20 Eylül 2015 Pazar

Trajik olamayan bir karakter

Radikal, 17.09.2015

Abi-abi'ci, öncelikle ulaşabileceği ortamları gözden geçirir, hangilerinde kavşaklar bulabileceğini araştırır. Kavşaklar, farklı yönlere uzanan yollar... Yolların ucunda fırsatlar, imkânlar, üzerlerinde belki sapaklar, yeni yeni yollar bulunur. Buralardan yürüyecektir. O yürüyüşçüdür. Parayı mı, iktidarı mı, şan şöhreti mi, neyiyse artık, getirecek olan, yürümektir. Hedef yolda değişebilir. Yürüyeceksin. Yeni imkânlar belirebilir. Yönünü değiştir, yeter ki yürümene devam et.

“Yürümek”, son yıllarda bir mecazî anlam daha kazandı: birine yaklaşmaya çalışmak, yerine göre yılışmak veya asılmak; sokulmak, diyelim. Herhangi bir amaçla, çıkar umarak sokulmak.

Yürümek, işte, hedefe, çıkara, imkâna... yaklaşmaktır.

Abi-abi'cilere abi-abi'ci denmesinin ilk sebebi, bir basamak yukarı çıkabilmek için ilk önemli şartın bir abiden el almak olduğuna inanmalarıdır. Bu ihtiyacı bir şart olarak kavradıklarını her şeyden önce abi adaylarına hissettirmeleri gerekir.

Bu, âdetâ doğuştan edinilen bir özelliktir. Potansiyel abiyi hep ondan kısa, hep ondan güçsüz, hep ondan zayıf, hep ondan geride, hep ondan aşağıda ve en önemlisi, hep ona bağımlı, hep ona hizmete hazır kalacağına inandırmalısın. Bu ölçütlerin herhangi birinde abinin gözüne çarpacak en ufak yamukluk, abinin içine kurt düşürecek en ufak aralık, abi-abi'cinin yol haritasını birden çıkmaz sokaklarla doldurur, onu hırsı küpünden taşan bir kifayetsiz haline getirir.

Böyleleri, hayatlarının gerikalanını, vaktiyle neredeyse ettiklerini temizledikleri abilerin aslında ne yaramaz adamlar olduğunu anlatarak, içlerindeki kin ve haseti karşılaştıkları herkese savurarak, bulaştırarak geçirirler.

Çabuk öğrenebilen, ortamlara uyum sağlayabilen, abi adaylarının tekil, özel ihtiyaçlarını tesbit etmeyi başarabilen, her şeyden önce zamanlama konusunda becerikli abi-abi'ciler, eğer bir hayatî beceriye daha sahip iseler, seçtikleri yollarda daha uzun mesafeler kat edebilirler.

Bu hayatî beceri, aynı anda birden fazla abi adayına yanaşmaya çalışmak, fakat bunlardan herhangi birinin gözünden bakıldığında sadece ona yakın görünebilmektir. Ötekilerin imkânlarıyla kıyaslandığında ihmal edilebilir, terk edilebilir görülen abi adaylarına saygıda kusur etmeden onlardan uzaklaşabilmek, esas yatırımı yaptıkları abi adaylarının hepsine, bir mürit, bir hizmetkâr kazandıklarını hissettirebilmek, ince iştir. Bunun için, halk arasında yavşaklık olarak adlandırılan yaygın karakter özelliği yetmez. Puştluk ve çakallık olarak adlandırılan özelliklerden de abi-abi'cide yeterli miktarda bulunmalıdır.

Çakallık, ileriki aşamalarda fazlasıyla gerekli olacaktır. Başarılı bir abi-abi'ci, girdiği ortamlarda, ortama hayran, davaya kurban, bütün abilere hizmete hazır gözükmeyi becerir. Yükseldiğinde, sırnaştığı herkesin bundan pay çıkarmasını, yükselişinde kendi için fırsatlar, vaatler görmesini sağlar. Temiz yüzü bu işte ona büyük avantaj sağlar.

Abi-abi'ciler genellikle temiz suratlı insanlar arasından çıkar. Yeni tanıştıkları kimseler bir süre, onların kalbi temiz insanlar olduklarını düşünebilirler. Çok uzaklardan da gelse kötü kokuları alabilenler, yaklaşan felaketleri sezebilenler, uğursuzlukları hissedebilenler için bu süre iki saniye, azıcık aklı başında, azıcık hayat tecrübesine sahip insanlar içinse beş dakikadır. Ancak beş dakika, kendini iyi yetiştirmiş bir abi-abi'ci için, telefon veya e-mail adresi alıp vermeye, kendisini şu veya bu, ama ille bir imkân olarak sunmaya, biriyle birlikte görünüp bir başkasını etkilemeye vs. bol bol yetecek süredir.

Peki nasıl olur da, azıcık mâkûl insanların bile beş dakika içinde ne mal olduğunu anlayabildiği abi-abi'ciler, potansiyel abilere kendilerini kabul ettirip yollarında ilerleyebilirler? Basit. Bir: Abi-abi'ciler, ille de abi-abi'cilere ve etraflarında -altlarında- bunlardan bir miktarının bulunmasına ihtiyaç duyan abileri hemen tesbit eder ve yalnız onlara yanaşırlar. Türkiye gibi ülkelerde, iş hayatının önemli bölümünde, devlet hizmetinde, ama özellikle politikada abiler, abi-abi'cilersiz varolamayan insanlar arasından çıkar. Bunların abla versiyonları da vardır ve aslî özellikler bakımından abilerden farksızdırlar. Onları da abla-abla'cılar tatmin eder, konumlarından hoşnut kılar.

Abi-abi'ci için, yükseldiği basamağı tescil ettirmek önemlidir. Bu işlem, daha önce ancak bir abinin yapabildiği bir eylemi başka abilerin görebileceği yer ve zamanda yapmakla başlar. Yeni yetmenin sigara içmesi, araba kullanması gibi. Ancak bu pozitif tescil işlemi, sadece ilk basamaklar için yeterlidir. Daha ileride, önceki halleri, yalamaları, sürünmeleri gündeme getirmeyi giderek zorlaştıracak, negatif tescil işlemi gereklidir. Zira abi-abi'cinin en büyük handikapı, yükselmek için süründüğü yerlerin, öptüğü ayakların, yaladığı kıçların, icabında çıkarılıp temiz suratına dayanabilecek dosyalar gibi biryerlerde duruyor oluşudur.

İnkâr, bu sonraki aşamaların vazgeçilmez yakıtıdır artık. Yalan, her şeyin içinde cereyan edeceği havadır, sudur. Aksi iddia edilemez iddialar bir nevi ispat işlemi, bir nevi sağlamadır. Ortaya atarsın, kimse çıkıp aksini ileri sürmüyorsa, iddian kabul edilmiş, yükseldiğin basamak tescil edilmiştir.

Türkiye'de atıp tutmanın en kolay olduğu alan, “koyacaktım kafayı...” menkıbeleridir. “Çıktım bunun karşısına!..”, “Aradım, dedim ki!..”, “Bak oğlum, dedim, seni ne yaparım biliyon mu!..”

Buna karşı ne olur? En fazla beriki de “esas ben yapıştım yakasına” der; veya “olmadı öyle bir şey” der ki, bu, hakikatin herhangi bir değer taşımadığı Türkiye gibi ülkelerde zaten boşa kürek çekme olur. Abi-abi'ci, böylece iki puanı toplar, heybesine atar. Postasını atmış olur. Postayı atarsan, sana kimse dokunmazsa dışarıdan, kimse “yapma” dememişse içeriden birer puan alırsın. Abi-abi'ci -ki, artık çakal sıfatına hak kazanmıştır-, bu puanlarla yükselir.

Her an hakikat eğip bükmeye, hakikat gizlemeye, yavşaklık, puştluk ve çakallığa dayalı hayat, bekleneceğinin aksine, abi-abi'ciyi yormaz. Bunlar yüzünden onun yorulacağını sanmak, aslanın gaddarlığından geyik avladığını sanmakla eşdeğerdir. Bunlar onun doğasıdır, bunlardan yorulmaz, bunlardan vazgeçemez. İki basamak yükseldikten sonra abi-abi'ciye artık abi-abi'ci değil çakal denmesi, ilkin bu yüzdendir. İkinci olaraksa, bu adlandırma onun artık yetişkinler toplumuna kabul edildiğini, toyluk döneminden ustalık dönemine geçtiğini, aynı zamanda anonimleştiğini, çakallardan bir çakal olduğunu ortaya koyar.

Böylece temiz yüzlü kibar çocuk, artık birilerini alıp biryerlere sürükleyebilen, inisiyatif sahibi bir pislik haline gelmiştir. Şimdi imkânları artmış, fırsat yolları çeşitlenmiş, lâkin karşısındaki tehlikeler de artmış, rizikolar da derinleşmiştir. Risk alması gerekir ki, ilerleyebilsin.

Riskin asıl büyüğü içeridedir: İnisiyatifini daha üsttekilere ve muhtemelen tek bir liderin otoritesine saygısızlık şüphesi doğurabilecek tarzda ve miktarda kullanmamaya -mazallah- büyük dikkat göstermesi gerekir. Riskin arka yüzünde, göğsünü dışarıdan gelecek tehlikeye açmak vardır. Henüz bu basamaklarda, eski abi-abi'ci, yeni çakal için gözden çıkarılma tehlikesi vardır. Düşmana göğsünü açmış dururken sırtı sıvazlandığında, nasıl da kolaylıkla feda edilebileceğini unutabilir. Sıkışılan bir anda safra niyetine atılışı, artık vaktiyle yaladığı kıçlarla ilgili dökümlerin ortaya saçılışıyla mı başlar yoksa neye uğradığını anlamadan kendini bir anda düşman ateşinin kasıp kavurduğu açık alanda mı bulur, belli olmaz.

Eski abi-abi'ci, yeni çakalın düşüşüne genellikle, düşmanın zaferinden önce başka bir sendrom sebep olur: megalomani. İşin başında, böyle bir yolu seçerken abi-abi'cinin dayanağı, kendisinin yükselmeye hakkı olduğuna dair temelsiz fakat aynı derecede güçlü inancıdır. Yükseldikçe iflah olmaz bir kendine hayranlığa dönüşen bu duygu, onun sonunu getirir. Çünkü o bir lider de değildir, uyumlu bir çete elemanı da. Artıkla beslenerek kendi ziyafet sofrasını kurabilmiş bir acınası yaratıktır.

Abi-abi'cilik gerçekte bir trajedidir. Ancak onlara acıyan kimse görülmemiştir. Zira onların bizi nasıl gördüğüne dair fikrimiz, temiz yüzleri ve ilk yanımıza yanaştıklarında asla ama asla elden bırakmadıkları aşırı saygılı ve nazik üslûpları -ve çoğunlukla işgüzarca gevezelikleri- nedeniyle yalpalayabilse de, onlara dair hissimiz ne zayıflar ne de bizi yanıltır.
Bebek yüzlü bireysel katil yakalandığında sinemadakiler gizliden gizliye huzursuzluk duyarlar. Temiz yüzlü çakal düştüğünde insanların içinden geçense, sadece “bir pislik temizlendi” duygusu olur.