"Özgecan kararı" üzerine, "neyse, Türkiye'de yargı tamamen tükenmemiş" diyebilir miyiz? Hayır. Bu karar şüphesiz, siyasî iradenin itiraz etmeyeceğine, karşı çıkmayacağına, hakimlerin başına iş açılmayacağına güvenildiği için böyle şak diye alındı, katiller ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldılar.
Peki sadece bu sayede mi alındı? Davanın muazzam bir süratle buraya varmasında esas rol kimdedir? Bu sorunun cevabı, bu memleketin demokrasi, çoğulculuk, özgürlük isteyen insanlarının bugün kapıldığı derin karamsarlık haline karşı söylenebilecek en anlamlı şeydir.
Yıllardır ısrarla, inatla, bin türlü zorluğa göğüs gererek mücadele eden kadın örgütleri, hareketleri... onların "kadın meselesi" diye bir başlığı iri puntolarla sürekli güncel tutabilmeleri var. Erkeklerin gaddarlığının, haydi insaflı olalım, "ortamı", "çevresi", "yetiştiği toprak" konusunda anlamaya-dönüştürmeye çalışan çeşit çeşit insan var. Özgecan'ın başına gelene karşı memleketin dört bir yanında ayaklanmış insanlar var. Onlara ilaveten, kadınlara yönelik şiddet ve saldırılarda, utanmaz savcı ve yargıçların suçlu erkekleri korumak için çevirdikleri dolaplarda (ceza indirimleri, "iyi hal"ler şunlar bunlar...) mutlaka gürültü çıkaran bir sosyal medya "kamuoyu" var.
Özgecan'a yapılanları öğrendiğimizde öyle bir haysiyetli ve kararlı ses çıkardık ki, siyasetçisi ilgilenmek, yargıya yolu açmak zorunda kaldı, yargıcı da kararını, aslında her zaman olması gerektiği ama çoğu zaman olamadığı gibi, insanlık adına verdi.
Evet, doğru, Türkiye'de insana her türlü uğraşı anlamsız gösterebilecek, yaygın ve geleneksel bir kol-kanat kırpma, baş yarma, kan dondurma, ruh kurutma mekanizması işliyor. Ancak Özgecan kararı da adalet için mücadele etmenin ne kadar hayatî olduğunu gösterdi işte. Üstelik düz ve sığ siyasî mücadeleden çok daha önemli bir alanda.