Faysal İtani ve Aaron Stein'ın Mayıs 2016'da yayımlanan, "Türkiye'nin Suriye Çıkmazı" başlıklı incelemesi, bugün olan biten hakkında bizleri aydınlatabilecek epeyce malzeme içeriyor ("Turkey’s Syria Predicament", Issue Brief, Atlantic Council Rafik Harriri Center for the Middle East, Mayıs 2016). Türkiye'nin Suriye politikası üzerine ayrıntılı bir analiz ve değerlendirme niteliğindeki kısımların yanısıra, metinde, öngörüler, ABD dış politika yapıcıları ve stratejicilerine tavsiyeler de yeralıyor. İşte böyle bir çerçevede kaleme alınmış şu satırlar, bugün izlediğimiz harekât üzerine çok daha önceden konuşulmaya başlandığını gösteriyor, kimin ne umduğuna, umabileceğine dair fikir veriyor:
"Cerablus'u PYD'nin alması ABD'nin de Türkiye'nin de çıkarına değil. Ama şehri IŞİD'in elinden kurtarmak ikisinin de çıkarına. Türkiye'nin Cerablus'u IŞİD'den almasının, ABD çıkarlarına, Türkiye'nin çıkarlarına ve ABD-Türkiye ilişkilerine giderek artan ölçüde olumlu katkıları olacaktır. Bu aynı zamanda Kuzey Suriye'de bir Türk-Kürt (ve Arap-Kürt) modus vivendi'si sağlamaya yarayabilir. Cerablus'u IŞİD'den kurtarmak başlı başına olumlu bir sonuç elbette, ama böylelikle sağlanacak faydalar bundan ibaret değil. Cerablus'u Türkiye'nin denetlemesi, Türkiye'yi Suriye'de IŞİD'le savaşmak için resmen kara birlikleri gönderen ilk devlet konumuna getirecek, onun dünyadaki (cihatçılarla ilgili meseleler yüzünden zarar gören) konumunu yükseltecek ve ABD ile stratejik ilişkisini güçlendirecektir."
Yazarlar, böylelikle oluşacak fiilî durumun, "rejim ve dış destekçileriyle girişeceği pazarlıkta Türkiye'nin elini güçlendireceğini", "PYD'nin batıya, Arap topraklarına doğru ilerlemesinin potansiyel sonuçlarını baştan önleyeceğini" ileri sürüyorlar, "Ankara denetimindeki Cerablus"un, "Türkiye ve koalisyon tarafından korunan bir bölge" kimliğiyle, "IŞİD'e karşı kara harekâtını genişletmek için" bir üs gibi kullanılabileceğine işaret ediyorlar.