Bir okurumun attığı mesajla öğrendim ki, bir yılı aşkın zaman önce Peri Çayı üzerine yapılan baraj ve HES yüzünden "suyun öbür tarafında" kalan ve bakkalla, hastaneyle ve başka herkesle ilişkisini sürdürebilmek için ufak bir köprüye ihtiyacı olan aile halen aynı durumda. Nazımiye'nin Dallıbahçe köyüne bağlı Ilısu Mezrası’ndaki hale dair okurum şöyle yazmış:
"Geçen yaz tam şu zamanlar yazışmıştık sizinle. Hatırlarsanız Elazığ - Dersim sınırında Pembelik barajı yapılmış ve Arduç ailesinin yaşamını sürdürdüğü köy suyun öteki tarafında kalmıştı. Sevgili Kemal Sunal'ın propaganda filminin benzeri bir senaryoyla devlet Limak şirketine verdiği yasadışı baraj izni ile bir aileyi tecrit etmişti. Aile açlık grevi yaptı ve sonuçta valilik köprü sözü verdi.
Proje hazır, ödenek çıkmış olmasına rağmen bir yıldır köprüye başlanmıyor. Dersim'de çevre dernekleri, STK'lar sürekli işin peşinde, ama her zaman olduğu gibi devletin kulakları bizlerden gelen seslere sağır.
Ailenin üyelerinden biri geçirdiği iş kazası nedeniyle fiziksel engelli, canlarını tehlikeye atarak basit plastik botlarla karşıya geçip temel ihtiyaçlarını alıyor ve sağlık kontrollarını yaptırıyorlar. Geçtiğimiz ay bir kişi suya düştü ve zor kurtuldu.
Anlayacağınız durum gerçekten vahim."
Elbette vahim. Ve ne kadar sıradan. Ve ne kadar tipik. Ve ne kadar yerli ve millî: 45 insanın can verdiği saldırının ertesi günü şenlikler tertipleyip köprü açılışları yapılan ülkede, hiçbir şirket veya devlet biriminin bilançolarında bile gözükmeyecek ufacık bir iş bir türlü yapılmıyor. Niye? Çünkü bazı yurttaşlar dışında kimseye yararı yok, kimseye haybeden para kazandırmayacak, iktidar partisine fazladan oy getirmeyecek, üstelik de sözkonusu iyilik, Dersim ahalisinden, mezramız köyümüz yok olmasın, evimiz burasıdır, diyen birilerine yapılacak! Ve valilik söz vermiş.
Şu topraklarda bir defa da beklemediğimiz bir iyilik görsek. O köprüyü yapmanın insanlık icabı veya devletin görevi olduğunu hatırlatacağım ama nefesim daralıyor.