Değerli okurlar, darbe girişimi ertesindeki hızlı gelişmelere yetişmek, geçen her saatin yoğunluğuna nüfuz etmek imkânsız. Önce neyin ne olduğunu anlamaya çabalayarak zaman geçirdik, sonra hunharca öldürülen insanlara üzüldük ve darbeler karşısında geçmişte görülmemiş kahramanlıkların ortaya çıkmasına sevindik. Ve hemen ardından, hakimiyeti toplumun kutuplaştırılmasına bağlı olan iktidar partisinin, darbeye karşı kitlesel hareketi öbür kutbun katılamaması için nasıl ince ayarla şekillendirdiğini izleyip içerledik. Sonra darbeyi bahane ederek derinleştirilmeye, genişletilmeye çalışılan ultra-otoriter rejimin saldırısına nasıl direnebileceğimizi düşünmeye koyulduk.
Dişe dokunur yorum ve sorular içeren ilk yazımı nihayet yazabildim ve kısa süre önce P24'te yayına kondu.
Olan biteni anlamanın her zaman hayatî önem taşıdığına inananlardanım. Hak-adalet mücadelesi hakikatsiz olmaz. Hakikat hak-adalet mücadelesi yapanların havası suyudur. OHAL'in oramızdan buramızdan sıkıştırmalarına aldırmadan hakikat peşinde koşmayı sürdüreceğiz haliyle. Böyle zorlu süreçler içerisinde gazeteciliğin plazalarda yitirdiği haysiyetini yeniden kazanacağını umuyorum. Önümüzdeki günlerde, 15 Temmuz'daki hunharca darbe girişimiyle ilgili sarsıcı birtakım gerçeklerin ortaya çıkması muhtemeldir. Bunları deşmek, bağlantılarını bulmak, yorumlamak görevimizdir.
İktidar partisi ve "Reis"inin darbe girişimini bahane ederek kalkışacağı oyunlar ve on binlerce insanın "FETÖ'cü" diye damgalanarak içeri atıldığı, işinden edildiği cadı avı şüphesiz bizleri zor durumda bırakacak, ama şu "Cemaat" meselesini hem zihinlerde hem toplum hayatımızda kökten halletmek de artık kaçınılmaz. Elimden geldiğince bununla da uğraşacağım.
Şimdilik P24'te uzunca bir yazı ile, darbe girişiminin akla getirdiği zorunlu ve yapısal bazı soruları temellendirmeye ve ifade etmeye çalıştım: "Sonu bizimki, anladık da, başlangıcı kimin hikâyesi?"