9 Şubat 2015 Pazartesi

Kendini onaylama, hayat amacı olamaz ki!

Tarkovski'nin bir sözünü çok sevmiş, "hah!" demiş, gazeteden kesip ortalıkta biryerlere koymuştum; yıllarca durdu orada burada. Şuydu:

"Modern sanatın seçtiği yol yanlıştır. Hayatın anlamını arama adına kendini onaylama peşinde koşmaktadır."

Ben bunu daha çok "güncel sanat" denen faaliyet üzerine söylediğini düşünüyordum. Söylendiği tarih itibarıyla böyle düşünülebilirdi. En azından ben kendi âlemime öyle tercüme etmiştim. Bir çeşit cin fikirliliğin sanatın özü sayıldığı günümüz ve bu dönemin sanat adı taşıyan faaliyetleri üzerine başka bir zaman konuşabilmeyi isterim. Şimdi meselem bu değil.

Meselem, kendini onaylama peşinde koşma... Siyaset tartışmalarında ne kadar çok insanın, hattâ yüzlerce, binlerce insanı kapsayan hareketlerin, partilerin başındaki kişilerin derdinin aslında bu olduğunu görmek ne kadar acı. Böyleleri, acınası fırsat avcıları aslında. Kendini onaylama fırsatı avlamanın yanısıra, anlamsız bir hayata anlam katmanın da peşinde olmalılar. Çünkü hayatları anlamsız. İnsan, pek çok şeyden şikâyet ederek, ama bunların hiçbirini değiştirebilecek hiçbir şey beceremeyerek yaşadıkça, öyle görünüyor ki, böyle ihtiyaçları hem artıyor hem derinleşiyor. Öte yandan, bu bir varoluş tarzı. Aslında hiçbir yükümlülüğünüz de olmuyor.

Siyasî, toplumsal mevzularda atıp tutmaktan kolayı yoktur. Bu kolaylık, şu zorlu soruyu ortadan kaldırmıyor: Hemen her zaman çok boyutlu, öylesi de böylesi de olan, şunu ama şunu da hesaba katmak gereken durumlarda, nereden geldiği belirsiz bir güvenle, elbette herhangi bir mesnedi olmaksızın ardarda dizilen yüzeysel hükümlerle, günümüzde buna eşlik etmesi galiba zorunlu bir kibirle "ben zaten işi çözmüştüm" mesajları saçınca acaba ne elde ediliyor? Kendini onaylama? Herhalde. Tek ihtimal.

Kendi gibi düşünmeyenler hakkında konuşan insanın, ötekilerin ne düşündüğünü en azından bir müddet anlamaya çalışıp çalışmadığı o kadar hissedilebilen bir şey ki, başkalarına aptal diyenlerin öncelikle bunun hissedilmediğini sanmakla kendilerinin aptallık ettiğini bilmelerinde fayda var. Belki o insan senin hesaba katmadığın birşeyleri hesaba kattı - olamaz mı? Belki senin hiç önemsemediğin şeyler onun için önemliydi, onun için seninkinden farklı çözümler arıyordu - kabahat mi? Tek doğru olma konumu sana bahşedilmişse, kabahat tabiî.

Bu yazıyı, belki bazılarınızın tahmin etmiş olduğu üzre, gördüğüm bazı tweet'ler üzerine yazdım. Maddî imkânların, bunca eşitsizliğe ve adaletsizliğe rağmen böylesine genişlediği bir zamanda insan zihninin ve ruhunun giderek sığlaşması, daralması, benmerkezciliğin gözleri görmez, kulakları duymaz hale getiriyor oluşu, adamın hayatla bağını, ilişkisini zayıflatıyor.

Belki bütün bunların yerine, "sen kimsin, hayatta ne yaptın ki ona buna şunu diyorsun?"la yetinmek lazım. Veya görmezden gelmek. Ama olmuyor. İnsan üzülüyor.