6 Mart 2014 Perşembe

Hava kirleniyor, herkes zehirlenir

"Yolsuzluk iddialarının karşılıksız kalması, adaletsizliğin pekişmesi, toplumun olup bitene duyarsızlığı, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan yaklaşımlar, kanaat önderlerinin değerleri değil kişileri savunması, hatta sözü dinlenir bir kanaat önderinin bile kalmaması," diye yazdı Levent Gültekin 5 Mart'ta İnternetHaber sitesinde, "Tüm bunlar bir neslin umudunu kırdı. Bir kuşağı daha heba etti." Ötesi de var elbette. Bir toplumda adalet duygusunu ayakta tutmada, herkese sık sık vicdanını hatırlatmada dindarların büyük rolü vardır; yani olmalıdır. Bu topraklarda bu işi kim yapacak? Ahlâk dendiğinde biz, erkeklerin uçkuruna hakim olmasını, kızların hava kararmadan eve girmesini anlıyoruz. Halbuki ahlâk iki kişinin bile birarada yaşayabilmesi için önkoşul. Zaten pek zayıftı, hepten kaybediyoruz.

Lafa devam etmeden, Gültekin'in sözettiğim yazısının linkini vereyim de okuyun lütfen; bugünlerde yazılabilecek en gerekli yazı: "AK Parti-Cemaat kavgasının ağır sonucu". Siz tamamını okuyun, ben buraya bir parçasını aktarayım:
Mevcut kavga; dini, yeni nesiller nezdinde değersiz hale getirdi. Dine olan saygıyı bitirdi. Kimse artık inancın insana değer kattığı, ahlaki bir disiplin sağladığı görüşüne itibar etmez. AK Parti iktidara geldiğinde 8-10 yaşında olan çocuklar şimdi 20-22 yaşında. İşte bu gençleri kaybettik. Bu kavganın, uzun yıllar izi silinmeyecek travmatik sonuçları var. Ve bunlar kimsenin umurunda değil gibi görünüyor. Şimdi kalkmış diyorlar ki “Göreceksiniz AK Parti seçimde yüzde 45 oy alacak.” İnsanların ruhu öldü. Heyecanı kayboldu. Yaşam sevinci ellerinden alındı. (...) Hangi ortak değer burayı bize huzurlu bir yuva haline getirecek? Bundan sonra yüzde 80 oy alsanız ne olacak ki?
Hükümet-AKP cephesinin gazete-TV savaşçıları bu hayatî meseleyi bir türlü anlayamıyorlar ya da umursamıyorlar. Bir savaşta bir tarafı savunmak için dümenler çevirdiklerini, fikir ve laf hileleri yaptıklarını, yalan söylediklerini herkes görüyor, herkes bunun farkında, kendileri başta. Ben herhalde bu yüzden onların dindarlıklarına artık asla inanmaz hale gelen tek kişi değilimdir. Yoksa öyle miyim?

Dayandıkları, sadece kendilerini izleyen ve dinleyen insanlardan hakikatin esirgenebileceğine dair haince, gaddarca ve aptalca bir inanç. Sadece 24 televizyonunu izleyen ve YeniŞafak okuyan ya da bunları da yapmayıp sadece güvendiği kimselerden başbakana kurulan tuzakları falan öğrenen ahalinin hayatını hiçbir şey olmamış gibi sürdürebileceğini mi varsayıyorlar? Nasıl olacak bu? Yoksa halk çoğunluğunun zaten demokrasi istemediğine, "bizden birileri gelsin, inşallah şu içkiyi falan da yasaklasın, gerisi Allah kerim..." diye düşündüğüne mi inanıyorlar? Peki baştan aşağı günah üzerine kurulu bu gizleme-saklama, çarpıtma vs. dengesi ne kadar sürebilir? Peki sürse ne olur? Cennet ve cehennem yok mu mazallah?

Cemaat için söyleyebileceklerimiz farklı değil. Yapıp ettiklerinin dindar insanda olduğunu sandığımız vicdan ve niyet temizliğiyle uzaktan yakından alâkası olmadığı ortada. Örgütlenmeleri, sanki kirli işler için biçilmiş kaftan. Fethullah Gülen adlı kimse "Kainat İmamı" olsa kaç yazar? Başbakanın süngü savaşı üslûbuyla değil, gayet sakin ve nezaketle, "Bakınız müminler, bir din âlimine bağlanmış insanlar şu şu şu icraatları yapmışlardı," diye küçük bir döküm yapıldığında bunlarla dinin özü arasında alâka kurabilecek kimse çıkar mı artık?

İki taraf hakkında da laf etme mecburiyeti günün icabı, ancak her iki tarafın mücahitlerinden farklı olarak, ikisinden de olmayan bizler kısacık bir zaman öncesine kadar ikisinin beraber işledikleri günahları -dindar olmadığımız için haddimiz olmadan!- görmüyor muyduk? Üstelik, bir defa daha itiraf ediyorum, günahları hem nitelik olarak küçümsemişiz hem sayıca çok daha az sanmışız. Dindar bir insandan daha az dehşete kapılmadığımı sanıyorum bugünkü durum karşısında.

Ama gerçekten kimsenin -işte buna her türlü muhalefet de dahil- umursamadığı, önemsemediği, Levent Gültekin'in de yazısında işaret ettiği olgu, yani "havanın kirlenmesi", bugünün siyasetinin sınırlarını aşan, çok daha derin ve boyutlu bir bela. Ben de "Kötülere bişey olmaz" yazımla dolaylı olarak benzer bir tehlike tarifi yapmaya çalışmıştım. Bunu çok düşünmeli, lafını da çok etmeliyiz. Biz kaşarlandık, acılaştık, gözlerimizin feri söndü, hayal kuramaz hale geldik, yüreğimiz buruştu, tuhaf bişey oldu; şimdi bugünün gençleri de aynı tornaya girmek üzere.

Ne yazık ki, kendilerini dalga geçmeye pek meraklı oldukları, "AKP'ye oy veren hülooğğ'lar"dan çok daha gelişmiş canlılar sayan birileri, bugün yaşadığımız gibi bir ortamdan hayır çıkabileceğini sanıyorlar. O canlılar sahiden daha gelişmiş olsaydı, zaten başka bir ortamda yaşıyor olurduk. Adalete duyarlı, dürüst ve demokratik bir dindar iktidar, bu sözde gelişmiş canlıları da zaman içerisinde ister istemez eğitecekti; yazık oldu. Ayakkabı kutuları, villalar, ihaleler, bakanlıklar, genel müdürlükler, Osmanlı hülyaları, birörnek televizyonlar, borozan gazeteler, illegal dinlemeler, hukuk kılıfları, gizli kapaklı işler, fişler, hepsi haram olsun...