Fotoğraflarımı sergilediğim ipernity sitesinde bu fotoğrafın altına biri, "işte, onurlu emek, dürüst çalışma var burada," diye yazmıştı. Zanaatçı emeğiyle karşılaştığımızda ruhumuza bir çeşit ferahlık, bir çeşit huzur veren şey nedir acaba? Zanaatçıyı çalışırken görmek, bir bütünlük, tamamlanmışlık hissi yaratır; nedendir? Büyük ihtimalle, sanayiin alâmeti farikası olan yabancılaşmaya uzaklığından, hattâ zıtlığından. Herkes bilir ki, kırk senelik zanaatkârın elinden çıkma bakır kap o kırk seneden birşeyler barındırır. Oysa üretim bandındaki işçi kaç senedir orada ömür tüketiyor olursa olsun, vakumlu ambalajlarıyla kolilere doluşan fabrika mâmûllerinin hiçbir yerinde hiçbir işçinin izini bulamazsınız. Unutmayalım: Kurduğumuz dünyada, "ekonomi" ilerledikçe zanaatçı yok olur. Ekonomi dedikleri, bu bakımdan da kötü bir şeydir.
Fotoğrafı daha büyük, doğru dürüst görmek için üzerine tıklayın. Ekonominin Unsurları dizisinin tamamına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Tanıl Bora, Richard Sennett'in Zanaatkâr kitabına dikkatimi çekti. İlk fırsatta okuyacağım, çünkü tanıtımında şunlar yazılı: "Zanaatkâr, temel bir insani içgüdüyle ilgilidir: bir işi başka bir şey için değil de yalnız o iş için yapmak. Sözcük, endüstri toplumunun gelişiyle yitmekte olan bir yaşam tarzını akla getiriyor olsa da, zanaatkarın dünyası maharetli el emeğinin çok ötesine, bugüne, bütün insan uğraşlarına uzanıyor. Dolayısıyla, bu kitap bilgisayar programcısının, doktorun, ebeveynlerin, kısacası her yurttaşın iyi zanaatkârlığın değerlerini öğrenerek neler kazanacağını anlatıyor." Daha fazlası için buraya tıklayabilirsiniz.