26 Şubat 2016 Cuma

İlâhî işaret gibi bir son kare

26 Şubat 2016 Cuma günü saat 15:19 itibarıyla İMC televizyonunun Türksat uydusu üzerindeki yayını kesildi. İMC ekranının karartılması için son talimat, Türksat'ın "pazarlama bölümünden" geldi! Ama hayır, Türkiye'de basın-yayın özgürlüğü, bir şirketin pazarlama müdürünün iki dudağı arasından çıkacak lafa bağlı değil. Bir savcının gönderdiği yazıya bağlı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu defa devletin bu şekilde korunacağını düşündü belli ki. Evet, bir televizyon kanalının yayını bir savcılık yazısıyla bitirildi.

TV yayınlarını denetleme, kanalları uyarma, cezalar verme gibi işlevleri olan RTÜK olayı hepimiz gibi kenardan izledi. [ EK / İMC yönetiminin açıklaması burada. ]


En sıkı ateistin bile bir ulu tanrının ilâhî işaretlerle hayatımıza yön verdiğinden şüphelendiği anlar vardır. İMC'nin yayını kesilirken ekranda kalan son kare, işte böyle bir ilâhî işaret gibiydi. Gazetecilik suçundan üç ay cezaevinde yattıktan sonra bu sabaha karşı serbest bırakılan Can Dündar ile Erdem Gül, hapisteki otuz iki gazeteciden sözediyorlar.

[ EK / 20:25 / İMC'ye yapılan muamelenin nasıl bir şark kurnazlığı ile küçük adamlık karışımı olduğunu, Ali Topuz'un yasal masal olmayan süreci pek güzel özetleyen yazısından okuyup öğrenin, bilin lütfen: "Türksat'ın ifşaatı". Türksat, "...terör örgütünün eylem ve faaliyetlerini övücü yayınlar yaptığı yargı organı tarafından tespit edilen İMC..." diyor. Yani "yargı tesbit etti" demek, "savcı emretti" demek oluyor. ]

İMC'nin yayınının karartılması üzerine, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün süründüğü yer konusu geçildikten sonra, söylenecek üç önemli şey var.

İlki, iktidarın aslî kitlesel tabanını oluşturan kesimlerin izlemediği, önemsemediği, belki varlığından bile haberdar olmadığı bir kanal, İMC. Neden korkuyorlar? Bu sorunun cevabı önemlidir. Hakikat, herhangi bir kırıntısı herhangi biryerlerde varolduğu sürece tehlikeli. Bu gerçeği önemsemeli, kıymetini bilmeliyiz. Hakikat uğruna gösterilecek en ufak çaba değerlidir, şimdi değilse sonra, şuradan değilse buradan sonuç verir. (Bunu gazetecilik mesleğinin bir tarifi olarak da okuyabilirsiniz.)

İkinci konu, İMC'nin karartılmasının, AKP'si ve onun dışındaki unsurlarıyla, kurumları ve mekanizmalarıyla, bütün olarak devletin güncel "savaş stratejisi" içerisindeki yeri. İMC, "terör örgütü propagandası" yaptığı için şimşekleri üzerine çekmedi. Aksine, Kürt illerinde yaşananlarla, Kürt siyasetiyle ülkenin batısı arasında medenî bir temas, tartışma, "müzakere" zemini ve kanalları oluşturmaya çalıştığı için tehlikeli bulundu. Yani bir tür Suruç ve Ankara (10 Ekim, gar) sendromuyla karşı karşıyayız yine.

Üçüncüsü de, İMC, İstanbul'dan yayın yapan, tarzıyla, havasıyla, Kürt illerindeki, uzak köylerdeki insanlara kendilerini bu ülkenin içerisinde hissettiren bir kanaldı. Devlet, son saldırı politikasıyla uyumlu olarak, Kürtlerin bu duygusuna bir darbe daha vurmuş oldu. (Üzerine kitap yazılabilecek bu konuyu umarım yalnız geçmiş zaman kipiyle ele almak durumunda kalmayız.)

Kimler en azından sorunlarını müzakere etmek üzere nasıl biraraya gelirse ülkenin sahici çoğulcu demokrasiye kavuşması "tehlikesi"nin ortaya çıkacağını bundan korkanlar ve iktidarını, istikbalini bunu önlemeye bağlamış olanlar çok iyi biliyor. İşte, İMC'nin karartılmasındaki ikinci ilâhî işaret de burada; bunun karşılığını düşünebilmek gerekiyor.