Yazdığının tek satırını yazamazsınız.
Anlıyoruz öfkenizi.
Lâkin sizsiniz bu hale getiren kendinizi.
Ne giderilemez eksiklik bu sizinki.
İçinizde iyilik olaydı belki dua ederdiniz. Artık o da tutmaz.
Kürt diye içeri attığınız adam Türkçe'yi en iyi yazanlardan biri.
İçinizde iyilik olsa, çatlayıp patlamak yerine sevinirdiniz.
Hepsi bir yana, temiz insandır, iyi insandır o adam.
Siz olamazsınız.
Kelebek görseniz eziyor, çiçek görseniz bozuyorsunuz.
Size âlemin hain kötü adamlığı düştü.
Mutsuz etmeyi öğrendiniz; yakmayı yıkmayı.
Bari tövbe etmeyi bilseydiniz.
* * *
Murat Özyaşar’ın, kendi kuşağının öykücüleri arasında çok geçmeden ayırt edileceğini öykülerini ilk okuduğumda da düşünmüştüm. Doğu’nun içinden çıkıp edebiyatın kılcaldamarlarına yürüme cesareti vardı onda. İçinden çıktığı kültürün kendini kısıtlayabilecek bütün yaşamsal sıkıntılarından yazınsal yazının derinliğine dalarak kurtulabileceğini çok erken görmüştü.
"... berber razi'nin camı buğulanmış, gidip oraya harf harf dökülesim var..."
bi' aydır şu cümle üzerinde dönüp dönüp düşüyorum, sonra düştüğüm yerde binlerce parçaya ayrılıp sağa sola dağılıyorum. bu ne zulüm bi'şeydir, bu nası bi' çıldırmışlıktır?
su gibi akıyor diye tanımlanır hani bazı kitaplar; bu akmıyor, su gibi duruldukça duruluyor.
Murat ile Sibel üç hafta kadar önce Mavi Lorin'i aramıza katmışlardı.
Murat Özyaşar’ın ilk öykü kitabı “Ayna Çarpması”nı okuduğumda uzun zaman yolunu gözleyeceğim bir yazarla karşılaştığımı içten içe sezmiştim. Gerçekten de aradan geçen yedi yıl boyunca bekledim. Nihayet yedi yılın sonunda “Sarı Kahkaha” çıkageldi. Kitabı okuduğumda Murat Özyaşar’ın hangi yolları aştığını, yazısına neler eklediğini görünce şaşırmadım ama büyük bir sevinç duydum. Yolunu gözlemeye devam edeceğim için...
O sarı kahkahalar...
Her şeyi yaptırıyor anlatıcılarına! Askerlik anısı da anlattırıyor, taşra sıkıntısını da, ölen babasına Türk edebiyatının gördüğü en iyi ağıtlardan birini de yakıyor, varoluşsal dertlerine değiniyor! İster minimal biçimde, ister klasik üslupla olsun hepsinin hakkını veriyor, kimi zaman şiir de yazıyor cümlelerinin arasında!
Murat Özyaşar ismi, yayımladığı ilk öykü toplamı Ayna Çarpması'ndan beri akıllarda.
Akıllarda çünkü Özyaşar, daha bu ilk öykü kitabında "kendine ait bir oda" ayırmıştı edebiyat dünyasından. Yazarın, Ayna Çarpması kitabı yayımlandıktan sonra Haldun Taner ve Yunus Nadi gibi iki nitelikli edebiyat ödülüne değer bulunması da bu odanın Özyaşar'a ayrıldığının önemli göstergeleri aslında. Ona ayrılan bu oda ise oldukça korunaklı ve kendine has döşenmiş ziyaret edilesi bir âlemdi adeta. Geriye, Özyaşar tarafından bu odayı her yazdığıyla biraz daha genişletmek, daha kendinden bir evren haline getirmek kalmıştı ancak bunun için uzunca bir zaman beklemek gerekti. Çünkü Özyaşar, verimlerini hemen ortaya çıkarmak konusunda biraz çekingen davranan bir kalem açıkçası. Her ne kadar daha ilk öykü kitabıyla dikkatleri üzerine çekip kendi dönemindeki öykücüler arasında farklı bir yerde durduğunu hemen belli etse de, ikinci öykü kitabını okumak için yedi yıl beklemek gerekti.