Faili meçhullerden yüzü kapkara olan devletin bunlara rağmen uzaydan bile fark edilen yüz karası, Hrant Dink suikastı ve sonrası. Sekiz yıl sonra birden birşeyler olmaya başladı. Cinayet organizasyonunda kritik rol oynayan Trabzon Emniyeti'nin o dönemdeki iki görevlisi tutuklandı. Cizre'ye emniyet müdürü yapılarak ödüllendirilen amire yurtdışı yasağı kondu.
Devlet zaman zaman birtakım görevlilerini göstermelik, cezalandırıyormuş gibi yapabilir veya nadiren de olsa, harcayabilir. Burada önemli olan bu değil. Bu tutuklamaların yasal dayanağı önemli. Kanun dilindeki hali "kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi", bugünlerde basının kullandığı haliyle "ihmal sonucu ölüme-cinayete sebebiyet verme" olan 83. madde, Dink suikastinin çözülmesinde hayatî rol oynayabilir.
Bu tip durumlarda görevliler, biliyorsunuz, genellikle "görevi ihmal"den yargılanır. Böyle bir yargılamanın doğru dürüst yapılması-yapılamaması bir yana, sonuçta alacakları ceza, en fazla iki senedir, o da zaten genellikle ertelenir. Dolayısıyla, bu suçtan yargılanacak olmanın, suç işlemiş kamu görevlisi için herhangi bir caydırıcılığı olmadığı gibi, amirlerince suça teşvik edilmiş memurun da ürkmesi, korkması, amirini ele vermesi için bu ceza tehdidi pek yetersizdir.
Oysa 83. madde, memurun bilerek suça göz yumduğu, yani aslında katıldığı, yardımcı olduğu durumlara dair. Ve, esas fark şu ki, cezası 20-25 sene! Böyle bir hapis tehdidiyle karşı karşıya kalan memur, büyük ihtimalle, kendini kurtarmak için esas suçluları, emir-komuta sahiplerini ele verecektir.
Biz, başından beri, Trabzon ve İstanbul'da bu işe karışmış herkesin topluca tek davada yargılanması ile birlikte, devlet görevlilerinin 83'ten yargılanması talebini öne sürüyoruz. Abdullah Gül cumhurbaşkanıyken görevlendirdiği Devlet Denetleme Kurulu, bu taleplerimize muhteşem sağlam dayanaklar oluşturan bir rapor hazırladı ve böylece bu talepler, devletin en üst kademesince tescil edilmiş oldu.
Elbette şu ana kadar bu durum herhangi bir sonuç yaratmadı. Hükümetin, bu suikasti aydınlatmak yerine devlet içindeki cinayet organizasyonuna sahip çıkmaya karar verişiyle, utanç verici yargı müsameresinin de utanmazları bile ilaveten utandıracak bir şekilde son bulmasıyla, cinayetin hazırlanmasına, ifasına ve sonradan delil karartmaya, katillerin devlet içi ilişkilerini örtbas etmeye memur güruh yırtmış gibi oldu.
Ancak şimdi, Ankara'nın korumalı, kırmızı çizgili, iç düşmanlı üst düzey toplantı ortamlarıyla Pelitli'nin, Trabzon Alperen Ocakları'nın kuytu köşeleri arasındaki bağlantının ne yapsan bütünüyle unutturulamadığı tekrar vurgulanıyor. Zira Trabzon'da şaibeli polis muhbiri, Ramazan Akyürek'in pek kıymetlisi Erhan Tuncel ile doğrudan bağlantıdaki polisler Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu tutuklandı, dönemin Trabzon istihbarat şeflerinden, şimdinin Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir tutuklamadan yurtdışı yasağıyla yırttı. Ancak Zenit ile Mumcu da önce böyle yırtmış, savcının itirazı üzerine tutuklanmışlardı; Demir'in başına da aynısı gelebilir.
[ EK / Ercan Demir hakkında da yakalama kararı çıktı. Ancak Cizre Emniyet Müdürlüğü makamını işgal eden, dolayısıyla "yakalanması" gerekmeyen, zaten ortada olan bu şahıs, kararın çıktığı 16 Ocak'tan şu ana -18 Ocak, 18:15- kadar henüz tutuklanmamıştı. ]
Şimdi herkes soruyor: Bütün bunlar ne demek? Doğrusu, biz de soruyoruz. Düşünebildiğimizi kısaca aktarayım: 83'ten tutuklanmanın, yargılanmanın caydırıcı olacağını, alttakilerin üsttekileri ele vermesini sağlayabileceğini yıllardır söyledik durduk. Sanırım hükümeti ikna edebildiğimiz tek nokta bu oldu. Onlar da düşündüler ki, alttakileri 25 sene hapisle korkutursak, amirlerini ele verirler. Böylece buradan "paralel yapı" ile mücadelede kendilerine malzeme çıkarabileceklerini akıl ettiler. Ele verilmesi istenen amirler herhalde Cemaatçi polis şefleri olacak.
Sahiden adalet peşindeki insanlar için buradaki ekstra zorluğu, şu anda devlet katında kurulmuş yeni ittifak yaratıyor. Hrant'ın öldürülmesi ve sonrası, belli başlı bütün iktidar unsurlarının ortaklaşa yürüttüğü veya yanyana yeraldığı veya bir şekilde yararlandığı bir organizasyon ve operasyondu. Oysa şimdi muhtemelen bunun bir "paralel yapı" icraatı olduğu ispat edilmeye çalışılacak. Cemaat'le ilişkili gözüken bazı polis şeflerinin cinayet sürecindeki, fazlasıyla şaibeli tavırları, bu planın daha rahat işlemesini sağlayacak.
Yine de işleri kolay olmayacak. Çünkü herkes işin içinde. Muhbirle bağlantılı polis memurunu 25 sene hapisle korkutup amirini ele verdirtebiliyorsan, o amir de aynı şekilde başkalarını ele vermeyecek midir? Ramazan Akyürek, bu süreçteki kirli faaliyetini tamamen kendi kafasına göre mi şekillendirip yürütmüştür? Ya da Cemaatçi olmadıkları bilinen fakat işin içinde oldukları su götürmez birtakım başka adamların marifetleri ortaya döküldüğünde bunun jandarmayı, giderek askeriyeyi kapsamaması nasıl sağlanacak?
Çünkü ortadaki vahamet, üzerine yıkıldığı kişiyi sahiden mahvedebilecek boyut ve niteliktedir. Ufacık bir 83 tehdidiyle bile bu işe bulaşmış görevlilerin nasıl birbirlerini suçlamaya başladıklarını görüyoruz. (Alper Görmüş'ün Al Jazeera Türk'te yayımlanan üç bölümlük yazı dizisi, tabloyu ortaya koyuyor. Bu diziyi ayrıca, "Hrant Dink öldürülecek" raporunun macerasını öğrenmek, resmî görevlilerin bu cinayete bile isteye yardımcı olduğundan en ufak şüpheniz varsa bunu dağıtmak için de okuyabilirsiniz. Üç bölümü de okumanızı öneririm: "Dink cinayetinin istihbaratçıları ne dediler?", "İstanbul’dan Trabzon ve Ankara’ya ağır suçlama", "Yılmazer de Engin Dinç’i işaret ediyor".)
Okuduğunuz daha çok bir durum özetlemesi yazısı. Bulunduğumuz aşama şu: En alt düzeyden, Erhan Tuncel'e (Yasin Hayal'e?) fiilen temas edenden başlandı, elde edilebileceklere göre yukarı doğru çıkılacak. Bu çıkışta zorunlu uğraklar, cinayeti izleyen-kollayan, delil karartan İstanbul Emniyeti'nin başındaki Celalettin Cerrah ve süreçteki şaibeli işleri anlatmakla bitmeyecek kadar olan süperstar Ramazan Akyürek. Bu adam katillerin devşirilmesi sürecinde Trabzon Emniyet Müdürü, cinayet ve ertesinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanı! Âdetâ şöyle bir işbölümü var: Cinayete kadar Trabzon Emniyeti, cinayet ve ertesinde İstanbul Emniyeti.
Fakat, soruşturmanın derinleşmesi gereken bir zorunrlu uğrak daha var ki, onun hiç sözü edilmiyor: Trabzon'daki jandarma albayı Ali Öz kimden emir alıyordu? Trabzon jandarmasına -bu konuyla ilgili olarak- Ankara'dan kim emir veriyordu? Bakalım 83 tehditleri, "paralel yapı" mücadelesiyle, polisle mi sınırlı kalacak yoksa askeriyeye de uzanacak mı?
Hepsinin layık oldukları cezaya bir an önce kavuşması dileğiyle.