Bu Bahar. Bugün gazeteye yazımı yazıp yolladım ve onun birinci yaşını kutlamaya gittim. Emeklemeye yeni başladı, bir anda fırlayıp tabiî ki en olmaması gereken yerlerde alıyor soluğu. Kimbilir her an ne keşfediyor, nasıl keşfediyor; meraktan çatlıyorum, ama öğrenmenin yolu yok. Bizi ve dünyamızı o kadar takmıyor sanki.
Giderken, Sur'da bir bodrumda onlarca insanı bırakmıştım. Bu yükle Bahar'ın yanına gitmek doğru mu, diye düşünüyordum. Ana karnında vurulan bebeği de aklımdan çıkaramadan. Acaba anlıyor mudur bu velet, diye düşünüyordum, anlıyor mudur üstümüzdeki uğursuzluğu, mutsuzluğumuzu, bıkmışlığımızı. Taşıdığımız ağırlığı hissediyor mudur? Ona yaşanacak doğru dürüst bir yer hazırlayamadığımızı anlıyor mudur?
Ya birinin telefonuna mesaj geliyor ya biri duramayıp ne olmuş diye bakıyor. Ankara'daki katliam düştü ortamıza. Bahar'ın doğumgününe de bir katliam denk geldi. Doğumgününe katliam, cinayet, suikast veya benzer bir melanetin denk gelmediği kaç insan var acaba memlekette? Övünebilirsiniz, bugüne kadar yönetmiş olanlar. [ EK / Gazeteci Nuh Köklü'nün Kadıköy'de kartopu oynarken -dükkânın camına kartopu geldi diye üzerine saldıran esnaf tarafından bıçaklanarak- öldürülüşünün de aynı güne denk geldiğini atlamışım yazarken. "Türkiye bir nedir?" sorusuna yeni bir cevap daha... ]
Bahar uyuyana kadar yine iyiydik, sonra bir bombalı aracın tabiî ki hiç beklemedikleri anda hayatlarına son verdiği insanlar, geride bıraktıkları acılar, yapamadıkları, doyamadıkları, ateş altındaki bodrumda ölümü bekleyenlerin alıp da vermedikleri, tutup da salmadıkları soluklarla birleşip bir soğuk rüzgâr oldu, esti üstümüze doğru.
Bir felaket gecesi daha. "Bir ve beraber olmalıyız" diyen iktidar sahipleri. Hiçbiri müsebbip değil, sorumlu bile değiller. Televizyon cinayetlerine yenisini ekleme peşindeki vicdansızlar ekibi iş başında. Onların da hiç kabahati yok. Bahar uyudu. Kabahatsiz biri varsa odur.
Zalimler ve zulmü önlemeyi beceremeyenler, çekip gitsek hepimiz...