Nokta dergisinde Cemal Tunçdemir'in, "Yalancı bir politikacının peşinden neden gidiyorlar?" başlıklı çok güzel bir analitik yazısı yayımlandı. Aslında ABD ve Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Donald Trump eksenli olan yazı, ABD'den sonra İngiltere'de de yayılan ve yerleşikleşen, bazı Avrupa ülkelerinde bizzat bir rejime dönüşmeye başlayan, esas olarak önyargılar, yalanlar ve cehalete dayalı popülist-faşizan siyasetin genelleştirilebilir karakter çizgilerine ışık tutuyor. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Burada ufak bir bölümü toparlayarak aktarmak istiyorum. Belgesel sinemanın başlı başına bir kurum sayılabilecek şahsiyeti Ken Burns’ın Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı aktarıyor Tunçdemir. Bu konuşmada Burns, Donald Trump'tan bahsederken, bu korkutucu başkan adayının özelliklerini sıralamış. Şöyle:
• Somut hiçbir karşılığı olmayan abartılı ve çelişkili vaatlerde bulunan, ürkütücü Orwellian beyanatlar vermesi (kavramları birbirlerinin yerine veya içermedikleri anlamlar atfederek veya karşıt anlamda kullanması, içlerini boşaltması) ,
• Etrafında doğruların hiçbir değerinin kalmadığı bir iklim yaratmış oluşu, bu yüzden çok kolayca yalan söyleyebilmesi,
• Kendinden, kendi çıkarından başka hiçbir şeye ve hiç kimseye samimi ilgi duymaması,
• Savaş gazilerini küçümsemesi, özgür basını tehdit etmesi, engellilerle alay etmesi, kadınları, göçmenleri ve bütün Müslümanları aşağılaması,
• Ku Klux Klan’ın kendisine destek açıklamasını reddetmek için koca bir gün beklemesi,
• Çocuksu, kabadayı, ruh haline göre anlık değişen kişiliği ile kadim uluslararası ittifakları, sözleşmeleri, uzun soluklu ilişkileri bir çırpıda alt üst edebilecek olması.
Buradan ABD'ye özgü birtakım somutlukları iskonto ettiğinizde, aslında herhangi bir ülkeye uygulanabilir bir şablon kalıyor geride. Kuvvetli, sağlam, geçerli bir şablon. Oraya buraya uygulamayı deneyin bakalım, oturuyor mu...