa bağlı olarak gelişen bu durumu getirip de hükümete mal etmenin anlamı yok.” Sanırım birisinin başbakan ve Unakıtan’a yeni inşa edilmiş gıcır bir kongre merkezinde güzel bir sunum yapması lazım; “hükümet olmak ne demektir?” başlıklı.
Şimdi, peki, “bu sabır nereye kadar?” teorisinin kılavuzluğunda ilerleyecek olursak, Unakıtan sokağa çıkacağı zaman hepimizin elindeki pompalıları mı toplamak gerekecek önceden?
Sivas’ta 16 yaşındaki kızı, istemediği adamla evlensin diye, odaya sokup adamı üstüne saldılar. Bizzat kızın ailesi. Allahtan kız cesaret edip polise gitti ve, daha da allahtan, başvurduğu polisler düzgün insanlar çıkıp kızı derdest ederek eve göndermek yerine onun şikayetiyle ilgilendiler. O korkunç aile tutuklandı. Cesaret edemeyen kızlarımız? Gittikleri polisler tarafından bıyıkaltı tebessümler eşliğinde süzüldükten sonra tıpış tıpış suç mahalline geri gönderilenler? Yok mu bu kızlarımıza birer torba kömür, ikişer somun ekmek ve birer pompalı tüfek dağıtacak belediye?
İddia ediyorum ki, başbakan suç işledi. Hem de, sanırım, suça teşvik suçunu başbakanlık makamından, aleni şekilde vesaire işleyince cezası artıyordur. Birisi kafanı bozarsa veya malına zarar verirse ona pompalı tüfekle ateş edebilirsin. Başbakanın dediği budur.
Bu memleketin aklı başında ve namuslu insanları uyduruk irtica iddialarına filan itibar etmiyor. Öte yandan Tayyip Erdoğan’dan demokratlığı bırakın, nezaket bile bekleyenimiz yok artık. Fakat bu sahiden fazla. Tek hafifletici sebep, başbakanlığın ne olduğunu hâlâ kavrayamamış oluşu. Hükümet nedir, oraya çıkılınca ne yapılır, üstlenilen nasıl bir sorumluluktur... Karşısında “bana ne bana ne!” yapılamayacak, ulusal düzeyde sorumluluk ne demektir? Samimi olarak teklif ediyorum, isterse ben vakit ayırır kendisine bunları anlatırım.
Nereden mi biliyorum? Erkekleri en iyi anlatabilecek olanlar kimlerdir? Elbette hayat kadınları. Bu yüzden biz de hem yöneticilerimiz hem de o çıktıkları yerler hakkında uzmanızdır. Oralarda neler yapıldığında bize neler olduğunu çok iyi biliriz. Hattâ şöyle söyleyeyim: Onlardan biri geçecek diye yolu kesen polislerin davranışlarından ve yolun kesiliş biçiminden, süresinden bile onların cibiliyeti hakkında gayet geçerli sezgiler ediniriz. Erdoğan bir ara karnesine bakarsa bu dersten de kaç sıfırı olduğunu görür.
Başbakan, umarım, sırf partisini karalamak için ortaya atılan palavralardan değil, ama “vatandaşın sabrı”nı pompalı tüfeğe cephane yapmaktan yargılanır günün birinde.
İki belediyeyi alacağım diye girdiği hal resmen endişe verici. Böyle laf eder mi ya, başbakan koltuğunda oturan insan!