Pekâlâ, madem bu korkunç olayda bile çıkıp çıkıp iç rahatlığıyla, özgüvenle, kendinizden emin olarak, "sözüm kime yarar?" demeden tepki gösteremiyorsunuz; o halde en basitinden şunu kabul etmek zorundasınız, yazan-çizen, güya düşünen, hükümetsever dindar insanlar: Allah'ın, dinin hizmetinde, emrinde, her nesinde olduğunu sanıyorsanız, orada değil, bambaşka bir yerdesiniz. Neyin hizmetinde olduğunuz şu anda konumuz değil. Özgecan'ın başına gelene gösterebildiğiniz tepkiyi, Kabataş meselesiyle falan kıyaslayın, yeter.
Özgecan'a doğru dürüst sahip çıkamayışınız, şimdiye kadar atmadığım bir adımı attırıyor bana. İnsan zincirlerinden böyle böyle kurtulur, sağolun.
Gelin şunu konuşalım: Birtakım erkeklerin ortalık yerlerde hiç utanmadan sıkılmadan, İslâm'daki tesettürü, "Beni günaha sokuyor, örtünmeli" diye savunmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Burası Türkiye olduğu, şu toplumda birşeyleri değiştirmek için uğraşan insanların ağzından çıkan her lafı bir yerinden tutup kafalarına indirmek için fırsat kollayan kötü ruhlu insanlar pusuda beklediği için şu son derece gereksiz izahatı yapmam lazım: Başörtüsü mücadelelerini başından itibaren desteklemiş biriyim. (Bilen biliyor zaten, ama ummadığımız insanlar birer küçük zorba muktedir haline geldi, neme lazım...) Meselenin siyasî yönünden çok insanî yönünü önemsiyorum. Bir kadın tesettür istiyorsa ona göre giyinir, başörtüsü mü takacak, çarşafa mı girecek, ne yapacaksa yapar, kimse de karışamaz, bu seçimini o kadına karşı herhangi bir maksatla kullanamaz, bu yüzden onun herhangi bir hakkını kısıtlamaya kalkamaz. (Bunları belirtmek zorunda kaldığım için utanıyorum ama belki böylece üç-beş hakaret az yerim.)
Ancak birtakım erkekler çıkıp, "kadın örtünmeli, çünkü ben orama burama hakim olamıyorum" diyorsa, kadınlar da buna itiraz etmiyorsa, ortada epeyce vahim bir insanî sorun var demektir. Dini, yetişkin kadın ve erkeklerin bilinçli seçimine dayalı, değerli bir aidiyet olmaktan çıkaracak bir durum. ("Bilinçli seçim mi - doğuştan mı?" sorusunun başlı başına büyük tartışma konusu olduğunu biliyorum, ama oraya şu anda hiç girmek istemiyorum; gireceğimde bunu, üstünde "bu makine ırkçıları öldürür" yazılı bomba yüklü kamyonla yapmaya niyetim var.)
Şimdiye kadar tesettürlü kadınlardan, acımasız bir erkek üstünlüğünün kabulü anlamına gelen şu yukarıdaki bayağılığı giderecek etkili, yaygın açıklamalar duymadık. Üstünlük bile denemez; erkek esas, kadın ikincil; araç gibi bir şey, bunu böyle ifade eden erkeklerin gözünde!
"Allah"ın emri, ondan örtünüyorum", bireysel seçimi ifade ettiği ölçüde tartışılmaz, ama dayandığı içerik bakımından tatmin edici bir cevap değil. Zira nasıl örtünüleceği konusunda hiçbirinin din bilgisinden şüphe edilemeyecek birçok insan farklı görüşlerde. Bu şekilde örtünmenin gerekmediğini söyleyen bile var. Türkiye'de belirli bir tarihten sonra yaygınlaşan örtülü giyim tarzının birtakım yaygın ortak özellikleri var; bunları kim tanımladı? Bunlar hiç de basitçe geçiştirilebilecek noktalar değil. Biri çıkıp, hayır, tesettür kılığı öyle değil şöyle olmalı, dediğinde ona yapılabilecek itirazların kaynağı nedir? Kur'an mı? Tabiî ki değil.
Bizzat İslâm'ın içinden, tesettür konusunda farklı görüşler ileri süren pek çok insanın varlığı bir yana, tesettürün tarih içinde, Allah'ın kelamınca değil, iktidar sahibi erkeklerce şekillendirildiği ortada. Burada bir "kutsal" yok yani. Düpedüz tartışılabilir bir konu var. Tartışılmaması, erkeklerin zorbalıkla hükmetmesi, kadınların bu tahakküme boyun eğmesi yüzünden. Tekrar sorayım: Şu anda Türkiye'de yaygın olan tesettür tarzını kim(ler), nerede, nasıl, nelere dayanarak şekillendirdi? "Tasarladı" diye sorsam derdim sanki bir anda çok daha anlaşılır hale gelecek.
Tesettür konusunda şahsen en çok etkilendiğim ve itiraz edilemez bulduğum izahı, üniversitelerdeki ilk başörtüsü mücadelesi yıllarında eylemlere katılmış, bir tür öncülük etmiş bir insanın yazdığı metinde bulmuştum. Şöyle diyordu bu kadın: Örtünmek bana bireysel özgürlük sağlıyor. Kendi seçtiğim insan dışında kimseye hiçbir yerimi göstermiyorum. Bu, tartışılabilecek bir şey değil. Bireysel bir görüş ve algılama tarzı. Kimisi mantıklı bulur, kimisi bulmaz. Ama bir insanın en doğal ve temel hakkına dair bir görüş bu. İkna edici bir başka görüş şöyleydi: Hayatla kendi başıma başa çıkamıyorum, din benim için bir tür 'hayatı kullanma kılavuzu', örtünmek kendimi onun içinde hissetmemi sağlıyor, dünyayla ilişkimi ona göre düzenlememe yardımcı oluyor. Bu da kelimenin en zengin anlamıyla bir yorum ve "tercih".
Tesettüre dair yaygın şekilde duyabildiğimiz tek açıklama, maalesef, "onlar örtünsün ki biz günahtan korunalım" yollu erkek münasebetsizliği. Neden meselâ, erkeklerin sokakta yere bakarak yürümesi, kadın görünce başını eğmesi vs. dinî buyruklar yok? Var, demeyin; yeterince sıkı, güçlü değiller ki, yetmiyor. Bakmasınlar kadınlara; başlarını çevirsinler! Çok basit değil mi sorduğum: Bedenine, zihnine hakim olamayan erkekse, kadınla değil erkekle ilgili tedbir alınması daha mâkûl değil mi?
Buna bazı başka sorular ekleyelim, ortalık daha bir aydınlanacak: Neden meselâ, ufacık kız çocuğundan tahrik olabileceğini söyleyen bir insanın müminliği tartışma konusu yapılmıyor? Sekiz yaşındaki kızın başını örtmesini istediğinizde, bunu sadece bir toplumsal tahakküm göstergesi olarak dayatıyorsanız, eyvallah, pek kötü bir iş yapıyorsunuz ama en azından anlaşılır bir iş; gözünüz dünyevî iktidar dışında pek az şeyi gördüğü için, gayet anlaşılır, sahiden. Ama bu eğer, erkeklerin, "evet, biz sekiz yaşındaki kızdan tahrik oluyoruz" demesi anlamına geliyorsa..? Bu, çok alçaltıcı bir durum değil mi? Bunun, bütün kızları, kadınları, erkekleri tahrik eden zararlı yaratıklar konumuna sokmaya yolaçabileceği, dolayısıyla erkeklerin rahatsız huzursuz olduğu ilk anda doğrudan onları suçlayacakları veya, diyelim bir anlığına şeytana uymaya karar verdiler, onlara saldıracakları açık değil mi?
Tesettürün izahını bu şekilde yapmanın kadını ne yapsa kurtulamayacağı bir günah üreticisi konumuna soktuğunu görmenin vakti gelmedi mi?
Ve son bir soru: Neden meselâ, "kedicikler" hadisesi, Müslümanlar için kabul edilebilir sınırlar içindedir? Gencecik kadının, tecavüze direnince bıçaklanarak öldürülmesi, cesedinin yakılması gibi bir vahşet karşısında bile terbiyesizliği, şirretliği elden bırakmayan, "Amerika'da da oluyor, haydi şimdi çenenizi kapatın!" diye haykıran zevatın bu tür rezaletler karşısında doğru dürüst ses çıkardığına şahit olmadım ben. Hükümetin eleştirilebileceği her durumda nereden ne bulurum da terazinin öbür kefesine koyarım diye didinen entelektüel dindar kadınlar da pek dil uzatmıyor "kedicikler"e. Neden?
İnancımız dediğiniz şey eğer Tarsus'ta, bu toplumun bağrından çıkıp zincirlerinden boşanmış dehşet karşısında bile bir şekilde elinizi kolunuzu bağlayan bir iktidar bağımlılığına yolaçmışsa, liderinizin pek seveceğiniz tabiriyle söyleyeyim, kimse kusura bakmasın, her şeyinizin tepeden tırnağa sorgulanacağı zaman çoktan gelmiş demektir. Zaten gelmişti, ama konular anında gündelik siyaset malzemesi haline geldiği ve ilk saniyeden karşılıklı gardlar alındığı için bundan kaçabiliyordunuz. Özgecan'ın bakışlarından kaçmanız mümkün değil.
Çok seneler önce, Erbakan için söylemiştim, öyle görünüyor ki, daha epeyce tekrarlayacağım: İnsanların karşısına siyasî hasım olarak Allah'ı peygamberi çıkartır ve tahakküm-çıkar aracı olarak onlara yaslanırsanız, hak-adalet mücadelesi bir süre sonra kaçınılmaz olarak onlara karşı verilmeye başlanır. İslâm tarihi, bu yılların Türkiye İslâmcılarını böyle bir başlık altında ele alacaktır. Uygarlık tarihiyse, ters taraftan ittirerek de olsa, Türkiye toplumunun nihayet sahiden sekülerleşmesine yolaçan din tacirlerine "garip ama gerçek" sütunlarında yer verecek.